d-) Dalındayken Meyvenin Satılması |
|
İnsanların ticari ilişkilerde, uyarınca hareket ettikleri
muamelelerden birisi de ağacındaki meyvenin kefaletidir. Turunçgil
meyvelerin kefaleti, zeytin kefaleti, açır kefaleti, üzüm
kefaleti, hurma kefaleti v.b. gibi.
İnsanların bir kısmı zeytin bağlarına iki veya üç veya daha fazla
seneliğine kefil olmaktadırlar. O bağı her sene özenle sürmektedir,
bakmaktadır ve meyvesini yemektedir. Bu kefaletin bir seneden
çok oluşunun sebeplerinden birisi, mesela zeytin, her sene iyi
meyve vermez, bilakis genellikle bir sene iyi meyve verir, bir
sene az meyve verir. Zira bir sene dal sürer, diğer sene ise
meyve verir. İyi meyve vermesi, sürmek, budamak, gübre vermek
gibi gerekli bakımın yapılmasına bağlıdır. Dolayısıyla
o bağa kefalet veren kimse, kefaleti birden çok sene verir. Ta
ki iyi ve çok meyve alabilmesi için yeterli bakım ve hizmet
yapabilsin. Zeytinde olan bu husus, limonda da, ağaçtaki diğer
benzer meyvelerde de olmaktadır.
Bazı insanlar da acıra bir seneliğine kefalet vermeleri gibi limona,
zeytine, üzüme de bir seneliğine kefalet vermektedirler. Onun
kefaleti ağaçta bulunan meyvelerin takdiri ile belirlenir. Bu
meyvenin az olmasına veya çok olmasına ya da iyi olmasına
veya kötü olmasına bakılmaz. Kefalet vermek meyveyi satın
almak bakımından, ağacı satın almaksızın ağaçta olana
olur ya da iki veya üç sene veya daha fazla sene ağacın
meyvesini satın almak bakımından olur.
İki ya da daha fazla seneliğine ağaca kefalet vermeye gelince; bu
mevcut olmayan bir meyvenin satışıdır. Çünkü henüz
mevcut değildir. Olmayan bir şeyin alış-verişi ise caiz değildir.
O garar alış-verişi/teslim edilmesi kesin olmayan alış-veriş
konusuna girer. Garar alış-verişi ise haramdır. Çünkü Müslim
Ebu Hureyre’den şöyle dediğini rivayet etti: “Nebi (u), hasad/çakıl taşı satışını ve garar satışını
nehyetti/yasakladı.”
Garar satışı, meçhulün/bilinmeyenin satışıdır. Çünkü Ahmed, İbn
Mesud’tan Nebi (u)’in şöyle dediğini rivayet etti:
لا
تَشْتَرُوا
السَّمَكَ
فِي
الْمَاءِ
فَإِنَّهُ
غَرَرٌSudakini satın almayın. Zira o garardır.”
Dolayısıyla garar çeşitlerinden bir çeşit olduğu için ağacın
meyvesinin iki seneliğine satışı caiz olmaz. Ayrıca iki
veya üç veya daha fazla seneliğine ağacın meyvesinin satılması
yanında olmayanın satışıdır. Bu da caiz değildir. Üstelik
alış-verişin bu çeşidi ki o, ağacın meyvesinin iki ya da
üç ya da daha fazla seneliğine satılması, nehyedilen
selemdir, dolayısıyla caiz olmaz. Zira caiz olan selem,
belirlenmemiş meyvenin satışıdır. Bu ise, belirli bir ağacın
meyvesinin satışıdır. Rasulullah (u), belirli bir ağacın meyvesinin satışında selemi
nehyetmiştir. Zira Nebi (u), Medine’ye geldiğinde oranın halkı hurma ağaçlarının
meyvelerinin aynısında selem yapıyorlardı. Nebi (u) bunu onlara yasakladı. Buna binaen zeytin ve limon için
iki ya da üç sene müddet için ağacın meyvesini satmak
hususunda kefalet vermeleri haramdır. Bu, nehyedilmesi hakkında
şeriatın açık olarak geldiği alış-verişlerdendir.
