MEDENİ NİKAH KÜFÜR KANUNUDUR
Bu yazı El-Wai’den tercüme edilmiştir.
18.03.1998’de Lübnan’da Bakanlar Kurulu,
Lübnan Cumhurbaşkanın benimsediği "medenî nikah kanunu"nu kabul
etti. Zaten bu kanunu üç sene önce Cumhurbaşkanı’nın kendisi ortaya atmıştı. O
zaman Müslümanlar bu kanuna karşı çıkmışlardı. Lübnan Cumhurbaşkanı bir kaç
ay evvel tekrar bu tasarıyı arz etti. Bu defa da Müslümanların tümü ve
hıristiyanların çoğu bu tasarıyı reddettiler ve karşı çıktılar. Bu kanunu
ortaya atmasından dolayı ortaya çıkacak sonuçları göz önünde bulundurması için
Cumhurbaşkanını da uyardılar. Zira bu kanunun ortaya atılmasının kendileri için
bir meydan okuma ve bir kışkırtma olarak saydıklarını bildirdiler. Lâkin
Cumhurbaşkanı bu uyarılara ve onların tepkilerine hiç aldırış etmedi. Bakanların
çoğu onun ortaya attığı bu kanuna icabet ettiler ve memleketi iddia ettikleri gibi
birlik ve beraberliği sağlayan yola değil, yeni fitnelerin içine düşürdüler.
Lübnan’da İslâm’a karşı genel bir saldırı
var. Bu saldırıyı yürütenlerin başında ise dünyanın her yerinde olduğu gibi
kafir Amerika var. Bunlar Müslümanlar üzerindeki planlarını BM vasıtasıyla
yürütmektedir. Bunların oradaki amacı; aile ve ahvali şahsiye ile ilgili orada kalan
bazı İslâm ahkamını da yok etmektir. Çin’in başkenti Pekin’de yapılan Aile
Konferansı, Kahire’de yapılan Nüfus Planlaması Konferansı ve kadın hürriyetine
çağıran diğer konferanslar gibi konferanslarla ve panellerle Müslüman aile
yapısını parçalamak, ahlâk ve fazileti terk ettirmek gibi hususları hedef
edinmektir. Bu hedeflerini Lübnan da gerçekleştirebilmek için Medeni Nikah kanunu
tasarısını getiriliyorlar.
Cumhurbaşkanının sunmuş olduğu ve
18.03.1998’de Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen Medenî Nikah kanunu tasarısı
şeriat ahkamı ve Şahsı Ahval konularının uzmanı olan alimler ve yargıçlar
tarafından incelendi. Bu alimler ve yargıçlar bu tasarıdaki İslâm ile çelişen bir
çok meseleyi açıkladılar.
Bunlardan bazıları şunlardır:
1-Tek eşliliği kabul etmek:
Bu yasanın 9. Madde ve 21. Maddesinin 1. bendinde
evlenme sözleşmesinin geçerli olabilmesi için taraflardan herhangi birinin başka bir
evlilik bağının olmaması gerekir. Aksi halde sözleşme batıl olur. Bu ise şunu
söyleyen Kuran ile çelişmektedir:
“Kadınlardan
hoşlandığınız ikişer, üçer veya dörder kadınla evlenin." (Nisa: 3)
2-Kâfirlerin Müslüman kadınlarla evlenmesine
müsaade edilmesi:
Bu konu, tasarının maddelerinin genelinde
geçmektedir. Oysa İslâm ahkâmı kâfirlerin müslüman kadınlarla evlenmesini haram
kılmaktadır. Kuran’ı Kerim’de Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
“Eğer o
kadınların mü’min olduklarını bilirseniz onları kâfirlere döndürmeyin.
Çünkü, bu mü’min kadınlar onlara helâl olmaz, onlarda (kâfir erkekler) bunlara
(mü’min kadınlara) helâl olmazlar. (Mümtehine:
10)
3-Müslümanlar ile kafirler arasında miras
hakkının serbest bırakılması:
Bu tasarının 110. Maddesinde şöyle geçti:
“Dinin değişikliği evli olanların birbirlerinin mirascısı olmasını ve
çocukların bundan faydalanmasını engellemez. Miras, vasiyet, terike (geride kalan
mallar) ve bundan çıkan çekişmelere bakmanın yetkisi yalnız Medenî Mahkemeye aittir."
Bu sözler Resulullah (sav)’in şu sözüyle
çelişir: “İki farklı milletin (dinin) ehli birbirlerinin mirasçısı olamaz.”
