Ribât


Cihada bağlı olan hususlardan birisi de ribattır. Müslümanlara destek için suğrede bulunmaktır. Suğre ise, düşmanın ve halkının korktuğu, düşman sınırındaki her yerdir. Başka bir deyimle, ardında İslâm’ın olmadığı yerdir. Ribattan kast olunan; dini güçlendirmek için ve kafirlerin kötülüğünün müslümanlardan uzak tutulması için düşman sınırında suğrede durmaktır. Engellemek kastı ile düşmanın saldırısının beklendiği herhangi bir yerde bulunmak/beklemek ribât sayılır. Çünkü “ribatın” aslı şu aeytte geçen atların ribatıdır:

وَأَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهِ عَدُوَّ اللَّهِ وَعَدُوَّكُمْ “Onlara karşı, gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını ve sizin düşmanınızı korkutursunuz.”[1]

Çünkü onlar, atlarını bağlayıp besliyorlar. Onlar atlarının her birisini sahibi için hazır bağlı bekletiyorlar. Dolayısıyla o yer “suğre” olarak isimlendirildi. Orada ikamet etmeye de “ribât” denildi. Her ne kadar orada atlar olmasa da.

Buna binaen, kim düşmanı engellemek niyeti ile düşmana sınır bir yerde beklerse “murâbıt” sayılır. İster o yer vatanı olsun yani normalinde ikamet ettiği yer olsun ister ise olmasın fark etmez. Çünkü önemli olan husus; yerin vatanı olup olmaması değil, düşmanı engellemek ve korkutmak niyeti ile olmasıdır.

Ribatın fazileti çok büyüktür, sevabı da büyüktür. Çünkü ribât; müslümanları ve kutsallarını savunmaktır, düşmana sınır yerlerin halkına ve saldırı ehline ait bir kuvvettir. Ribât, cihadın aslı ve fer’idir. Ribatın fazileti hakkında birkaç nass geçmiştir.

- Müslim’in sahihinde, Süleyman (t)’ın Hadisinde şöyle dediği geçmiştir: “Rasulullah (u)’i şöyle derken işittim:

رِبَاطُ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ خَيْرٌ مِنْ صِيَامِ شَهْرٍ وَقِيَامِهِ وَإِنْ مَاتَ جَرَى عَلَيْهِ عَمَلُهُ الَّذِي كَانَ يَعْمَلُهُ وَأُجْرِيَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ وَأَمِنَ الْفَتَّانَ “Allah yolunda bir gün ve bir gece ribatta bulunmak, gece namazı ile birlikte bir ay oruç tutmaktan daha hayırlıdır. Eğer ölürse, yapmakta olduğu iş, öldükten sonra da onun için geçerli olur, rızkı kendisine verilir, fitnelerden emin olur.”[2]

- Teberâni bir merfu Hadiste güvenilir senedle şunu rivayet etti: “...Kim Allah yolunda murabit iken ölürse, en büyük korkudan emin olur.”

- Ebu Umâme’den, Rasul (u)’in şöyle dediği rivayet edildi: “Muhakkak ki, murabıtın namazı, beş yüz namaza denktir, bu iş üzerinde iken harcanan dinar ve dirhem başkasında harcanan yedi yüz dinardan daha efdaldir.”

- Fe’daletü b. Ubeyd’den Rasulullah (u)’i şöyle derken işittiği rivayet edilmiştir:

كُلُّ مَيِّتٍ يُخْتَمُ عَلَى عَمَلِهِ إِلا الَّذِي مَاتَ مُرَابِطًا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَإِنَّهُ يَنْمُو عَمَلُهُ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَيَأْمَنُ فِتْنَةَ الْقَبْرِ “Her ölenin ameli biter. Allah yolunda murabıt hariç. Zira onun ameli onun için Kıyamet gününe kadar artar ve o, kabir fitnesinden emin olur.”[3]

Ribât, az olur, çok olur. Ribât niyeti ile geçirilen her süre, az olsun çok olsun ribattır. Bunun için Nebi (u), رباط يوم وليلة “Bir gün ve bir gece ribatta bulunmak” dedi. Efdal olanı, müslümanın murabıt olmak maksadı ile yerleşmek için düşman sınırlarına yakın yerlere göç etmesidir. Daha sonra, düşman sınırına yakın bölge sakinlerinden önce yerleşenlerinden çoğu murabıt olmaları için seçilirler. Orada yerleşmekteki niyetleri düşmanı engellemek ve korkutmak olduğunda ve sadece onlarla düşmanı engelleme yeterliliği oluştuğunda, sadece o bölge halkı murabıt sayılırlar. Onların gerisinde kalan bir bölge olmadıkça yeterlilik oluşmadığında ise o iki bölge halkı da murabıt sayılırlar. Düşmanı engellemek ve korkutmak yeterliliği, müslümanların ülkelerinde yerleşmesiyle hasıl olduğunda bu yerleşme ribât sayılır ve onlar murabıt olurlar.

Allah yolunda nöbet tutmak, Allah yolunda “murabıt” olmak gibidir. Zira onda büyük fazilet vardır.

- İbn Abbas’tan, Nebi (u)’i şöyle derken işittiği rivayet edilmiştir:

عَيْنَانِ لا تَمَسُّهُمَا النَّارُ عَيْنٌ بَكَتْ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَعَيْنٌ بَاتَتْ تَحْرُسُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ “İki göze cehennem dokunmaz. Birisi Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de Allah yolunda bir gece nöbet tutan göz.”[4]

- Osman (t)’dan, Nebi (u)’i şöyle derken işittiği rivayet edilmiştir:

حَرَسُ لَيْلَةٍ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَفْضَلُ مِنْ أَلْفِ لَيْلَةٍ يُقَامُ لَيْلُهَا وَيُصَامُ نَهَارُهَا “Allah yolunda bir gece nöbet tutmak, gündüzü oruç tutulan gecesi ibadet edilen bin geceden hayırlıdır.”[5]  



[1] Enfal: 60

[2] Müslim, K. İmârat, 3537

[3] Ahmed b. Hanbel, B. Müs. El-Ensâr, 22825

[4] Tirmizi

[5] Ahmed b. Hanbel, Müs. Aşaratü’l Mübeşşirîn, 433