Hilafet -111               Şevval/Zilkade  1419     Ocak/Şubat 1999               Yıl 11

<<

ARAŞTIMA-İNCELEME

>>

MEDENİ NİKAH KÜFÜR KANUNUDUR

Bu yazı El-Wai’den tercüme edilmiştir.

18.03.1998’de Lübnan’da Bakanlar Kurulu, Lübnan Cumhurbaşkanın benimsediği "medenî nikah kanunu"nu kabul etti. Zaten bu kanunu üç sene önce Cumhurbaşkanı’nın kendisi ortaya atmıştı. O zaman Müslümanlar bu kanuna karşı çıkmışlardı. Lübnan Cumhurbaşkanı bir kaç ay evvel tekrar bu tasarıyı arz etti. Bu defa da Müslümanların tümü ve hıristiyanların çoğu bu tasarıyı reddettiler ve karşı çıktılar. Bu kanunu ortaya atmasından dolayı ortaya çıkacak sonuçları göz önünde bulundurması için Cumhurbaşkanını da uyardılar. Zira bu kanunun ortaya atılmasının kendileri için bir meydan okuma ve bir kışkırtma olarak saydıklarını bildirdiler. Lâkin Cumhurbaşkanı bu uyarılara ve onların tepkilerine hiç aldırış etmedi. Bakanların çoğu onun ortaya attığı bu kanuna icabet ettiler ve memleketi iddia ettikleri gibi birlik ve beraberliği sağlayan yola değil, yeni fitnelerin içine düşürdüler.

Lübnan’da İslâm’a karşı genel bir saldırı var. Bu saldırıyı yürütenlerin başında ise dünyanın her yerinde olduğu gibi kafir Amerika var. Bunlar Müslümanlar üzerindeki planlarını BM vasıtasıyla yürütmektedir. Bunların oradaki amacı; aile ve ahvali şahsiye ile ilgili orada kalan bazı İslâm ahkamını da yok etmektir. Çin’in başkenti Pekin’de yapılan Aile Konferansı, Kahire’de yapılan Nüfus Planlaması Konferansı ve kadın hürriyetine çağıran diğer konferanslar gibi konferanslarla ve panellerle Müslüman aile yapısını parçalamak, ahlâk ve fazileti terk ettirmek gibi hususları hedef edinmektir. Bu hedeflerini Lübnan da gerçekleştirebilmek için Medeni Nikah kanunu tasarısını getiriliyorlar.

Cumhurbaşkanının sunmuş olduğu ve 18.03.1998’de Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen Medenî Nikah kanunu tasarısı şeriat ahkamı ve Şahsı Ahval konularının uzmanı olan alimler ve yargıçlar tarafından incelendi. Bu alimler ve yargıçlar bu tasarıdaki İslâm ile çelişen bir çok meseleyi açıkladılar.

Bunlardan bazıları şunlardır:

1-Tek eşliliği kabul etmek:

Bu yasanın 9. Madde ve 21. Maddesinin 1. bendinde evlenme sözleşmesinin geçerli olabilmesi için taraflardan herhangi birinin başka bir evlilik bağının olmaması gerekir. Aksi halde sözleşme batıl olur. Bu ise şunu söyleyen Kuran ile çelişmektedir:

“Kadınlardan hoşlandığınız ikişer, üçer veya dörder kadınla evlenin." (Nisa: 3)

2-Kâfirlerin Müslüman kadınlarla evlenmesine müsaade edilmesi:

Bu konu, tasarının maddelerinin genelinde geçmektedir. Oysa İslâm ahkâmı kâfirlerin müslüman kadınlarla evlenmesini haram kılmaktadır. Kuran’ı Kerim’de Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:

“Eğer o kadınların mü’min olduklarını bilirseniz onları kâfirlere döndürmeyin. Çünkü, bu mü’min kadınlar onlara helâl olmaz, onlarda (kâfir erkekler) bunlara (mü’min kadınlara) helâl olmazlar. (Mümtehine: 10)

3-Müslümanlar ile kafirler arasında miras hakkının serbest bırakılması:

Bu tasarının 110. Maddesinde şöyle geçti: “Dinin değişikliği evli olanların birbirlerinin mirascısı olmasını ve çocukların bundan faydalanmasını engellemez. Miras, vasiyet, terike (geride kalan mallar) ve bundan çıkan çekişmelere bakmanın yetkisi yalnız Medenî Mahkemeye aittir."

Bu sözler Resulullah (sav)’in şu sözüyle çelişir: “İki farklı milletin (dinin) ehli birbirlerinin mirasçısı olamaz.”

