Bey’at
tüm müslümanlara farzdır. Erkek olsun kadın olsun her müslümanın
hakkıdır. Bey’at konusundaki bir çok hadis bu farziyete
delalet etmektedir.
وَمَنْ
مَاتَ
وَلَيْسَ
فِي
عُنُقِهِ
بَيْعَةٌ
مَاتَ
مِيتَةً
جَاهِلِيَّةً
"Kim boynunda bey’at olmadan ölürse, cahiliye ölümü
ile ölmüş olur”
hadisi
de bunlardan biridir.
Bey’atın
içeriğine bakıldığında
onun tüm müslümanlara ait bir hak olduğu görülür.
Zira Halife müslümanlara değil, müslümanlar Halife’ye
bey’at etmek durumundadırlar. Nitekim sahih hadislerle müslümanların
Rasulullah (u)'e
bey’at ettikleri sabit olmuştur. Ubade b. es-Samit'ten gelen
bir rivayette şöyle denilmektedir:
"Biz
Rasulullah (u)'e
zorda ve kolayda işitmek ve itaat etmek üzere emir sahipleri
ile çekişmeyeceğimize, her nerede bulunursak bulunalım
muhakkak hakkı yerine getireceğimize ve Allah yolunda hiç
kimsenin kınamasından ve zemminden korkmayacağımıza dair
bey’at ettik.” [2]
Yine
Buhari'nin Eyyüb'dan, onun da Hafsa'dan yaptığı rivayette Ümmü
Atiyye şöyle demektedir:
"Biz
Rasulullah (u)e'
bey’at ettik ve o bana "Allah'a hiç bir şeyi ortak
koşmasınlar" ayetini okudu. Bizi ölünün arkasından
bağırıp çağırmaktan nehyettiğinde bizden bir kadın elini
geri çekti ve dedi ki; Falanca kadının bana iyiliği dokunmuştu
ben ona yas tutarak onu ödüllendirmek istiyorum. Rasulullah
bir şey demedi. Kadın gitti ve geri döndü.” [3]
Ebu
Hüreyre’den rivayet edilen bir başka hadiste Rasulullah (u)
şöyle buyurmuştur:
ثَلاثَةٌ
لا
يُكَلِّمُهُمُ
اللَّهُ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
وَلا
يُزَكِّيهِمْ
وَلَهُمْ
عَذَابٌ
أَلِيمٌ
رَجُلٌ
عَلَى
فَضْلِ
مَاءٍ
بِالطَّرِيقِ
يَمْنَعُ
مِنْهُ
ابْنَ
السَّبِيلِ
وَرَجُلٌ
بَايَعَ
إِمَامًا
لا
يُبَايِعُهُ
إِلا
لِدُنْيَاهُ
إِنْ
أَعْطَاهُ
مَا
يُرِيدُ
وَفَى لَهُ
وَإِلا
لَمْ يَفِ
لَهُ
وَرَجُلٌ
يُبَايِعُ
رَجُلاً
بِسِلْعَةٍ
بَعْدَ
الْعَصْرِ
فَحَلَفَ
بِاللَّهِ
لَقَدْ
أُعْطِيَ
بِهَا
كَذَا
وَكَذَا
فَصَدَّقَهُ
فَأَخَذَهَا
وَلَمْ
يُعْطَ
بِهَا"Üç
kişi vardır ki Kıyamet Gününde Allah onlarla konuşmayacak
ve onları temize de çıkarmayacaktır. Onlar için elim bir
azap vardır. Bunlardan birincisi, yol kenarında yeterli suyu
bulup ta o sudan yolcuları faydalandırmayan kimse. İkincisi sırf
dünya çıkarı için bir imama bey’at edip eğer imam
kendisine istediklerini verirse bey’atına vefa gösterip
istediğini elde edemezse bey’atından dönen kimse. Üçüncüsü
ise ikindi namazından sonra birisine bir mal satıp da Allah adına
yemin ederek -kendisine o fiyat verilmediği halde- mala şu
kadar fiyat verildiğini söyleyip Allah adına yemin eden ve
karşısındakini kandıran kimse.”
Abdullah
b. Ömer (t)'dan:
"Biz Rasulullah (u)'e
işitmek ve itaat etmek üzere bey’at ettiğimizde; 'gücünüz
yettiği kadar' kaydını ilave buyurdular.” [5]
Cerir
b. Abdullah'tan: "Rasul (u)'e
işitmek ve itaat etmek üzere bey’at ettim ve bana 'Gücün
yettiği kadar' demeyi ve her müslümana samimi şekilde
nasihat etmeyi öğretti.” [6]
Cünade
b. Ebi Ümeyye'den rivayetle dedi ki: "Ubade b. es-Samit
hastalanınca yanına gittik ve ona dedik ki:
Allah sana afiyet versin. Bize; Nebî (u)'den
işittiğin ve Allah'ın sana faydalı kıldığı bir hadisi
anlat. O da dedi ki; "Nebî (u)
(Akabe gecesi) bizi (Ensarı) bey’at için davet etmişti. Biz
de bey’at ettik. Bizden beyat alırken söylediği sözler
arasında şunlar vardı: Hoşumuza giden ve gitmeyen
hususlarda, zor ve kolay günlerimizde ve başkalarının bize
tercih edilmesi halinde bile dinleyip itaat etmek, Allah'tan
kesin bir delilin bulunduğu apaçık bir küfür hali görmedikçe
emir sahipleri ile çekişmemek
üzere bey’at ettik.” [7]
Tüm
bu delillerde de görüldüğü üzere bey’at Halife’ye müslümanlarca
yapılır ve müslümanların doğal bir hakkıdır. Zira müslümanların
bey’atı ile Halife için Hilâfet akdi gerçekleşmiş olur.
