Cezalar, insanları suç işlemekten
alıkoymak için vardır. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
"Ey
akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki
suç işlemekten sakınırsınız"
*
Yani kısas hükmü sizin lehinize bir
hükümdür. Kısas hükmünün gereği olarak öldüren bir
kimsenin öldürülmesi büyük bir hikmettir. Kısas, canı ve
hayatı devam ettiren, koruyan bir hükümdür. Katil
öldürüleceğini bildiği zaman öldürmekten vazgeçer ve
böylece nefisler için hayat sağlanmış olur. Zira bir
başkasını öldürdüğü zaman kendisinin de öldürüleceğini
bilen akıl sahibi bir kimse böyle bir işe kalkışmaz. Tüm
cezaların mantığı budur ve cezaların caydırıcılığı da
buradan kaynaklanmaktadır.
Suç, kötü bir fiildir. Kötü fiil ise,
şeriatın "kötü" olarak belirlediği
davranışlardır. Bu nedenle şeriat tarafından "kötü
fiil" olarak tanımlanmayan bir davranış "suç"
sayılmaz. Şer’î nasslar tarafından kötü fiil olarak tanımlandığı
zaman ancak suç sayılır. Burada "kötü fiilin"
derecesine, yani suçun büyüklüğüne ya da küçüklüğüne
bakılmaz. Şeriat kötü fiili günah saymış ve işleyenin
cezalandırılmasına hükmetmiştir. Dolayısıyla İslam
hukukunda "Günah" ile "suç"
aynı anlama gelmektedir.
Gerçekte insan fıtratında zorunlu olarak
suç işleme isteği (suça eğilimlilik) olmadığı gibi
insanın suç işleme isteği (suça eğilimliliği) tümüyle
sonradan kazandığı bir özellik veya hastalık da değildir.
Suç, insanın; kendisi, Rabbı ve diğer insanlarla olan
ilişkilerini düzenleyen sisteme karşı hareket etmesidir.
İnsanı, insandaki içgüdüleri ve bedensel ihtiyaçları
Allah yaratmıştır. İnsanda var olan bu özellikler insandaki
canlılığın gereği olarak vardırlar ve insanı doyurulmaya
iterler. Bu nedenle insan, kendisinde var olan bu ihtiyaçları
gidermek için harekete geçer. İşte insanda var olan bu açlıkların
doyurulması düzensizliğe ve başıboşluluğa terk edilirse
insan, hatalı ve anormal doyum yollarına başvurur. Bu
nedenledir ki insanın amellerini düzenleyen Allah, bu
içgüdülerin ve bedensel ihtiyaçların doyurulma keyfiyetini
de düzenlemiştir. Bu amaçla şer’î hükümler konulmuş ve
İslâm şeriatı, insandan kaynaklanan her olayın hükmünü
açıklamış, helaller ve haramlar koymuştur. Bu nedenledir ki
İslâm şeriatında "emirler" ve "yasaklar"
vardır. Bu emirler ve yasaklar nedeniyle insanı,
emrettiklerini yapmakla, yasakladıklarından da sakınmakla
sorumlu tutmuştur. Tersine hareket ettiğinde ise kötü bir iş
yapmış, yani suç işlemiş olur. Dolayısıyla insanların,
Allah’ın emirlerini yapmaları, yasakladıklarından da kaçınmalarını
sağlamak üzere suç işleyenlerin cezalandırılmaları kaçınılmazdır.
Emir ve yasaklara aykırı hareket edenleri cezalandırmadıktan
sonra bu emirlerin ve yasakların hiçbir anlamı olmaz.
Üstelik İslâm şeriatı bu suçlar için hem bu dünyada hem
de ahirette cezaların var olduğunu açıklamıştır. Ahirette
verilecek cezalar Allah'a ait olup kıyamet günü Allah,
günahkarları cezalandıracaktır. Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:
"Suçlular, simalarından
tanınırlar da alınlarından ve ayaklarından tutulurlar."
*
"Kafirler için cehennem ateşi
vardır."
*
"Altını ve gümüşü biriktirip de
onları Allah yolunda harcamayanlar; işte onlara pek acıklı
azabı müjdele. O gün cehennem ateşinde (biriktirdikleri
altınlar ve gümüşler) kızdırılır, bunlarla
alınları, böğürleri ve sırtları dağlanır. İşte bu,
kendiniz için biriktirdiğinizdir. Tadın biriktirdiğinizi,
denir."
*
"Bu böyle. Azgınlar için de çök
kötü bir sonuç vardır. Cehennem. Oraya girerler. Ne kötü
bir konaktır."
*
Yüce Allah günahkarlara azap edeceğini va’d
etmekle birlikte onların işi Allah'a aittir. Dilerse onlara
azap eder, dilerse onları bağışlar. Şöyle buyurmaktadır:
"Allah kendisine ortak koşmayı
bağışlamaz. Bunlardan başkasını dilediğine bağışlar."
