Mübârek Ramazan Ayının Başlaması Münasebetiyle
Hizb-ut Tahrir’in Emîri,
el-Âlim ‘Atâ İbn-u Halîl Ebu’r Raştâ’nın Hitâbı
Elhamdulillah Salât ve Selâm Rasulullah’ın,
Ehlinin, Sahâbesinin ve Ona uyanların üzerine olsun ve bâ’d.
Allah [Subhânehu ve Te’alâ] şöyle
buyurmaktadır:
Ey îman edenler! Sizden öncekilere yazıldığı
(farz kılındığı) gibi, korunasınız diye size de siyâm (oruç)
yazıldı (farz kılındı). [el-Bakara 183]
ve şöyle buyurmaktadır:
Ramazan ayı; içerisinde, insanlar için
hidâyet ve hidâyet ile furkânın (doğruyu yanlıştan ayırt
etmenin) beyyineleri (apaçık delilleri) olarak Kur’an’ın inzâl
edildiği aydır. Öyleyse sizden her kim bu aya şâhit olursa onda
oruç tutsun. [el-Bakara 185]
Ey Kerîm Kardeşler!
Ey Müslümanlar!
İşte Ramazan, tüm hayrıyla ve bereketiyle
yine bizi gölgelendirdi. O, Allah’ın diğer aylardan seçkin
kıldığı, rahmet ve büyük ecirlerle donattığı bir aydır. Onun
başı Rahmet, ortası Mağfiret ve sonu da ateşten Kurtuluştur.
Allah [Subhânehu ve Te’alâ] içerisinde dilediğini hesapsız
mükâfatlandırarak Onu özel kılmıştır. Rasulullah [Salavâtullahi
ve Selâmuhu ‘Aleyh]’in bir Kudsî hadisinde buyurduğu gibi:
Ademoğlunun -savm (oruç) dışındaki- tüm
amelleri kendisi içindir. Ancak o (oruç) Benim içindir ve Ben
onunla mükâfatlandıracağım.
Muhakkak ki Ramazan ayı, İslam târihinde
meşhud bir aydır. Kur’an-ı Kerîm onda indirildi. Zafer ve apaçık
fetihler onda gerçekleşti. Bu ay, çalışma, sebât ve cehd
(gayret) ayıdır. İbâdet, sabır ve Cihâd ayıdır. Ecirlerin ve
hasenatların iki katıyla mükâfatlandırıldığı bu ayda Müslümanlar
hayırlarda yarışırlar. Nitekim onların Halîfeleri ve vâlileri
ülkesinin ve halkının güvenliğini sağlar, İslam’ı Dâvet ve Cihâd
yoluyla âleme taşırlardı. Dolayısıyla bu kerîm ay, Müslümanlar
için izzet ayı ve kâfirler için ise zillet ayı idi.
İşte Ramazan, İslam’a ve Müslümanlara böylesi
parlak günlerle birlikte kavuşurdu. O, bir hayır aydınlığı, bir
hidâyet ilmi ve bir Cihâd bayrağı idi. Müslümanların Halîfeleri
onların imâmları (liderleri) idi. Onları Allah’ın Şeriati ile
yönetir ve Allah yolunda onlarla birlikte savaşırdı. Îla-i
Kelimetullah [Allah’ın Kelâmını Yüceltmek] uğrunda ve yeryüzüne
adâleti yaymak için onların orduları çorak çölleri aşarak
ilerler, gemileri de denizlerin dalgalarını yarıp geçerdi. O
ordular okyanusların sularına şöyle haykırırlardı: “Eğer
sizin ötenizde bir ülke olduğunu bilseydik, İslam’ın bayrağını
dalgalandırmak için şüphesiz sizi yarıp geçerdik.”
Onların Halîfeleri ise bulutlara şöyle nîda ederdi: “Suyunu
dilediğine yere boşalt. Çünkü o, şüphesiz Allah’ın izniyle
Müslümanların topraklarını sulayacaktır.” Müslümanlar
Halîfeleri ile birlikte idiler. Güzel bir şey yaptığında onu
destekler ve kötü bir şey yaptığında da onu muhâsebe ederlerdi.
