HALİFE ADAYINDA ARANAN ŞARTLAR
Bir halife adayının Hilâfet’e ehil
olabilmesi ve kendisine Hilâfet akdi için biat edilebilmesi
için yedi şarta sahip olması gerekir. Bu yedi şart Halife’yi
belirleyen sözleşmenin şartlarıdır. Bu şartlardan birisi
dahi eksik olursa Hilâfet akdi için biat gerçekleşmez.
Halifede bulunması gerekli bu yedi şart
şunlardır:
1. Müslüman olması:
Bir kafirin Halife olması caiz değildir.
Ona itaat da farz değildir. Çünkü Allahu Teâla şöyle
buyurmaktadır:
"Allah, kafirlere müminler üzerine
kesinlikle yol (fırsat) vermeyecektir." (Nisa
141)
Yönetici açısından yönetmek, kendisine
hükmettiği kimseler üzerinde en kuvvetli yoldur. Ayette
geçen tabir; ister Hilâfet olsun ister Hilâfet’in dışında
olsun kafir bir kimsenin kesinlikle müslümanlar üzerinde
yöneticilik yapamıyacağının mutlak ifadesidir. Bu ayet,
kafirlerin ister Hilâfetle ister başka bir şekilde her ne
suretle olursa olsun müslümanlar üzerinde hüküm sahibi
olmasının kesin bir şekilde nehyedildiğine dair bir
delildir.
2. Erkek olması
Kadının halife olması caiz değildir.
Halife kesinlikle erkek olmalıdır. Zira Ebu Bekre (ra)'nin şöyle
dediği rivayet olunur: "Vaktiyle Rasulullah (s.a.v)'den
işittiğim bir söz ile Allah beni Cemel vakıası günlerinde
menfaatlandırdı da daha sonra ben Cemel ehline (Ali'nin
tarafına) katıldım ve onlarla beraber savaştım"
Ebu Bekre peygamberden işittiği sözü ise şöyle nakleder:
Fars halkının Kisra Perviz'in kızını kendilerine kraliçe
(idareci) edindikleri haberi Rasulullah (s.a.v)'e ulaşınca
buyurdu ki:
"İşlerini bir kadının yönetimine bırakan
hiçbir kavim felah bulmaz." (Buhari Fiten
Bab-18, Tirmizi 2263)
Rasulullah (s.a.v)'in işlerini bir kadının
yönetimine verenlerin felah bulamayacağı yolundaki ifadesi
kadının idareci olmasının nehyi anlamına gelir. Çünkü
hadiste taleb sigası (ifadesi) vardır. Bu hadiste işlerini
bir kadının yönetimine verenlerin felah bulamayacakları
bildirilerek yerilmiştir. Ki bu ifade kesin bir nehyi ifade
eder. Burada nehyedilen ve terkedilmesi istenen fiil, kadının
yöneticiliğidir ve bu haram kılınmıştır. Kadının yönetciliğinden
kasıt hükmetme mevkiinde olması yani Hilâfet ya da
hükmedici olarak kabul edilen bir makamda olmasıdır. Zira
yukarıda zikredilen hadiste Kisra'nın kızının yönetciliğinden
melikelik olarak bahsediliyor. Hadiste bu olaydan bahsedilerek hükmü
bildirilmektedir. Yoksa burada sadece Kisra'nın kızının yöneticiliği
gibi münferit bir olaydan bahsedilmemektedir. Ayrıca bu hadis,
hükmetme olayı dışında kadının İslâmi ilkeler dahilinde
memuriyet gibi görevler almasını yasaklayıcı genellikte bir
hüküm de değildir.
3. Buluğ çağına erişmiş
olması:
Buluğa ermemiş bir kişinin halifeliği
caiz değildir. Ali b. Ebu Talip (ra) rivayet ettiğine göre
Rasulullah (s.a.v) buyurmuştur ki:
"Kalem üç kişiden kaldırıldı;
uyuyandan uyanıncaya kadar, çocuktan baliğ oluncaya kadar,
deliden akıllanıncaya kadar." (Buhari Hudud
Bab 22 C. 8 S. 21 Ebu Davut Hudud 17, İbni Mace, 2041)
Kalemin (mükellefiyetin) kendisinden kalktığı
kişinin şer'an mükellef olmadığı bir işin başında
olması doğru değildir. Bu nedenle baliğ olmamış bir
kişinin Halifelik ya da onun dışında başka bir işte hüküm
sahibi olması caiz değildir. Ayrıca böyle bir tasarruf hakkı
da yoktur.
Çocuktan halife olmayacağına dair başka
bir delil de Rasül (s.a.v)'in bir çocuğun biatını kabul
etmeyişidir. Zira Rasul (s.a.v) Abdullah b. Hişam'ın
biatını kabul etmedi ve bunun sebebini de: "O bir
çocuktur" (Buhari Ahkam Bab, 46)
diyerek açıkladı. Eğer bir çocuktan biat alınmıyorsa, ona
biat edilmesi de caiz değildir.