4-Evlatlık edinme serbestliği:
Bu kanun tasarısın 6. Maddesinde evlatlık
edinmeyi serbest kıldı. Tamamen meşru çocuklar gibi gösterip evlatlığa süt
hakları ve vecibelerini verdi. Aynı zamanda, evlatlığın ne zaman ilga
edilebileceğine ve buna göre haklar ve vecibelerin ne zaman sona ereceğine dair
hususlar gösterdi.
Ayrıca; bu tasarı babaları hayatta olduğu halde
bunların çocuklarının başkaları tarafından evlatlık olarak edinilmesine müsaade
edildi. Fakat babaların bu konuyu onaylaması gerekli kılındı. Bu tasarı çocuklarla
ve özellikle fakir çocuklarla ticaret yapmaya yol açmaktadır.
Halbuki evlatlık edinmenin bütün şekilleri
İslâm’da haram kılınmıştır. Allah’u Tealâ şöyle buyurmuştur:
“Evlâtlık edindiğiniz
çocuklarınız olarak (Allah) kabul etmez. Bunu ağızlarınızla söylersiniz. Fakat,
Allah doğruyu söyler ve doğru yola hidayete erdirir. Bu çocukları babalarına nispet
edin, bu ise Allah (cc) indinde daha doğru bir tutumdur. Bunların babalarını
bilmezseniz bunlar dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınız olsun.” (Ahzab:4-5)
5-Meşru çocukları tanımamak:
Bu kanun tasarısının 61. Maddesinde meşru
olmayan çocuk şöyle tarif edildi: “Bu kanuna göre birisi evli olmak üzere iki
kişinin kurdukları alâkadan doğan çocuklardır.” Bunun manası; bu kanun
gereğince evli olan bir adam başka bir kadınla evlenirse ve çocukları olursa bu
çocuk gayri meşru sayılır. Genel savcılık mütalaasından sonra ilgili mahkemenin
kararıyla da bu çocuk tanınmış olsa bile gayri meşru olarak tanınır ve öyle
kayıt edilir. Bu çirkin vasıfla ömür boyunca damgalanmış olur.
Yadırganan başka şeyler de vardır. Şöyle ki;
bu kanun tasarısına göre kaçırma ve tecavüz sonucu bir hile ve aldatma sonucu gayri
meşru olan ilişkiden doğan çocuk, babasına mensup olma ispatını talep etme
hakkını verdi, fakat ikinci bir evlilik neticesinde doğan çocuğa bu hakkı vermedi.
6-Boşanmadaki iddet (bekleme süresi) müddetini
değiştirdi:
Bu kanun tasarısının 34. Maddesinde şöyle
geçti: “Evlilik iptal veya feshedilirse kadın 300 gün geçmeden önce birisiyle
evlenemez. Ancak, hamileyse ve bu müddet içerisinde doğum yaparsa veya mahkeme
esnasında ilgili mahkemenin bir sebepten dolayı alacağı karara göre evliliğe
müsaade edilmesi müstesna".
Böylece mahkemede ilgili memurun hevesine göre
boşanmadaki iddeti kısaltma yapmasına yetki verdiler. Ayrıca, Kuran’ı Kerim’de
geçen iddetin üç katından fazla bir iddet ortaya çıkarttılar. Allah’u Tealâ (cc)
şöyle buyurmaktadır:
" Kadınlarınız için de ay hali görmekten kesilenler ile henüz ay
hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların
iddet beklemesi üç aydır; gebe olanların iddeti, doğurmaları ile tamamlanır. Allah,
buyruğuna karşı gelmekten sakınan kimseye işinde kolaylık verir." (Talak: 4)
7-Rızaya dayalı boşanmayı yasaklamak:
Bu kanun tasarısının 26. Maddesinde şöyle
geçmekte: “Rızaya dayalı boşanma doğru değildir.” Eşler mahkemeye gelip
aralarında boşanmak üzere anlaştıklarını beyan ederlerse mahkeme onların bu
taleplerini red eder. Çünkü, kanuna göre boşanma ancak bir çekişme nedeniyle
olmasını gerekli kılar. Başka bir ifade ile, eşler mahkeme önünde bütün gizli
taraflarını, özel hususlarını ve diğer şeyleri teşhir etmeliler. O zaman mahkeme
onların boşanmalarını onaylar. Halbuki Kuran’ı Kerim şöyle beyan ediyor:
“İki eş
rızayla ve danışarak ayrılmayı istiyorlarsa kendileri için sakınca yoktur.”
(Bakara: 233)
8-Süt kızkardeş ile evlenmeyi mübah
kılmaktadırlar:
Tasarının 10. Maddesine göre yalnızca nesep ve
sıhır akrabalığı (evlendikten sonra ortaya çıkan akrabalık) evliliğe mani olur.
