MÜRTED HADDİ (İSLÂM'DAN DÖNME) |
|
Mürted, İslâm dininden küfre dönen kimse
demektir. Erkek olsun kadın olsun İslâm dininden dönen
kimse, akıllı ve buluğa ermiş ise İslâm'a dönmesi için
üç kere çağrılır ve baskı yapılır. İslâm'a dönerse
serbest bırakılır aksi takdirde öldürülür. Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır:
"İçinizden kim dininden döner de
kafir olarak ölürse, onların (o gibilerin) yaptığı (iyi)
işler dünyada da Ahirette de boşa gitmiştir. Onlar o ateşin
(cehennemin) arkadaşlarıdırlar. Onlar orada (bir
daha çıkmamak üzere) ebedi kalıcıdırlar."
*
Buhari İkrime'den şunu rivayet etmektedir:
"Müminlerin emîri Ali (ra)'ye zındıklar
getirildi ve onları yaktırdı. Haber İbni Abbas'a ulaşınca:
Onun yerinde ben olsaydın yaktırmazdım. Çünkü Rasulullah (sav):
'Allah'ın azabı ile azab etmeyin' buyurarak ateşle
cezalandırmayı yasaklamaktadır. Ben olsaydım Rasulullah (sav)'in:
'Kim dinini (İslâm'ı) değiştirirse onu öldürünüz'
sözüne göre onları öldürürdüm."
*
Erkeklerin öldürülmeleri gerektiği
hadiste açık ve nettir. Kadınların öldürülmeleri ise
hadisin genelliğinden kaynaklanmaktadır. Çünkü "Kim
dinini değiştirirse" hadisinde yer alan
"men" lafzı umum lafızlardandır. Aynı şekilde
Darakutni ve Beyhaqi Cabir'den şu hadisi rivayet etmektedirler:
"Ümmü Mervan adındaki bir kadın İslâm'dan dönmüştü.
Durum Rasulullah (sav)'a bildirildi. O da kadının tevbeye çağrılmasını,
tevbe ederse serbest bırakılmasını aksi halde
öldürülmesini emretti." Ancak çocukların ve
delilerin riddetleri sahih değildir, geçersizdir, bunlar
mükellef değildirler dolayısıyla bunlara irtidat haddi
uygulanmaz. Çünkü Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır:
"Üç kişiden kalem
kaldırılmıştır: Buluğ çağına erinceye kadar çocuktan,
uyanıncaya kadar uyuyandan ve akıllanıncaya kadar deliden."
*
İrtidad eden kimsenin üç kere tevbe etmeye
çağrılması, Nebi (sav)'nin Ümmü Mervan'ın üç kere
tevbeye çağrılmasını emrettiği hadise dayanmaktadır.
Aynı uygulamayı Ömer (ra) de yapmıştır. Muhammed b.
Abdullah b. Abdulkari'den: Dedi ki:
"Ömer b. el-Hattab'a Ebu Musa tarafından
bir adam geldi de Ömer ona, uzaklardan bir haber var mı? diye
sordu. Adam: Evet, bir adam Müslüman olduktan sonra İslâm'dan
döndü. Ömer: Peki ona ne yaptınız? Adam: Onu yakaladık ve
boynunu vurduk. Ömer: Onu üç gün hapsetseydiniz, her gün
ona ekmek verseydiniz, tevbe edip tekrar Allah'a döner umuduyla
onu tevbe etmeye çağırsaydınız ya? dedi ve sonra şöyle
dua etti: Allah'ım ben bu olayda bulunmadım, böyle emretmedim
ve bana ulaştırılan şeyden dolayı da razı olmadım."
*
Ömer'den önce Ebu Bekir de aynı şekilde
hareket etmişti. Darakutni ve Beyhaqı şu olayı naklederler:
"Ebu Bekir, Ümmü Karfe denilen ve Müslüman olduktan
sonra küfre dönen bir kadını tevbe etmeye çağırdı, tevbe
etmeyince de onu öldürdü." Bu rivayetlere göre,
Rasul (sav)'in ve ondan sonra da Ebu Bekir ve Ömer'in, mürtedi
tevbe etmeye çağırdıkları sabittir. Mürted öldürülmeden
önce tevbe etmeye çağrılmalıdır, ancak üç kere tevbe
etmeye çağrılması, bağlayıcı bir husus değildir. Zira
adet olarak üç kere çağırmakla özrün ortadan kalkması
gerçekleşmiş olur. Yoksa üç kereden daha fazla sayıda da
tevbeye çağrılması caizdir. Çünkü İslâm'ın ona tekrar
hatırlatılmasından maksat onun İslâm'a dönmesini sağlamaktır,
dönmesi için mürtede yeterli sürenin verilmesi gerekir.
