Ana Sayfa
Ana Sayfa
 
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email

Müslüman Elçiliklerine Mektup

Hizb-ut Tahrir İngiltere kadın kolu

Suite 301

28 Old Brompton Road

London SW7 3SS

18 Mayıs 2004

Bay Prens Faysal el-Turki

Suudi Arabistan kraliyet elçiliği

30 Charles street

Mayfair

London W1X 7PM

 

Elçiliğe ve diplomatik kadroya,

Esselamün aleyküm verahmetüllahü ve berekatühü

Bizler, şerefli Müslüman Ümmetinin kadınları,

Müslüman kadınların seslerinin örtbas edildiği, Irak’ın her köşesinde terör (ABD ve müttefiklerinin estirdiği terör) ve anarşi (ABD ve müttefiklerinin estirdiği anarşi/kargaşa) neticesinde, mazlumların sesinin yankılandığı bu zamanda, size bu mektubu kalplerimizde düğümlenen büyük bir üzüntüyle yazıyoruz.

Günümüzde Ümmetin uluslararası terör şampiyonlarının ellerinden çektiklerini kınadığınızı ve acımızı paylaştığınızı biliyoruz.

Seküler/laik terör artık o kadar iğrenç bir boyut almıştır ki, Batı özgürlüğünün ve sekülarizmin/laikliğin belirli taşıyıcıları dahi -bu duruma razı olmadıklarını- kamuoyunda açıkça ifade etmek zorunda kalmışlardır. Biz, şu İngiltere’deki -elli kıdemli diplomatlar- ve Amerikan diplomatlardan bahsediyoruz. Onlar, Batı’nın Orta Doğu’da uyguladığı dış politikasının sahteliğine karşı dünyayı ve kendi hükümetlerini dikkatli olmaya çağırdılar. Yine onlar kendi hükümetlerinden şiddetli bir şekilde dikkatli olmalarını talep ettiler.

Amerikan ve İngiliz güçlerinin Irak’lı kadın mahkumlara uyguladıkları ağır ve barbarca işkenceler her gün yeni iddialarla açığa çıkarken Amerikan ve İngiliz hükümetleri yapılan keyfi tutuklamaları, koalisyon hapishanelerinde yüzlerce kadın ve çocuk mahkumlara yapılan insanlık dışı işkenceleri gömemezlikten gelmeyi tercih ettiler. Irak’lı kadınlara yapılan cinsel saldırılar ve tecavüzler dünyanın en ücra köşesinde dahi duyuldu ve yankılandı.

Bir halkın onuru, şerefi ve siyasi yönetilişi batı’lı kurtarıcıların (sözde) vicdanına kalmış durumdadır.

Uluslararası işgal güçlerinin, Bağdat’taki işgal merkezinin başı Bayan Eman Khammas, Aralık 2003’den bu yana Umm Kasr’daki Er-Rusafah hapishanesinde 625 kadın ve El-Kazimah hapishanesinde de 750 kadının olduğunu bildirmişti. Tutuklular 12 ile 60 yaş gurubu arasındadır. Kadınlardan çoğu “aranan” erkek akrabalarının böylelikle teslim olmaları için hapsedilmişlerdir. Bayan Khammas Ebu Garib hapishanesinden gelen bilgiler hakkında “akıl idrak etmekte zorlanacaktır” yorumunu yaptı. Bir kadın mahkumun yazdığı ve kamptan dışarı çıkarılmış bir mektuptan bahsetti.

Mektupta Müslüman bacımız işgalci askerlerin hapishanede Irak’lı kadınların onurlarını lekelediklerinden dolayı, ümitsiz bir şekilde aşiretlerinden ve Irak’ın ileri gelenlerinden Ebu-Garib’i havaya uçurmalarını istemekte.

