Müflis,
lügatte malı olmayana, kendisi ile ihtiyacını karşıladığı
bir şeyi olmayana denir. Bununla, onun hakkında, içerisinde
yanında fülus/ dinarın binde biri para kalmamış bir hale düşmüş
olması kast edilir. İşte ona müflis denir.
Müslim, Ebu Hureyre yoluyla Rasulullah (u)’in şöyle dediğini rivayet etti:
أَتَدْرُونَ
مَا
الْمُفْلِسُ
قَالُوا
الْمُفْلِسُ
فِينَا
مَنْ لا
دِرْهَمَ
لَهُ وَلا
مَتَاعَ
فَقَالَ
إِنَّ
الْمُفْلِسَ
مِنْ
أُمَّتِي
يَأْتِي
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
بِصَلاةٍ
وَصِيَامٍ
وَزَكَاةٍ
وَيَأْتِي
قَدْ
شَتَمَ
هَذَا
وَقَذَفَ
هَذَا
وَأَكَلَ
مَالَ
هَذَا
وَسَفَكَ
دَمَ هَذَا
وَضَرَبَ
هَذَا
فَيُعْطَى
هَذَا مِنْ
حَسَنَاتِهِ
وَهَذَا
مِنْ
حَسَنَاتِهِ
فَإِنْ
فَنِيَتْ
حَسَنَاتُهُ
قَبْلَ
أَنْ
يُقْضَى
مَا
عَلَيْهِ
أُخِذَ
مِنْ
خَطَايَاهُمْ
فَطُرِحَتْ
عَلَيْهِ
ثُمَّ
طُرِحَ فِي
النَّارِ
“Müflis kimdir, biliyor musunuz? Dediler
ki; Bizde müflis, bir dirhemi ve malı, varlığı olmayan
kimsedir. Bunun üzerine Rasul (u) dedi ki; Müflis,
ümmetimden bir kişinin Kıyamet Günü namazı, orucu ve zekatı
ile gelmesi. Fakat filana sövmüş, filana iftira etmiş, filanın
malını yemiş, filanın kanını dökmüş, filana vurmuş
olarak gelir. Sonra onun hasenatından filana verir, filana
verir. Borcunu ödemeden hasenatı biterse, onların hatalarından/
günahlarından alır, o günahlar ona atılır. Sonra da o ateşe/cehenneme
atılır.”
Onların o sözleri, müflisin hakikati/gerçeği hakkında haber
vermektir. Rasul (u)’in ليس
ذلك المفلس “müflis o değildir” demesi ise, kendisi ile
hakikatin nefyedilmesi, mecaz söylemesidir. Bilakis, Ahiret müflisinin,
dünyada zengin kimsenin müflis olmasına göre daha şiddetli
ve önemli olduğunu kast etmiştir.
Fakihlerin örfünde müflis;
borcu malından çok olan ve gideri gelirinden çok olan
kimsedir. Ona, malı olsa da müflis ismi verdiler. Çünkü,
malı borcuna harcaması gerekmektedir. Dolayısıyla sanki malı
yoktur.
Ne zaman insan borçları kapatmak zorunda olduğunda ve malı da buna
yetmediğinde, alacaklıları yöneticiden ona hacr/kanuni
engelleme konulmasını isterler, o zaman yöneticinin onlara
olumlu cevap vermesi zorunlu olur. İnsanları onunla muameleden
uzaklaştırmak için ona hacr/kanuni engelleme ilan edilmesi
tercih edilir. Ona hacr konulması ile birlikte şu dört hüküm
sabit olur:
1-
Alacaklıların onun bizzat malındaki hakları,
2-
Onun bizzat hazır malında tasarrufun engellenmesi,
3-
Onun hazır malından yanında bulunan alacaklı, şartlar
bulunduğunda o malda diğer alacaklılardan daha hak sahibi
olması,
4-
Yöneticinin, onun malını satıp alacaklılara verme hakkının
olması.
