İÇKİ HADDİ (İÇKİ İÇEN KİMSEYE UYGUILANACAK CEZA) |
|
İçki, Maide Sûresindeki şu ayetle haram
kılınmıştır:
"Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili
taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi
pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan,
içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin
sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.
Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?"
*
Bu ayet indiği zaman Allah Rasulü (sav);
"Artık içki haram kılındı.”
* dedi.
Ebu Saîd’in Nebi (sav)’den rivayet ettiği
hadiste Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz ki Allah içkiyi haram kılmıştır.
Kime bu ayet ulaşır ve yanında içki namına bir şey
varsa artık o içilmez ve satılmaz. Bunun üzerine insanlar
yanlarında ve evlerinde içki olarak ne varsa Medine sokaklarına
döktüler.”
*
Ayette yer alan "hamr"
kelimesinden kasıt, sarhoşluk veren her şeydir. Yoksa
yalnızca üzümden yapılan içki değildir. Üzüm ve üzüm dışındaki
maddelerden yapılan ve sarhoşluk veren her şey bu kapsama
girer.
İbni Ömer (ra) dedi ki: "Ömer,
Rasulullah (sav)’in minberinde yaptığı konuşma şöyle
dedi:
"İçkinin haram olduğunu bildiren bir hüküm
inmiştir. İçki beş şeyden yapılmaktadır: Üzümden,
hurmadan, buğdaydan, arpadan ve baldan.”
*
Ömer, bu konuşması ile, Maide ayetinde yer
alan "içki" kelimesinden maksadın, sadece üzümden yapılan
içki olmadığına, kendisinden içki yapılabilen her maddeyi
kapsadığına dikkat çekmektedir. Enes hadisi de bunu teyid
etmektedir. Buhari, rivayet etti. Dedi ki: Bize Müsedded,
Müsedded de babasından rivayet etti.
"Enes’ten işittim, şöyle dedi: Ben,
bir mecliste bulunan amcalarıma Fadih denilen içkiyi dağıtıyordum
-onların en küçüğüydüm-. Bu esnada içkinin haram kılındığı
söylendi. Bana, onu dök dendi. Ben de elimdeki içkiyi ters
çevirip döktüm. Enes’e dedim ki: O gün onların içkileri
neydi? Dedi ki: Taze ve olgun hurma karışımından yapılmış
bir içkiydi. Ebu Bekir b. Enes dedi ki: Bu da, o gün onların
içkileri idi. Enes de bunu doğruladı."
*
Bu rivayet, sahabenin içkinin haramlılığından,
sarhoşluk veren her şeyi anladıklarına delalet etmektedir.
Bunu, Ebu Seleme b. Abdurrahman’ın rivayet ettiği şu hadis
de teyid etmektedir: Aişe (r.anha)’dan: Dedi ki:
"Rasulullah (sav)’e bal şarabı
hakkında sordular. Bal şarabı Yemen halkının içeceğiydi.
Rasulullah (sav) dedi ki: "Sarhoşluk veren her içecek
haramdır.”
*
İçildiği zaman sarhoşluk veren her şeyin
haram olduğunu belirten daha birçok hadis vardır. Numan b.
Bişr’den, Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Buğdaydan içki yapılır. Arpadan içki
yapılır. Kuru üzümden içki yapılır. Hurmadan içki yapılır.
Baldan içki yapılır.”
*
İbni Ömer’den. Nebi (sav) şöyle
buyurdu:
"Sarhoşluk veren her şey içkidir ve
sarhoşluk veren her şey haramdır.”
