KOKUŞMUŞ DEMOKRASİ İNSANLARIN MİDELERİNİ BİR
KERE DAHA BULANDIRIYOR
Dünyanın en büyük ve en demokratik devleti
olduğu söylenen ABD devlet başkanı bir buçuk yıl süreyle karısına ihanet etti ve
daha sonra da yalan söyledi. Fakat, zina olayı sabit olduktan sonra mecburen bu zinakâr
başkan durumu itiraf etti. Bu yüzden zillet göstererek dünya kamuoyu önünde durumu
itiraf ederek hainliğini ortaya koydu.
Başkanın üyesi bulunduğu Demokrat Parti onu
savunmaya çalışarak düşürülmesini engellemeyi başardı. Zira, kendi
iktidarlarını korumak ve 2000 yılında yapılacak olan seçimleri kazanmaya
çalışıyor. Buna karşılık Cumhuriyetçi Parti baskı yaparak Kongre’de onu
düşürmeye çalışıyor. Kongrede yargılanması konusunda başarılı oldular.
1974’te Demokrat Parti Cumhuriyetçi Richard Nixon’u istifaya mecbur kılmıştı. O
zaman da Nixon ikinci dönem seçimi kazanmak için Demokrat Partisi aleyhine casusluk
yaparak onları dinlemek yoluna gitmişti. Bu durum ortaya çıkınca önce
yapmadığını söyledi, fakat ispatlanınca yalan söylediğini itiraf ederek istifa
etmek zorunda kalmıştı.
Demokrasiyi benimseyenler hep yalancıdırlar ve
skandalcıdırlar. İktidarı elde etmek veya elde tutmak uğruna yalan söylerler.
Casusluk yaparlar, birbirlerini düşürmek için skandallar çıkartırlar. Bu durum da
demokrasinin ne kadar çirkin olduğunu göstermektedir. Çünkü temeli yalan üzerine
bina edilmiştir. İddia edilir ki; demokrasi halkın kendi kendisini idare etmesidir.
Fakat halk ne kendi kanununu çıkartabilir ne de kendi kendisine hükmedebilir. Ancak bir
gurup insan kanun çıkartabilir ve bir kişiyi tayin ederek ona bunları uygulatırlar.
Halka baktığımız zaman halkın her kesimi kendileriyle ilgili kanunları bir şekilde
protesto etmektedir. Buna misal olarak Almanya’daki işçiler kendileri ile ilgili
kanunları sık sık grev yaparak protesto ediyorlar. Diğer kesimler için de durum
aynıdır, öğrenciler, kamu araçları sürücüleri ve görevlileri, emekliler,
sigortalılar, tabibler, diş doktorları,vs. Her kesim kendilerini ilgilendiren
kanunlardan rahatsızdır. Zaman zaman bunu ortaya koymak için protesto yapıyorlar.
Bunlar kendi kanunlarını yapmış olsalardı ve kendi kendilerini yönetmiş olsaydılar
bu grev ve protestolar olmazdı. Memnun bir şekilde yaşarlardı. Bu günkü durumdan
yalnızca aşırı zenginler ve yönetenler memnundur. Yüzeysel bir bakış bile
demokrasinin temelinin yalan ve yalancılık olduğunu gösterir. Skandalları ortaya
çıkmış olan Clinton ve Nixon neden yalan söylemesinler ki. Diğer demokratlar yalan
söylemiyorlar mı? Aslen hepsi aynıdır ve yalancıdırlar. Bu örnek verdiklerimizin
durumu skandalları ortaya çıkmış olmasından dolayıdır. Demokratların hepsi
yalancı, makyavelisttir (gaye vasıtayı meşru kılar ilkesini benimseyenler). Bu
sebeple, Türkiye’deki halk siyaset veya politika sözünü duyunca hemen aklına yalan
ve yalancılık gelmektedir. Yoksa aslında siyaset veya yabancı bir sözcük olan
politika insanların işlerini yürütmektir. Demokraside insanların işleri yalan
söyleyerek ve onları kandırarak yürütülür.
İslam’da ise insanların işleri Allah (c.c.)nun
şeriatı ile yürütülür. Halife yalan söylerse cezalandırılır ve fasık sayılarak
mezalim mahkemesinde yargılanarak indirilir. Evli olduğu halde zina etmiş olursa
mezalim mahkemesi tarafından indirilir ve ölünceye kadar taşlanır. Demokraside ise,
Meclis veya Kongrenin üçte ikisi onaylarsa başkan azledilir. Aksi olursa azledilmez.
Oysa demokratik sistemde, zina yaptığı, yalan söylediği ve hileye başvurduğu halde
bir başkan düşürülemez. Hem azledilse de yalan söylediği için kırbaçlanmaz ve
evli olduğu halde zina ettiği için ölüme kadar taşlanmaz. Bu durum da demokrasinin
kokuşmuşluğuna örnektir. Ancak meclisin üçte ikisi onaylarsa düşürülebilir.
İslam’da Hâlife ümmet meclisi tarafından muhasebe edilir ve sorgulanır, fakat
kuvvetli müctehitlerden oluşan Mezalim Mahkemesi tarafından yargılanır ve onun
hakkında karar verir. Mahkemenin vermiş olduğu karar polis gücüyle uygulatılır.
İşte, güzel ve adaletli olan sistem İslâm
budur. Bunun Hilâfet devleti kurulmazsa insanlar bu güzelliği ve adaleti göremezler ve
hissedemezler.