Müflise hacr/kanuni engelleme konulmasına dair delil, Ka’ab b.
Malik’in rivayet ettiği şu husustur: “Rasulullah (u), Muaz b. Cebel’in malına hacr koyup, onu onun borçları
için sattı.”
- Abdurrahman b. Ka’ab’dan şu rivayet edildi: “Muaz b. Cebel,
kavminin en iyi gençlerinden idi. O tutumlu değildi. Çok geçmeden
malını borca batırdı. Alacaklıları ile Nebi (u) konuştu. Bir kişi bir kişi için alacağını
erteler miydi? Onlar Rasulullah (u)’den dolayı Muaz’a mühlet verdiler, alacaklarını
ertelediler. Bunun üzerine Rasulullah (u) onlar için malını sattı. Öyle ki, Muaz’ın hiçbir
şeyi kalmadı.”
İnsanlara mal borcu sabit olduğunda ya da adil delil ile ya da ondan
sahih/doğru ikrar ile mal ödemenin zorunlu olduğu hususlarda,
müflise ait olan her şey onun aleyhine satılır, alacaklılar
haklarını alırlar. O hiçbir şekilde hapse konulmaz. Zordaki
borçlunun kesinlikle hapse konulmadığı gibi. Bunun delili
Allahu Teâlâ’nın şu sözüdür:
وَإِنْ
كَانَ ذُو
عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ
إِلَى مَيْسَرَةٍ
“Eğer (borçlu), zorluk/darlık içinde ise, eli genişleyinceye
kadar ona mühlet vermek (gerekir).”
- Bir delil de, Müslim ve Ebu Davud’un, Ebu Sa’id el-Hudri’den yaptıkları
şu rivayettir: “Rasulullah (u) zamanında bir adamın satın aldığı meyvelere
hasar isabet etti. Dolayısıyla o adamın borçları arttı.
Bunun üzerine Rasulullah (u), “Ona tasaddukta bulunun/yardım olarak sadaka
verin” dedi. Bunun üzerine insanlar ona sadaka verdiler.
Verilenler, borçlarının ödenmesine yetmedi. Bunun üzerine
Rasulullah (u) onun alacaklarına şöyle dedi:
خُذُوا
مَا
وَجَدْتُمْ
وَلَيْسَ
لَكُمْ
إِلا
ذَلِكَ
“Bulduğunuzu alın, size ondan başkası yoktur.”
- Rivayet edildi ki; Nebi (u), müflisin malını alacaklılar arasında paylaştırdı,
onu hiç hapse koymadı. Muhammed (u) b. Ali b. Huseyin’den, Ali b. Ebu Talib’in şöyle
dediği rivayet edildi: “Borcunun olduğu bilindikten sonra kişinin
hapse konulması zulümdür.”
- Said b. Musayyib yoluyla Ömer’den rivayet edilen şu hususa gelince:
“Ömer, çocuğun malından kadınlara değil de erkeklere
veren baba tarafından akrabalarını hapse koydu.” Bu, borçlunun
hapsedilmesine delâlet etmez. Sadece nafakayı temin etmenin
kendisine vacib olduğu kimsenin, çocuğa nafaka vermediğinde
hapse konulmasına delâlet eder. Nafaka ise, harcamaya gücü
yetene zorunlu kılınan mallardandır. Dolayısıyla bu
rivayet, çocuğa nafaka vermeyen kimsenin hapse konulmasına
delâlet etmektedir.
Müflis hakkındaki hüküm; yöneticinin, borçlunun malını alacaklılar
için satıp onlara borçları nispetinde paylaştırmasıdır.
