Şehitler üç kısımdır: 1- Dünyaya ait hükümler olmaksızın
Ahirette şehit. 2- Sadece dünyada şehit. 3- Dünyada
ve Ahirette şehit.
1- Dünya hükümleri olmaksızın sadece Ahiret şehidine gelince; onlar,
bazı Hadislerde yedi kısım, bazı Hadislerde sekiz kısım,
bazı Hadislerde dokuz kısım, bazı Hadislerde on bir kısım
olarak zikredilen kimselerdir. Müslim’de geçtiğine göre
de, onlar şu beş grup insanlardır: a-) Vebâ hastalığından
ölenler, b-) İshal hastalığından ölen, c-)
Suda boğularak ölen, d-) Enkaz altında ölen, e-)
Savaş olmaksızın Allah’ın Kelimesini yükseltmek uğruna
ölen.
- Müslim, Ebu Hureyre’den Rasulullah (u)’in
şöyle dediğini rivayet etti:
بَيْنَمَا
رَجُلٌ
يَمْشِي
بِطَرِيقٍ
وَجَدَ
غُصْنَ
شَوْكٍ
عَلَى
الطَّرِيقِ
فَأَخَّرَهُ
فَشَكَرَ
اللَّهُ
لَهُ
فَغَفَرَ
لَهُ
وَقَالَ
الشُّهَدَاءُ
خَمْسَةٌ
الْمَطْعُونُ
وَالْمَبْطُونُ
وَالْغَرِقُ
وَصَاحِبُ
الْهَدْمِ
وَالشَّهِيدُ
فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
عَزَّ
وَجَلَّ
“Kim yolda yürürken yol üstünde dikenli bir dal görür de
onu yoldan alırsa, Allah onu ödüllendirir. Dedi ki: Şehitler
şu beş kişidirler: Taun/veba hastalığından ölen, ishal
hastalığından ölen, boğularak ölen, enkaz altında ölen,
Allah Azze ve Celle yolunda şehit olan.”
- Müslim, Ebu Hureyre’den Rasulullah (u)’in
şöyle dediğini rivayet etti:
مَا
تَعُدُّونَ
الشَّهِيدَ
فِيكُمْ
قَالُوا
يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
مَنْ
قُتِلَ فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
فَهُوَ
شَهِيدٌ
قَالَ
إِنَّ
شُهَدَاءَ
أُمَّتِي
إِذًا
لَقَلِيلٌ
قَالُوا
فَمَنْ
هُمْ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
قَالَ مَنْ
قُتِلَ فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
فَهُوَ
شَهِيدٌ
وَمَنْ
مَاتَ فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
فَهُوَ
شَهِيدٌ
وَمَنْ
مَاتَ فِي
الطَّاعُونِ
فَهُوَ
شَهِيدٌ
وَمَنْ
مَاتَ فِي
الْبَطْنِ
فَهُوَ
شَهِيدٌ
قَالَ
ابْنُ
مِقْسَمٍ
أَشْهَدُ
عَلَى
أَبِيكَ
فِي هَذَا
الْحَدِيثِ
أَنَّهُ
قَالَ
وَالْغَرِيقُ
شَهِيدٌ و
“Aranızda kimi şehitten sayıyorsunuz. Dediler
ki: Ya Rasulullah, Allah yolunda öldürülen şehittir. Dedi
ki: O zaman ümmetimin şehitleri az demektir. Dediler ki: O halde
onlar kimdir, ya Rasulullah? Dedi ki: Kim
Allah yolunda öldürülürse şehittir. Kim Allah yolunda ölürse
şehittir. Kim taun/veba hastalığında ölürse şehittir. Kim
ishalden ölürse şehittir. (İbn Muksim dedi ki: Bu
Hadis ile ilgili babanın şöyle dediğine şahit oldum: Kim boğularak
ölürse şehittir.”
Bütün bu kişilerin “şehit” olmalarından kast olunan, onlara
Ahirette şehitler sevabının olmasıdır. Dünyada ise
gasledilip cenaze namazları kılınır. “Şehit” kelimesi
sevaba ulaşanlar hakkında ve bu açıdan zikredildiğinde o kişilere
“şehit” denilmesi doğru olur. Fakat beraberinde herhangi
bir karine olmaksızın konuşmada “şehit” kelimesi geçtiğinde
bu sadece Allah yolunda öldürülenlere hasredilir, o kişilere
hasredilmez.