*
Aklı uyuşturan, gideren her şeyin içki
olduğu böylece sabit olmaktadır. Ve sarhoşluk veren her şey
de haramdır. Buna göre ister üzümden, ister hurmadan, ister
arpadan, kahveden veya başka maddelerden yapılsın, aklı
gideren ve sarhoşluk veren her şey haramdır. Habeşliler
kahveden içki yapmaktadırlar ki bu Habeş İmparatoru’nun
özel içkisidir. Yine ispirto, kolonya ve cin v.b. birer
içkidir. Çünkü bunlar sarhoşluk vermektedirler. Rasulullah (sav)
ise; "Sarhoşluk veren her şeyin haram”
olduğunu söylemektedir. Buna göre "Hamr"
kelimesinin şer’î anlamı lügat anlamının dışında bir
anlam ifade etmektedir. Bu şer’î mana Rasulullah (sav)’in,
hadislerinde dile getirdiği anlamdır. Ayette yer alan "hamr"
kelimesi, ister üzümden yapılsın, isterse başka maddelerden
yapılmış olsun sarhoşluk veren her şeyin haram olduğu
anlamına gelmektedir.
İçkinin haramlılığı herhangi bir
illetten kaynaklanmamaktadır. Tıpkı ölü etinin haram olması
gibi "hamr" olduğu için haramdır. Allahu Teâla şöyle
buyurmaktadır:
"Ölü eti size haram kılındı."
*
Bu ayette ölü etinin haram kılınması
herhangi bir illete dayanmamaktadır. Sadece ölü olduğu için
haram kılınmaktadır. Aynı şekilde Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:
"Şüphesiz ki içki, kumar, putlar ve fal
okları pisliktir."
* İfadesinden; "Artık vazgeçtiniz
değil mi?"
* Sonuna kadar olan kısımdaki yasaklama
herhangi bir şekilde illetlendirilmemiş, yalnızca
sakınılması gerektiği emredilmiştir. Herhangi bir illete
mebni olmaksızın, özellikle "hamr" olduğu için
haram kılınmış olması da buna delalet etmektedir.
İbni Abbas Nebi (sav)’in şöyle dediğini
rivayet eder:
"Hamr (içki), aynı ile haram
kılınmıştır. İçildiğinde sarhoşluk veren her şey de
haramdır.”
*
Yani "hamr" olduğu için haramdır.
Özetle içkinin haramlılığında herhangi bir illet yoktur ve
illetlendirilmez de.
İçki İçene Uygulanacak Cezanın Miktarı
İçki içene uygulanacak ceza, had cezaları
kapsamına girmektedir. Dolayısıyla içki içen yani sarhoşluk
veren herhangi bir maddeyi içen herkese had vurulması gerekir.
Nebi (sav) şöyle buyurmaktadır:
"Kim içki içerse onu kırbaçlayınız.”
*
Az olsun çok olsun sarhoşluk veren her
şeyin içki sayıldığı sabittir. İçki içene had
uygulanması ve bu haddin (cezanın) da celd (kırbaç vurmak)
olduğu hususunda sahabe icma etmiştir. İçki içene had
uygulanmasının sabit olduğu ve bu haddin 40 değnekten az
olmayacağı konusunda ittifak etmişlerdir.
İçki içene uygulanacak sopa cezası
konusunda Nebi (sav)’den rivayet edilen hadisleri inceleyen
kimse, içki içene kırk sopa vurulması gerektiğini görür.
Kırk sopadan daha fazla vurulması da caizdir. Rasulullah (sav)’in
içki içen kimseye kırk sopa vurduğuna delalet eden hadislere
gelince; Müslim, Hudayn b. el-Münzir hadisinde, el-Velide sopa
vurulması olayında Ali (ra)’in şöyle dediğini tahric
eder:
"Nebi (sav) kırk sopa vurdu. Ebu Bekir
kırk, Ömer de seksen sopa vurdu. Hepsi de sünnettir."
*
Tirmizi’nin Ebu Saîd’den yaptığı
rivayet ise şöyledir:
"Rasulullah (sav) zamanında iki ayakkabı
ile kırk defa vuruldu. Mis’ar der ki: Zannediyorum bu, içki
haddinde idi."
*
Yine Ebu Saîd’den;
"Rasulullah (sav) zamanında içki haddinde
iki ayakkabı ile kırk defa vuruldu. Ömer zamanında ise her
ayakkabı yerine bir kırbaç kullanıldı."