4-Evlatlık edinme serbestliği:

Bu kanun tasarısın 6. Maddesinde evlatlık edinmeyi serbest kıldı. Tamamen meşru çocuklar gibi gösterip evlatlığa süt hakları ve vecibelerini verdi. Aynı zamanda, evlatlığın ne zaman ilga edilebileceğine ve buna göre haklar ve vecibelerin ne zaman sona ereceğine dair hususlar gösterdi.

Ayrıca; bu tasarı babaları hayatta olduğu halde bunların çocuklarının başkaları tarafından evlatlık olarak edinilmesine müsaade edildi. Fakat babaların bu konuyu onaylaması gerekli kılındı. Bu tasarı çocuklarla ve özellikle fakir çocuklarla ticaret yapmaya yol açmaktadır.

Halbuki evlatlık edinmenin bütün şekilleri İslâm’da haram kılınmıştır. Allah’u Tealâ şöyle buyurmuştur:

“Evlâtlık edindiğiniz çocuklarınız olarak (Allah) kabul etmez. Bunu ağızlarınızla söylersiniz. Fakat, Allah doğruyu söyler ve doğru yola hidayete erdirir. Bu çocukları babalarına nispet edin, bu ise Allah (cc) indinde daha doğru bir tutumdur. Bunların babalarını bilmezseniz bunlar dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınız olsun.” (Ahzab:4-5)

5-Meşru çocukları tanımamak:

Bu kanun tasarısının 61. Maddesinde meşru olmayan çocuk şöyle tarif edildi: “Bu kanuna göre birisi evli olmak üzere iki kişinin kurdukları alâkadan doğan çocuklardır.” Bunun manası; bu kanun gereğince evli olan bir adam başka bir kadınla evlenirse ve çocukları olursa bu çocuk gayri meşru sayılır. Genel savcılık mütalaasından sonra ilgili mahkemenin kararıyla da bu çocuk tanınmış olsa bile gayri meşru olarak tanınır ve öyle kayıt edilir. Bu çirkin vasıfla ömür boyunca damgalanmış olur.

Yadırganan başka şeyler de vardır. Şöyle ki; bu kanun tasarısına göre kaçırma ve tecavüz sonucu bir hile ve aldatma sonucu gayri meşru olan ilişkiden doğan çocuk, babasına mensup olma ispatını talep etme hakkını verdi, fakat ikinci bir evlilik neticesinde doğan çocuğa bu hakkı vermedi.

6-Boşanmadaki iddet (bekleme süresi) müddetini değiştirdi:

Bu kanun tasarısının 34. Maddesinde şöyle geçti: “Evlilik iptal veya feshedilirse kadın 300 gün geçmeden önce birisiyle evlenemez. Ancak, hamileyse ve bu müddet içerisinde doğum yaparsa veya mahkeme esnasında ilgili mahkemenin bir sebepten dolayı alacağı karara göre evliliğe müsaade edilmesi müstesna".

Böylece mahkemede ilgili memurun hevesine göre boşanmadaki iddeti kısaltma yapmasına yetki verdiler. Ayrıca, Kuran’ı Kerim’de geçen iddetin üç katından fazla bir iddet ortaya çıkarttılar. Allah’u Tealâ (cc) şöyle buyurmaktadır:

"Kadınlarınız için de ay hali görmekten kesilenler ile henüz ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır; gebe olanların iddeti, doğurmaları ile tamamlanır. Allah, buyruğuna karşı gelmekten sakınan kimseye işinde kolaylık verir." (Talak: 4)

7-Rızaya dayalı boşanmayı yasaklamak:

Bu kanun tasarısının 26. Maddesinde şöyle geçmekte: “Rızaya dayalı boşanma doğru değildir.” Eşler mahkemeye gelip aralarında boşanmak üzere anlaştıklarını beyan ederlerse mahkeme onların bu taleplerini red eder. Çünkü, kanuna göre boşanma ancak bir çekişme nedeniyle olmasını gerekli kılar. Başka bir ifade ile, eşler mahkeme önünde bütün gizli taraflarını, özel hususlarını ve diğer şeyleri teşhir etmeliler. O zaman mahkeme onların boşanmalarını onaylar. Halbuki Kuran’ı Kerim şöyle beyan ediyor:

“İki eş rızayla ve danışarak ayrılmayı istiyorlarsa kendileri için sakınca yoktur.” (Bakara: 233)

8-Süt kızkardeş ile evlenmeyi mübah kılmaktadırlar:

Tasarının 10. Maddesine göre yalnızca nesep ve sıhır akrabalığı (evlendikten sonra ortaya çıkan akrabalık) evliliğe mani olur. Buna göre süt akrabalığı evliliğe mani teşkil etmez. Böylece kişi süt annesi veya süt kız kardeşiyle veya onun kızıyla evlenebilir. Bu ise Kuran ile çelişir:

“Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, süt anneleriniz ve süt kız kardeşleriniz… size haram kılınmıştır.” (Nisa: 23)

9-Evlenme Sözleşmesinin sigası, şartları ve rükünlerini ihmal etmektedirler:

İcap ve kabul sözleri, velinin onaylamasının şartı ve "Mehir" gibi hususları, sözleşmenin sigasını, şartını ve rükünleri yeni yasa tasarısındaki sözleşmede ihmal edildi. Oysa bunlar sözleşmede olmazsa sözleşme (nikah) batıl olur.

İşte, bu kanun tasarısında bu konular geçmektedir. Bunlar bu kanunun küfür olduğunu kesin şekilde gösterir. Aynı zamanda buna çağırmak küfre davet etmektir. Kim de gönül rahatlığıyla buna buna rıza gösterirse kâfir olur.

Allah’ın indirdiği Kuran şeriatı ile çelişen bu kanun tasarısını onaylayan müslüman bakanlara yönelip soruyoruz: Gerçekten siz müslüman mısınız? Kuran’ın Allah’tan olduğuna ve Allah’ın şeriatının insanların koyduklarından daha üstün olduğuna inanıyor musunuz?

Eğer, bunlara evet cevabını veriyorsanız yaptığınızla söylediğiniz bir biriyle çelişiyor. Aynı anda, cahil insanların heva ve heveslerinin koydukları kanunları her şeyi ve hikmetini bilen Allah’ın alemlere rahmet olarak indirdiğine üstün kılıyorsunuz demektir.

Eğer, bunlara hayır cevabını veriyorsanız siz kâfir ve mürtet olursunuz. Müslümanları yönetmeye ve işlerini yürütmeye ehil değilsiniz.

İslâm’da teşri etme (yasa koyma) hakkı yalnızca yüce Allah’a aittir. Yalnız Allah bir şeyi helal veya haram kılar. Alimler ise bu helâl ve haramı Allah’ın (cc) vahyettiği kitaptan ve sünnette gösterdiği delillerden çıkartırlar. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Yoksa Allah’ın izin vermeyip din olarak kendilerine teşri eden (kanun koyan) (Allah ile) kıldıkları ortaklıkları mı var?” (Şura: 21)

“Hahamları ve rahiplerini Allah dışında birer rab olarak edindiler.” (Tevbe: 31)

Bu ayeti duyan bir hıristiyan adam Resulullah (sav)’e dedi ki: “Onlar hahamlarını ve rahiplerini tapmıyorlar” Resulullah (sav) dedi ki: "Evet, hahamlar ve rahipler kendilerine haramı helal ve helâlı haram kıldılar. Onlar bunlara tabi oldular, böylece bunlara tapmış oldular.”

İşte bu Cumhurbaşkanı haramı helâl ve helâlı haram kılıyor ve bu bakanlar da ona tabi oluyorlar. Bunu onaylayacak milletvekilleri de ona tabi olacaklar. Bunu destekleyen ve onaylayan insanlar da ona tabi olurlar. Bütün bunlar Cumhurbaşkanını Allah (cc) dışında bir Rab olarak edinmiş olurlar.

Öyleyse, Müslümanlar, milletvekilleri ve bakanları bu en büyük şirke nasıl rıza gösterebilirler?! Yoksa İslâm şeriatı eksik midir ki Cumhurbaşkanı! bunu tamamlasın? Bunlar yüce Allah’ın (cc) şu sözünü unuttular mı?

"Bu gün dininizi tamamladım ve üzerinize benim nimetim (İslâm’ı) tamamladım ve İslâmı sizin için bir din olarak kabul ettim.” (Maide: 3)

Bizim kınamalarımız Cumhurbaşkanı üzerine yoğunlaşmıyor, çünkü bu adam zaten hıristiyan inancına, heva ve heveslerine göre hareket ediyor. Fakat, kınamalarımız Müslümanlar ve özellikle alimler, müftüler, İslâm’a daveti yüklenenler ve İslâm için kıskançlık gösterenler üzerine yoğunlaşıyor. Müslüman’a farz olan odur ki; Cumhurbaşkanı ve diğerlerinin yaptıklarından da öteye gidip, yalnız bu medenî nikah kanunu değil, Kuran’a aykırı bütün Lübnan kanunlarını ret etmeleridir.