2- Ahiret olmaksızın dünya şehidi ise; dünyada şehit ile ilgili hükümler
ona uygulanır. Yani gasbedilmez, cenaze namazı kılınmaz,
elbisesi ile defnedilir. Fakat o Ahirette, Allah’ın
Kelimesinin yüce olması için savaşan şehitlerin sevabını
alamaz. Zira o unvan için ya da sadece ganimet için ya da düzenbazlık
için savaşmak gibi Allah yolundan başka bir gaye için savaştı.
Nitekim, Hadisler şehit sevabını, Allah yolunda savaşan şehide
has kılmıştır. O geriye dönmeden ileriye doğru ilerleyerek
savaşmıştır.
- Müslim, Ebu Musa el-Eş’ârî kanalı ile şunu rivayet etti: “Bir
adam Nebi (u)’e
gelip şöyle dedi: Ya Rasulullah, bir kişi ganimet için savaşıyor,
bir kişi anılmak için savaşıyor, bir kişi yerini görmek için
savaşıyor. Kim Allah yolundadır? Bunun üzerine Rasul (u)
şöyle dedi:
مَنْ
قَاتَلَ
لِتَكُونَ
كَلِمَةُ
اللَّهِ “Kim Allah’ın Kelimesi yüce olsun için savaşırsa,
o Allah yolundadır.”
- Müslim, Ebu Musa’dan şunu rivayet etti: Rasulullah (u)’e
yiğitlik için savaşan, hamiyet/şiddetli tutuculuk için savaşan,
riya/gösteriş için savaşan kişiler hakkında; hangisi Allah
yolundadır? diye sordu. Bunun üzerine Rasulullah (u)
şöyle dedi:
مَنْ
قَاتَلَ
لِتَكُونَ
كَلِمَةُ
اللَّهِ
هِيَ
الْعُلْيَا
فَهُوَ فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
“Kim Allah’ın Kelimesi yüce olsun için savaşırsa, o
Allah yolundadır.”
Rasul (u),
şehidin günahının affedilmesi için geriye dönmeden ileriye
doğru giderek savaşmayı şart koşmuştur. Nitekim Müslim,
Abdullah b. Katâde’den o da Katâde’den Rasulullah (u)’den
şunu anlatırken işittiğini rivayet etmiştir: “Rasul (u),
insanlar arasında ayağa kalkıp onlara, Allah iman ederek,
Allah yolunda cihad etmenin en faziletli amel olduğunu hatırlattı.
Bunun üzerine bir adam ayağa kalkıp ona şöyle dedi: Ya
Rasulullah, ben Allah yolunda öldürülürsem günahlarım
benden silinir mi, ne dersin? Bunun üzerine Rasulullah (u)
ona şöyle dedi:
نَعَمْ
إِنْ
قُتِلْتَ
فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
وَأَنْتَ
صَابِرٌ
مُحْتَسِبٌ
مُقْبِلٌ
غَيْرُ
مُدْبِرٍ
ثُمَّ
قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّه
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كَيْفَ
قُلْتَ
قَالَ
أَرَأَيْتَ
إِنْ
قُتِلْتُ
فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
أَتُكَفَّرُ
عَنِّي
خَطَايَايَ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّه
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
نَعَمْ
وَأَنْتَ
صَابِرٌ
مُحْتَسِبٌ
مُقْبِلٌ
غَيْرُ
مُدْبِرٍ
إِلا
الدَّيْنَ
فَإِنَّ
جِبْرِيلَ
عَلَيْهِ
السَّلام
قَالَ لِي
ذَلِكَ “Evet, sen Ahirette sevabını bekleyerek geriye dönmeden
ileriye doğru gitmekte sabrederek Allah yolunda öldürülürsen.” Sonra Rasulullah (u)
şöyle dedi: Nasıl
dedin? O da dedi ki: Ben Allah yolunda öldürülürsem
günahlarım benden silinir mi, ne dersin? Rasulullah (u)
dedi ki: “Sen geriye
dönmeden ahiret sevabını bekleyerek ilerlemekte sabredersen,
borç hariç evet. Zira Cebrail (u) bana bunu dedi.”