*
Delillerin genelliğinden dolayı onların
tevbeleri makbuldür.
Dünya hayatındaki cezaları uygulama görevi
İmama (Halifeye) veya naibine aittir. Yani Allah'ın hadlerini,
cinayetlerle*
ilgili hükümleri, taziri ve muhalefet cezalarını uygulamak
devlet başkanının görevdir. Suç işleyenlerin dünya hayatında
cezalandırılmaları ile onların ahiretteki cezaları kalkar.
Cezaların iki boyutu; engelleyici ve zorlayıcı boyutu
vardır. Engelleyici yönü ile insanları günahlardan ve
suçları işlemekten alıkoyar. Zorlayıcı yönüyle de ahiret
azabını zorunlu hale getirir. Dünyada, devletin cezalandırmasıyla
Müslüman ahiretteki azaptan kurtulur. Bunun delili Buhari'nin
Ubade b. es-Samit'ten rivayet ettiği şu hadistir:
"Biz Rasulullah (sav) ile bir
mecliste iken bize; "Allah'a hiçbir şeyi ortak
koşmamak, hırsızlık yapmamak ve zina etmemek üzere biat
etmeye geldikleri zaman" ayetinin tamamını
okuyarak şöyle dedi: “Bana biat ediniz dedi. Sizden kim
sözünde durursa onun mükafatı Allah'a aittir. Kim bunlardan
birisini yaparsa kendisine keffaret olmak üzere işlediği suçun
cezası ile cezalandırılır. Kim bunlardan birini yapar da
Allah onu suçunu örterse, dilerse ona azap eder dilerse onu bağışlar.”
*
Bu hadis dünya hayatındaki cezanın belli
bir suçun karşılığı olduğuna, bu cezanın devlet
tarafından uygulandığına ve kişiden ahiretteki azabı
kaldırdığına dair açık bir ifadedir. Bu nedenledir ki Maiz
zina yaptığını itiraf ettiğinde taşlanarak öldürülmüştür.
Aynı şekilde Ğamidiye ve Cüheyne'den birer kadın zina
ettiklerini itiraf etmişler ve ölünceye kadar taşlanmışlardır.
Bu nedenle Rasulullah (sav) Cüheyneli kadın hakkında şöyle
demiştir:
"Bu kadın öyle tevbe etti ki, onun
tevbesi Medine halkından yetmiş kişiye taksim edilseydi
onların hepsini rahmetle kuşatırdı."
*
Burada isimleri zikredilen kimseler ahiret
azabından kurtulmak için dünyada devlet tarafından
cezalandırılmak üzere suçlarını itiraf etmişlerdir. Bu
nedenledir ki Rasulullah'a gelen Ğamidiye'li kadın: "Ey
Allah Rasülü! Beni temizle" diyordu. Nitekim
Rasulullah (sav) zamanında birçok kişi işledikleri suçları
itiraf ederek ahiret azabından kurtulmak için dünyada
cezalandırılmayı kabul etmişler, dünyada çekecekleri acıya
ve kısasa razı olmuşlardır. Çünkü dünyadaki azap,
ahiretteki azaptan çok daha hafif ve kolaydır. Özetle
cezalar, engellemeler ve zorlamalardan ibarettir.
Devlet tarafından suçlara ve günahlara
uygulanacak olan bu cezalar, Allah'ın emir ve yasaklarını
uygulayabilmenin tek yoludur. Yüce Allah birtakım
yasaklayıcı hükümler koyduğu gibi bunların ihlali
durumunda uygulanması için de cezai hükümler koymuştur.
Allah (cc) malın korunmasını emretmiştir. Bu hususta
Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır:
"Kendi gönül rızası ile olmadıkça
müslüman bir kimsenin malı kardeşine helal değildir."
*
"Şüphesiz ki mallarınız ve
canlarınız birbirinize haramdır."
*
Allah'ın bu emrinin uygulanması için hırsızlık
yapanın elinin kesilmesini gerektiren hükümler konulmuştur.
İnsanların zina yapmaları yasaklanmıştır. Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:
"Zinaya yaklaşmayınız. Doğrusu bu
(zina) kötü bir şeydir."
*
Allah'ın bu emrini uygulamak üzere celd (sopa) ve recm (taşlama)
hükümleri getirilmiştir. İşte temel metot, tüm emredici ve
yasaklayıcı hükümlerin aksine davranılması halinde devlet
tarafından cezalandırılmaktır. Bu nedenledir ki şer’î
hükümlerin uygulanma metodu aykırı davranışlarda
bulunanların cezalandırılmasıdır. Bu cezaların nasslarla
belirlenmiş ya da yöneticinin takdiri ile belirlenmiş cezalar
olması arasında fark yoktur.
|