Alimler, medenî nikah kanun tasarısının İslâm şeriatına muhalif olduğu için red ediyorlar. Halbuki, Cumhurbaşkanının hıristiyan olmasını da red etmelidirler. Çünkü, Allah’u Tealâ şöyle buyurdu:

“Allah kafirler için müminler üzerine bir yol (egemenlik, otorite) bulunmasını kabul etmez. (Nisa: 141)

Böylesine açık hükümler varken, bu alimler nasıl olurda her musibette, biat vermek ve tebrik etmek için bu Cumhurbaşkanı’nın yanına gidiyorlar?

Lübnan’daki anayasanın maddelerinin tümü küfür ve Allah’ın şeriatına aykırıdır. Bu anayasaya niçin susuyorsunuz? Medenî Nikah kanunu tasarısını çürütmeye kalkıştığınız zaman niye bu anayasaya dayanıyorsunuz?

Ayrıca, Lübnan’daki diğer kanunlar da küfürdür. Neden bunları görmüyorsunuz? Yalnız Ehvali Şahsiye (nikah, boşanma ve çocuklarla ilgili) kanunları görüyorsunuz?! Fısk ve fucur dolu televizyon programları İslâm’a aykırı değil mi? Öğretim ve eğitim programları İslâm’a aykırı değil mi?

Faiz, kumar oyunları, milli piyango, loto, toto, içki ve benzerleri İslâm’a aykırı değil mi? İslâm mefhumlarını bırakıp batı mefhumları, ahlakı ve yaşayış tarzları İslâm’a aykırı değil mi?

Allah’a dua ediyoruz ki; bu durumu müslümanları uyandıracak bir vesile kılsın, müslümanları ve gayri müslimleri kurtaracak ve aleme lider olacak İslâmı tekrar temelden getirmek için müslümanları harekete geçirsin. Bu da ancak Hilâfet devletinin kurulmasıyla gerçekleşir. O zaman gece ve gündüzün bulunduğu yerler üzerine İslâm hakim olacaktır.

“Müşrikler istemese de, dinini bütün dinlerden üstün kılmak için, peygamberini, doğruluk rehberi Kur'an ve gerçek dinle gönderen O'dur. (Saf: 9)

NOT:Bu yazı Hilâfet yoluyla İslâmî hayatı yeniden başlatmak ve dünyaya İslâm davasını yüklenmeyi kendisine hedef edinen "Hizb-ut Tahrir" adlı İslâmî teşkilat tarafından Lübnanda çıkartılmıştır. Türkiye’de de buna benzer medenî nikah olduğu için Türkçe bilenler için faydalı olsun diye yayınlıyoruz. Lübnan’da müslümanlar senelerce bu medenî nikahın kanunlaşmasını engelliyorlar. Halbuki Lübnan Devleti Türkiye gibi lâiktir ve anayasasında bu ‘lâiktir’ diye yazılıdır. Türkiye’de de böyle bir büyük musibet vardır. Devlet İslâm’a aykırı bir kanun çıkarırsa alim denilen kişiler Müslümanların susmalarını ve fitne olmasın diye karşı gelmemelerini isterler. Hatta, bunun İslâm’a aykırı olmadığına dair veya maslahat bahanesiyle buna boyun eğmelerini talep ederler. Bu şekilde Müslümanları pasifize ediyorlar. Çünkü, onlar gerçek alim değillerdir ve Müslümanlara önder olmalarıda doğru değildir. Bunlar Müslümanları cehenneme doğru sürüklemektedirler. Bunlar ya satılmış adamlardırlar ya da korkaktırlar. Oysa alim denilen kişi cesur ve önder olmalıdır. Müslümanları küfre ve küfür kanunlarına karşı tahrik eder ve onlara önderlik yapar. Allah’u Tealâ (cc) şu ayette buyurduğu gibi:

"Muhakkak ki Allah’tan daha fazla korkan kullar alimlerdir. (Fatır: 28)

“İşte şeytan ancak kendi dostlarını korkutur, öyleyse bunlardan korkmayın, eğer mümin iseniz sadece benden korkun.” (Al-i İmran: 175)

Türkiye’de Müslümanlara önderlik eden siyasiler, hocalar, şeyhler ve benzerleri bu rejime, anayasasına ve kanunlarına karşı çıkmış olsalar her şey değişir ve İslâm insanların hayatına ve devletlerinin nizamına hakim olur. Generaller bile onların ayaklarını öperler.

* * * * *

 

< önceki içindekiler sonraki >