Bunun mefhumu; geriye dönüp savaşmazsa günahı ondan silinmez ve ona
şehit sevabı olmaz. Ayrıca ünvan/şöhret için savaşan
kimsenin şehit olarak isimlendirdiği halde azap göreceğini
Rasul (u)
açıklamıştır. Müslim, Süleyman b. Yesâr’dan şunu
rivayet etti: “İnsanlar gruplar halinde Ebu Hureyre’ye
gidiyordu. Ona Şam ehlinden gelen birisi şöyle dedi: Ey şeyh,
Rasulullah (u)’den
işittiğin bir Hadisi bize anlat. O da dedi ki: Evet,
Rasulullah (u)
şöyle derken işittim:
إِنَّ
أَوَّلَ
النَّاسِ
يُقْضَى
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
عَلَيْهِ
رَجُلٌ
اسْتُشْهِدَ
فَأُتِيَ
بِهِ
فَعَرَّفَهُ
نِعَمَهُ
فَعَرَفَهَا
قَالَ
فَمَا
عَمِلْتَ
فِيهَا
قَالَ
قَاتَلْتُ
فِيكَ
حَتَّى
اسْتُشْهِدْتُ
قَالَ
كَذَبْتَ
وَلَكِنَّكَ
قَاتَلْتَ
لأنْ
يُقَالَ
جَرِيءٌ
فَقَدْ
قِيلَ
ثُمَّ
أُمِرَ
بِهِ
فَسُحِبَ
عَلَى
وَجْهِهِ
حَتَّى
أُلْقِيَ
فِي
النَّارِ
“Muhakkak ki, Kıyamet gününde hakkında hüküm verilen ilk
insan, şehit edilen bir adamdır. O adam getirilip kendisine
nimet tanıtılır. O da onu tanımış olur. Allah ona, Bunun için
ne yaptın? der. O da; Şehit olasıya kadar Senin için savaştım,
der. Allah da; Yalan söyledin, sen cesur desinler diye savaştın,
nitekim öyle denildi, der. Sonra onun ateşe atılasıya kadar
yüzüstü sürüklenmesini emreder.”
Bu, unvan ve şöhret için savaşmanın dünyada şehit hükümlerine göre
muamele görse de Kıyamet Günü onun için şehit sevabı
olmadığına bilakis azap olduğuna delâlet etmektedir.
3- Dünya ve Ahiret şehidine gelince; o, Allah’ın Kelimesinin yükselmesi/yücelmesi
için kafirlerle savaşıp savaş meydanında müslümanlar ile
kafirler arasında öldürülen kimsedir. İster savaş, harb
beldelerinde olsun, ister ise İslâm beldelerinde olsun fark
etmez.
Allahu Teâlâ şöyle dedi:
وَلا
تَحْسَبَنَّ
الَّذِينَ
قُتِلُوا
فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
أَمْوَاتًا
بَلْ
أَحْيَاءٌ
عِنْدَ
رَبِّهِمْ
يُرْزَقُونَ “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın.
Bilakis onlar diridirler, Rableri yanında rızıklara mazhar
olmaktadırlar.”
İşte bu şehit, hakkında şer'î hükümlerin yani şehit hükümlerinin
geldiği şehittir. Bu şehitlik, kafirlere karşı savaşta öldürülen
kimseye hastır. Aynı şekilde savaş meydanında yaralanan
sonra bu yarasından dolayı ölen kimse de savaş meydanında
öldürülen kimse gibi sayılır. Fakat onun dışında
kalanlar şehit sayılmaz. Buna binaen bağilere karşı savaşta
öldürülen kimse şehit sayılmaz. Savaş meydanında
yaralanan sonra yarası iyileşen daha sonra ölen kimse de şehit
sayılmaz. Dolayısıyla hakkında özel hükümler olan ve
Allah’ın canlı olduğunu haber verdiği şehit; Allah’ın
Kelimesinin yücelmesi için kafirlere karşı savaş meydanında
öldürülen kimse ve savaş meydanında yaralanıp bu yarasından
dolayı ölen kimsedir, başkası değil.
Zikredilen bu şehidin hükmü şudur: 1- Yıkanmaması, 2-
Kefenlenmeyip kanı ve elbisesi ile defnedilmesi. Çünkü şehit,
Kıyamet Günü kanının kokusu çok güzel misk olduğu halde
haşrolunur.
