Harp siyaseti, müslümanlar için nusretin/zaferin, düşmanları için
başarısızlığın sağlanması için harp işlerinin güdülüp
gözetilmesidir. Bu siyasette amelî/pratik yön açığa çıkmaktadır.
Nitekim bu siyasette Şeriat, başka durumlarda haram kıldığı bazı şeyleri
caiz kılmıştır, başka durumlarda caiz kıldığı bazı şeyleri
de haram kılmıştır. Zira bu siyasette, düşmana yalan söylemek
caiz kılınmıştır, halbuki harp dışında o haramdır.
Orduda esnek, yumuşak davranışı haram kılmıştır, halbuki
harp dışında menduptur.
İşte böyle harp siyaseti, harpte hükümlere özel bir itibar kazandırmıştır.
Bu itibardan bir kısmı düşmanla muamele ile ilgilidir, bir kısmı
da bunlardan başkası ile alakalıdır.
* Düşmanla muamele ile ilgili olan hususa gelince: İslâm halifeye ve müslümanlara,
düşmana, onun kendisine yaptığının misli/benzeri ya da aynısı
ile muamele etmeleri hakkı vermiştir. Düşmanın müslümanlardan
zorla aldığının aynısını haramlardan da olsa, düşmandan
zorla almaları hakkı vermiştir. Allahu Teâlâ şöyle dedi:
وَإِنْ
عَاقَبْتُمْ
فَعَاقِبُوا
بِمِثْلِ
مَا
عُوقِبْتُمْ
بِهِ
وَلَئِنْ
صَبَرْتُمْ
لَهُوَ
خَيْرٌ
لِلصَّابِرِينَ “Eğer ceza verecekseniz, size yapılan işkencenin misli ile ceza
verin. Ama sabrederseniz, elbette o sabredenler için daha hayırlıdır.”
Bu ayetin indiriliş sebebi hakkında şu rivayet edilmiştir: “Uhud günü
müşrikler müslümanlara şu işkencelerle kötü davrandılar:
Karınlarını yardılar, cinsi organlarını kestiler, burunlarını
yardılar. Hanzala b. Rehâb dışında bu şekilde işkence
yapmadıkları bir kişi bırakmadılar. Rasulullah (u)
Hamza’nın başında durdu. Ona da böyle işkence etmişlerdi.
Onu çok kötü bir şekilde gördü. Karnı yarılmış, burnu
koparılmış durumda idi. Bunun üzerine dedi ki: “And
olsun ki, kendisine yemin ettiğim eğer beni onlarla karşılaştırırsa,
senin yerine onlardan yetmiş kişiye işkence edeceğim.”
Bunun üzerine bu ayet indirildi.”
Böylece bu ayet harpte indirilmiş oldu. Her ne kadar yapılan işkenceden
fazlası yasaklanmış olsa da, kafirlerin müslümanlara yaptığının
aynısını müslümanların onlara yapmasının mubah olduğu
hususunda bu ayet sarihtir/gayet açıktır. Hatta ayetten, müslümanlara
işkence yapan kafirlerin öldürülenlerine ibret olsun diye
kesmek, koparmak gibi muamele yapmanın, onların yaptığından
fazlasına kaçmamak kaydı ile mubah olduğu anlaşılmaktadır.
Halbuki bu tür işler haramdır. Zira bunun yasaklandığına
dair Nebi (u)’den
haberler geçmiştir. Ancak bu yasak, düşmanın müslümanların
ölülerine o şekilde muamele etmedikleri durumla ilgilidir.
Aksi halde, düşman müslümanların ölülerine kötü muamele
bulunduklarında müslümanların da onların ölülerine onların
yaptıklarının mislini yapmaları hakkı vardır.
İhanet etmek ve ahdi bozmak da aynı şekildedir. Düşman bunu yaptığında
ya da yapmasından endişe edildiğinde, bizim de onu yapmamız
bize caiz olur. Aksi halde bizim onu yapmamız caiz olmaz. Onun
nehyinin geçmesine rağmen, onu yapmamızın caiz olması ancak
harp siyaseti ile amel etmek olduğu içindir. Zira onun
nehyedilmesi ancak düşmanın onu yapmadığı durumlarda olur.
