Rehinle Borç Verenin Rehinden Faydalanması |
|
Rehin işlemi tamamlandığında, rehin verilen mal, teslim almasından
sonra rehinle borç verenin eli altına girmiş olur. Ancak bu;
rehin/ipotek alan kimse rehinden faydalanma hakkına sahiptir,
demek değildir. Bilakis rehin/ipotek malın, ipotek alanın eli
altında olması sadece ve sadece o malın, borcuna güvence
olması içindir. Rehin verenin borcunu, rehinle borç verene ödeme
vakti gelse de, rehin sahibine ait olarak kalır. Cahiliyye döneminde
rehinle/ipotek ile borç veren kimse, rehin ile borç alan kimse
kendisine kararlaştırılan vakitte borcunu ödemediğinde
rehini mülk ediniyordu. İslâm gelip bunu iptal etti. Rasul (u) şöyle dedi: “Rehin,
rehin veren sahibine tamamen kapatılmaz/geri alması hakkı
engellenmez. O rehinin kazancı onun lehinedir. Zararı da onun
aleyhinedir.”
Şâfi,
Sa’id b. Müseyyib yoluyla rivayet etti. Rasul (u)’in, “Rehin sahibine tamamen kapatılmaz” sözü,
rehini şart koşulan vakitte sahibi kurtarmadığında, rehin
alanın rehini hak etmeyeceği/ sahiplenmeyeceği anlamına
gelir. Dolayısıyla rehin verilen mal, rehin verenin mülkü
olarak kalır. O malın menfaati de onun mülkü olarak kalır.
Çünkü o menfaat onun kazancıdır. Rasul (u)’in له
غنمه “kazancı onun lehinedir” sözüne dahildir. Ayrıca, menfaat rehin
verilen malın nemasıdır/artısıdır/gelişmesidir. Dolayısıyla
o nema, o maldan türemiştir. İster bu nema evde oturmak gibi
bir menfaat olsun, ister ise ağacın meyvesi ve ineğin yavrusu
gibi bir mal olsun fark etmez. Zira bunlar rehin verene ait mülktürler.
Rehin sözleşmesi bunlara düşmez, dolayısıyla bunlar rehin
değildir. Zira sözleşme mal üzerinedir, o malın menfaati üzerine
değil. Madem ki menfaat, rehin verenin mülküdür o halde onu
alması hakkıdır. Dolayısıyla onun rehin verilmiş evini
kiraya vermesi ve ücretini alması hakkı vardır. O evi ister
rehin alan kimseye kiraya versin ister başkasına kiraya versin
fark etmez, bu ücret rehin olmaz,
bilakis rehin verene ait mülk olur, rehine tabi olmaz. Çünkü
o menfaat, evin anahtarı gibi zikredilmeksizin alış-verişe
dahil olan eve bağlı hususlardan değildir. Buna binaen
rehin/ipotek alan kimsenin, kendisine rehin verdiği ya da kendi
eli altında olduğu gerekçesi/bahanesi ile rehin maldan
faydalanma hakkı yoktur. Bilakis o rehin malın menfaati
sahibine aittir.
Rehin verilen malın menfaati sahibine ait olunca onun, o menfaati, malı
hibe etmesi hakkı olduğu
gibi hibe etmesi o maldan faydalanması için istediği kişiye
vermesi hakkı vardır. Ancak rehin verenin, rehin alana, rehin
aldığı maldan yararlanması ile ilgili izninin hükmü başkasına
verilen izinden farklıdır. Zira rehin verenin, rehin alandan
başka istediği her insana, rehin verdiği maldan yararlanmasına
izin vermesi caiz olmaktadır. Fakat, onun rehin alana izin
vermesinde tafsilat vardır. O da şudur:
Eğer rehin, alış-verişin bedeli veya bir evin ücreti veya karz/kredi
olmayan herhangi bir borç ise, rehin verenin izni ile rehin
alanın rehin verilmiş maldan yararlanması caizdir. Çünkü
o, onun mülküdür, onun o maldan istediğine yararlanma izni
vermesi hakkı vardır. Bu rehin alanı da başkasını da
kapsar. Buna engel olan bir nass yoktur. Zira rehin alanı
bundan istisna eden herhangi bir nass geçmedi. Dolayısıyla hüküm
genel olarak kalır. Çünkü satıcının fiyatı artırması
caizdir. Kiraya verenin bir müddet için olduğunda ücreti artırması
caizdir. Dolayısıyla satılan malın bedeline ilaveten ya da
kiralanan malın ücretine ilaveten maldan faydalanmaya izin
vermesi de caiz olmaktadır. Bu faiz sayılmaz. Çünkü buna
ribanın/faizin tarifi ve vakıası uygun düşmemektedir. Nassın
belirlediği faizle ilgili husus eşyalara da dahil değildir.
