İslâm Devletinin yapmış olduğu tüm anlaşmaların belirli bir müddetle
sınırlı olması gerekir. Anlaşma yapmanın manası, o anlaşmaya
müslümanların bütün hallerde uyması zorunluluğu olmadığı
gibi, anlaşmaya ihanet etmenin ve anlaşmayı bozmanın caiz
olması da değildir. Bilakis şeriatın belirlediği belirli
haller dışında ise anlaşmayı bozmak caiz olmaz. Şeriatın
belirlediği, içerisinde düşmanla yapılan anlaşmanın
bozulmasının caiz olduğu haller şunlardır:
1- Anlaşma yapan tarafın, müslümanların düşmanlarından birisini müslümanlara
karşı desteklemesi halidir. Bu şöyle olur: İslâm Devleti
ile başka bir devlet arasında fiili harp hali olur. İslâm
Devleti ile arasında anlaşma olan devlet, bu düşmanı silah
veya mal veya adam ile destekleyip bize karşı ona yardım
etmesidir. İşte bu halde İslâm Devletinin o anlaşmayı
bozması caiz olur. Çünkü Allahu Teâlâ şöyle dedi:
إِلا
الَّذِينَ
عَاهَدتُّمْ
مِنْ
الْمُشْرِكِينَ
ثُمَّ لَمْ
يَنقُصُوكُمْ
شَيْئًا
وَلَمْ
يُظَاهِرُوا
عَلَيْكُمْ
أَحَدًا
“Ancak kendileriyle anlaşma yaptığınız müşriklerden,
anlaşma şartlarına uyan ve sizin aleyhinize kimseye arka çıkmayanlar
bu hükmün dışındadır. Onların anlaşmalarını süreleri
bitinceye kadar tamamlayınız.”
Bunun mefhumu şudur: müslümanlara karşı birisine arka çıktıklarında,
müslümanlara onlarla olan anlaşmayı bozmaları caiz olur.
2- Anlaşma yapan karşı tarafın, anlaşma şartlarından bir şartı
bozma halidir. Bu, Rasul (u)’in
Hudeybiye sulh anlaşmasında başına gelen durumda olduğu
gibidir. Zira Haza’a kabilesi, Rasul (u)
ile anlaşma yaparak onun himayesine girdi. Kureyş bu şartı
bozdu. Benu Bekr kabilesini Haza’a kabilesine karşı kışkırttı.
Sonra da pişman olup anlaşmanın devam etmesi için uğraştı.
Fakat Rasul (u)
bu anlaşmayı kendisine anlaşmayı bozmayı caiz kılan bir
durum saydı. Sonra da o anlaşmayı bozdu, onlarla savaştı ve
Mekke’yi fethetti.
3- Anlaşma yapan karşı tarafın ihanetinden korkulması halidir. Bu
durumda anlaşmanın bozulması caiz olur. Allahu Teâlâ şöyle
dedi:
خِيَانَةً
فَانْبِذْ
إِلَيْهِمْ
عَلَى
سَوَاءٍ “Bir
topluluğun hainlik yapmasından korkarsan sen de aynı şekilde
(ahdi) bozduğunu onlara bildir. Çünkü Allah hainleri
sevmez.”
Bu durumda, düşmana kendisiyle olan anlaşmanın bozulduğunun
bildirilmesi gerekir. Anlaşmanın bozulması hususunda ihanetin
bilfiil meydana gelmesi şart koşulmaz. Bilakis, düşmandan
sadece korkunun olması, anlaşmayı bozmak için bahane olmaya
yeterlidir. İki tarafın da anlaşmanın bozulduğunu aynı
anda bilmesi için duyurulması yeterlidir.
4- Anlaşma yapan karşı tarafın İslâm Devleti ile olan anlaşmayı
tamamen bozması halidir. Bu durumda anlaşmanın
bozulması ve müslümanlara böyle davranmaya cesaret
etmemeleri için başkalarına ibret ve ders olması için
onlara şiddetli darbeler vurulması vacib olur. Allahu Teâlâ
şöyle dedi:
إِنَّ
شَرَّ
الدَّوَابِّ
عِنْدَ
اللَّهِ
الَّذِينَ
كَفَرُوا
فَهُمْ لا
يُؤْمِنُونَ
(55)
الَّذِينَ
عَاهَدْتَ
مِنْهُمْ
ثُمَّ
يَنقُضُونَ
عَهْدَهُمْ
فِي كُلِّ
مَرَّةٍ
وَهُمْ لا
يَتَّقُونَ
(56) فَإِمَّا
تَثْقَفَنَّهُمْ
فِي
الْحَرْبِ
فَشَرِّدْ
بِهِمْ
مَنْ
خَلْفَهُمْ
لَعَلَّهُمْ
يَذَّكَّرُونَ
“Allah katında yürüyen canlıların en kötüsü kafir
olanlardır. Çünkü onlar iman etmezler, onlar kendileri ile
anlaşma yaptığın, sonra her defasında hiç çekinmeden
ahidlerini bozan kimselerdir. Eğer savaşta onları yakalarsan
ibret olmaları için onlar ile arkalarında bulunan kimseleri
de dağıt.”
İşte, müslümanlara düşmanları ile yapmış oldukları anlaşmaları
bozmanın ve o düşman ile savaşmalarının caiz olduğu dört
hal bunlardır. Allahu Teâlâ şöyle dedi:
فَإِذَا
انسَلَخَ
الأشْهُرُ
الْحُرُمُ
فَاقْتُلُوا
الْمُشْرِكِينَ
حَيْثُ
“Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün.”