Onu yaparlarsa, müslümanlara da onu yapmaları caiz olur. Zira
Allahu Teâlâ şöyle dedi:
وَإِمَّا
تَخَافَنَّ
مِنْ
قَوْمٍ
خِيَانَةً
فَانْبِذْ
إِلَيْهِمْ
عَلَى
سَوَاءٍ
“Bir topluluğun ihanetinden korkarsan, sen de aynı şekilde
ahdi bozduğunu onlara bildir.”
Buna binaen, düşmanla savaşlarında nükleer silahları kullanmaları müslümanlara
caiz olmaktadır. Düşman müslümanlara karşı o silahları
kullanmadan önce de olsa caizdir. Çünkü devletlerin tamamı
da savaşta o silahları kullanmayı yasal görmektedir. Dolayısıyla
o silahları kullanmak caiz olmaktadır. Halbuki nükleer
silahları kullanmak, beşeri helak/yok ettiğinden dolayı
haram kılınmıştır. Cihad ise, beşeri İslâm ile ihya
etmek içindir, insanlığı yok etmek için değil.!..
* Harp işleriyle ilgili hususlara gelince; müslümanların kafirlerin ağaçlarını,
yiyeceklerini, ekimlerini yakmaları ve evlerini yıkmaları
hakkı vardır. Zira Allahu Teâlâ şöyle dedi:
مَا
قَطَعْتُمْ
مِنْ
لِينَةٍ
أَوْ
تَرَكْتُمُوهَا
قَائِمَةً
عَلَى
أُصُولِهَا
فَبِإِذْنِ
اللَّهِ
وَلِيُخْزِيَ
الْفَاسِقِينَ “Hurma ağaçlarından herhangi birini kesmeniz
veya olduğu gibi bırakmanız hep Allah’ın izni iledir ve
O’nun fasıkları rezil etmesi içindir.”
İleride açıklanacağı üzere Rasulullah (u)
Nadir oğullarının hurma ağaçlarını yaktırmıştır.
Yahya b. Sa’id el-Ensâri’den rivayet edilen hususa gelince: “Ebu
Bekir Sıddîk (t),
Şam’a gönderdiği ordunun komutanına şöyle demiştir:
‘Yemek maksadı dışında bir koyun ve deve dahi kesmeyin.
Hurmalıkları yakmayın ve onların içine dalmayın.’
Sahabelerin tamamı ona itiraz etmeyerek, bu emrini ikrar etmiştir.
Zira harpte asıl olan, ekime elverişli arazilerin tahrip
edilmemesi ve ağaçların kesilmemesidir. Fakat halife ya da
ordu komutanı savaşın kazanılması için arazilerin tahrip
edilmesinin ve ağaçların kesilmesinin zorunlu olduğunu gördüğünde
ya da savaşın kazanılmasını hızlandırmak bunu gerektirdiğinde,
harp siyasetinde ağaçları kesmek ve ekim arazilerini tahrip
etmek, Rasulullah (u)’in
yaptığı gibi caizdir. Hayvanları öldürmek, düşmanın
sahip olduğu her şeyi yakmak, harp siyaseti gerektirdiğinde,
haram kılınmış olsa da caizdir. Allahu Teâlâ şöyle dedi:
وَلا
يَطَئُونَ
مَوْطِئًا
يَغِيظُ
الْكُفَّارَ
وَلا
يَنَالُونَ
مِنْ
عَدُوٍّ
نَيْلاً
إِلا
كُتِبَ
لَهُمْ
بِهِ
عَمَلٌ
صَالِحٌ
“Kafirleri öfkelendirecek bir yere (ayak) basmaları ve düşmana
karşı bir başarı kazanmaları, ancak bunların karşılığında
kendilerine salih bir amel yazılması içindir.”
Bu söz her şey hakkında geneldir. Bizzat bu ayeti tahsis eden ne başka
bir ayet ne de bir Hadis geçmedi. Dolayısıyla bu ayet genelliği
üzere kalır. Nitekim evlerin yakılmasının, ağaçların
kesilmesi ve yakılmasının caiz olduğuna dair bir takım
sahih Hadisler geçmiştir.