4. Akıllı Olması:
Halife adayının deli olması Rasulullah (s.a.v)'in
şu sözüne göre caiz değildir : "Kalem üç kişiden
kalkar. Bunlardan birisi; Aklı başına gelinceye kadar deli
olandan." (Buhari Talak Bab 11 c. 2 s.169)
Mükellefiyetin üzerinden kalktığı kişi
sorumlu değildir. Akıl Allah'ın emirlerine muhatab olmanın
ve işleri idare etmenin sıhhatinin şartıdır. Halife ise hükümleri
uygulayacak ve şeri teklifleri hayata geçirecektir. Bu nedenle
Halife’nin deli olması caiz değildir.
5. Adalet sahibi olması:
Adalet sahibi olmayan fasık bir kişinin
Halife olması caiz değildir. Adalet, Hilâfet sözleşmesi ve
devamı için gerekli bir şarttır. Çünkü Allahu Teâla
Kur'an-ı Kerim'de şahitlerin adalet sahibi olmasını şart
koşarak buyurmuştur ki :
"...ve içinizde adalet sahibi iki kişiyi
de şahit yapın..." (Talak 2)
Halifelik ise şahitlikten çok daha önemli
bir mevkidir. Bu nedenle Halife’nin adalet sahibi olması
gerekir. Adalet, şahitliğin şartı olduğuna göre Halifeliğin
muhakkak şartı olmalıdır.
6. Hür olması:
Köle efendisinin mülküdür ve kendi
üzerinde dahi tasarruf hakkı yoktur ki başkası üzerinde
yetkisi olsun. Dolayısı ile hür olmayan bir kimse insanlara
yönetici olamaz.
7. Hilâfet’e ilişkin farzları
yerine getirme ve işleri yürütme gücünün bulunması:
Aciz bir kimsenin Kitap ve Sünnete göre
tebaânın işlerini yürütemeyeceği açıktır.
Saydığımız bu yedi şart Halife için
Hilâfet sözleşmesinin (akdinin) şartlarıdır. Bu yedi şart
dışında akid şartı yoktur. Kitap ve sünnette bulunan diğer
şartlar ancak daha iyi bir Halifede bulunması gereken
şartları tanımlamaktadır. Bir şartın Halifeyi belirleme
sözleşmesi şartı olabilmesi için öylesi bir şart
olduğuna dair açık ve kesin bir delilin bulunması gerekir.
Eğer söz konusu delil açık ve kesin bir talep ifadesi
değilse sözleşme şartı değil, Halife’nin tercih
şartlarından biri olur.
Bu yedi şartın dışında akit şartı
olduğuna dair açık ve kesin bir delil bulunmamaktadır. Bu
şartların dışında sahih delillerde bulunan şartlar ise
Halife’nin tercihinde göz önüne alınması gereken
şartlardır.
Mesela Halifenin seçilebilmesi için
müctehit olması şart koşulmaz. Çünkü nasslarda Halifenin
müctehit olma şartı yoktur. Zaten Halifenin görevi şer'i
hükümleri tatbik etmekdir ki bunun için içtihatta bulunması
da zorunlu değildir. Halife imkanları oranında şer'i hükümleri
inceler. Sonuçta bir müctehidin ictihadını benimseyerek
onunla hükmeder. Halifenin müctehit olması zorunlu
değildir; ancak müctehit olması tercih sebebidir. Halife, müctehid
olmasa da Hilâfet sözleşmesi yapılır.
Halife’nin cesur ve yiğit olması veya
fikir ve tedbir sahibi olması Halife’nin seçilme
şartlarından değildir. Çünkü bu konudaki hadis sahih değildir
ve sözleşme şartlarının kapsamı içerisine girmez. Cesur,
görüş sahibi ve basiretli olması ancak tercih edilmesini
gerektiren hususlardandır. Yine Halife’nin Kureyş'ten
olması şartı da akid şartlarından değildir. Ancak bu
konuda Muaviye'den rivayet edilen şu hadise gelince: Rasul (s.a.v)'i
şunu söylerken duydum:
"Bu iş (devlet başkanlığı) Kureyş’ten
olacaktır. Onlar İslâm'ı uyguladıkça kim bu konuda onlara
düşmanlık ederse Allah onu yüz üstü süründürür ve
rezil eder." (Buhari Kitabu'l Ahkam C.
8 S. 105 Bab 2)
Yine Buhari'nin Abdullah ibni Ömer (ra)'dan
rivayetiyle Rasulullah (s.a.v) buyurmuştur ki:
"Kureyş’ten iki kişi kaldıkça bu iş
(devlet başkanlığı) Kureyş’te devam eder."
(Buhari Kitabu'l Ahkam C. 8 S. 105 Bab 2 Müslim
1820)
Bu ve benzeri sahih hadisler Rasül (s.a.v)'e
istinaden rivayet edilerek devlet idaresinin Kureyş’e ait
olduğu haber ifadesi ile bildirmektedirler. Ancak bu
hadislerden hiçbiri emir ifadesi içeren hadisler değildir.