Bu ayetten önce zikredilen süre ise Allahu Teâlâ’nın şu sözünde
geçmektedir:
فَسِيحُوا
فِي
الأرْضِ
أَرْبَعَةَ
أَشْهُرٍ
“Yeryüzünde dört ay dolaşın.”
أَلا
تُقَاتِلُونَ
قَوْمًا
نَكَثُوا
أَيْمَانَهُمْ
“Verdikleri sözü bozan ... bir kavme karşı savaşmayacak mısınız?”
Ancak anlaşmanın bozulmasında gereken, onlarla aynı şekilde bozulduğunun
bildirilmesidir. Allahu Teâlâ şöyle dedi:
فَانْبِذْ
إِلَيْهِمْ
عَلَى
سَوَاءٍ
“Sen de aynı şekilde ahdi bozduğunu onlara bildir.”
Bu, bütün anlaşmalar hakkında geneldir. Yani onun bilinmesi hususunda
sizin ve onların aynı seviyede olması gerekir. Anlaşmanın
bozulduğunun bildirilmesinden ve kendilerini tekrar korumaya
almaları için onların bunun öğrenmesinden önce düşmanla
savaşmak helal olmaz. Bu gaddarlıktan/ ihanetten sakınmak içindir.
Bunların hepsi de ahidlerine vefalı olmayan kimseler hakkındadır.
Ahidlerine vefalı olan ve İslâm Devleti ile iyi geçinenlere
gelince: Müslümanların onlarla olan ahidlerine vefalı
olmaları, onların dürüst oldukları gibi, müslümanların
da dürüst olmaları vacibtir. Zira Allahu Teâlâ şöyle
dedi:
إِلا
الَّذِينَ
عَاهَدتُّمْ
مِنْ
الْمُشْرِكِينَ
ثُمَّ لَمْ
يَنقُصُوكُمْ
شَيْئًا
وَلَمْ
يُظَاهِرُوا
عَلَيْكُمْ
أَحَدًا
“Ancak kendileriyle anlaşma yaptığınız müşriklerden,
anlaşma şartlarına uyan ve sizin aleyhinize kimseye arka çıkmayanlar
bu hükmün dışındadır. Onların anlaşmalarını süreleri
bitinceye kadar tamamlayınız.”
Bunun mefhumu şudur: Yukarıda geçen ikinci halde olduğu gibi bir şartı
yerine getirmezlerse ya da yukarıda geçen birinci halde olduğu
gibi müslümanlar aleyhinde birisine arka çıkarlarsa onlara
verilen söz yerine getirilmez. Ancak böyle yapmazlarsa o yapılan
anlaşmaya süresinin sonuna kadar riayet etmeleri vacib olur.
Allahu Teâlâ şöyle dedi:
كَيْفَ
يَكُونُ
لِلْمُشْرِكِينَ
عَهْدٌ
عِنْدَ
اللَّهِ
وَعِنْدَ
رَسُولِهِ
إِلا
الَّذِينَ
عَاهَدْتُمْ
عِنْدَ
الْمَسْجِدِ
الْحَرَامِ
فَمَا
اسْتَقَامُوا
لَكُمْ
فَاسْتَقِيمُوا
لَهُمْ “Mescid-i Haram’ın yanında kendileriyle anlaşma yaptıklarınızın
dışında müşriklerin Allah ve Rasulü yanında nasıl bir
ahdi olabilir? Onlar size karşı dürüst davrandıkları sürece
siz de onlara dürüst davranın.”
Bunun mefhumu da, onlar size dürüst davranmadıklarında siz de onlara dürüst
davranmayın. Onlar size dürüst davrandıklarında siz de
onlara dürüst davranın ve ahidlerine vefalı olun, demektir.
Bunlardan açığa çıkıyor ki; anlaşmalara vefalı olmak, vacib bir
husustur. Anlaşma belirli bir süre yapılmışsa, sürenin
sonuna kadar ona vefalı olmak da vacibtir. Süresi bittiğinde
ise anlaşmanın yenilenmemesi ve sona erdirilmesi caizdir.
Allahu Teâlâ şöyle dedi:
وَلَمْ
يُظَاهِرُوا
عَلَيْكُمْ
أَحَدًا “Onların anlaşmalarını süreleri bitinceye
kadar tamamlayınız.”
Aynı şekilde anlaşmaları bozanlara karşı sert davranmanın da vacib
bir husus olduğu açığa çıkmaktadır. Düşman anlaşma şartlarından
birisini yerine getirmezse ya da tamamını bozarsa ya da ondan
müslümanların düşmanlarını müslümanların aleyhine
desteklediği ortaya çıkarsa veya onun ihanet etmesinden
korkulursa, bütün bunlar müslümanlara düşmanlarıyla yaptığı
anlaşmaları bozmalarını mubah kılar. Onların anlaşmaları
bu durumda bozmaları ihanet değildir.
Buna binaen devletlerarası anlaşmaların çeşitlerini, bozdukları ya
da kendileriyle amel edilmedikleri halleri Şeriat Koyucu
belirlemiştir. Üslup ve seçim hususu halifenin görüş ve içtihadına
terk edilmiş olmakla birlikte anlaşmalarda sadece Şeriat
Koyucunun açıkladığı hususa bağlı kalmak ve anlaşmalar
hakkında şeriatın belirlediği sınırda durmak vacib
olmaktadır.
|