1- Şehidin gasledilmemesi/yıkanmaması ile ilgili Buhari’nin,
Cabir’den rivayet ettiği şu Hadis vardır: “Rasulullah (u),
Uhud’da öldürülenlerden iki adamı bir tek elbise içine
koyuyordu. Sonra, Bunlardan
hangisi daha çok Kur’an okuyordu? diyordu. Ona birisi
gösterildiğinde önce onu mezara yerleştiriyordu. Sonra da, Ben
bunlara şahidim, diyordu. Onları yıkamaksızın ve
cenaze namazı kılmamaksızın kanları ile defnedilmesini
emrediyordu.”
- Ahmed b. Hanbel de Nebi (u)’in
Uhud’da öldürülen mü’minler hakkında da şöyle dediğini
rivayet etti: لا
تُغَسِّلُوهُمْ
فَإِنَّ
كُلَّ
جُرْحٍ
أَوْ كُلَّ
دَمٍ
يَفُوحُ
مِسْكًا
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
وَلَمْ
يُصَلِّ
عَلَيْهِمْ
“Onları yıkamayın. Zira her yara ya da her kan Kıyamet günü
etrafına misk kokusu yayar. Onlara cenaze namazı kılmadı.”
- Rivayet edildi ki: Nebi (u),
Uhud şehitleri hakkında şöyle dedi: “Onları
yıkamaksızın kanları ile gömün. Zira Allah yolunda
yaralanan bir kimse, Kıyamet Günü şah damarı, rengi kan,
kokusu misk kokusu olan bir kan fışkırtır olduğu halde
getirilir.”
- Enes’ten şu rivayet edildi: “Nebi (u),
Uhud’da öldürülenler üzerine cenaze namazı kıldırmadı
ve onları yıkatmadı.”
Uhud şehitleri yıkanmadığı gibi, Bedir şehitleri de yıkanmadı. Aynı
şekilde Hendek ve Hayber şehitleri de yıkanmadı. Bu da gösteriyor
ki şehit yıkanmaz.
2- Aynı şekilde şehit, ölünün kefenlendiği gibi kefenlenmez. O
sadece, üzerindeki elbise ile kefenlenir. Bunun delili de Rasul
(u)’in
Uhud şehitleri hakkında söylediği şu sözdür: زَمِّلُوهُمْ
بِكُلُومِهِمْ
وَدِمَائِهِمْ “Onları yaraları ve kanları ile gömün.”
- İbn Abbas’tan da şu rivayet edilmiştir: “Rasulullah (u),
Uhud’da öldürülenlerin üzerinden deri ve demir parçalarının
uzaklaştırılıp kanları ve elbiseleri ile defnedilmesini
emretti.”
Şehidin cenaze namazının kılınmamasına gelince; Ona cenaze namazı kılınması
caizdir, kılınmaması da caizdir. Caiz oluşu, Rasul (u)’in
Uhud’da öldürülenler için onları defnettikten sonra,
Hamza için, savaş meydanında öldürülen bir adam için
cenaze namazı kıldığına dair rivayetlerden dolayıdır.
- Buhari, Ukbe İbn Âmir’den şunu rivayet ett: “Nebi (u),
Uhud’da öldürülen mü’minler için sekiz sene sonra, ölenlere
ve dirilere veda eden kimse gibi cenaze namazı kıldı.”
- Ebu Davud, Ebu Selâm’dan o da Nebi (u)’in
ashabından bir adamdan şöyle dediğini rivayet etti: “Biz Cüheyn’den
bir kabileye saldırdık. Müslümanlardan bir adam onlardan bir
adam talep etti. Ona saldırdı, isabet etmedi ve kendisi darbe
aldı. Rasulullah (u),
Ey müslümanlar
topluluğu kardeşinize bakın, dedi. İnsanlar hemen
onun yanına gittiler, onu ölmüş buldular. Rasulullah (u)
onu, elbisesi ve kanı ile sarmalayıp onun cenaze namazını kıldırıp
defnetti. Dediler ki; Ya Rasulullah, o şehit mi? Dedi ki; Evet,
ve ona şahidim.”
Bu üç Hadis, sâbit Hadislerdir. Bunlar şehit için cenaze namazı kılındığına
dair gayet açıktırlar.
