Balkan beldeleri/ülkeleri, İslâm beldeleridir. Onları Hicrî
9. ve 10. (Miladî 14. ve 15.) asırlarda müslümanlar fethettiler. Bulgaristan Miladî
1396’da, Arnavutluk 1467’de, Moldavya 1473’de, Kırım 1475’de, Macaristan ve
başkenti Budapeşte 1526’da, Avusturya 1529’da fethedildi. (Başkenti Viyana
kuşatıldı fakat fethedilemedi.) Polonya 1536’de cizye vermeye başladı…
Bu beldeleri/ülkeleri ve diğerlerini müslümanlar sömürgeci
devletlerin yaptığı gibi yağmalamak ve çalmak için değil de insanları zulümattan
çıkartıp nura, yöneticilerin zulmünden kurtarıp İslâm’ın adaletine kavuşturmak
için İslâm risaletini insanlara taşımak maksadı ile fethettiler.
Fakihler, İslâm beldesini/ülkesini şöyle tarif etmişlerdir: “Müslümanların
harb ya da sulh yoluyla fethettiği her belde ve halkının çoğunluğu müslüman olan
her belde İslâm beldesidir.”
Balkan ülkeleri/beldelerinin hepsi de İslâm Devleti tarafından
fethedildiler. Böylece Balkan beldelerinin arazisi şeriata göre haraç arazisi oldu. Bu
arazilerin haracı ise müslümanların Beytül Malına aittir. Bu araziler hakkında
şer'î hüküm Kıyamet’e kadar böyle kalacaktır.
Bugün Kosovalı müslümanların başına gelen; erkeklerin
öldürülmesi, kadınların ırzlarına tecavüz edilmesi, kadınların, çocukların ve
yaşlıların göçe zorlanmaları, servetlerin yağmalanması, evlerin yıkılması ve
köylerin yakılması… Bütün bunlar sadece Sırp siyaseti değildir. Bilakis
aralarında güya Kosova’daki Arnavut müslümanları savunmak bahanesi ile Sırplara
vuran NATO devletlerinin de olduğu tüm Batı devletlerinin siyasetidir.
Batı devletlerinin siyasette tek ölçüleri vardır, o da menfaatlar,
maslahatlardır. Onların ölçüsünde insanî ve ahlakî değerler yoktur. Onlar insanî
değerleri ancak Makyavalist felsefesine binaen kalpazanca başkalarını kandırmak için
slogan olarak kullanırlar. Batı devletleri, insana önem verdiklerinde ancak kendi
insanlarına önem verirler. Diğer insanlar özellikle müslümanlar ise onların
nazarında hayvanlar ve böcekler gibidirler.
Bundan şüphesi olanlara (zamanında) keşfedilmiş olan bir gizli
belgeyi hatırlatırız. Bu belge İngiliz Başbakanı John Major’un bürosundan
02/05/1993’de İngiliz Dışişleri Bakanlığına yönelik olarak Başbakanın
imzasıyla gönderilmiştir. Bu belge Bosna savaşı ile ilgiliydi. Belgede şu hususlar
geçmektedir:
Yunanistan’ın, Rusya’nın, Bulgaristan’ın Sırplara silah ve ikmal
yardımında bulunduklarını, Almanya’nın, Avusturya’nın, Slovenya’nın ve hatta
Vatikan’ın Hırvatlara silah ve eğitim yardımında bulunduklarını çok iyi
bilmekteyiz. Fakat herhangi bir şekilde müslümanların silahlandırılmaları ve
eğitilmeleri doğru değildir.
- Avrupa’nın içinde bir İslâmî devletin kurulmasına izin verilmesi mümkün
değildir.
- Afganistan’da olduğu gibi müslümanların savaşçılarını eğitmek ya da
silahlandırmak hatasını tekrar işlemek mümkün değildir.
- Herhangi bir İslâmî devletin bölgeye müdahil olmasına izin vermek mümkün
değildir.
- Batılı devletlerdeki İslâmî topluluklar üzerinde şiddetli bir gözetimi zorunlu
kılmak gerekir.
- Bosna-Hersek isminde bir devletin devam etmesi doğru değildir. Onun müslüman halkı
tamamen göçe zorlanmalıdır. Bu fiilen gerçekleşesiye kadar biz, İslâm ülkelerinin
müdahalelerinin önünü kesmek için tarafsız kalıp barış görüşmelerini
desteklediğimizi açıklamaya devam edeceğiz.
- Avrupa; Hıristiyanlık dini, değerleri ve ahlakı üzerine kurulmuş köklü bir
yapıdır. Öyle kalması gerekir. Bunun için biz Batıda herhangi bir müslüman halkın
kurtarılması işine karışmayacağız.
- Batıdaki müslümanların bize karşı direnemeyeceklerini, Batının kendisi onları
kurtarmazsa hiç bir kimsenin onları kurtaramayacağını anlamalarını sağlamak
gerekir. Onlar İslâm alemindeki hükümetlerin bizim emrimiz altında olduklarını
görünce bunu iyi anlamaları mümkün olur.