Allah’ın Şeriati karşısında Halîfe de Müslümanlar da eşit
idiler. Ümmet de Devlet de Toplum da İslam ile harekete geçer ve
İslam’ı harekete geçirirlerdi. Onlar Ramazan’ı güler yüzle,
sevinçle ve müjdelerle karşılarlardı. Onu ayrılık hüznüyle
uğurlar ve onun beraberinde ve içerisinde gelen hayra yeniden
şâhit olmanın, onunla tekrar buluşmanın özlemini yaşarlardı.
İşte böylece onlar her iki diyârda da (dünyada ve Âhirette)
kazananlardan oldular. Şüphesiz bu, gerçekten büyük bir
kazançtır.
İşte Ramazan böyle gelirdi, öyleyse acaba
bugün nasıl gelmektedir?
Ramazan bugün öyle bir günde geldi ki,
Hilâfet’in kaldırılmasının üzerinden 83 Hicrî yıl geçti!
Müslümanlar henüz ayağa kalkamadı! Aynı zamanda Hilâfet’in
ikâmesi için gayret ve samimiyet ile çalışanlar hariç,
Müslümanlar üç günden fazla başlarında bir Halîfe’nin
bulunmayışının günâhını çeker bir halde kaldılar.
Ramazan bugün öyle bir günde geldi ki,
Müslümanların seçkin beldeleri işgâl edilmiş durumdadır:
Filistin, Irak, Afganistan, Çeçenistan, Keşmir, Kıbrıs ve Güney
Sudan... Müslümanlar sayıca çokturlar ama hiçbir ağırlıkları ve
ehemmiyetleri yoktur! Çünkü işlerini yürütecek, miğferlerini
sakınacak ve onlar için kendisiyle korunup ardında savaşacakları
kalkanları olan Halife yoktur!
Ramazan bugün öyle bir günde geldi ki,
Allah’ın kendilerine merhamet ettikleri hariç, Müslümanlar
üzerinde Allah’ın hiçbir değer ve önem vermediği kimselerin
yaşam tarzları egemen oldu! O kadar ki Ramazan kendileri için
bir ibâdet ve Cihâd ayı olacağına, tembellik ve uzun uykular ayı
haline geldi! Cesaret ve atılganlık ayı olacağına, zayıflık ve
daralma ayı haline geldi! Müslümanların içerisinde hayrat ve
hasenat için yarışacakları bir ay olacağına, yiyecek
çeşitlendirme ayı haline geldi!
Müslümanların yöneticilerine gelince; onlar
ülkelerini ve halklarını sattılar ve kâfirin Müslümanların
topraklarını işgâl etmesi için hazırladılar! Batı’nın bilhassa
Amerika’nın kuyruğuna takılarak aşağılanmayla yürüdüler.
Allah’a, Rasulü’ne ve Mü’minlere ihânet ettiler! Ramazan’a
gelince; onu arkalarına attılar, içerisindeki ruhu söküp aldılar
ve sırf merâsimlerden ibaret kıldılar! Onu duygusuz konuşmalar
karışımı ile başlattılar, çevrelerindeki münâfıklar da el
çırptılar! Sonra da eğlenenler ve eğlendirenler dağılıp
gittiler! Bu yöneticilerin en açık örneği, Ramazan geceleri
boyunca gece klüplerinin, restoranların ve meyhânelerin ana
kapılarının kapatılacağını îlan edenidir. Bundan sonra da ana
kapıları kapalı bu iğrenç mekânlara girilmesi için okuyla arka
kapıya işâret etmiştir!
Yayınlarına gelince; Ramazan onlar için
yalnızca Ramazanî geceler ayıdır! Eğlence programları, iğrenç
filmler ve aşağılık diziler!... Buna karşın Ramazan gecelerini
kutlamakla tekrarlanan düzeysiz ve sıradan programlar!
Ey Müslümanlar!