Şehit için cenaze namazı kılmamanın caiz olmasına gelince, o da
Rasul (u)’in
şehit için cenaze namazı kılmadığına dair başka
rivayetlerin olmasındandır.
- Nitekim Ebu Davud ve Tirmizi, Enes’ten şunu rivayet etti: “Nebi (u),
Uhud’da ölenler için cenaze namazı kıldırmadı ve onları
yıkattırmadı.”
- Ahmed, Enes’tan şunu rivayet etti: Uhud şehitleri yıkanmadan kanları
ile defnedildiler.”
- Buhari, Câbir b. Abdullah (t)’dan
şöyle dediği rivayet edildi: “Nebi (u),
Uhud’da öldürülenlerden iki adamı bir tek elbisede birleştirip
sonra; Hangisi daha çok
Kur’an okuyordu? diyordu. Onlardan birisi gösterilince
önce onu kabre koyuyordu. Kıyamet
Günü ben onlara şahidim, diyordu. Onları yıkattırmadan,
cenaze namazları kılınmadan kanları içinde defnedilmelerini
emretti.”
Bu Hadisler, sâbittir ve şehit için cenaze namazı kılınmadığına
dair delaleti açıktırlar. Nitekim Şafi; İbn Abbas Hadisi
hakkında, Uhud şehitleri için defnedilmelerinden önce namaz
kılınmamasının manası hakkında sorulduğunda şöyle cevap
vermiştir: “Nebi (u)’in,
Uhud’da ölenler için cenaze namazı kıldırmadığına dair
haberler mütevatir şeklinde gelmiştir.”
İster Nebi (u)’in
şehit için namazı kıldırdığına dair olsun, ister ise kıldırmadığına
dair olsun bu haberlerin tamamı sabittir. Onlardan herhangi
birisinin sübutunu ve hem rivayet ve hem de dirayet bakımından
delil getirilenlerden olmasını reddetmeye bir yol yoktur.
Onlardan birisini diğerine tercih etmeya de bir yol yoktur.
Çünkü Rasul (u)’in
o şehitler için cenaze namazı kıldırdığından sahabelerin
gafil olması ihtimal dışıdır. Yine Rasul (u)’den
ölenler için cenaze namazı kıldırdığı sabit olduğu
halde bunun tersine olan cenaze namazının terk edilmesinden de
gafil olmaları ihtimal dışıdır. Şu halde iki haberden
birisi diğerine nasıl tercih edilir.
Şöyle denilmez: “Şehit için namaz kıldığının sabit olduğu
Hadislerdeki الصلاة –Salât’dan kast olunan “dua”dır. Böylece صلى –Sallâ sözü, “dua” manasında olur.” Böyle denilmez. Çünkü
bir karine geçmedikçe, şer'î hakikatler lügavî
hakikatlerin önüne geçer. Burada ise bir karine geçmedi.
Dolayısıyla ölü için “salâttan” kasıt; ölü için kılınan
şer'î salâttır (yani cenaze namazıdır).
Şöyle de denilmez: “Ölü
için namaz kılınmasıyla ilgili Hadisler, namaz kılınmamasıyla
ilgili Hadisleri neshederler. Çünkü onlardan birisi, Uhud şehitleri
için sekiz sene sonra namaz kılındığına dairdir. Bu
Hadisin bu konuyla ilgili bütün Hadislerin sonuncusu olduğu
sabit olmuştur. Çünkü bu İbn Habbân’ın rivayetinde şöyle
geçmektedir: “Sonra evine girdi. Allah onu katına alasıya
kadar dışarı çıkmadı.”
Böyle denilmez. Çünkü Hadisin sadece sonra gelmiş olması neshe delâlet
etmesi için yeterli değildir. Bilakis kendisinden neshin anlaşıldığı
başka bir karinenin olması kaçınılmazdır. Burada öylesi
bir karine yoktur. Dolayısıyla o Hadislerde nesh yoktur.
Böylece bu konudaki yukarıda geçen bütün rivayetler muteberdir. Şehit
için cenaze namazı kılınmaması caiz olarak yorumlanır.