Bilakis o, peşin fiyattan daha yüksek olan vadeli fiyattır, peşin
olan ücretten daha çok olan vadeli ücretle kiralamadır.
Bunların hepsi de şeriata göre caiz muamelelerdendir.
Borç, bir kişinin başka birisine bir sene için bin lira karz vermesi
gibi, karz/kredi halinde olur, borç alan borç verene evini
rehin verip ona evinden faydalanma izni verirse, bu durumda
rehin alan kimseye, rehin verilen maldan faydalanması caiz
olmaz, rehin veren izin verse de. Bunun delili de bunun
yasaklanması hakkında nassın geçmesidir. Zira Enes’ten şu
rivayet edildi: “Bizden kardeşine borç mal/para veren sonra
da kendisine hediye verilen adamın durumu soruldu. Bunun üzerine
Rasulullah (u) şöyle dedi:
إِذَا
أَقْرَضَ
أَحَدُكُمْ
قَرْضًا
فَأَهْدَى
لَهُ أَوْ
حَمَلَهُ
عَلَى
الدَّابَّةِ
فَلا
يَرْكَبْهَا
وَلا
يَقْبَلْهُ
إِلا أَنْ
يَكُونَ
جَرَى
بَيْنَهُ
وَبَيْنَهُ
قَبْلَ
ذَلِكَ
“Sizden birisi borç verdiğinde sonra da kendisine hediye
verilir ya da hayvana bindirilirse, o hayvana binmesin ve o
hediyeyi kabul etmesin. Onunla borç verdiği kişi arasında
daha önce geçen bir husus müstesna.”
- Enes’ten Nebi (u)’in şöyle dediği rivayet edildi: “Borç para verdiğinde hediye kabul etmesin.”
- Buhari; sahihinde Ebu Burde b. Ebu Musa’dan şöyle dediğini rivayet
etti: “Medine’ye geldim. Abdullah b. Selem ile karşılaştım.
Bana dedi ki; Sen, içerisinde faizin bol olduğu bir topraktasın.
Birisinde alacağın olduğunda, o sana bir yük saman, ya da
bir yük arpa, ya da bir yük kuru yonca hediye ederse, onu
alma. Zira o ribadır/faizdir.” (Buhari)
- Beyhaki, el-Marife’de, Feddâle b. Ubeyde’den şunu
tahriç etti: “Menfaat çeken her borç verme, riba çeşitlerinden
bir çeşittir.” (Beyhaki) Bunu el-Haris b. Ebu Usâme,
Ali (t) hadisinden şu lafızla rivayet etti: “Nebi (u),
bir menfaat celbeden her borç alışverişten nehyetti.” Başka
bir rivayette de; “Bir menfaat celbeden her borç veriş ribadır.”
Ayrıca içerisinde artırmanın şart koşulduğu her borç verişin
haram olduğu hususunda icmaa oluşmuştur. Nitekim İbn Munzir
şöyle dedi: “Ödünç veren, ödünç alana bir fazlalığı
ya da bir hediyeyi şart koştuğunda ve buna binaen ödünç
verdiğinde, o fazlalığı alırsa, onun riba olduğuna dair
icmaa ettiler.” Ubey b. Ka’ab, İbn Abbas, İbn Mesud’dan,
onların menfaat celb eden borç vermekten nehyettikleri rivayet
edildi.
Bu hadisler ve eserlerden anlaşılıyor ki; fazlalık şart ise, menfaat
celbeden borç vermek, ihtilaf olmaksızın tek bir sözle
haramdır. Bir kişi, başkasına şart olmaksızın borç
para/kredi verirse, borç verilen paradan fazlasıyla borç ödenirse,
o da haramdır. Fakat o borç verene borç aldığından fazlasını
hediye olarak verirse bakılır: Eğer ona hediye etmesi
adetinden ise, bunda bir sakınca yoktur, dolayısıyla ona, o
hediyeyi kabul etmesi caiz olur. Ona hediye etmesi adetinden değilse,
Enes hadisinden dolayı o hediyeyi kabul etmesi ona caiz olmaz.