Ocak 2004’te Quds Press Bağdat’taki Ebu Garib hapishanesinden tahliye olmuş bir Irak’lı kadının beyanını yayınladı. Kadın, ABD askeri güçleri tarafından mahkumların nasıl tacize ve tecavüze uğradığını açıkladı. Bu iddialardan bazıları Ebu Garib hapishanesindeki mahkumlara işkence yapmaktan suçlanan 800. Askeri Jandarma Birliğinin davasını araştıran Tümgeneral Antonio M. Taguba’nın 2003’te sunduğu “Taguba Rapor’unda” onaylandı. Rapor; erkek mahkumlara yapılan cinsel işkencelerin aynılarının kadın mahkumlara da yapıldığını belgeliyor. Belgeler aynı zamanda erkek ve kadın tutukluların çıplak fotoğraf ve kamera görüntülerini, bir polis muhafızın bir kadın tutukluyla nasıl ilişkiye girdiğini belgeliyor.

Bağdat üniversitesinde siyasi bilimci olan profesör Şakir; Ebu Garib’te tutulmuş olan bazı kadınların cinsel saldırıya, hatta kadınlardan birinin Amerikan polis muhafızı tarafından tecavüze uğradığını ve hamile kaldığını belirtti. Kadınlardan bazıları günde 23 saat camsız, 2,5m’ye 1,5m’lik hücrelerde hücre cezasına çarptırılmışlardı.

Tony Blair’ın Irak’a gönderdiği özel İnsan Hakları Elçisi Ann Clwyd; 70 yaşında bir kadının Ebu Garib hapishanesinde tutuklu iken Amerikan askerleri tarafından nasıl aşağılandığını açıklamıştı. Ann; kadının yargılanmadan altı hafta boyunca hapiste tutulduğunu, sırtına bir semer konup elleri ve ayakları üzerinde yürütüldüğünü ve ardından askerlerin sırtına bindiğini anlattı.

Batı’nın seküler, işgalci dış siyaseti için kadının onuru önemsiz bir hal almıştır. Böyle bir realite/gerçek “fiillerde özgürlüğü” propaganda eden, bir ideoloji ve özgürlük fikrini bir ideal olarak taşıyan, fiillerini sadece heva ve hevesine dayandırıp hiç bir sorumluluk taşımayan bir kişi için hiçte şaşırtıcı değildir. Bütün bunlar, Amerika’nın dünyada “özgürlükler (!) ve tecavüzde” nasıl bir lider olduğunu gerçek yansımasıdır.

Bu Ümmet’in kadınları her zaman için Müslüman liderlerin (!) sağır ve gelişmeler karşısında sessiz kalışlarını hissettiler. Tıpkı Afganistan, Bosna, Kosova ve Çeçenistan savaşında duyarsız kalmaları gibi.

Müslüman liderlerin (!) korkaklığı Irak’lı kadınların ağlayışlarını duyamayacak kadar mı kulaklarını sağır etti? Onlar, Müslüman ordularını sessiz kalmaya zorluyor ve tutuyorlar. Böylece Ümmet’i kendi elleriyle kendilerini koruma zorunda bırakıyorlar. Irak’lı Müslümanlar despot liderlerine ve saldırganlara karşı Ümmet’in cesaretini ve kararlılığını gösterdiler. Bunlar Ümmet’in kendi siyasi iradesini belirleme hususunda uyanmaya başladığının işaretleridir. Müslüman liderler (!) böyle yürekli ve cesaretli bir Ümmet’le yüzleşmekten korkmaktadırlar. Ve bu yüzden onlar dürüst Müslüman ordularını zincire vurmakta ve kendi saraylarına yakın tutmaktadırlar.

O sessizce seyredenlere; “Sizle Allah’ın karşısında buluşacağız, bizler boynunuzda birer namus sözüyüz ve sizler Allah nezdinde bizim durumumuzdan sorumlusunuz.” (Bir Ebu Garib mahkumu) diyen ses, sadece tek bir ses değildir.