Zira Rasul (u)’in
Bedir şehitleri için, Hendek şehitleri için, Hayber şehitleri
için cenaze namazı kıldığı rivayet edilmemiştir. Aynı şekilde
şehitler için cenaze namazı kılındığında bunda bir
mahzur olmadığına yorumlanır. İnsanların şehit için
cenaze namazı kılmaları engellenmez.
Şehidin “şehit” olarak isimlendirilmesi, kendisine cennetlik olduğuna
dair Kur’an nassı ile şahitlik olmasından dolayıdır.
Allahu Teâlâ şöyle dedi:
إِنَّ
اللَّهَ
اشْتَرَى
مِنْ
الْمُؤْمِنِينَ
أَنفُسَهُمْ
وَأَمْوَالَهُمْ
بِأَنَّ
لَهُمْ
الْجَنَّةَ
يُقَاتِلُونَ
فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
فَيَقْتُلُونَ
وَيُقْتَلُونَ “Allah, mü’minlerden mallarını ve canlarını kendilerine cennet
karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah
yolunda savaşırlar öldürürler, öldürülürler.”
- Müslim, Câbir’den şunu rivayet etti: “Bir
adam şöyle dedi: Öldürülürsem ben neredeyim ya Rasulullah? Rasulullah da
ona; Cennette,
dedi. Bunun üzerine elindeki hurmaları yere atıp öldürülesiye
kadar savaştı.” Süveyd’in Hadisinde ise şöyle geçti:
“Bir
adam
Uhud günü, Nebi (u)
dedi ki:....”
- Enes b. Malik’ten şu rivayet edildi: “Rasulullah (u),
ashabı ile birlikte sefer için erkenden yola çıktılar.
Bedir’e müşriklerden önce vardılar. Sonra müşrikler
geldiler. Bunun üzerine Rasulullah (u)
şöyle dedi:
لا
يُقَدِّمَنَّ
أَحَدٌ
مِنْكُمْ
إِلَى
شَيْءٍ
حَتَّى
أَكُونَ
أَنَا
دُونَهُ
فَدَنَا
الْمُشْرِكُونَ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّه
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قُومُوا
إِلَى
جَنَّةٍ
عَرْضُهَا
السَّمَوَاتُ
وَالأرْضُ
قَالَ
يَقُولُ
عُمَيْرُ
بْنُ
الْحُمَامِ
الأنْصَارِيُّ
يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
جَنَّةٌ
عَرْضُهَا
السَّمَوَاتُ
وَالأرْضُ
قَالَ
نَعَمْ
قَالَ بَخٍ
بَخٍ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّه
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَا
يَحْمِلُكَ
عَلَى
قَوْلِكَ
بَخٍ بَخٍ
قَالَ لا
وَاللَّهِ
يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
إِلا
رَجَاءَةَ
أَنْ
أَكُونَ
مِنْ
أَهْلِهَا
قَالَ
فَإِنَّكَ
مِنْ
أَهْلِهَا
فَأَخْرَجَ
تَمَرَاتٍ
مِنْ
قَرَنِهِ
فَجَعَلَ
يَأْكُلُ
مِنْهُنَّ
ثُمَّ
قَالَ
لَئِنْ
أَنَا
حَيِيتُ
حَتَّى
آكُلَ
تَمَرَاتِي
هَذِهِ
إِنَّهَا
لَحَيَاةٌ
طَوِيلَةٌ
قَالَ
فَرَمَى
بِمَا
كَانَ
مَعَهُ
مِنَ
التَّمْرِ
ثُمَّ
قَاتَلَهُمْ
حَتَّى
قُتِلَ
“Ben ondan önce olmadıkça sizden birisi bir şeye önce
varmasın.” Müşrikler yaklaştı. Bunun üzerine Rasul (u)
şöyle dedi: “Genişliği
yeryüzü ve gökler kadar olan cennete koşun!” Dedi
ki; Umeyr İbn el-Hımâm el-Ensâri şöyle diyordu: Ya
Rasulullah! Genişliği yer ve gökler olan bir cennet mi?
Rasulullah (u)
şöyle dedi: “Evet,
o; Çok iyi, dedi. Rasulullah (u);
Seni, çok iyi demeye
sevk eden nedir? dedi. O da; O Cennetin ehlinden olmam
beklentisinden başka bir şey değil, Allah’a yemin olsun ya
Rasulullah, dedi. Rasul (u)
de ona; Sen onun
ehlindensin, dedi. Çantasından biraz hurma çıkardı,
onlardan yemeye başladı. Sonra da; Eğer ben bu hurmalarımı
yiyesiye kadar yaşarsam, bu uzun bir hayat olur, deyip yanındaki
hurmaları attı, sonra da öldürülesiye kadar müşriklerle
savaştı.”