Buna göre süt akrabalığı evliliğe mani teşkil etmez. Böylece kişi süt annesi
veya süt kız kardeşiyle veya onun kızıyla evlenebilir. Bu ise Kuran ile çelişir:
“Anneleriniz,
kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız
kardeşlerinizin kızları, süt anneleriniz ve süt kız kardeşleriniz… size haram
kılınmıştır.” (Nisa: 23)
9-Evlenme Sözleşmesinin sigası, şartları ve
rükünlerini ihmal etmektedirler:
İcap ve kabul sözleri, velinin onaylamasının
şartı ve "Mehir" gibi hususları, sözleşmenin sigasını, şartını
ve rükünleri yeni yasa tasarısındaki sözleşmede ihmal edildi. Oysa bunlar
sözleşmede olmazsa sözleşme (nikah) batıl olur.
İşte, bu kanun tasarısında bu konular
geçmektedir. Bunlar bu kanunun küfür olduğunu kesin şekilde gösterir. Aynı zamanda
buna çağırmak küfre davet etmektir. Kim de gönül rahatlığıyla buna buna rıza
gösterirse kâfir olur.
Allah’ın indirdiği Kuran şeriatı ile çelişen
bu kanun tasarısını onaylayan müslüman bakanlara yönelip soruyoruz: Gerçekten siz
müslüman mısınız? Kuran’ın Allah’tan olduğuna ve Allah’ın şeriatının
insanların koyduklarından daha üstün olduğuna inanıyor musunuz?
Eğer, bunlara evet cevabını veriyorsanız
yaptığınızla söylediğiniz bir biriyle çelişiyor. Aynı anda, cahil insanların
heva ve heveslerinin koydukları kanunları her şeyi ve hikmetini bilen Allah’ın
alemlere rahmet olarak indirdiğine üstün kılıyorsunuz demektir.
Eğer, bunlara hayır cevabını veriyorsanız siz
kâfir ve mürtet olursunuz. Müslümanları yönetmeye ve işlerini yürütmeye ehil
değilsiniz.
İslâm’da teşri etme (yasa koyma) hakkı
yalnızca yüce Allah’a aittir. Yalnız Allah bir şeyi helal veya haram kılar. Alimler
ise bu helâl ve haramı Allah’ın (cc) vahyettiği kitaptan ve sünnette gösterdiği
delillerden çıkartırlar. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Yoksa
Allah’ın izin vermeyip din olarak kendilerine teşri eden (kanun koyan) (Allah ile)
kıldıkları ortaklıkları mı var?” (Şura: 21)
“Hahamları
ve rahiplerini Allah dışında birer rab olarak edindiler.” (Tevbe: 31)
Bu ayeti duyan bir hıristiyan
adam Resulullah (sav)’e dedi ki: “Onlar hahamlarını ve rahiplerini
tapmıyorlar” Resulullah (sav) dedi ki: "Evet, hahamlar ve rahipler
kendilerine haramı helal ve helâlı haram kıldılar. Onlar bunlara tabi oldular,
böylece bunlara tapmış oldular.”
İşte bu Cumhurbaşkanı haramı helâl ve helâlı
haram kılıyor ve bu bakanlar da ona tabi oluyorlar. Bunu onaylayacak milletvekilleri de
ona tabi olacaklar. Bunu destekleyen ve onaylayan insanlar da ona tabi olurlar. Bütün
bunlar Cumhurbaşkanını Allah (cc) dışında bir Rab olarak edinmiş olurlar.
Öyleyse, Müslümanlar, milletvekilleri ve
bakanları bu en büyük şirke nasıl rıza gösterebilirler?! Yoksa İslâm şeriatı
eksik midir ki Cumhurbaşkanı! bunu tamamlasın? Bunlar yüce Allah’ın (cc) şu
sözünü unuttular mı?
"Bu
gün dininizi tamamladım ve üzerinize benim nimetim (İslâm’ı) tamamladım ve
İslâmı sizin için bir din olarak kabul ettim.” (Maide:
3)
Bizim kınamalarımız Cumhurbaşkanı üzerine
yoğunlaşmıyor, çünkü bu adam zaten hıristiyan inancına, heva ve heveslerine göre
hareket ediyor. Fakat, kınamalarımız Müslümanlar ve özellikle alimler, müftüler,
İslâm’a daveti yüklenenler ve İslâm için kıskançlık gösterenler üzerine
yoğunlaşıyor. Müslüman’a farz olan odur ki; Cumhurbaşkanı ve diğerlerinin
yaptıklarından da öteye gidip, yalnız bu medenî nikah kanunu değil, Kuran’a
aykırı bütün Lübnan kanunlarını ret etmeleridir.