Meyvesi açığa çıkmış bir ağacın meyvesine kefalet vermeye
gelince: Ayrıca kefalet verilmesi v.b. gibi. Bu dalda mevcut
bir meyvenin satışıdır. Yanında olmayanın satışı kısmına
girmez. Çünkü satıcının yanında mevcuttur. Hurma ağacının
meyvelerinin aynısında selem yapmaya da dahil olmaz. Çünkü
o, peşin alış-veriştir, selem değildir. Onun için onun hükmü,
iki veya üç veya daha fazla seneliğine kefalet vermenin hükmünden
farklı olmaktadır.
Bu kefalet vermek yani dalda mevcut olan meyvenin dalındayken satılması
hakkında şer'î hüküm hakkında ayrıntılı açıklama vardır.
Şöyle ki: Meyveye bakılır. Olgunlaşmış görünüyorsa
yani ondan yenilmesi mümkün olmuşsa, bu durumda meyvenin
kefaleti yani satılması caiz olur. Meyve henüz olgunlaşmış
görünmüyorsa, yenmeye başlanmamışsa satışı caiz olmaz.
Çünkü Müslim, Cabir (t)’dan
şöyle dediğini rivayet etti: “Rasulullah (u), lezzetli olasıya kadar meyvenin satışını
yasakladı.” (Müslim) Buhari
de ondan şöyle dediğini rivayet etti: “Nebi (u), olgunlaşmaya yüz tutmadıkça meyvenin satılmasını
nehyetti. ‘Olgunlaşmaya yüz tutmak nedir?’ denildi. Dedi
ki; Kızarması, sararması ve ondan yenilmesidir.”
Buhari, Enes b. Malik’tan, o da Nebi (u)’den şunu rivayet etti: “Nebi (u), olgunlaşması belirgin olasıya kadar meyvenin satılmasını,
serpilesiye kadar hurmanın satışını nehyetti. ‘Serpilmek
nedir?’ denildi. Dedi ki: Kızarması
ya da sararmasıdır.”
Yine ondan şunu rivayet etti: “Rasulullah (u), serpilesiye kadar meyvenin satışını yasakladı.
Denildi ki; ‘Serpilmesi nedir?’ Dedi ki; Kızarasıya
kadar. Sonra Rasulullah (u) şöyle dedi:
أَرَأَيْتَ
إِذَا
مَنَعَ
اللَّهُ
الثَّمَرَةَ
بِمَ
يَأْخُذُ
أَحَدُكُمْ
مَالَ
أَخِيهِ
“Birinizin kardeşiniin malını alması ile, Allah’ın
meyveyi yasakladığında ne dersin?”
Buhari, Abdullah b. Ömer’den şunu rivayet etti: “Rasulullah (u), olgunlaşması belirginleşesiye kadar meyve satışını
yasakladı.” Müslim’in rivayetinde
şu lafızla geçti: “Serpilesiye kadar hurma satışını ve
beyazlaşasıya ve afetten emin olasıya kadar başak satışını
yasakladı.”
Bu hadislerin tamamı olgunlaşmadan önce meyve satışının yasaklandığı
hususunda sarihtir/açıktırlar. Bu hadislerin mantuku ile
olgunluğu belirginleşmeden önce meyve satışının caiz
olmadığına delil getirilir. Bu hadislerin mefhumu ile de
olgunluğu belirginleşince meyve satışının caiz olduğuna
delil getirilir. Buna binaen limon, zeytin, hurma v.b. gibi
meyvesi açığa çıkmış ağaca kefalet verilmesi, meyvenin
tadına bakılmaya başladığında caizdir, başlamadığında
caiz değildir.