Böylece Allah ve Rasulullah (u),
şehidin cennette olduğuna şehitlik ettiler. Şahidin diri
olmasına gelince, bu Kur’an’ın nassı ile sabittir. Allahu
Teâlâ şöyle dedi:
وَلا
تَحْسَبَنَّ
الَّذِينَ
قُتِلُوا
فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
أَمْوَاتًا
بَلْ
أَحْيَاءٌ
عِنْدَ
رَبِّهِمْ
يُرْزَقُونَ
(169)
فَرِحِينَ
بِمَا
آتَاهُمْ
اللَّهُ
مِنْ
فَضْلِهِ
وَيَسْتَبْشِرُونَ
بِالَّذِينَ
لَمْ
يَلْحَقُوا
بِهِمْ
مِنْ
خَلْفِهِمْ
أَلا
خَوْفٌ
عَلَيْهِمْ
وَلا
هُمْ
يَحْزَنُونَ
(170)
يَسْتَبْشِرُونَ
بِنِعْمَةٍ
مِنْ
اللَّهِ
وَفَضْلٍ
وَأَنَّ
اللَّهَ لا
يُضِيعُ
أَجْرَ
الْمُؤْمِنِينَ
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın.
Bilakis onlar diridirler, Rableri yanında rızıklara mazhar
olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış
olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı
müjdesini duymaktadırlar. Onlar Allah’tan gelen nimet ve
keremin Allah’ın mü’minlerin ecr zayi etmeyeceği müjdesinin
sevinci içindirler.”
Şehitlere ait bu hayat/diri oluş, bizim idrak edemediğimiz ve algılayamadığımız
gaybî bir hayattır. Çünkü o hayat, ebediyet aleminde bir
hayattır. Biz her ne kadar şehitlere ait bu hayatı idrak
edemezsek de algılayamazsak da onun varlığına inanmamız
kesin zorunlu bir husustur. Çünkü Kur’an’ın kesin nassı
ile sabittir. Allahu Teâlâ şöyle dedi:
وَلا
تَقُولُوا
لِمَنْ
يُقْتَلُ
فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
أَمْوَاتٌ
بَلْ
أَحْيَاءٌ
وَلَكِنْ
لا
تَشْعُرُونَ “Allah yolunda öldürülenlere ölüler, demeyin. Bilakis onlar
diridirler. Fakat siz algılayamazsınız.”
Şehitlere ait hayat, kendilerine iman edilmesi vacib olan
mugayyebattan/gayıpla ilgili hususlardandır.
Şehitlerin faziletine gelince; bu dengi olmayan büyük bir fazilettir.
Bunun Rasul (u)
birkaç Hadiste açıklamıştır.
- Buhari, Katâde’den şöyle dediğini rivayet etti: “Enes b.
Malik’i (t),
Nebi (u)’in
şöyle dediğini rivayet ederken işittim:
مَا
أَحَدٌ
يَدْخُلُ
الْجَنَّةَ
يُحِبُّ
أَنْ
يَرْجِعَ
إِلَى
الدُّنْيَا
وَلَهُ مَا
عَلَى
الأرْضِ
مِنْ
شَيْءٍ
إِلا
الشَّهِيدُ
يَتَمَنَّى
أَنْ
يَرْجِعَ
إِلَى
الدُّنْيَا
فَيُقْتَلَ
عَشْرَ
مَرَّاتٍ
لِمَا
يَرَى مِنَ
الْكَرَامَةِ “Şehitten başka cennete girip de dünya yüzünde
hiçbir şeyi olmadığı halde, dünyaya dönmeyi arzu eden bir
kimse yoktur. Zira yalnız şehit, gördüğü şeref ve
itibardan dolayı dünyaya dönüp on defa öldürülmeyi arzu
eder.”