*
Bu hadislerin tümü içki içen kimseye kırk
kırbaç vurulacağına açıkça delalet etmektedir. Bun
nassların tümü kırk adede işaret etmektedir. Ali (ra)’ın
söylediği; "Nebi (sav) kırk sopa vurdu"
*
hadisi tek başına bu hususta yeterlidir. Bunu, Müslim’in,
Enes (ra) yolu ile tahric ettiği şu hadis de teyid etmektedir:
"Nebi (sav)’e içki içen bir adam
getirildi. Ona yaprakları soyulmuş iki hurma ağacı ile
yaklaşık kırk defa vuruldu."
*
"Nebi (sav) (içki içen kimseye) ayakkabılarla
vurdu."
*
"Rasulullah (sav) yirmi kişiye emretti ve
onların her biri ayakkabı ve hurma dalı ile ikişer defa
vurdular."
*
Bu hadislerin tümü tam anlamıyla kırk
sayısını zikretmemekte, hadiste geçtiği üzere "yaklaşık
kırk defa" ifadesi kullanılmaktadır. Öyleyse kırktan
fazla olması caiz olduğu gibi az olması da caizdir. Fakat
kırkla sınırlandıran hadisler kırktan az olmasını
engellemektedir. Çünkü bu hadisler kırk adede delalet
etmektedirler. Kırktan daha az sayıda olacağına işaret eden
başka hadisler yoktur. Dolayısıyla bu durumda kırktan az
olma ihtimali ortadan kalkmakta, kırktan fazla olma ihtimali
devam etmektedir. Çünkü hadislerde yer alan "kırk"
lafzı ile "yaklaşık kırk defa" lafzı bir araya
getirildiğinde kırktan az olma durumu ortadan kalkar. Böylece
bu hadisler haddin "kırk" olacağı yönündeki
sözü teyid ettiği gibi kırktan fazla sayıda olmasının
caiz olacağı anlamını da vermektedir.
Diğer taraftan içki haddi için belli bir
sayı açıklamayan yalnızca Rasulullah (sav)’in had
vurulması emrini verdiğini belirten hadisler de vardır.
Enes’ten:
"Nebi (sav) içki haddinde hurma dalları
ve ayakkabılarla had vurulmasını emretti. Ebu Bekir ise kırk
sopa vurdu."
*
Ukbe b. el-Haris’ten:
"Numan ya da oğlu içki içmiş olarak
Allah Rasulü’nün huzuruna getirildi. Ve Allah Rasulü (sav)
(had vurulmasını) emretti. O gün evde bulunup da vuranlardan
birisi de bendim. Ona hurma dalları ve ayakkabılarla
vurduk."
*
Saîd b. Yezid’den:
"Biz Rasulullah (sav) zamanında, Ebu Bekir
ve Ömer’in hilafetleri zamanında içki içen bir kimseye had
vurmak üzere getirildik. Ellerimizdeki ayakkabılarla,
ellerimiz ve elbiselerimiz ile vurduk. Ömer’in hilafetine
kadar böyle hareket ettik. Ömer döneminde kırk sopa vuruldu.
Ancak Ömer’in hilafetinin sonlarına doğru fısk artınca
seksen kırbaç vuruldu."
*
Zühri’den: "Nebi (sav) içkide belli
haddi farz kılmadı. Ancak orada bulunanlara, elleriyle ve
ayakkabılarıyla adama -yeter çekin ellerinizi- deyinceye
kadar vurmalarını emretti."
Nesei güçlü bir sened ile İbni Abbas’tan
şunu nakleder:
"Nebi (sav) içki konusunda kesin bir had
belirlemedi."
*
Nesei’nin İbni Abbas’tan tahric ettiği
bir başka hadis ise şöyledir:
"Rasulullah (sav) içki
hususunda kesin bir had miktarı takdir etmedi."
Hadiste yer alan
kelimesi kelimesinden türemiş olup belli bir miktar ile, belli bir
sınır ile sınırlamadı anlamına gelmektedir. Bu hadisler içki
içen kimseye uygulanacak had konusunda belli bir had miktarından
bahsetmemektedir. Hatta bazı hadisler Rasulullah (sav)’in içki
hususunda belli bir haddi farz kılmadığını zikretmektedir.