Meyvede olgunlaşmanın belirtisi, tadına bakılmasıdır. Bu hususta
yukarıda geçen hadislerden anlaşılan budur. Zira olgunlaşması
belirginleşmeden önce meyvenin satışının yasaklanması
hakkında geçen hadisler dikkatle incelendiğinde, onlar hakkında
birkaç tefsir/açıklama geçtiğini görürüz. Şöyle ki:
Cabir hadisinde حتى
يبدو صلامه “olgunlaşması belirginleşesiye kadar”,
حتى
يطيب “lezzetli olasıya kadara” tabirleri geçmektedir. Enes hadisinde ise
şu geçmektedir: “Kararasıya kadar üzümü satmaktan,
sertleşesiye kadar hububatı satmaktan nehyetti.”
Cabir’e ait başka bir hadiste de;
حتى
تشقع “olgunlaşmaya yüz tutasıya kadar” tabiri geçmekte, İbn Abbas
hadisinde حتى
يطعم “tadına bakasıya kadar” tabiri geçmektedir.
Buna binaen, bu hadislerin hepsi de bir tek mana üzerinde ardarda
gelmektedirler. O mana da; “tadına bakılmaya başlanasıya
kadar”dır. Meyvenin vakıasına bakıldığında görülür
ki; meyvelerde tadına bakılmaya başlanılması meyvesine göre
farklılaşmaktadır. Bir kısmında renginin görülür bir şekilde
değişmesiyle tadına bakılmaya başlanır. Zira bu olgunlaşmaya
delâlet eder. İncir, üzüm, hurma, armut v.b. gibi. Bir kısmı
da, olgunlaşma yakından incelemekle veya bilenler tarafından
kendisine bakılmasıyla açığa çıkar. Karpuz gibi. Çünkü
olgunlaşma ile renginin değişmesini idrak etmek zordur. Bazılarında
tadına bakma, çiçeğin meyveye dönüşmeye başlaması ile
belli olur. Salatalık, acır gibi.
Buna binaen her meyvede olgunlaşmanın belirginleşmesinden kast olunan,
yenilmeye elverişli oluşunun açığa çıkmasıdır. Buna İbn
Abbas hadisi delâlet etmektedir. “Rasulullah (u), kendisinden yenilesiye kadar hurmanın satılmasını
yasakladı.” Buhari ve Müslim’in ittifak ettikleri Cabir
rivayetiyle gelen hadiste, “lezzetli olasıya kadar” geçen
ibare de buna delâlet etmektedir.
Buradan salatalık ve acır v.b. meyvenin satışının caiz oluşu, yani
sadece meyve vermeye başlamasıyla yani sadece çiçeğin
salatalığa dönüşmeye başlamasıyla salatalık deveğine
kefalet verilmesinin caiz oluşu açığa çıkmaktadır. Dolayısıyla
meyve çiçek iken ve çiçek açmadan önce satılır. Yani
meyve bu halde, onda bir şeyin varlığı oluşmaya başlamasıyla
birlikte henüz yok iken satılır. Bu mevcut olmayanın satışı
babından/konusundan değildir. Çünkü onların meyveleri
ardarda gelir, bir kerede var olmazlar. Dolayısıyla salatalık
deveğinin meyvesinin tamamı bütün dönemlerinde var olanı
henüz var olmayanı ile birlikte satılır.
Zira meyvenin olgunlaşmasının hurma gibi kızarmasıyla ya da üzüm
gibi kararmasıyla ya da armut gibi rengin değişmesiyle belli
olmasıyla, olgunluğunun bir kısmının açığa çıkması
ile ve başka bir kısmının çiçeklerinin ve meyvelerinin
ardarda gelmesi ile belli olması arasında fark yoktur. Ancak
çiçeğinin meyveye dönüşmeye başlamasına itibar edilmeyen
karpuz gibi meyvelerde bu satış caiz olmaz. Dolayısıyla
bademin çiçek iken satılması caiz olmaz, incirin olgunlaşması
belli olmadan yeşil iken satılması caiz olmaz. Satılmasından
kast olunan, o ağaçtayken satılmasıdır. Yani ağaca kefalet
verilmesidir. Çünkü ağaçtayken meyvenin olgunlaşmaya başladığına
delâlet edenin açığa çıkması ile kayıdlı/sınırlı kılınmıştır.