Alimler, medenî nikah kanun tasarısının İslâm
şeriatına muhalif olduğu için red ediyorlar. Halbuki, Cumhurbaşkanının hıristiyan
olmasını da red etmelidirler. Çünkü, Allah’u Tealâ şöyle buyurdu:
“Allah
kafirler için müminler üzerine bir yol (egemenlik, otorite) bulunmasını kabul etmez. (Nisa: 141)
Böylesine açık hükümler varken, bu alimler
nasıl olurda her musibette, biat vermek ve tebrik etmek için bu Cumhurbaşkanı’nın
yanına gidiyorlar?
Lübnan’daki anayasanın maddelerinin tümü
küfür ve Allah’ın şeriatına aykırıdır. Bu anayasaya niçin susuyorsunuz? Medenî
Nikah kanunu tasarısını çürütmeye kalkıştığınız zaman niye bu anayasaya
dayanıyorsunuz?
Ayrıca, Lübnan’daki diğer kanunlar da
küfürdür. Neden bunları görmüyorsunuz? Yalnız Ehvali Şahsiye (nikah, boşanma ve
çocuklarla ilgili) kanunları görüyorsunuz?! Fısk ve fucur dolu televizyon
programları İslâm’a aykırı değil mi? Öğretim ve eğitim programları İslâm’a
aykırı değil mi?
Faiz, kumar oyunları, milli piyango, loto, toto,
içki ve benzerleri İslâm’a aykırı değil mi? İslâm mefhumlarını bırakıp batı
mefhumları, ahlakı ve yaşayış tarzları İslâm’a aykırı değil mi?
Allah’a dua ediyoruz ki; bu durumu müslümanları
uyandıracak bir vesile kılsın, müslümanları ve gayri müslimleri kurtaracak ve aleme
lider olacak İslâmı tekrar temelden getirmek için müslümanları harekete geçirsin.
Bu da ancak Hilâfet devletinin kurulmasıyla gerçekleşir. O zaman gece ve gündüzün
bulunduğu yerler üzerine İslâm hakim olacaktır.
“Müşrikler
istemese de, dinini bütün dinlerden üstün kılmak için, peygamberini, doğruluk
rehberi Kur'an ve gerçek dinle gönderen O'dur. (Saf:
9)
NOT:Bu yazı Hilâfet yoluyla İslâmî hayatı
yeniden başlatmak ve dünyaya İslâm davasını yüklenmeyi kendisine hedef edinen "Hizb-ut
Tahrir" adlı İslâmî teşkilat tarafından Lübnanda çıkartılmıştır.
Türkiye’de de buna benzer medenî nikah olduğu için Türkçe bilenler için faydalı
olsun diye yayınlıyoruz. Lübnan’da müslümanlar senelerce bu medenî nikahın
kanunlaşmasını engelliyorlar. Halbuki Lübnan Devleti Türkiye gibi lâiktir ve
anayasasında bu ‘lâiktir’ diye yazılıdır. Türkiye’de de böyle bir büyük
musibet vardır. Devlet İslâm’a aykırı bir kanun çıkarırsa alim denilen kişiler
Müslümanların susmalarını ve fitne olmasın diye karşı gelmemelerini isterler.
Hatta, bunun İslâm’a aykırı olmadığına dair veya maslahat bahanesiyle buna boyun
eğmelerini talep ederler. Bu şekilde Müslümanları pasifize ediyorlar. Çünkü, onlar
gerçek alim değillerdir ve Müslümanlara önder olmalarıda doğru değildir. Bunlar
Müslümanları cehenneme doğru sürüklemektedirler. Bunlar ya satılmış
adamlardırlar ya da korkaktırlar. Oysa alim denilen kişi cesur ve önder olmalıdır.
Müslümanları küfre ve küfür kanunlarına karşı tahrik eder ve onlara önderlik
yapar. Allah’u Tealâ (cc) şu ayette buyurduğu gibi:
"Muhakkak ki
Allah’tan daha fazla korkan kullar alimlerdir. (Fatır:
28)
“İşte
şeytan ancak kendi dostlarını korkutur, öyleyse bunlardan korkmayın, eğer mümin
iseniz sadece benden korkun.” (Al-i İmran: 175)
Türkiye’de Müslümanlara önderlik eden
siyasiler, hocalar, şeyhler ve benzerleri bu rejime, anayasasına ve kanunlarına karşı
çıkmış olsalar her şey değişir ve İslâm insanların hayatına ve devletlerinin
nizamına hakim olur. Generaller bile onların ayaklarını öperler.
* * * * *
|