Buhari’nin Sahihinde, Ebu Hureyre’den rivayet ettiği şu hususa
gelince: “Bir adam, Rasul (u)’e alacağını almak için geldi ve onu yanılttı.
Bunun üzerine Rasul (u)’in ashabı üzüldüler. Bunun üzerine Rasul (u) şöyle dedi:
دَعُوهُ
فَإِنَّ
لِصَاحِبِ
الْحَقِّ
مَقَالاً
وَاشْتَرُوا
لَهُ
بَعِيرًا
فَأَعْطُوهُ
إِيَّاهُ
وَقَالُوا
لا نَجِدُ
إِلا
أَفْضَلَ
مِنْ
سِنِّهِ
قَالَ
اشْتَرُوهُ
فَأَعْطُوهُ
إِيَّاهُ
فَإِنَّ
خَيْرَكُمْ
أَحْسَنُكُمْ
قَضَاءً
“Onu bırakın, hak sahibinin alma hakkı vardır. Onun için
bir deve satın alın ve ona verin.” Onlar
dediler ki; Onun dişinden daha iyisini göremiyoruz. Rasul (u) dedi
ki: “Onu
alın, ona verin. Zira sizin hayırlınız, ödemesini güzel
yapandır.”
Ebu Davud da, Ebu Rafi’den şunu rivayet etti: “Rasulullah (u), bir genç deve ödünç aldı. Sonra ona zekattan
bir deve geldi. Bana onu erkenden o adama borcun edası olarak
teslim etmemi emretti. Bunun üzerine dedim ki; O deveden daha güzel,
iyi, ön ve arka dişleri olanını göremiyorum. Bunun üzerine
dedi ki:
أَعْطِهِ
إِيَّاهُ
فَإِنَّ
خِيَارَ
النَّاسِ
أَحْسَنُهُمْ
قَضَاءً “Onu ona ver. İnsanların hayırlısı, borcunu en
iyi şekilde ödeyendir.”
Bu, borca fazlalığın şart koşulması babından değildir, borç alanın
miktar ya da şeyden fazlalık babından da değildir. Çünkü
fazlalığı şart koşmadı. Borç alınan şeyden fazla bir şey
de yok. O sadece, borç aldığı şeyin benzerini ona verdi.
Fakat diş veya yapıca daha büyük olanını verdi. Bu, bir
hayvana karşılık bir hayvandır. Dolayısıyla bu borcu güzel
ödeme kabilindendir, fazlalık kabilinden/cinsinden/tarzından
değil. Onun için Rasul (u), fazlalığın illetini illetlik ifade eden bir
tabirle getirdi. Dedi ki; “Sizin
hayırlınız, borcunu en iyi şekilde ödeyendir.”
“İnsanların hayırlısı, borcunu en iyi şekilde
ödeyendir.” Dolayısıyla illetlik burada açıktır. Bu da güzel
ödemedir, borç alınandan fazlasını ödemek değil.
Buna binaen, sadece karz/kredi/borç para verme halinde, rehin alan
kimseye rehin edilmiş maldan faydalanması haram olmaktadır.
Çünkü o, güzel ödemeden değildir, bilakis o, borç alınan
şeyden ya da miktardan fazlalık kabilindendir. İster şart koşulsun
ister şart koşulmasın fark etmez. Ayrıca o, ona hediye
vermesi adetinden olan hediye kabilinden de değildir.
Ancak bunların hepsi de, rehin verilen maldan faydalanma karşılıksız
olduğunda söz konusudur. Rehin verenin evini rehin alana
kiraya vermesi gibi, bir karşılık ile rehin alınan maldan
faydalanırsa; borçta ve başkasında rehin verilen maldan
yararlanılması caiz olur. Çünkü o borçtan faydalanmıyor,
fakat o, iltimas geçmeden ücret olması şartına binaen ücretle
faydalanmadır. Bunda iltimas geçilirse, o zaman faydalanmanın
hükmü karşılıksız faydalanma hükmü olur. O borçlanmada
caiz olmaz, borçlanma dışında caiz olur.
|