Meyvenin olgunlaşma belirtisinden kast olunan, her meyvenin olgunlaşma
belirtisi değildir. Zira bu imkansızdır. Çünkü meyve tane
tane ve salkım salkım olgunlaşır, sonra da ardarda diğerleri
olgunlaşır. Kast olunan tek başına her bostandaki olgunlaşma
belirtisi de değildir. Fakat meyvenin olgunlaşması
belirtisinden kast olunan zeytin gibi çeşitleri olgunlaşmada
farklılık göstermiyorlarsa meyvenin cinsinin olgunlaşması
belirtisidir ya da incir ve üzüm gibi çeşitleri olgunlaşmada
farklılık gösteriyorsa çeşidinin olgunlaşması
belirtisidir. Mesela; bir bostanda/bahçedeki hurma ağacı
meyvelerinin bir kısmının olgunlaşması belirdiğinde, bütün
bahçelerdeki bütün hurma ağaçlarının meyvesinin satışı
caiz olur. Bazı ağaçlardaki bir elma türünün olgunlaşması
belirdiğinde, bütün bahçelerdeki o elma türünün satılması
caiz olur. Bir bahçede bir takım ağaçlardaki zeytinlerin
olgunlaşması belirdiğinde, bütün bahçedeki zeytinlere
kefalet verilmesi caiz olur. Çünkü hadis diyor ki;
“Serpilesiye kadar hurmanın ve beyazlaşasıya ve afetten
emin olasıya kadar başağın satılmasını yasakladı.”,
“Kararasıya kadar üzümün, sertleşesiye kadar tahılın
satışını yasakladı.”
Böylece her meyve cinsinin ve çeşidinin hükmünü açıkladı. Zira
tahıl hakkında “sertleşesiye kadar” dedi., siyah üzüm
hakkında “kararasıya kadar” dedi. Böylece hüküm diğer
cinslere bakmaksızın her cinsin olgunlaşmasının belirtisine
ve diğer türlere bakmaksızın her türün olgunlaşmasının
belirtisi ile alakalıdır. Hadiste bir tek cins ve bir tek tür
hakkında geçen “olgunlaşma belirtisi” kelimesi, ne kadar
az olursa olsun meyvenin bir kısmına uymaktadır. Ayrıca
meyvenin vakıası, onun olgunlaşmasının ardarda geldiğine
delâlet etmektedir.
Buradan açığa çıkıyor ki; olgunlaşmasının belirmesinden önce
yani meyvenin olgunlaşmasından önce herhangi bir ağaca
kefalet verilmesi yani herhangi bir ağacın meyvesinin satılması
caiz olmamaktadır. Allahu Teâlâ’nın şu sözüne gelince: وَأَحَلَّ
اللَّهُ
الْبَيْعَ
“Allah, alış-verişi helâl kıldı.”
Bu geneldir. Fakat bu hadisler, alış-verişi, hakkında yasağın
geçtiği hususların dışında helal olduğunu belirterek
tahsis etmişlerdir.
Olgunlaşması belirmeden önce ağaçtaki meyvenin satışının haram
oluşu mutlak olarak gelmiştir. Zira bu haram oluş, sınırlandırılmış
değildir. İster kotarma şart koşulsun ister şart koşulmasın
o haramdır. Ancak satıcı müşteriye meyvenin olgunlaşmasından
önce kotarılmasını şart koştuğunda, sözleşmenin maksadını
yok saydığından dolayı o şart fasid şart olur. Müşteri
kotarmayı olgunlaşma vaktinden sonraya ertelediğinde ise bakılır:
Eğer ertelenmeden satıcı zarar görüyorsa –portakalda olduğu
gibi, zira o gecikme portakalın ikinci sene için çiçeklenmesini
etkilemektedir- bu durumda müşteri olgunlaşma vaktinde
kotarmaya zorlanır. Eğer zeytin, incir gibi ağaç o
gecikmeden dolayı bir zarar gömüyorsa, o zaman müşteri buna
zorlanmaz.