- İbn Ömer’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Rasulullah (u),
Nadiroğullarının hurma ağaçlarını kestirdi ve yaktırdı.
Bunun hakkında da şu ayet indirilmiştir:
مَا
قَطَعْتُمْ
مِنْ
لِينَةٍ
أَوْ
تَرَكْتُمُوهَا
قَائِمَةً
عَلَى
أُصُولِهَا
فَبِإِذْنِ
اللَّهِ
وَلِيُخْزِيَ
الْفَاسِقِينَ “Hurma ağaçlarından herhangi birini kesmeniz
veya olduğu gibi bırakmanız hep Allah’ın izni iledir ve
O’nun fasıkları rezil etmesi içindir.”
- Cerir b. Abdullah’tan, Rasulullah (u)’in
kendisine şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Zûlhalasa’dan
bana haber vererek beni sevindirmeyecek misin? Dedi ki; Ben,
Ahmus’dan yüz elli süvariyle yola devam ettim. Onlar at yetiştirici
bir halktır. Zûlhalasa ise, Yemen’de Hase’m’a ve Becîtün’e
ait içinde kendisine tapılan bir putun olduğu ve kendisine
“Kâ’bet’ül Yemâni/ Yemenlilerin Kâbesi” denilen bir
evdir. Dedi ki; Ona gitti, onu ateşle yaktı ve parçaladı.
Sonra Ahmus’tan kendisine lakap olarak Ebu Erta’na denilen
bir adamı Nebi (u)’e,
bunu ona müjdelemesi için gönderdi. O, Rasulullah (u)’e
geldiğinde Rasulullah (u)’e
dedi ki: Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, o yeri ancak
pis bir deveye dönüşmüş halde terk ettim. Dedi ki; Nebi (u),
Ahmus atlarına ve adamlarına beş defa hayır duada
bulundu.”
- Ahmed, Ebu Davud ve İbni Mâce Esâme b. Zeyd’den şöyle dediğini
rivayet ettiler: “Rasulullah (u),
beni kendisine “İbnâ” denilen bir yerleşim birimine gönderirken
şöyle dedi: Oraya git
ve yak.” Bu İbnâ’ya Filistin bina oldu.
Malik’in Muvatta’da rivayet ettiği Ömer’in vasiyetinden ve bu
Hadislerin işaretlerinden açığa çıkıyor ki; ağaçların
kesilmeleri ve yakılmaları, evlerin yıkılmaları ancak savaşın
ya da harbin kazanılması gerektirdiğinde olmaktadır. Dolayısıyla
harp siyasetine dahildir.
* İslâm ordusu ile ilgili hususa gelince: İmamın ya da ordu komutanının;
münafıkların ya da fasıkların ya da savaş esnasında
orduyu terk edenlerin ve terk edilmesine teşvik edenlerin,
bozguncu haber yayanların v.b. savaşa katılmalarını
engellemesi hakkı vardır. Bunun delili de Allahu Teâlâ’nın
şu sözüdür:
وَلَكِنْ
كَرِهَ
اللَّهُ
انْبِعَاثَهُمْ
فَثَبَّطَهُمْ
وَقِيلَ
اقْعُدُوا
مَعَ
الْقَاعِدِينَ
(46) لَوْ
خَرَجُوا
فِيكُمْ
مَا
زَادُوكُمْ
إِلا
خَبَالاً
وَلاوْضَعُوا
خِلالَكُمْ
يَبْغُونَكُمْ
الْفِتْنَةَ
“Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve
onları geri koydu. Oturanlarla beraber oturun! denildi. Eğer içinizde
onlar da savaşa çıksalardı size bozgunculuktan başka bir
katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranıza
koşarlardı.”
Halbuki İslâm ordusu kendisine fasık ve münafığın katılmasını
engellemez. Fakat harp siyaseti onun savaşa katılmasına veya
belirli bir işi üstlenmesine engel olunmasını gerektirdiğinde
halifenin ve ordu komutanının bunu yapması caiz olur.
Düşmanla muamelenin dışındaki, harp işlerinin dışındaki ve İslâm
ordusuyla alakalı hususların dışındaki hususlara gelince:
Rasul (u)’in
Beni Mustalik gazvesi dönüşünde hasıl olan husus buna örnektir.