Öyleyse bu hadlerden şu anlaşılmaktadır: Sopa cezasının
kırk adet ile belirlenmesi Rasulullah (sav) zamanında
olmamıştır. Dolayısıyla bunlarla kırk adet ile
sınırlandıran hadisler arasında bir çelişki vardır. Hatta
hadisler, haddi belli bir sayı ile sınırlandırmayı açıkça
ortadan kaldırmakta böylece de haddin kırk adet ile
sınırlandırılmasıyla çelişmektedir. Öyleyse bu hadisler
haddi kırk adet ile sınırlandıran hadislerle çelişir
durumdadır.
Buna cevap şudur: Haddi belli bir sayı ile
sınırlandırmayan hadisler mutlaklık açısından
değerlendirilir. Yani Rasulullah (sav) içki içene sopa
vurulmasını emretmiş fakat haddin miktarını
belirlememiştir.
Enes hadisi şöyledir:
"İçki (cezasında) hurma dalı ve
ayakkabı ile vurulmasını emretti."* Bu hadis mutlaktır.
Ukbe hadisi ise şöyledir:
"Rasulullah (sav) evde bulunanlara ona
vurmalarını emretti."
* Bu hadis de mutlaktır.
Her iki hadis, mutlaklık açısından açık
ve nettirler. Sayı ve nitelik açısından kayıttan uzak
mutlak bir nassın yanında sayı ve nitelik açısından kayıt
bulunduran bir nass daha gelmişse mutlak olan nass mukayyet
nassla sınırlandırılır ve kayd içeren nasslar tümü için
geçerli olur. Burada ise, herhangi bir kayıttan uzak mutlak
bir nassın yanında bir de mukayyed bir nass vardır.
Dolayısıyla mutlak olanların, mukayyet nassla
sınırlandırılacağında şüphe yoktur. Buna göre sayı
zikredilmeyen hadisler sayı belirtilen hadislerle
sınırlandırılır. Saib hadisi ise, belirli bir sayı ile
kayıtlanmaksızın içki içen kimseye vurduklarına delalet
etmekte olup mutlaklık açısından değil, haber verme açısından
bir rivayettir. Saib hadisi, tıpkı daha sonra gelen Zühri ve
İbni Abbas hadisleri gibi içki içen belli bir miktar ceza
tespit etmemektedir. Rasul (sav)’in içki için belli bir sınır
koymadığına nass teşkil eden bu hadisler, ispata değil
nefye delalet etmektedirler. Dolayısıyla onların bilgilerine
göre belli bir ceza belirlendiğini bilmediklerine yorumlanır.
Rasul (sav) belli bir miktar ceza koyduğuna dair gelen diğer
rivayetler bunun delilidir. Ebu Saîd hadisinde olduğu gibi:
"Rasulullah (sav) içki içene iki ayakkabıyla
kırk defa vurdu."
*
Ebu Davud’un, Abdurrahman b. Ezher’den
rivayet ettiği hadis de böyledir: "Rasulullah (sav) içki
içene kırk defa vurulmasını emretti."
Bu rivayetler dikkate alındığında
sayıyı nefy eden rivayetler onların bilgileri ile sınırlı
kaldığı görülür. Dolayısıyla belli bir adedi ortaya
koyan sahih hadislerle çelişmezler. Zira sayı belirtmeyen bu
hadisler nefy ifade ederlerken kırk sayısını zikreden
hadisler ise ispat ifade etmektedirler. Burada ise şu usul
kaidesi uygulanır: "Nefy ile isbat birbiri ile çatıştıkları
zaman ispat nefyin önüne geçer." Bu kurala göre belli
bir had ispat eden hadisler muayyen bir haddi ifade eden
hadislerin önüne geçer. İki delilin imali evladır. Bu
nedenle onların bilgilerine göre nefy ihmal edilir. Bu ise diğerlerinin
bundan başka bir şey bildiklerini nefyetmez. Yani Rasul (sav)
tarafından içki için muayyen bir haddin tespit edildiği
bilinmektedir.