Bunun hepsi de ağaç olmaksızın sadece meyvenin satılması durumunda söz
konusudur. Ağaç meyvesi ile birlikte satıldığında hurma ağacı
ile diğerleri arasında fark vardır. Hurma ağacının üzerinde
meyvesi ile satılması caizdir. Hurma ağacı henüz aşılanmamış
ise, zikredilmesine gerek olmaksızın meyve ağaca tabi olarak
alış-verişe dahil edilir. Fakat hurma ağacının aşısı
yapılıp sonra da satıldığında, o zaman meyve alış-veriş
sözleşmesinde zikredilmedikçe ağaç ile birlikte alış-verişe
dahil olmaz. Zikredilmediğinde meyve satıcıya, hurma ağacı
ise alıcıya ait kalır. Satıcının meyveyi olgunlaşasıya
kadar bekletmesi sonra da onu kotarması ya da olgunlaşması
belli olduktan sonra satması hakkı vardır. Çünkü o, onun mülküdür.
Bunun delili; Müslim’in, İbn Ömer’den rivayet ettiği şu
hadistir. Nebi (u) şöyle demiştir:
مَنِ
ابْتَاعَ
نَخْلاً
بَعْدَ
أَنْ
تُؤَبَّرَ
فَثَمَرَتُهَا
لِلَّذِي
بَاعَهَا
إِلا أَنْ
يَشْتَرِطَ
الْمُبْتَاعُ
“Aşılandıktan sonra kim bir hurma ağacı satın alırsa,
satın alan şart koşmadıkça onun meyvesi onu satan kimseye aittir.”
Ahmed, Ubâde b. Sâmit’ten şunu rivayet etti: “Nebi (u), satın alan şart koşmadıkça, hurma ağacının
hurmasının aşılayana ait olduğuna hüküm verdi.”
Böylece hadisin mantuğu ile, kim üzerinde aşılanmış hurmaları olan
ağacı satarsa, meyvenin alış-verişe dahil olmadığına,
bilakis satıcının mülkünde kalmaya devam ettiğine delil
getirilir. Bu hadisin mefhumu ile de, ağaç aşılanmamış
ise, meyvesinin alış-verişe dahil olduğuna ve müşteriye/satın
alana ait olduğuna delil getirilir. Burada mefhumdan kast
olunan, mefhumu muhalefettir. Burada o, şart mefhumudur. Bu
mefhumu almak zorunlu olur. Çünkü aşılı olmayanın hükmü
aşılı olanın hükmü olsaydı, şart ile sınırlandırılması
faydasız boşuna bir şey olurdu. Buna binaen hurma ağacının
meyvesi aşılanmadan önce ağaca tâbidir, aşılandıktan
sonra ise ağaca tâbi değildir. Fakat meyvenin olgunlaşması
belli olasıya kadar satılması caiz olmaz. Bu, hurma ağacına
hastır. Başkası buna kıyas edilmez. Çünkü aşılama
yapmak belirli bir iştir. Kelime her ne kadar vasıf olsa da, hükmün
illeti için anlaşılan bir vasıf değildir, dolayısıyla
illetlendirme içermez. Onun için illetlilik yönü olmadığından
dolayı ona kıyas yapılmaz. Ona dahil de edilmez. Çünkü o,
ondan bir detay değildir, kendisine kıyas yapılan da değildir.