Bey’at
elle tokalaşarak olabileceği gibi yazıyla da olabilir.
Nitekim Abdullah b. Dinar şöyle söylemiştir: "İnsanlar
Abdulmelik'in Halife olmasına razı olduklarında İbn Ömer'in
mektubunda şöyle yazdığını gördüm: Ben Emiru'l mü'minin
Abdullah Abdulmelik'e Allah'ın ve Rasulullah'ın Sünneti üzere
gücüm yettiğince sözünü dinleyip itaat etmeyi kabul
ediyorum.” [8]
Bey’atın
herhangi bir yolla yapılması sahihtir.
Bey’atın
şartlarından birisi de bey’at edenin baliğ olmasıdır. Çocuğun
bey’atı sahih değildir. Nitekim "Ebu Ukayl Zühre b.
Ma'bed, Rasulullah (u)
zamanında henüz bir çocuk olan dedesi Abdullah b. Hişam'dan
şu olayı aktarır: Abdullah b. Hişam, Annesi, Zeyneb bint
Humeyr ile Rasulullah (u)'e
gider ve şöyle der: Ey Allah'ın Rasulü onun (Abdullah b. Hişam'ın)
bey’atını al. Bunun üzerine Allah'ın Rasulü şöyle dedi:
هُوَ
صَغِيرٌ
فَمَسَحَ
رَأْسَهُ
وَدَعَا
لَهُ"O
küçüktür. Yüzünü okşadı ve ona dua etti...”[9]
Bey’at
esnasında kullanılacak sözlere gelince; Bey’atın belirli sözlerle
yapılacağı yolunda bir sınırlama yoktur. Halife açısından
fiillerinin Allah'ın Kitabı ve Rasulullah'ın Sünneti üzerine
olacağını, bey’at verenler açısından ise zorda ve
kolayda, neşeli ve sıkıntılı zamanlarda itaatte olacağını
ihtiva etmelidir, Hilâfet akdi gerçekleştikten sonra bey’at
müslümanların boynunda bir emanet olur. Bey’at gerçekleştikten
sonra Hilâfet akdi tamamlandığından bey’at edenlerin
bey’atlarından vazgeçmeleri helal olmaz. Hilâfet sözleşmesinin
yapılması açısından bey’at verinceye kadar bey’at
edecek olan kişi için bir haktır. Bey’at ettiğinde
bey’atında sebat etmesini gerekli kılar. Bey’atından dönmesi
caiz değildir. Cabir b. Abdullah'tan rivayet edilen bir hadis-i
şerifte; bedevinin biri Rasulullah (u)'e
verdiği bey’atından vazgeçmek istediğinde Rasulullah (u)
ondan yüzünü çevirip isteğini kabul etmedi adam sonra
tekrar geldi ve: "Benim bey’atımı iade et dedi."
Ancak Allah'ın Rasulü yine kabul etmedi. Adam da çıkıp
gitti. Bunun üzerine Rasulullah (u)
şöyle dedi:
الْمَدِينَةُ
كَالْكِيرِ
تَنْفِي
خَبَثَهَا
وَيَنْصَعُ
طِيبُهَا
"Medine
körük gibidir. Pisliklerini fırlatıp atar, temiz ve iyileri
daha da parıldar.”
Nafi'den
rivayet edildiğine göre: "Ömer bana dedi ki;
Rasul (u)'i
şunu derken işittim:
مَنْ
خَلَعَ
يَدًا مِنْ
طَاعَةٍ
لَقِيَ
اللَّهَ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
لا حُجَّةَ
لَهُ
"Kim
Allah'a itaattan elini çekerse, Kıyamet Gününde kendi lehine
bir huccet bulunmadığı halde Allah'ın huzuruna çıkar.”
Halife’ye
verilen bey’atı bozmak Allah'a itaattan el çekmek anlamına
gelir. Edilen bey’at ister in'ikad bey’atı olsun isterse
itaat bey’atı olsun fark etmez. Ancak bir Halife’ye başlangıçta
bey’at edilir de in'ikad bey’atı gerçekleşmezse bu
durumda, müslümanların topluca da olsa bey’at edilen bu kişiyi
kabul etmediklerine itibar edilerek bey’at etmiş olanların
bey’atlarından kurtulmaları söz konusu olabilir. Zira yukarıda
geçen hadiste, in'ikad bey’atı yapılmış olan Halife’ye
bey’attan geri dönmek yasaklanmaktadır. Hilâfet için
in'ikad bey’atı henüz tamamlanmamış bir kişiye yapılan
bey’at kastedilmemektedir.
|