Ey Müslüman ülkelerin despot liderleri! Kalplerinizin ve akıllarınızın emperyalist işgali ne zaman sona erecek? “Uluslararası hukuk” olarak kabul ettiğiniz bu asrın köleliğini gerçekten Ümmet’in bir gün kucaklayacağını mı sanıyorsunuz? O kanunlar, “evrensel kanunlar” değillerdir. O kanunlar, zayıf olan ulusları güçlü olan ulusların boyunduruğu altına girmeleri için yapılmış kanunlardır. Bu Ümmet’in Müslüman kadınları, yaşadıkları savaş anında “Uluslararası hukukun” ve “sözleşmelerin” gerçek yüzünü gördüler.

Onlar, Ümmetin evlatları şehit edilirken Müslümanların gereksiz Cenevre sözleşmesi adını taşıyan duman perdesi arkasında saklanmalarını mı diliyorlar?

Bu global bir sestir ki; Hizb-ut Tahrir’li kadınlar bu despotların ve Küfür politikası üreticilerinin koltuklarını sallamak için güçlü bir sesle bunu seslendirecektir.

Hayır! Bu, Batı’nın öncülüğünü yapıp ulusal değer olmasını istediği, son nefesini vermek üzere olan seküler özgürlüğe karşı birleşmiş ve hiç bir zaman sessiz kalmayacak bir sestir.

Bu Ümmet’in Müslüman kadınları, dünyayı kapitalizmin iki yüzlülüğünden kurtaracak olan Hilafet Devleti için hiç yorulmadan çalışmaktadır. Bizim “koruyucumuz ve kalkanımız” olan o devletin/ Hilafet Devleti’nin geri dönüşü için çok çaba sarf ediyoruz.

Ey Müslüman dünyasının elçileri! Mirasınız ne olacak? “Tecavüze uğradık, işkence gördük, elbiselerimiz parçalandı, açız ve midelerimiz boş. Bizleri kim kurtaracak?!” diyen kardeşiniz Nur’un (Ebu Garib mahkumu- 10/2/2004) feryatlarına nasıl bir cevap vereceksiniz?

Sonu yakın olan despot liderlerin birer piyonu olarak değil, İslam’ın ve gelecek olan Hilafet devletinin gerçek elçileri olarak hatırlanmak istendiğinizden eminiz.

Ey Müslüman dünyasının elçileri! Muhammed (sav)’in Ümmet’ine böyle baskı yapılırken sizler bulunduğunuz mevkide nasıl sessiz kalabiliyorsunuz?

Ey Müslüman dünyasının elçileri! Sizden tüm dürüstlüğümüzle ruhlarınızı ve gerçek kimliklerinizi aramanızı istiyoruz. Sahip olduğunuz sorumluluğu yerine getirmekte bir hata yapmayın, doğruları söyleyin ve dünyaya bu tutumunuzu aktarın.

Ey Müslüman dünyasının elçileri! Doğruları konuşmakta cesaretli, dürüst ve açık olun. Bunu Yaratıcınız Allah (cc) sizden istemektedir. Bu tiran/despot liderler Irak’lıların başlarına gelen korkunç işkencelerin resimlerini ve kadınlara yapılanları görmemezlikten geliyorlar. Umarız ki yine onlar, İslam’ın tekrar tüm dünyada nasıl canlandığını da çok iyi farkediyorlardır.

İslam’ın elçileri olmayı arzulayın ve adaleti, onuru, haysiyeti ve şerefi getirecek olan Raşidi Hilafet devletinin tekrar kurulması için yapılan çalışmaları destekleyin. Bizimle görüşmenizi ve söyleyeceklerimizi dinlemenizi önemle rica ediyoruz. Resulullah (sav) şöyle bir hadiste şöyle buyurdu:

"Sizden biri doğruyu duyduğunda veya gördüğünde onu söylemeye insanlara olan korkusu engel olmasın." (Müslim, Buhari)

Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. (Tevbe 111)

Esselamun aleykum ve rahmetullahu ve berekatuhu ve magfıretuhu. 

www.1924.org

Hizb-ut Tahrir İngiltere Kadın Kolları Yönetim Komitesi

M. 18 Mayıs 2004