Tüm bu açıklamalara göre; "kırk"
sayısına veya "kırk civarında"ki rakamlara nass teşkil
eden hadislerle amel edilerek içki içen kimseye kırk sopa
vurulması gerektiği belli olmaktadır. Buna göre içki için
muayyen bir had vardır o da kırktır. Ancak kırktan fazla
olmasının caiz olduğunun, kırktan az olmasının ise caiz
olmadığının delili, haddin kırk civarında olduğunu ifade
eden şu hadislerdir.
Enes’ten:
"Yaprakları soyulmuş hurma dalları ile
yaklaşık kırk defa vuruldu."*
"Ayakkabılarla yaklaşık kırk defa vurdu."
Nesei:
"Yirmi kadar erkeğe emretti ve onların
her biri iki defa vurdular."*
Bu hadislerin tümü haddin kırktan az veya
çok olduğuna delalet etmektedir. Ancak Rasul’ün "kırk"
sözünü söylediği birçok hadisle sabit olduğuna ve nas da
kırk sayısını işaret ettiğine göre kırktan az olması
nefy edilir ve "kırk kadar" ifadesinin kırktan az
şeklinde yorumlanması engellenir. Geriye kırk veya kırktan
fazla miktar kalır. Bu ise kırktan fazla olmasının caiz
olduğuna işaret etmektedir. Bunu Zühri’nin Nebi (sav)’den
rivayet ettiği şu hadis teyit etmektedir: "Orada
bulunanlara elleriyle ve ayakkabılarıyla bırakınız. yeter
deyinceye kadar vurmalarını emretti." Bu hadis, "kırka"
delalet eden hadislerle bir araya getirildiği zaman kırktan
önce onlara ellerinizi çekiniz demediği anlaşılır. Fakat
onlara kırktan sonra onlara ellerinizi çekiniz demiş olması
caizdir. Bu nedenledir ki kırktan fazla olması doğrudur.
Belki de sahabelerin hakkında ihtilaf ettikleri husus sayının
ne olacağı hususudur. Nitekim Ömer (ra) içki içen kimseye
vurulacak had hakkında ashab ile istişare etmiştir.
Enes’ten:
"Nebi (sav)’e içki içen bir adam
getirildi. Ona yaprakları soyulmuş iki hurma dalı ile
yaklaşık kırk defa vurdu. Dedi ki: Ebu Bekir de böyle yaptı.
Ömer, halife olduğunda insanlarla istişare yaptı.
Abdurrahman, haddin en hafifinin seksen olduğunu söyledi ve
Ömer bunu emretti."
*
Ebu Şeybe, Ebu Abdurrahman es-Selmi’den, o
da Ali’den: Dedi ki: "Şam halkından bir grup ayet-i
kerimeyi tevil ederek içki içtiler. Bu konu hakkında (Ömer)
istişare etti. Dedim ki: Onları tevbe etmeye çağırman
gerekir. Eğer tevbe ederlerse onlara seksen kırbaç vur. Aksi
halde boyunlarını vur. Çünkü onlar haramı helal yaptılar.
Tevbeye çağrıldılar ve onlar tevbe ettiler. Sonra da
seksener sopa vuruldu."
Bu iki hadis, Ömer (ra)’ın, içki cezasının
miktarı hakkında sahabe ile istişare ettiğine delalet
etmektedir. Ömer’in, sahabelerle Şam halkından içki içen
kimselere uygulanacak içki haddi hakkında istişare
yapmadığı, onların içki içmeleri ve ayet-i kerimeyi tevil
etmeleri hususunda istişare yaptığını söylemeleri
mümkündür. İçki hakkında yapılan istişare içki içene
uygulanacak içki haddinden ziyade ayetin tevili esası üzerine
yapılmıştır. Bu nedenledir ki Ali ona, onları tevbe etmeye
çağırmasını söylemiştir. Çünkü, onlar haramı helal
yapmışlardır. Dolayısıyla tevbe etmedikleri takdirde
öldürülmeleri, tevbe ettikleri takdirde ise seksen kırbaç
ile cezalandırılmaları gerekmektedir. Yine bu olay, Şam
halkından bir grubun yaptığı iş hakkında Ömer’in yaptığı
bir istişareden ibarettir, denilebilir. Oysa Enes hadisinin, içki
haddinin miktarı konusunda yapıldığını söylemek de
mümkündür. Abdurrahman’ın "hadlerin en hafifi seksen
(celd)dir" sözü de buna delalet etmektedir. İşte bu,
yapılan istişarenin içki haddinin miktarı hususunda
yapıldığının nassıdır. Durum böyle iken nasıl olur da
Ömer, haddin miktarı hakkında istişare yapabilir. Hadisler içki
içen kimseye 40 ya da kırk civarında değnek vurulacağına
işaret etmekte ve Ömer’in de bunu bildiği sabittir.
