Hilafet -113                 Muharrem  1420               Nisan  1999                    Yıl 11

<< CUMA HUTBESİ

>>

CUMA HUTBESİNDEN BİR ALINTI

Ahmet Hatipoğlu

Değerli Arkadaşlar,

Bugünki konuşmamda dikkatlerinizi üzerine çekmek istediğim iki gurup insan var. Bunlardan ilki İslam alemi olarak sıfatlandırdığımız, 50‘ye yakın ülkede yaşayan Müslümanlar. Diğeri ise bizim burada, bu cemmat içerisinde ve hatta bu cuma namazında oluşturduğumuz bu küçük cemaat.

İslam alemiyle başlayalım. Fazla derinlere inmeye gerek yok. Zaten hepimiz medyalaradan ya da bazı kardeşlerimizin yaptığı konuşmalardan iyi bildiğimiz bir durum söz konusu olan. Ki bu da Müslümanların, içinde bulunduğu âcizlik ve kuvvetsizlik. Kur’an‘da Allahu Teala’nın insanlara verdiği öğütleri öğrenip, başkalarınada aktarmaya çalıştığı için hapse girenler mi diyelim; ya da binbir zorluklara katlanıp üniversite tahsilinin sonuna gelen ama tesettürlü olduğu için okulunu bitiremeyen bacılarımız mı; Fransa ve Almanyadaki okullarda baş örtülerini çıkarmaya zorlanan müslüman öğretmenler ve öğrenciler; sokakta “Allahu ekber“ dediği için polisten dayak diyenler; ya da Kosova da vahşice katledilen ve ülkelerinden kovulan Müslümanlar. Herhalde hepsini teker teker sıralamaya kalkarsak, bu hutbenin süresi yetmez. Ve öbür tarafta da bütün bu acı olayları planlayan, yönlendiren, yaptıran veya göz yuman ülkeleremiz bulunuyor. İslam sisteminin yürürlüğe getirilmediği ve getirilmemesi için de aklımızla kolay kolay kavrıyamayacağımız entrikalar ve düzenbazlıkların gündemde olduğu ülkelerimiz. Allahu Teala Kur’an‘da diyorki

“Siz insanlarin iyiliği için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz, iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız.” (Âl-i İmrân, 110).

Şimdi bir değerlendirme yapmaya çalışalım; günümüzde kim olabilir bu insanların iyiliği için çıkartılmış en hayırlı ümmet?

Eziyet edilen, katledilen, zulme karşı mücadele eden kardeşlerimiz mi? Olabilir, inşaallah, Allah bilir tabiiki. Ama bu da bir gerçek ki, içinde bulunduklari acziyetten, kuvvetsizlikten, imkansızlıktan, eğitimsizlikten ne iyiliği emredecek, ne de kötülüğü men edecek dermanlari kalmış.

Peki bu hayırlı ümmet, ülkelerimizdeki yöneticilerimiz mi, partiler mi? Herhalde en kolay bu soruyu cevaplandırmak. Kur’an‘da ne diyor

“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin zalimlerin... fasıkların... ta kendisidir” (Maide 44-45-47)

Bu hayırlı ümmet Müslümanların kurduğu partiler, dernekler, cemiyetler, tarikatlar mı? olabilir, cevaplandırması oldukça güç bir soru. Bütün bu olguların hepsini teker teker değerlendirmek lazım. Ama son zamanlarda daha da berraklaştığı gibi, büyük bir çoğunluğunun ortak bir özelliği var. Ve bu belki de en önemli özellikleri; bulundukları ülkedeki mevcud olan küfür sistemin devamlılığını sağlamak. Nasıl oluyor bu? Tâviz vererek. Müslümanların zihinlerine gayri-İslamî hedefler sokup, onların Allah uğruna vermek istedikleri mücadelede zayıf düşürmek. Yani şeriatın yasakladığını meşru kılıp, gösterdiği yoldan uzaklaşmak.

Şimdi İslam âlemini bir kenara bırakıp, konunun başında da değindiğimiz gibi bu ikinci guruba kendimize bakalım. Acaba biz Kur’an ayetinde geçen hayırlı ümmetin parçasımıyız? İyiliği emreden, kötülükten meneden?