İşte müslümanlara hatırlattığımız belgede geçen bir kaç
husus bunlardır. Bugünlerde ise Batılı devletlerdeki İslâmî topluluklara karşı
çirkin haykırışlar yükselmektedir. Çünkü bu topluluklar hızlı bir oranla
çoğalmaktadırlar ve bir kaç on sene sonra topluluklar arası dengeyi bozacaktırlar.
Özellikle de bu topluluklar kültürlerine, değerlerine bağlı kalıyorlar ve Batılı
toplumlar içinde asimile olmuyorlar.
Başlarında Amerika, İngiltere ve Fransa olan NATO devletleri insan
haklarına önem veriyorlarsa, niçin Irak’taki Kürtlerin haklarını savunuyor
görünüyorlar da Türkiye’de Kürtlerin kesilmesini niçin görmezlikten geliyorlar?!
Niçin, Filistin’in toprağını ve evini işgal etmesi için dünyanın çeşitli
yerlerinden gelen yahudiyi destekliyorlar, ev ve toprağın gerçek sahibinin hakkını
inkar ediyorlar?!
Artık aldatılanların anlamalarının, aldatanların da mahcup
olmalarının zamanı gelmiştir.
NATO devletlerinin, Rusya’nın kolu durumunda olan Sırp kuvvetlerini
budayarak Rus nüfuzunu bölgede hadımlaştırmakta maslahatları vardır. Amerika, kendi
himayesine ihtiyaçları olduğu ve kendisine dayandıklarını beyan ederek Avrupa’nın
içinde kendisine bağlı uşak devletler elde etmek istiyor. Onlar, Sırpların
müslümanları kesmelerini, göçe zorlamalarını, mallarını yağmalamalarını,
köylerini yakmalarını… aşama aşama kullanarak Sırplara vurmak için bir bahane
oluşturmak istiyorlar.
Böylelikle Batılı devletler bir taşla iki kuş vurmuş olacaklar:
Birincisi, müslümanların erkeklerini kesecekler ve onları kendilerinin
kurtardıklarını ileri sürüp başlarına kakarak zelil kılacaklar. İkincisi ise,
Sırplara vurmak maksadı ile kendileri için bahaneler çoğalmış olacaktır.
Başta Amerika olmak üzere Rambaubie’de görüşmeler yapan NATO
devletleri anlaşma şartlarını Sırpların kabul etmedikleri bir şekilde
oluşturdular. Bundaki hedef ise Sırplara vurmanın başlatılması idi. Onunla,
Sırplara vurmanın başlamasının, Sırpları müslümanlardan intikam almaya
sevkedeceğini biliyorlardı. Bu intikam dört ya da beş asır önceki İslâmî
fetihlerin yapıldığı günlerden miras kalan gizli eski kinden kaynaklanan bir
intikamdır!
Şimdi iş nedir? Çözüm nedir?
Sorun, sadece Kosovalı ya da Bosnalı ya da Avrupa ve Amerikalı
müslümanların sorunu değildir. Sorun, dünyada bütün müslümanların sorunudur.
İşte Irak muhasara altındadır. Amerika’nın maslahatları ve planları uğruna
vurulmaktadır, Kürtleri korumak ya da Irak’ın komşularını korumak uğruna
değil!.. İşte Filistin, halkından boşaltılıp yahudiye verilmektedir. İşte Körfez
petrolü, bölge halkı için nimet olması yerine Amerika ve müttefikleri onu bölge
halkı için felakete dönüştürmüştür. Oralarda harpler çıkarttıktan sonra
onları korumak bahanesi ile ülkeleri işgal etmek ve servetleri yağmalamak için
geldiler…
Bunlardan daha büyüğü ise; bu asrın başında İslâmî
Hilâfet’i yıktılar ve İslâm şeriatını uygulamadan uzaklaştırdılar. İslâm
ümmetini ve İslâm beldelerini bir tek devletten elli küsür devletçiğe
parçaladılar ve o devletçiklerin başlarına da halklarının aleyhine de olsa kafir
efendilerinin isteklerini uygulayan uşak/ajan korucu yöneticiler atadılar!
Öyle ise çözüm nedir? Çözüm, ümmetin o uşak/ajan yöneticileri
sırtından silkip atması, Allah’ın ipine sımsıkı sarılması, Allah’ın
indirdikleri ile yöneten bir tek halifenin sancağı altında birleşmesidir. Başarılı
doğru tek çözüm budur. Bunun dışındaki her çözüm düşüncesi şaşkınlık ve
sapıklıktır.
İslâm ümmeti bugün bu çözümü başarmanın bütün faktörlerine
sahiptir: Bu ümmetin yanında Kur’an-ı Kerim ve arınmış ve arındırıcı Sünnet
var. Parlayan köklü tarihi var. Bir buçuk milyara yakın insan gücü var. Dünyadaki
en iyi coğrafî alana sahip, zengin doğal servetlere sahip, kendisine yardım ederse
Rabbisinin nusret ve hakim kılma vaadi var, Nebi (S.A.V.)’nin Kostantiniye’nin
fethinden sonra Roma’nın fethine ve peygamberlik metodu üzerine Hilâfet’in tekrar
kurulacağına dair müjdesi var.
Allahu Teâla şöyle dedi:
“Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Halbuki
kafirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez. O müşrikler
hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinler üzerine hakim kılmak için Rasulü’nü
hidayet ve hak din ile gönderendir."