Öyleyse haddin ne olacağı hususunda yapılan istişarede;
kırk adede işaret eden hadislerle kırk civarında olacağına
işaret eden hadisler bir araya getirildiğini, Ömer’in kırktan
fazla miktar hakkında istişare yaptığı ortaya çıkar. Yani
Ömer (ra), içki içen kimseye uygulanacak haddin kırktan
fazlası hakkında istişarede bulunmuş ve Abdurrahman b. Avf
da hadlerin en hafifinin seksen kırbaç olduğunu söylemiştir.
Bu durumda iki husus ortaya çıkmaktadır:
Sahabeler haddin kırktan fazla olmasının
caiz olduğunu anladılar.
2- Sahabelerin içki haddindeki
ihtilafları, kırk kırbaç konusundan ziyade kırkın
üstündeki rakam üzerinde olmuştur.
Yine mü’minlerin emiri Ali b. Ebu Talib’in
şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Eğer bir kimseye had vuracak olsaydım ve
bu nedenle de ölseydi içimde bir sıkıntı hissetmezdim.
Ancak içki içen kimse had vurulmasından dolayı ölürse onun
diyetini öderdim. Çünkü Rasulullah (sav) bunu sünnet kılmamıştır."
*
Ebu Davud ve İbni Mace’de ise şu ifadeler
yer almaktadır:
"Rasulullah (sav)’in sünnet haline
getirdiği şeyi biz mutlaka söylemişizdir."
*
Hadiste yer alan
ifadesi miktarını ve vaktini
lafzıyla ve konusuyla belirlemedi anlamına gelmektedir. Bu
hadiste Ali (ra); Rasulullah (sav)’in içki haddi için
belirli bir miktar takdir etmediğini söylemektedir. Aynı
zamanda Ali (ra) şöyle demektedir:
"Nebi (sav) kırk defa, Ebu Bekir kırk ve
Ömer de seksen defa vurdular. Bunların hepsi de sünnettir."
*
Durum böyle olduğu halde nasıl olur da, "Çünkü
Rasulullah (sav) bunu sünnet kılmamıştır,"
diyebiliyor? Halbuki az önceki hadiste "Rasulullah (sav) kırk
defa vurdu" diyordu. Öyleyse Ali (ra),
sözü ile, Rasulullah (sav)’in
kırk üzerinde bir miktarı belirlemediğini kastetmektedir.
Adeta hadisin konusu kırktan fazlasına işaret etmektedir.
Çünkü kırk meselesi, hakkında açık olarak gelen
nasslardan (hadislerden) dolayı kesin olan bir husustur.
Buraya kadar anlatılanların tamamı,
sahabelerin kırktan fazlası üzerinde ittifak ettiklerini
göstermektedir. Ali (sav)’den rivayet edilen hadise göre
Rasulullah (sav)’in içki hakkında belli bir had
belirlemediği şeklindeki ifade ve yine "Rasulullah (sav)
içki hakkında haddi farz kılmadı" şeklindeki
hadislerin tamamı ancak kırktan fazlası hakkında söylenmiştir.