Zira Rasul (u)
müslümanlara anormal bir süratle döndü. O Medine’ye varasıya
kadar gece gündüz gücünün yettiğince çok çaba sarf
ederek yürüyordu. Ordu yorgunluktan bitkin düşmüştü.
Halbuki hüküm, orduya nazik davranmaktı. Zira Câbir’den şöyle
dediği rivayet edilmiştir: “Rasulullah (u)
yolculukta geriden gelirdi. Zayıfların ardından gelir, onları
terekesine alır ve onlara dua ederdi.” Ancak Abdullah b.
Ubeyye b. Selül’ün müslümanlar arasında fitne çıkarması
ile ilgili olarak harp siyaseti, ordunun zayıflarının yürüyüşü
ile yürümemeyi, kuvvetlilerin yürüyüşü ile yürümeyi
gerektiriyordu. Ta ki meydan o fitne konusunu konuşmaya ve tartışmaya
terk edilmesin.
İşte böyle, harp siyaseti, savaştaki çatışmayı ya da savaşı
kazanmak, düşmanı bozguna uğratıp ona galip gelmek için
harp işlerinin gözetilmesinin gerektirdiği işleri imamın
yapmasını gerektirmektedir. Ancak bunların tamamı belirli
bir amel hakkında bir nassın geçmemesi ile kayıtlıdır. Özel
bir nass geçtiğinde, harp siyaseti bahanesiyle o ameli yapmak
caiz olmaz. Bilakis hakkında geldiği konuma göre nass ile kayıtlı
olmak vacib olur. Nass, illetsiz kesin olarak geçmişse, o
zaman o fiili yapmak caiz olmaz. Nass bir illetle illetli olduğunda,
o zaman da illetin gereği olan hükme tabi olunur. Nass
yasaklamayı/engellemeyi getirmişse, Rasul (u)
de belirli hallerde onu yapmışsa, o hallerin dışında o fiil
yapılmaz.
Şeriatın yasakladığı bir takım fiiller hakkında bir takım nasslar
geçmiştir. O fiillerde yasağa tabi olunur. Bunlarda harp
siyaseti var denilmez. Çünkü harp siyaseti, genel oluştan
istisna edilmiş bir husus hakkında bir nass geçmedikçe
geneldir. Tahisi edilen hususta o nassa tabi olunur.
- Ahmed, Saffân b. Asâl’dan şöyle dediğini rivayet etti:
“Rasulullah (u)
bizi bir seriyeye gönderirken şöyle dedi:
اخْرُجُوا
بِسْمِ
اللَّهِ
تُقَاتِلُونَ
فِي
سَبِيلِ
اللَّهِ
مَنْ
كَفَرَ
بِاللَّهِ
لا
تَغْدِرُوا
وَلا
تَغُلُّوا
وَلا
تُمَثِّلُوا
وَلا
تَقْتُلُوا
الْوِلْدَانَ
“Allah’ın adıyla Allah yolunda yola çıkın. Allah’ı
inkar edeni öldürün, burun, kulak gibi uzuvları keserek vahşice
öldürmeyin. İhanet etmeyin, çocukları öldürmeyin.”
- Buhari, İbn Ömer’den şöyle dediğini rivayet etti: “Rasulullah (u)’ın
bazı gazvelerinde öldürülmüş bir kadın bulundu. Bunun üzerine
Rasulullah (u)
kadınların ve çocukların öldürülmesini yasakladı.”
- Ahmed, el-Esved b. Seri’den Rasulullah (u)’in
şöyle dediğini rivayet etti:
مَا
بَالُ
أَقْوَامٍ
جَاوَزَهُمُ
الْقَتْلُ
الْيَوْمَ
حَتَّى
قَتَلُوا
الذُّرِّيَّةَ
فَقَالَ
رَجُلٌ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
إِنَّمَا
هُمْ
أَوْلادُ
الْمُشْرِكِينَ
فَقَالَ
أَلا إِنَّ
خِيَارَكُمْ
أَبْنَاءُ
الْمُشْرِكِينَ “Bazı gruplara ne oluyor ki, bugün soy kırımı
yapacak kadar savaşta taşkınlık yaptılar.