Ancak aşılamakla ilgili bu hüküm, hurma ağacına hastır, başkası
hakkında olmaz. Hurma ağacı, aşılanmadığında meyve
vermez. Aşılamak, yarmak ve döllemektir. Bunun manası, hurma
ağacının dişi meyve tomurcuğunun içerisine erkek meyve
tomurcuğunun konulması için yarılmasıdır.
Şöyle denilmez: “Burada hüküm meyvenin ortaya çıkması ile alakalıdır.
Dolayısıyla diğer meyveler de ona kıyas edilir ve ona dahil
edilir. Çünkü kast olunan döllenmenin varlığı değildir,
fakat döllenmenin neticesi olan meyvenin meydana çıkmasıdır.”
Böyle denilmez. Çünkü hurma ağacındaki vakıa şudur: Döllenme yapılır,
sonra takriben bir ay geçtikten sonra meyvenin ortaya çıkması
hasıl olur. Dolayısıyla hurma ağaçları, mesele bir tek gün
de olsa aşılama yapıldıktan sonra satıldığında, meyve
ortaya çıkmamış olsa da alış-veriş sahih olur. Şu halde
hüküm, aşılama ile alakalıdır, meyvenin ortaya çıkması
ile alakalı değildir. Dolayısıyla birleştirenin var olmaması
nedeni ile kıyas için bir yer yoktur. Onun için bu hüküm
hurma ağacına hastır, ona kıyas yapılmaz ve ona dahil
edilmez.
Diğer ağaçların hükmüne gelince; bu hüküm, olgunlaşma
belirtisinden önce alış-verişinin caiz olmaması ve olgunlaşma
belirtisinden sonra caiz olması mefhumundan alınır. Tek başına
meyvenin olgunlaşması belirtisinden önce alış-verişin caiz
olmayışı, o zaman meyvenin ağaçta ayrı olmaksızın ağaca
tâbi olduğu manasını belirleyen olur. Tâbi olan ise alış-verişte
zikredilmese de, tâbi olunanla birlikte alış-verişe dahil
edilir. Buna binaen hurma ağacı olmayan ağaçların tamamında
meyve ağacın satışına dahil edilir. Olgunlaşması belli
olmadığında ağaca tâbi olur. Olgunlaşması belli olduğunda
ise zikredilmedikçe dahil edilmez. Bunun delili ise, olgunlaşma
belirtisinden sonra meyvenin satışının caiz olduğuna delâlet
eden hadislerin geçmesidir. Bu demektir ki, o meyve tâbi olan
değildir. Zikredilmedikçe dahil edilmez. O zaman meyvenin tek
başına, ağacın tek başına satılması caiz olur.
Ancak ağaç satıldığında, sonra da rüzgar gelip onu kökünden söküp
attığında ya da hasar verdiğinde yani o ağaca bir afet
geldiğinde, satıcıya bir şey gerekmez. Çünkü alış-veriş
tamamlanmıştır. Bu durumda müşteri için fiyat düşürülmesine
dair bir nass geçmedi. Meyve böyle değildir, ağaçtayken satıldıktan
sonra ona bir afet geldiğinde; satıcının, afetin isabet ettiği
meyvenin değerini, meyvenin bedelinden düşürmesi gerekir.
Bunun delili de, İbni Mace’nin Cabir’den rivayet ettiği
Rasulullah (u)’in şu sözüdür: “Kim
bir meyve satarsa, sonra da o meyveye bir afet isabet ederse,
kardeşinin malından bir şey almasın. Sizden birisi, müslüman
kardeşinin malını neden alsın?”
Afetten kast olunan; rüzgar, donma, kuraklık, soğuk, yağmur gibi semâvi
afetlerdir. Fakat meyveye isabet edip de ona hasar veren şey,
semâvi afet değil de sulama teçhizatın bozulmasından oluşan
kuraklık, hırsızlık, yağmacılık v.b. türden ise, o afet
sayılmaz. Satıcı da müşteri için bir şey/fiyat indirmez.
Zira bu, hadisin delâlet edilenine dahil edilmez.
|