Bunun delili Ali (ra)’ın, Rasulullah (sav)’in kırk defa
vurduğu şeklindeki sözü ve kırk sayısına delalet eden
diğer hadislerdir. İçki içen kimseye uygulanacak olan haddin
kırk sopa olduğunu belirten hadislerle, Rasul (sav)’in içki
için belli bir had tespit etmediğini anlatan hadisler ve "kırk
kadar" had vurduğunu belirten hadisler yan yana getirildiği
zaman, kırktan fazla vurmasının caiz olduğuna delil olur.
Ancak bu farklılık Rasulullah (ra) tarafından tespit
edilmemiştir, seksen sopa, daha az veya daha çok olduğu sabit
olmamıştır. Ancak kırktan fazla olduğu mutlak olarak sabit
olmuştur.
Ancak her ne kadar sahabenin (Allah onlardan
razı olsun) içtihatları şer'î delil sayılmasa da görüşleri,
sahih bir içtihatla ulaşmış oldukları şer'î bir
hükümdür. Üstelik müçtehit tarafından şer'î bir hüküm
olarak görüldüğü için de alınması doğrudur. Onların sözleri
dikkate alınır ve görüşleri de kabul edilebilir. Bu nedenle
kırktan fazlasına işaret etmek üzere muayyen bir had olarak
seksen kırbaç ceza tayin edilebileceği gibi kırk tane de
olabilir. Dolayısıyla halifenin seksen kırbaç vurmayı
emretmesi caizdir. Sahabeler (Allah onlardan razı olsun) kırk
sopa vurdukları gibi seksen sopa da vurmuşlardır.
Dolayısıyla haddin sayısı kırk tane de seksen tane de
olabilmektedir. Sahabelerin hem kırk hem seksen adet had
vurduklarına delalet eden hadisler çoktur.
Ahmed ve Müslim Enes’ten şunu rivayet
etmektedirler:
"Nebi (sav)’e içki içmiş bir adam
getirildi de adama iki ayakkabı ile kırk kadar vuruldu. Dedi
ki Ebu Bekir de böyle yaptı. Ömer halife olduğunda ise
arkadaşları ile istişare yaptı. Abdurrahman dedi ki: Haddin
en hafifi seksendir. Ömer de bu şekilde emretti."
*
İbni Ebu Şeybe Ebu Abdurrahman es-Selmi’den,
o da Ali’den, dedi ki: "Şam halkından bir grup içki
içtiler ve içki ayetini tevil ettiler. Bu konu hakkında Ömer
sahabelerle istişare etti. Ben (Ali) dedim ki: onları tevbe
etmeye çağırmanı uygun görüyorum. Tevbe ederlerse onlara
seksen sopa vurursun. Tevbe etmezlerse boyunlarını vurursun.
Çünkü onlar haramı helal yaptılar. Onlar tevbe etmeye çağırılırlar
ve tevbe ederlerse her birine seksen kırbaç vurulur."
Hudayn b. el-Münzir’den, dedi ki:
"Osman (ra)’ın yanında idim. Velid’i
getirdiler. Sabah namazını iki rekat kılmış (kıldırmış)
sonra da, daha ilave edeyim mi, demiş. Daha sonra iki kişi
onun aleyhine şahitlik ettiler. Bunlardan birisi (Humran) onu içki
içerken gördüğünü, diğeri de kusarken gördüğünü
söyledi. Bunun üzerine Osman, içki içmedikçe kusmaz, dedi.
Sonra da Ali’ye seslenerek; Ey Ali kalk ve ona sopa vur, dedi.
Ali de Hasan’a kalk ve ona sopa vur dedi. Bunun üzerine Hasan
şöyle dedi: Akrabalarından Hilâfet zevkini duymak isteyen
birine emret. Bu tavır, sanki zoruna gitmişti. Bunun üzerine
Osman şöyle dedi: Ey Cafer’in oğlu Abdullah, onu
cezalandır. Abdullah b. Cafer ona vurmaya başladı, Ali de
sayıyordu. Kırk tane olunca Ali ona, yeter artık, vurma,
dedi. Ardından da şunu ilave etti: Nebi (sav) kırk defa
vururdu. Bunların hepsi de sünnettir. Fakat (kırk defa
vurmak) benim daha hoşuma gider."