Çünkü onların alması için bundan başka bir yol yoktur. Ömer
b. Abdurrahman b. Delâf’dan o da babasından şu rivayet
edildi: “Cehine’den bir adam, dişi binek devesini vadeli
satın alıp pahalıya satıyordu. Daha sonra iflas etti. Sonra
o, Ömer b. Hattab’a çıkıp durumunu arz etti. Bunun üzerine
Ömer şöyle dedi: “Ey insanlar! Kara boyalı elbise Cehine oğullarının
kara boyalı elbisesidir. O borcunu ve emanetini kabul ediyor. O
belirsiz bir zor duruma düştü. Borçlanmış oldu. Kimin onda
alacağı varsa, sabahleyin erkenden koşup gelsin. Zira biz
onun malını alacaklılarına paylaştıracağız.”
- Ömer b. Abdulaziz’den, müflis hakkında, malının alacaklılar arasında
paylaştırılması sonra da Allah onu rızıklandırasıya
kadar terk edilmesi hükmü verdiği rivayet edildi.
Müflisin yanında bulunan malı, alacaklılar arasında sadece borçlarının
geri ödenmesinin süresi dolmuş istekli mevcut alacaklılar göz
önünde bulundurularak paylaştırılır. Alacağına talip
olmayıp da orada bulunan onlara dahil edilmez, vekil tayin
etmemiş ve orada bulunmayan alacaklı dahil edilmez. Borcunun
ödeme süresi henüz gelmemiş, orada hazır bulunan ya da
bulunmayan, alacağına talip olsa da olmasa da dahil edilmez.
Çünkü borcunun ödeme süresi gelmemiştir, dolayısıyla o
malda henüz hakkı yoktur. Talip olmayan, istemeyen kimseye de
istemediği sürece, elde etmeye zorlanmaz.
Müflis, yaşıyorsa hüküm böyledir. Müflis ölmüşse; hüküm, hazır
olan-olmayan, isteyen-istemeyen, belirli bir süreye kadar ya da
süresiz borcu olan herkes için verilir. Çünkü alacaklı
olan için de borçlu olan için de ölümle birlikte bütün süreler
sona erer.
Ölen müflis üzerinde Allah’ın hakları ile kulların hakları birleştiğinde,
Allah’ın hakları insanların hakları önüne alınır.
Dolayısıyla malından ödemeye zekat gibi, kefaret gibi ihmal
ettiği hususlardan başlanır. Karmaşık değilse, o mal, bir
şeyi diğer bir şeyin önüne geçirmeksizin bu hakların her
birisine paylaştırılır. İnsanlara olan borçlar da aynı şekildedir.
Ölen müflisin malı o borçların hepsine yetmezse, alacaklıların
her birisi, bulunan malın miktarınca/aranınca alır.
Allah’ın haklarının kulların hakları önüne geçirilmesinin
delili, Rasulullah (u)’in şu sözleridir:
فَدَيْنُ اللَّهِ
أَحَقُّ أَنْ
يُقْضَىِ
“...Allah’a
olan borçlar, ödenmeye daha layıktır.”
فَاقْضِ
اللَّهَ
فَهُوَ
أَحَقُّ
بِالْقَضَاء
“Allah’a borcunu öde. Zira o borcun ödenmesine daha layıktır.”
Müflisin malı satılırken, nafakası ve temini kendisine zorunlu olan
nafaka/geçim ihtiyaçları göz önünde bulundurulur. Dolayısıyla
oturmak zorunda olduğu evi satılmaz. Fakat onun iki evi varsa,
oturmak zorunda olmadığı bir evi satılır. Müflis
kendisinin ve bakmakla zorunlu olduğu kimselerin geçimini sağlayacak
kazanca sahipse, ya da kendisi ücretle çalışarak onu bilfiil
kazanmaya gücü yetiyorsa, oturmak zorunda olduğu evi hariç,
malının tamamı satılır. Bir şey kazanmaya gücü
yetmiyorsa, malından kendisine ve bakmakla zorunlu olduğu
kimselere yetecek kadar bırakılır. O, malı alacakları arasında
paylaştırasıya kadar kendi malından kendisine ve bakmakla
zorunlu olduğu kişilere ma’ruf bir şekilde harcar.
|