CUMA HUTBESİNDEN BİR ALINTI
Ahmet
Hatipoğlu
Değerli Arkadaşlar,
Bugünki konuşmamda dikkatlerinizi üzerine çekmek istediğim iki
gurup insan var. Bunlardan ilki İslam alemi olarak sıfatlandırdığımız, 50‘ye
yakın ülkede yaşayan Müslümanlar. Diğeri ise bizim burada, bu cemmat içerisinde ve
hatta bu cuma namazında oluşturduğumuz bu küçük cemaat.
İslam alemiyle başlayalım. Fazla derinlere inmeye gerek yok. Zaten
hepimiz medyalaradan ya da bazı kardeşlerimizin yaptığı konuşmalardan iyi
bildiğimiz bir durum söz konusu olan. Ki bu da Müslümanların, içinde bulunduğu
âcizlik ve kuvvetsizlik. Kur’an‘da Allahu Teala’nın insanlara verdiği öğütleri
öğrenip, başkalarınada aktarmaya çalıştığı için hapse girenler mi diyelim; ya
da binbir zorluklara katlanıp üniversite tahsilinin sonuna gelen ama tesettürlü
olduğu için okulunu bitiremeyen bacılarımız mı; Fransa ve Almanyadaki okullarda baş
örtülerini çıkarmaya zorlanan müslüman öğretmenler ve öğrenciler; sokakta
“Allahu ekber“ dediği için polisten dayak diyenler; ya da Kosova da vahşice
katledilen ve ülkelerinden kovulan Müslümanlar. Herhalde hepsini teker teker
sıralamaya kalkarsak, bu hutbenin süresi yetmez. Ve öbür tarafta da bütün bu acı
olayları planlayan, yönlendiren, yaptıran veya göz yuman ülkeleremiz bulunuyor.
İslam sisteminin yürürlüğe getirilmediği ve getirilmemesi için de aklımızla kolay
kolay kavrıyamayacağımız entrikalar ve düzenbazlıkların gündemde olduğu
ülkelerimiz. Allahu Teala Kur’an‘da diyorki
“Siz insanlarin iyiliği için
çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz, iyiliği emreder, kötülükten men eder ve
Allah’a inanırsınız.” (Âl-i İmrân, 110).
Şimdi bir değerlendirme yapmaya çalışalım; günümüzde kim
olabilir bu insanların iyiliği için çıkartılmış en hayırlı ümmet?
Eziyet edilen, katledilen, zulme karşı mücadele eden kardeşlerimiz
mi? Olabilir, inşaallah, Allah bilir tabiiki. Ama bu da bir gerçek ki, içinde
bulunduklari acziyetten, kuvvetsizlikten, imkansızlıktan, eğitimsizlikten ne iyiliği
emredecek, ne de kötülüğü men edecek dermanlari kalmış.
Peki bu hayırlı ümmet, ülkelerimizdeki yöneticilerimiz mi,
partiler mi? Herhalde en kolay bu soruyu cevaplandırmak. Kur’an‘da ne diyor
“Allah’ın indirdikleriyle
hükmetmeyenler kafirlerin zalimlerin... fasıkların... ta kendisidir” (Maide
44-45-47)
Bu hayırlı ümmet Müslümanların kurduğu partiler, dernekler,
cemiyetler, tarikatlar mı? olabilir, cevaplandırması oldukça güç bir soru. Bütün
bu olguların hepsini teker teker değerlendirmek lazım. Ama son zamanlarda daha da
berraklaştığı gibi, büyük bir çoğunluğunun ortak bir özelliği var. Ve bu belki
de en önemli özellikleri; bulundukları ülkedeki mevcud olan küfür sistemin
devamlılığını sağlamak. Nasıl oluyor bu? Tâviz vererek. Müslümanların
zihinlerine gayri-İslamî hedefler sokup, onların Allah uğruna vermek istedikleri
mücadelede zayıf düşürmek. Yani şeriatın yasakladığını meşru kılıp,
gösterdiği yoldan uzaklaşmak.
Şimdi İslam âlemini bir kenara bırakıp, konunun başında da
değindiğimiz gibi bu ikinci guruba kendimize bakalım. Acaba biz Kur’an ayetinde
geçen hayırlı ümmetin parçasımıyız? İyiliği emreden, kötülükten meneden?