Câmilere gidiyoruz, cumâ hutbelerini dinliyoruz, derneklere gidiyoruz, Müslümanlarla buluşuyoruz, bize Müslüman kardeşlerimizin dünyanın herbir köşesinde başlarına gelenleri anlatıyorlar. Bazen samimi ve dürüst düşünürlerin yazdıkları kitapları ve dergileri okuyoruz. Bütün bunları yaparken, hep aynı sesi işitiyoruz. Hocalarımızın ve düşünürlerin sesini. Bu hocalar ve düşünürler İslam şuu runun Müslümanlar arasında yeniden canlanması için, toplumların İslam sistemine dönüş yapmaları için vakitlerini, mallarını ve hatta canlarını Allah rızası için feda ediyorlar ve bize İslam dâvasını yüklenmemiz için sesleniyorlar. Bizi neoemperyalizme karşı mücadele için, despot hükümdarların gerçek yüzlerinin ortaya çıkması için, haksızlığın hakka yenilgiye düşmesi için, cehâletin ilmin derinliklerinde yok olması için, artık İslam nizamının yeniden yürürlüğe getirilmesi için bizi çağırıyorlar, bize haykırıyorlar.

Peki biz ne yapıyoruz? Utanç verici bir soru bu. Çünkü biz hiçbir şey yapmıyoruz. Kendimizi avutmaktan başka hiçbir şey yapmıyoruz. Arada sırada işlediğimiz sevablarla kendimizi avutmak başka hiçbir şey yapmıyoruz.

--Bizi çağırıyorlar, Allah’ın hak yoluna. Cevabımız ise kusura bakma hocam, vaktim yok. Çalışmam lazım, para kazanmam lazım, imtahanım var, ailem var, misafirim var. Dünya sevgisine kapılmışız hepimiz, boş muhabbetlerin yoldaşları olmuşuz hepimiz.

--Bizi çağırıyorlar, Resulullah (sav)‘in hak yoluna.Cevabımız ise kusura bakma, korkuyoruz. Kafirlerin zulümlerinden korkuyoruz. Ölüm korkusuna kapılmışız hepimiz. Rahatlık bağımlısı olmuşuz artık hepimiz.

--Bizi çağırıyorlar, İslamı öğrenmemiz için, öğrendiklerimizi toplumda yaymak için. Cevabımız ise, sen hangi partidensin, sen hangi guruptansın. İslam mesuliyetini üzerimize almamak çin Müslüman kardeşimizi düşman ilan ediyoruz hepimiz.

--Bizi çağırıyorlar, ama bazen davete icabet edip gidiyoruz. Dinliyoruz, soru soruyoruz, susuyoruz, sonra arkasından, davet bittikten sonra, anlatılanları doğru bulmuyorum diye söylenmeye başlıyoruz. Bize ilim vermeye çalışanları arkalarından tenkit edip, kendimiz ilmin mesuliyetinden kaçıyoruz. Yüz yüze konuşacak bir parça yürek bile kalmamış bizde. Allah kitabında ne diyor biliyor musunuz?

«Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabalarınız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korkduğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’ tan, Resul ünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez. »

Acaba biz bu iyiliği emreden, kötülükten men eden hayırlı ümmetin parçası mıyız?

Müslümanlara yapılan eziyetler şu an hala devam ediyor. Dün olduğu gibi. Geçen hafta olduğu gibi. Yıllardan beri olduğu gibi. Artık bu haksızlığa, bu gaddarlığa, bu câniliğe son vermek için seferber olursak, işte o zaman elhamdulillah... Artık Allah rızası için zihinlerimizi dünya aşkından, ölüm korkusundan, malımızı, canımızı, vaktimizi, mevkilerimizi kaybetme korkusundan arındırırsak, işte o zaman elhamdulillah...

Ve bütün bu musibetlerden kurtulmanın tek yolu, Kur’an ve sünnete sarılıp, beraberce İslamı öğrenip, İslam nizamını ve şeriatını bu dünyada yeniden muzaffer kılmak için öğrendiklerimizi yaymak olduğunu anlarsak, kafirlere karşı, hakkı saptıranlara karşı, taviz verenlere karşı, canımızla, malımızla, dilimizle, yorulmadan, usanmadan, azimle mücadele edersek, işte o zaman elhamdulillahi rabbil a’lemiyn. Allahumme salli â‘la Muhameddin ve â‘la a’li Muhammed.

 

< Önceki

 

sonraki >