Rivayet edildiğine göre Ebu Musa, Muaz'ın tekrar tekrar
öldürmesini talep ettiği mürtedi Muaz gelinceye kadar iki ay
boyunca tevbeye çağırmıştır. Ömer'den rivayet edildiğine
göre de tevbenin süresi üç gündür, bu süre içerisinde
tevbe ederse tevbesi kabul edilir aksi takdirde öldürülür.
Ancak mürtedin tevbesi irtidat olayının
tekrarlanmaması durumunda geçerlidir. Dinden dönmesi
tekerrür ederse tevbesi kabul edilmez. Tevbe etse de etmese de
hemen öldürülür. Çünkü Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
"Doğrusu inanıp sonra inkar
edenleri, sonra tekrar inanıp tekrar inkar edenleri sonra da
inkarları artmış olanları Allah bağışlamaz; onları
doğru yola eriştirmez."
*
Ayette yer alan; "Allah onları
bağışlamaz" ifadesi, Allah'ın onların tevbelerini
kesinlikle kabul etmeyeceği anlamına gelmektedir. Allah
tevbelerini kabul etmeyince elbette ki devlet de kabul edemez.
El-Eşrem, Zıbyana b. Ammara'dan şunu rivayet etmektedir:
"Sa'd oğullarından bir adam Beni Huneyfe mescidine
uğradı ve oradakilerin Müseyleme'nin recezelerini (bir çeşit
şiir türü) okuduklarını gördü. Hemen İbni Mes’ud'a
giderek durumu bildirdi. İbni Mes’ud onlara adam göndererek
onları getirtti, onları tevbeye çağırdı ve onlar da tevbe
ettiler. İbni Nevvaha denilen bir adam dışındakileri serbest
bıraktı. Sonra da ona: Ben bir keresinde sana gelmiştim, sen
de tevbe ettiğini iddia etmiştin. Fakat şimdi görüyorum ki
sen tekrar küfre dönmüşsün dedi ve onu öldürdü."
Mürted, hakimin verdiği hüküm ile devlet
tarafından öldürülür. Şayet Müslümanlardan bir kimse
kasten bir mürtedi öldürürse kısas gerekir. Çünkü bu,
devlet raiyesinden herhangi bir kafiri öldürmek gibidir.
Mürted, Müslüman olduktan sonra küfre
dönen kimsedir. Müslüman olduktan sonra küfre dönen herkes
mürted sayılır. Müslüman bir kimsenin tekfir edilmesi için
ise dört şart aranır:
1- İtikat
2- Şüphe
3- Söz
4- Fiil.
İtikat, yani inanma iki türlü olur. Birincisi;
Allah'ın ortağı olduğuna ya da Kur'an'ın Allah'ın kelamı
olmadığına inanmak gibi hakkında kesin yasaklama gelen bir
şeyi ya da kesin olan bir hususun tam tersi bir şeyi kesin
tasdik etmektir. İkincisi ise; cihadın farziyeti, içkinin
haramlılığı, hırsızın elinin kesilmesi gibi dinen
bilinmesi zaruri olan hususlardan birisini inkar etmek.
Şüphe ise, delili kesin olan
inançlarla ilgili hususlarda şüpheye düşmektir. Kim
Allah'ın birliği, Muhammed'in peygamber olduğu, zina eden
erkeğe sopa vurulması veya benzeri hususlar hakkında şüphe
ederse kafir sayılır.
Sözden kasıt hiçbir surette tevil
kabul etmeyen sözlerdir. Örneğin kim İsa Allah'ın oğludur,
İslâm Muhammed'in kendisi tarafındandır (Allah'tan
gelmemiştir) gibi sözleri söylerse, bu sözleri söyleyen
kimse kesinlikle kafirdir, tekfir edilir. Ancak tevil edilme
ihtimali bulunan sözleri söylemesinden dolayı tekfir edilmez.