Câmilere gidiyoruz, cumâ hutbelerini dinliyoruz, derneklere
gidiyoruz, Müslümanlarla buluşuyoruz, bize Müslüman kardeşlerimizin dünyanın
herbir köşesinde başlarına gelenleri anlatıyorlar. Bazen samimi ve dürüst
düşünürlerin yazdıkları kitapları ve dergileri okuyoruz. Bütün bunları yaparken,
hep aynı sesi işitiyoruz. Hocalarımızın ve düşünürlerin sesini. Bu hocalar ve
düşünürler İslam şuu runun Müslümanlar arasında yeniden canlanması için,
toplumların İslam sistemine dönüş yapmaları için vakitlerini, mallarını ve hatta
canlarını Allah rızası için feda ediyorlar ve bize İslam dâvasını yüklenmemiz
için sesleniyorlar. Bizi neoemperyalizme karşı mücadele için, despot hükümdarların
gerçek yüzlerinin ortaya çıkması için, haksızlığın hakka yenilgiye düşmesi
için, cehâletin ilmin derinliklerinde yok olması için, artık İslam nizamının
yeniden yürürlüğe getirilmesi için bizi çağırıyorlar, bize haykırıyorlar.
Peki biz ne yapıyoruz? Utanç verici bir soru bu. Çünkü biz hiçbir
şey yapmıyoruz. Kendimizi avutmaktan başka hiçbir şey yapmıyoruz. Arada sırada
işlediğimiz sevablarla kendimizi avutmak başka hiçbir şey yapmıyoruz.
--Bizi çağırıyorlar, Allah’ın hak yoluna. Cevabımız ise kusura
bakma hocam, vaktim yok. Çalışmam lazım, para kazanmam lazım, imtahanım var, ailem
var, misafirim var. Dünya sevgisine kapılmışız hepimiz, boş muhabbetlerin
yoldaşları olmuşuz hepimiz.
--Bizi çağırıyorlar, Resulullah (sav)‘in hak yoluna.Cevabımız
ise kusura bakma, korkuyoruz. Kafirlerin zulümlerinden korkuyoruz. Ölüm korkusuna
kapılmışız hepimiz. Rahatlık bağımlısı olmuşuz artık hepimiz.
--Bizi çağırıyorlar, İslamı öğrenmemiz için,
öğrendiklerimizi toplumda yaymak için. Cevabımız ise, sen hangi partidensin, sen
hangi guruptansın. İslam mesuliyetini üzerimize almamak çin Müslüman kardeşimizi
düşman ilan ediyoruz hepimiz.
--Bizi çağırıyorlar, ama bazen davete icabet edip gidiyoruz.
Dinliyoruz, soru soruyoruz, susuyoruz, sonra arkasından, davet bittikten sonra,
anlatılanları doğru bulmuyorum diye söylenmeye başlıyoruz. Bize ilim vermeye
çalışanları arkalarından tenkit edip, kendimiz ilmin mesuliyetinden kaçıyoruz. Yüz
yüze konuşacak bir parça yürek bile kalmamış bizde. Allah kitabında ne diyor
biliyor musunuz?
«Eğer babalarınız,
oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabalarınız, kazandığınız
mallar, kesada uğramasından korkduğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size
Allah’ tan, Resul ünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah,
emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez. »
Acaba biz bu iyiliği emreden, kötülükten men eden hayırlı
ümmetin parçası mıyız?
Müslümanlara yapılan eziyetler şu an hala devam ediyor. Dün
olduğu gibi. Geçen hafta olduğu gibi. Yıllardan beri olduğu gibi. Artık bu
haksızlığa, bu gaddarlığa, bu câniliğe son vermek için seferber olursak, işte o
zaman elhamdulillah... Artık Allah rızası için zihinlerimizi dünya aşkından, ölüm
korkusundan, malımızı, canımızı, vaktimizi, mevkilerimizi kaybetme korkusundan
arındırırsak, işte o zaman elhamdulillah...
Ve bütün bu musibetlerden kurtulmanın tek yolu, Kur’an ve sünnete
sarılıp, beraberce İslamı öğrenip, İslam nizamını ve şeriatını bu dünyada
yeniden muzaffer kılmak için öğrendiklerimizi yaymak olduğunu anlarsak, kafirlere
karşı, hakkı saptıranlara karşı, taviz verenlere karşı, canımızla, malımızla,
dilimizle, yorulmadan, usanmadan, azimle mücadele edersek, işte o zaman elhamdulillahi
rabbil a’lemiyn. Allahumme salli â‘la Muhameddin ve â‘la a’li Muhammed.
|
|