Muhakkak ki Ramazan, Allah’ın izniyle,
Müslümanların gecelerini aydınlatmak ve Müslümanların Halîfe’nin
râyesi altında gölgelendirmek üzere geri dönecektir. Bu Ümmetin
hayrı şüphesiz devam edecek ve Kıyâmet Günü’ne kadar asla
kesilmeyecektir. Bu Ümmet târihi boyunca kuvvet ve takvâ
adamlarından nicelerini doğurmuştur. Onlar da bu Ümmete izzet ve
itibarını hep iade etmişlerdir. Haçlıları ve Tatarları kötü bir
kovma ile def ederek sürdükleri günler, bunun en gözde
şâhitleridir. İşte Ümmet yine bugün, Rabblerine îman eden ve
Allah’ın da fazîlet ve hidâyetlerini artırdığı taptaze bir
gençliğe sahip olmanın gururunu yaşamaktadır. Onlar ki, bu
Ümmete önceki mecdini tekrar iade etmek üzere hiçbir kınayıcının
kınamasından korkmasızın Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurmak
için, gecelerini gündüzlerine azim ve namaz ile katarak Allah [Subhânehu
ve Te’alâ]’ya hâlis ve Rasulü [SallAllahu ‘Aleyhi ve Âlihi ve
Sahbihi ve Sellem]’e sadâkat ile çalışacaklarına dâir verdikleri
sözlerini yerine getirmektedirler. Tâ ki söz verdikleri gâyeyi
azimle gerçekleştirinceye yâhut bu uğurda ölünceye kadar...
Muhakkak ki Hizb-ut Tahrir ve
ardındaki Müslümanlar, bu Ümmetin izzetinin Hilâfet’ten
başkasıyla geri dönmeyeceğini kesin olarak idrak etmişlerdir.
Yine Rasulullah [SallAllahu ‘Aleyhi ve Sellem]’in ilk kez Râşid
olarak başladığı gibi bu Hilâfet’in dönüşünün de Râşidî
Hilâfet şeklinde olacağını müjdelediğini de idrak
etmişlerdir. Onlar o günlerin çok yakınlaştığını açıkça
görmektedirler ve İnşaAllah onlar, o Râşidî Hilâfet’in
yiğitleri olacaklardır.
Allah, sizlerden îmân edip sâlih amel
işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halîfe kıldığı
gibi onları da yeryüzünde Halîfe kılacağını vaâd etti. [Nur
55]
Ey Müslümanlar!
Eğer Allah [Subhânehu ve Te’alâ] bu yıl
Râşidî Hilâfet’in kuruluşuna şâhit olmamızı dilemediyse ve
Halîfe kendisini bu Mübârek ayın başında îlan edemediyse, Allah
[Subhânehu ve Te’alâ]’dan bu Ramazan’ın, Müslümanların
Hilâfetsiz, Halîfesiz, fetihsiz, zafersiz, kuvvetsiz ve
îtibarsız olarak geçirdikleri son Ramazan olmasını, artık
Ramazanların Hilâfet’in gölgesinde geçmesini, Onun
aydınlık ve keskinliğini tekrar iade etmesini, Ramazan’ı yeniden
ibâdet ve Cihâd ayı haline dönüştürmesini ve artık onu şu iki
tekbir ile birlikte geri getirmesini dileriz: Müezzinin
orucun iftarını îlan etmek için haykırdığı tekbir ve Mücâhidin
zâferini îlan etmek için haykırdığı tekbir!
Şüphesiz ki Allah, emrine yerine getirendir.
Allah her şey için bir ölçü koymuştur. [et-Talak 3]
Allah [Subhânehu ve Te’alâ] tüm Müslümanların
oruçlarını ve gece namazlarını kabul buyursun ve onları söz
dinleyen ve sözün en güzeline, en doğrusuna tâbi olanlardan
kılsın.
‘Atâ İbn-u Halîl Ebu’r Raştâ |
H. 30 Şa’bân 1425 |
Hizb-ut Tahrir’in Emîri |
M. 15 Ekim 2004 |
|