Bir adam dedi ki; Ya Rasulullah, onlar sadece müşriklerin çocuklarıdır.
Bunun üzerine dedi ki: Dikkat
edin! Sizin seçkinleriniz de müşriklerin çocuklarıdır.”
- Ebu Davud, Enes’ten Rasulullah (u)’in
şöyle dediğini rivayet etti: انْطَلِقُوا
بِاسْمِ
اللَّهِ
وَبِاللَّهِ
وَعَلَى
مِلَّةِ
رَسُولِ
اللَّهِ
وَلا
تَقْتُلُوا
شَيْخًا
فَانِيًا
وَلا
طِفْلاً
وَلا
صَغِيرًا
وَلا
امْرَأَةً
وَلا
تَغُلُّوا
وَضُمُّوا
غَنَائِمَكُمْ
وَأَصْلِحُوا
وَأَحْسِنُوا
إِنَّ
اللَّهَ
يُحِبُّ
الْمُحْسِنِينَ
“Allah’ın adıyla, Allah’ın yardımını dileyerek ve
Rasulullah’ın milleti/dini üzerine gidin. İhtiyarları, küçük
çocukları, kadınları öldürmeyin. İhanet etmeyin.
Ganimetlerinizi toplayın, ıslah edin ve her şeyi ihsan ile
yapın. Allah ihsan edenleri sever.”
Bu Hadisler, harpte belirli fiilleri yasakladı. Bunların harp siyaseti
bahanesiyle harpte yapılması doğru olmaz. Ancak o fiiller
nassların getirdiği biçimde yapılırlar. Nitekim bu hususların
tamamının top, bomba darbeleriyle ve ağır bir şey ile
uzaktan vurulan her şey ile vurulmasıyla yapılmasının caiz
olduğuna, aralarına karışmalarından dolayı öldürülmedikleri
sürece düşman kafirlere ulaşmak mümkün olmadığında çocukların
ve kadınların öldürülmesinin caiz olduğuna dair nasslar geçmiştir.
- Buhari, el-Sa’ab b. Cesâme’den şunu rivayet etti: “Rasulullah (u)’e,
müşriklerden bazılarını evinde barındırıp bu sebeple kadın
ve çocukların öldürüldüğü ev halkı hakkında soruldu.
Bunun üzerine Rasulullah (u)
dedi ki: Onlar
onlardandır.”
- Bin Hıbbân’ın sahihinde el-Sa’ab’dan şöyle dediği rivayet
edilmaktedir: “Rasulullah (u)’e
müşriklerin çocuklarını onlarla birlikte öldürelim mi?
diye sordum. Bunun üzerine dedi ki; Evet,
onlar onlardandır.”
- Tirmizi, Sevr b. Yezid’den şunu tahriç etti: “Nebi (u),
Taif halkına mancınık ile ateş attırdı.”
Mancınık ile atılan şey düştüğü yerde, çocuk, kadın,
ağaç ve başkası arasında bir ayırım yapmaz. Böylece top
ve bombalar gibi ağır silahlar harpte kullanıldığında,
onunla öldürmek, her şeyin yıkılması ve tahrip edilmesi
caiz olur. Aynı şekilde kadınlar ve çocuklar öldürülmeden
kafirlere ulaşmak mümkün olmadığında birbirlerine karışmış
olduklarından dolayı, onların öldürülmeleri caiz olur.
Bu hususlardan her bir hususun bu iki halin dışında tek başına yapılmasına
yani mancınıkla ateş hali ve kendileriyle savaştığımız
kafirler ile kadın ve çocuklar arasında ayırım yapma imkanının
olmaması hali dışında tek başına yapılmasına gelince;
nasslarda geçen hususa göre ayrıntı vardır:
- Küçük çocuklara gelince: Bu halin dışında öldürülmeleri
kesinlikle haram kılınmıştır. Irgatlar da aynı şekildedir.
Yani mustazaf/zayıf kılınmış olanlardan olması nedeni ile
zorunlu olarak o toplumda ücretle çalışan olan da aynı şekildedir.
Zira bu ikisinin öldürülmesi, herhangi bir illet ile
illetlendirilmeksizin kesin olarak nehyedildi.