Söylenen söz yüzde doksan dokuz küfür ihtimalini taşısa
bile. Yüzde bir iman ihtimalini taşıyorsa, yüzde birlik
ihtimal yüzde doksan dokuzluk ihtimale tercih edilir. Çünkü
bu yüzde birlik durum iman tarafındadır. Yüzde birlik
durumun varlığı ile tevil ihtimalinin varlığı söz
konusudur, dolayısıyla da tekfir olunmaz. Çünkü kullanılan
ifade, şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde küfür sözü
olmadıkça kafir sayılmaz.
Fiilden kasıt ise, küfür olduğunda
herhangi bir tevil ihtimali bulunmayan davranışlardır. Kim
puta secde eder, kilisede Hıristiyanlarla dua ederse tekfir
edilir ve İslâm'dan dönmüş sayılır. Çünkü Hıristiyanların
kilisede yaptıkları törenler, küfür olduğunda ihtimal
bulunmayan bir fiildir. Kim böyle bir fiili yaparsa tevil
ihtimali bulunmayan küfür davranışını yapmış sayılır.
Ancak içinde tevil ihtimali taşıyan bir fiili yapan kimse
tekfir edilmez. Örneğin kiliseye girerse tekfir edilmez.
Çünkü orayı görmek için girmiş olma ihtimali olduğu gibi
ayine katılmak için girmiş olma ihtimali de vardır. Yine
İncil'i okuyan kimse tekfir edilmez. Çünkü içindekilere vakıf
olup yanlışlığını ortaya koymak için okumuş olabileceği
gibi, inanmak için de okumuş olabilir. Dolayısıyla tevil
edilme ihtimali bulunan bir fiilden dolayı faili tekfir edilmez
ve mürted sayılmaz.
Riddet, zina haddi dışındaki hadlere ait
şartlarla sabit olur. Bunlar; adalet sahibi iki erkeğin ya da
bir erkek ile iki kadının şehadeti, yani şer'i
beyyinelerdir. Çünkü bunun için özel bir nass varid olmamıştır.
Mürtedin Malları
Mürted, tevbe etmeye çağrılmadan önce
malının ve kazancının malikidir. Kendisine İslâm arz
olunur ancak Müslüman olmaktan kaçınır sonra da
öldürülüre veya mürted olduktan sonra haddin dışında bir
başka şekilde ölürse; önce borçlarının ödenmesinden başlanır.
Cinayet tazminatları, eşinin ve nafakasını temin etmek
zorunda olduğu kimselerin nafakaları ayrılır. Çünkü bu
hakların devre dışı bırakılması caiz değildir. Bu türden
harcamalar yerine getirildikten sonra malından geriye bir şey
kalmazsa iş bitmiş demektir. Geriye mal kalırsa bu mal,
devlete ait mallarla birlikte beytülmala ait bir fey' sayılır.
Bu mal tıpkı fey' gelirleri gibidir. Kafir devletlerden
birisine yani daru'l harbe kaçması durumunda da hüküm aynıdır.
Ancak kafir bir devlete kaçarken mallarını güvendiği
birisine emanet olarak bıraktıysa (devlet tarafından çıkartılan
bir kararla malları dondurulur), tevbe etmesi için girişimlerde
bulunulur. Şayet bu girişimler fayda vermezse ve riddetinde
ısrar ederse öldürülmeyi hak etmiş olur, ona karşı
öldürülmüş kimse muamelesi yapılır ve malı fey'
sayılır. Bunun delili, Ebu Bekir (ra)'in dinden dönenlere karşı
yapmış olduğu uygulamalardır. Onları öldürdü, irtidatlarından
dolayı mallarını ve kanlarını mubah saydı ve malları
ganimet olarak alındı, sahabeler de bu uygulamayı uygun
buldular, ses çıkartmadılar. Bu nedenledir ki bir bölge halkı
İslâm'dan döner ve küfür hükümlerini uygularsa, Ebu Bekir
(ra)'in yaptığı örnek alınarak mallarının ganimet
sayılması, kendilerinin esir alınmaları, kadınlarının ve
çocuklarının tutsak edilmeleri ve imamın onlarla savaşması
gerekir. Çünkü sahabe bu şekilde hareket edilmesi üzerinde
icma etmiştir.
|