*
Mü’minlerin emiri Ali (ra) içki içme
hakkında şöyle dedi: "O kimse içki içtiği zaman
sarhoş olur. Sarhoş olduğu zaman saçmalar. Saçmaladığı
zaman ise iftira eder. İftira edene ise seksen kırbaç
vurulması gerekir." Bu hadisler ve eserler, sahabelerin içki
içen kimseye bazen kırk, bazen de seksen defa vurdukları
hakkında açık ifadelerdir. Onların uygulamaları bu içki
cezası ile istikrar bulmuştur.
Kırk defa sopa vurulacağı hadisin nassı
ile sabittir. Dolayısıyla sahabeler hadisin nassı ile amel
ederek kırk defa vurmuşlardır. Onların içtihatlarının
delili Ali (r.a)’ın: "Nebi (sav) kırk defa vurdu."
* sözü değildir. Onlar içki
içen kimseye seksen kırbaç vurulmasını içtihatlarına
dayanarak uyguladılar. Kırktan fazla vurmanın caiz olacağı
anlayışlarına dayanarak bunu yaptılar. Onlar, hadlerin en
hafifinin seksen olması gerektiğini düşündüler. Çünkü
onlara göre, içki içen kimse içtiği zaman saçmalar,
saçmaladığı zaman iftira eder, iftira eden kimseye ise müfteri
haddi yani kazf haddi uygulanır ki bu da seksendir. İşte
sahabelerin takip ettikleri yol budur. Rasulullah (sav)’in
kırk defa vurduğu ise sünnetle sabittir. Seksen kırbaç ise
sahabenin büyüklerinden kaynaklanan içtihatlarla sabittir.
Öyleyse içki içen kimseye uygulanacak had kırk ve seksendir.
İşte bu iki had, içki içen kimseye
uygulanacak olan haddir. Bu ikisi dışında bir haddin
vurulması kesinlikle caiz değildir. Çünkü Nebi (sav)’den
ve sahabelerden kırk ve seksen kırbacın dışında had
uyguladıkları sabit olmamıştır. Dolayısıyla elli defa,
doksan defa veya başka miktarın uygulanması caiz değildir.
Çünkü bu ceza hadd cezasıdır, tazir cezası değildir. Zira
bu iki miktar Rasulullah (sav) ve sahabeden gelen haberlerle
sabit olmuştur. Dolayısıyla yalnızca bu iki had ile
yetinilmesi gerekir. Ancak halifenin bu ikisinden birisini ceza
miktarı olarak benimsemesi caizdir. Yani bu iki ceza
miktarından birisini bağlayıcı bir ceza olarak emretmesi
caizdir. Halife seksen sopa vurulmasını emredecek olursa sünnetle
sabit olan kırk adet cezayı ve sahabelerin üzerinde ittifak
ettikleri kırktan fazla olan seksen sopalık cezayı da içerisinde
barındırmış olur. Şayet kırk sopa vurulmasını mecburi
hale getirecek olursa, sünnetle sabit olanı emretmiş olur.
Kırkın üzerine çıkarmak imam için farz değil caiz olan
bir husustur. Dolayısıyla seksen sopa üzerine kırk sopa
vurulmasını bağlayıcı hale getirmesi herhangi bir şeyi
gerektirmez.
İçki içen kimse, içtiği şeyin çoğunun
sarhoşluk verdiğini bilirse içki haddi uygulanır. Ancak çoğunun
sarhoşluk verdiğini bilmiyorsa had vurulmaz, içki haddinin
vurulabilmesi için iki şeyden birisi ile içki içtiğinin
sabit olması gerekir:
İkrar
Beyyine
İki şahitten birisi, içki içtiğine
diğeride kustuğuna şahitlik etmesi had uygulaması için
yeterlidir. Zira Hudayn hadisi şöyleydi:
"İki adam içki içtiğine şahitlik
ettiler. Bunlardan birisi (Humran) içki içtiğine diğeri de
onun kustuğuna şahitlik etti."
*
|