- Buhari’nin bir başka rivayetinde ise şöyle geçti: “Mugire b. Şube
şöyle dedi: Nebi (u)’miz
bize Rabbimizden, bizden kim öldürülürse cennete gideceği
mesajını bildirdi. Ömer, Nebi (u)’e
dedi ki: Bizim öldürülenlerimiz cennette, onların öldürülenleri
ise cehennemde, değil mi? O da (u);
Evet, gerçekten öyle, dedi.” (Buhari)
- Abdullah b. Amru b. el-Âs, Rasulullah (u)’in
şöyle dediğini rivayet etti:
يُغْفَرُ
لِلشَّهِيدِ
كُلُّ
ذَنْبٍ
إِلا
الدَّيْنَ “Şahidin kul borcu hariç her günahı
affolunur.”
- Yine Nebi (u)’in
şöyle dediği rivayet edildi:
القتل
في سبيل
الله يكفر
كُلُّ شيء
إِلا
الدَّيْنَ
“Allah yolunda öldürülenlerin kul borcu hariç her şeyi bağışlanır.”
_ Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre’den Nebi (u)’in
şöyle dediğini rivayet ettiler:
تَضَمَّنَ
اللَّهُ
لِمَنْ
خَرَجَ فِي
سَبِيلِهِ
لا
يُخْرِجُهُ
إِلا
جِهَادًا
فِي
سَبِيلِي
وَإِيمَانًا
بِي
وَتَصْدِيقًا
بِرُسُلِي
فَهُوَ
عَلَيَّ
ضَامِنٌ
أَنْ
أُدْخِلَهُ
الْجَنَّةَ
أَوْ
أَرْجِعَهُ
إِلَى
مَسْكَنِهِ
الَّذِي
خَرَجَ
مِنْهُ
نَائِلاً
مَا نَالَ
مِنْ
أَجْرٍ
أَوْ
غَنِيمَةٍ
وَالَّذِي
نَفْسُ
مُحَمَّدٍ
بِيَدِهِ
مَا مِنْ
كَلْمٍ
يُكْلَمُ
فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
إِلا جَاءَ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
كَهَيْئَتِهِ
حِينَ
كُلِمَ
لَوْنُهُ
لَوْنُ
دَمٍ
وَرِيحُهُ
مِسْكٌ
وَالَّذِي
نَفْسُ
مُحَمَّدٍ
بِيَدِهِ
لَوْلا
أَنْ
يَشُقَّ
عَلَى
الْمُسْلِمِينَ
مَا
قَعَدْتُ
خِلافَ
سَرِيَّةٍ
تَغْزُو
فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
أَبَدًا
وَلَكِنْ
لا أَجِدُ
سَعَةً
فَأَحْمِلَهُمْ
وَلا
يَجِدُونَ
سَعَةً
وَيَشُقُّ
عَلَيْهِمْ
أَنْ
يَتَخَلَّفُوا
عَنِّي
وَالَّذِي
نَفْسُ
مُحَمَّدٍ
بِيَدِهِ
لَوَدِدْتُ
أَنِّي
أَغْزُو
فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
فَأُقْتَلُ
ثُمَّ
أَغْزُو
فَأُقْتَلُ
ثُمَّ
أَغْزُو
فَأُقْتَلُ
“Allah,
evinden ancak Allah yolunda cihad için çıkan kimseye kefil
olmuştur. O kimse evinden Allah’ın; yolunda cihad edenleri
cennete koyacağına ya da sevap ve ganimetten elde ettiğini
elde etmiş olduğu halde evine döndüreceğine dair sözünü
tasdik ederek çıkmıştır. Muhammed’in canı elinde olan
yemin olsun ki; Allah yolunda alınan bir yara yoktur ki, ilk
meydana geldiği şekli ile, rengi kan rengi, kokusu da misk
kokusu olduğu halde Kıyamet Gününde çıkıp gelmesin. Yine
Muhammed’in canı elinde olana yemin olsun ki, mü’minlerden
bir takım erkekler, ben savaşa çıktığım halde kendileri
istemeyerek benden geride kalmasalardı ve ben onları taşıyacak
binek bulamıyor olmasaydım, Allah yolunda savaşan hiçbir
seriyeden geri kalmazdım. Muhammed’in canı elinde olana
yemin olsun ki, Allah yolunda öldürülmemi, sonra dirilmemi,
sonra yine öldürülmemi, sonra dirilmemi, sonra yine öldürülmemi
arzularım.”
|