- Kadınlara gelince: Onlara bakılır: Savaşıyorlarsa, öldürülmeleri
caizdir. Savaşmıyorlarsa, öldürülmeleri caiz olmaz. Bunun
delili de; Ahmed, Ebu Davud’un; Ribâh b. Rebi’den yaptıkları
şu rivayettir: “o, Nebi (u)
ile Halid b. Velid’in öncülüğünde bir gazveye katılmış.
Ribâh ve Rasulullah (u)’in
ashabı önceden öldürülmüş bir kadının önünden geçtiler.
Durup ona bakıyorlar ve onun durumunu garipsiyorlardı. Öyle
ki Rasulullah (u),
dişi binek devesi üzerinde onlara yetişti. Bunun üzerine
onlar oradan ayrıldılar. Rasul (u)
o kadının yanında durup şöyle dedi:
مَا
كَانَتْ
هَذِهِ
لِتُقَاتِلَ
فَقَالَ
لأحَدِهِمُ
الْحَقْ
خَالِدًا
فَقُلْ
لَهُ لا
تَقْتُلُونَ
ذُرِّيَّةً
وَلا
عَسِيفًا “Bu kadın savaşmıyordu.
Sonra onlardan
birisine, Halid’e yetiş ve ona deki: Çocuk veren kadınları
ve ırgatları öldürmeyin!”
Rasul (u)’in
“Bu kadın savaşmıyordu” sözü, eğer savaşsaydı öldürülmesinin
caiz olduğuna delâlet etmektedir. Böylece Hadis, kadını öldürmekten
nehyi savaşmaması illeti ile illetlendirmiş olmaktadır.
- Bunu, Ebu Davud’un İkrime’den yaptığı şu rivayet teyit
etmektedir: “Nebi (u),
Huneyn günü öldürülmüş bir kadının önünden geçerken;
Bunu kim öldürdü?
dedi. Bir adam dedi ki: Ben, ya Rasulullah, onu ganimet aldım.
Terkeme yerleştirdim. Bizdeki bozgunu görünce, beni öldürmek
için kılıcıma el uzattı. Ben de onu öldürdüm. Rasulullah
(u)
onu kınamadı.”
Böylelikle açığa çıkıyor ki; kadın savaşırsa öldürülmesi caiz
olur. Savaşmıyorsa öldürülmesi caiz olmaz.
- İhtiyar kişiye gelince: Eğer o, kendisinde kafirler için bir fayda müslümanlar
için bir zarar olmayan fani/çok yaşlı ise, öldürülmesinin
yasaklanmasından dolayı onun öldürülmesi caiz olmaz. Eğer
onda kafirler için bir fayda müslümanlar için bir zarar
varsa, öldürülmesi caiz olur. Bunun delili de Ahmed ve
Tirmizi’nin, Samra’dan Nebi (u)’in
şöyle dediğine dair rivayettir:
اقْتُلُوا
شُيُوخَ
الْمُشْرِكِينَ
وَاسْتَحْيُوا
شَرْخَهُمْ “Müşriklerin yaşlılarını öldürün, gençliğin
baharında olanlarını sağ bırakın.”
- Buhari de, Ebu Musa Hadisinden şunu rivayet etti: “Huneyn’de işi
bittiğinde Ebu Âmir’i döğüşken bir ordunun başında gördü.
Sonra Derid b. el-Samme ile karşılaştı. Onun yaşı yüzün
üzerindeydi. Onu onlar için bir savaş tertip etmesi için
getirmişlerdi. Ebu Âmir onu öldürdü. Nebi (u)
onu bu fiilinden dolayı kınamadı.”
(Buhari)
Buna binaen Enes Hadisi, kendisinden bir fayda ve zararın beklenmediği
Hadiste geçtiği gibi fani/çok yaşlı olan ihtiyara yorumlanır.
Yapılmalarının nehyedildiği bu hususlar, ancak nassta geçtiği şekilde
yapılırlar. Bunun dışında yapılması caiz olur. Harp dışında
ister helal olsun ister haram olsun, harp halinde meydana gelen
herhangi bir ameli müslümanların düşmanlarına yapması kötü
bulunmaz. Bundan, savaşta açıkça nehyedildiğine dair hakkında
nass gelen fiil olmadıkça istisna olmaz.
|