Haber ifadesi içeren hadisler bir talebi ifade etseler de bu
hadisi destekleyen bir işaretle birleşmedikçe söz konusu
hadise kesin ve bağlayıcı bir emir olarak bakılmaz. Bu
hadisler için de, onların kesin birer talep olmasına ilişkin
herhangi bir delil herhangi bir sahih rivayette geçmemiştir.
Bu nedenle yukarıda zikredilen iki hadis halife seçiminin
farzlarını değil mendublarını belirtmektedirler. Bu nedenle
bu şart bir tercih şartıdır. Rasulullah (s.a.v)'den Muaviye
kanalı ile rivayet edilen hadiste geçen"Onlara kim
düşmanlık ederse yüz üstü sürünür, rezil olur" ibaresi
onlara düşmanlık yapmanın yasaklanmasını ifade etmektedir.
Yoksa "Bu iş Kureyşindir" ifadesi için
bir te'yid işareti değildir. Bu hadis bu işin, Kureyş'te
olacağını açıkladığı gibi onlara düşmanlığı da
yasaklamaktadır. Hadisteki "Kureyş" kelimesi sıfat
değil isimdir. Buna da usul ilminde "lakap" denir ve
isim mefhumu ile yani lakab ile mutlak surette amel edilmez.
Çünkü kavram ifade etmeyen isim ya da lakabın anlam
üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Bu nedenle Kureyş hakkındaki
hüküm, yönetimin Kureyş'in dışında olamayacağına
işaret etmez. Rasulullah (s.a.v)'in: "Bu iş
Kureyş'indir" ifadesi ile "Kureyş’te
devam eder" sözü, "Bu iş (devlet
başkanlığı) Kureyş'in dışında olursa doğru olmaz ve bu
iş onlarla devam eder" anlamına gelmez. Aksine yönetim
işi Kureyş’te olabileceği gibi başkasında olması da
caizdir. Bu nedenle bu hadis Halifenin Kureyşin dışından
olmasına engel değildir. Dolayısı ile Kureyş’ten olma
şartı tercih şartıdır, Hilâfet sözleşmesi şartı değil.
Bununla birlikte Rasulullah (s.a.v) Abdullah
b. Revaha, Zeyd b. Harise ve Usame b. Zeyd'i emir yaptı ki
onlar Kureyş'ten değildiler. Buradaki "Bu iş"
kelimesi sadece Hilâfet hakkında bir hüküm olmayıp işlerin
herhangi bir hükümle görülmesidir. Rasulullah (s.a.v)'in
Kureyş’ten olmayanları emir tayin etmesi bu işin sadece
Kureyş’e ait olmayıp başkalarına yasak olmadığına
delildir. Kureyş'i Hilâfet için ehil gösteren hadisler
Hilâfeti Kureyş’e has kılıp başkalarına yasaklayan
deliller değil tercih edilmelerine öncelik tanıyan
delilerdendir.
Halife’nin Haşim oğullarından ya da Ali
oğullarından olması da Halifeliğin şartlarından değildir.
Çünki Nebi (s.a.v) Haşim ve Ali oğulları dışındaki
kimselerden idareci seçip emir yapmıştır. Rasulullah (s.a.v)
Tebük'e giderken Medine'de ne Haşimî ne de Ali oğullarından
olmayan Muhammed b. Meslemeyi emir yaptı. Aynı şekilde
Yemen'e Haşimî ve Ali oğullarından olmayan Muaz b. Cebel ve
Amr b. As'ı emir (vali) yaptı. Yine müslümanlar ve Ali (ra) Beni Haşim'den olmamalarına rağmen kesin delille Ebu Bekir,
Ömer ve Osman (rahm)'a biat ettiler. Sahabenin hiçbirinden, bu
biatlar
karşısında, "bu kimseler Hişam ya da Ali oğullarından
değiller" diye itiraz ettiklerine dair bir rivayet bizlere
ulaşmamıştır.
Halife’nin Haşimi ve Ali oğullarının
dışında kimselerden de olabileceğinin caizliği noktasında,
içinde Ben-i Haşim'den Ali, İbn Abbas (rahm) ve Haşimîlerin de
bulunduğu bütün sahabelerin icmâ'ı vardır.
Ancak Ali efendimiz (ra)'in ve Ehl-i Beytin
fazileti ile ilgili hadislere gelince: Bu hadisler ne Halifenin
ehl-i Beytten olması gerektiğine ne de Hilâfet'i belirleciyi
bir sözleşme şartı olduğuna işaret eder. Sadece Halifenin
ehl-i beytten olmasının tercih sebebi olacağına işaret eder
Anlaşılan odur ki; Hilâfet akdi için
yukarıda sayılan yedi şartın dışında herhangi bir Hilâfet
akdi şartı bulunduğuna dair başka bir delil yoktur. Şer'an
gereken ise Halifede bulunması gereken bu yedi şarttır.
Halife adayları bu şartlara sahipse müslümanlara sunulurlar
ve müslümanlardan içlerinden en uygun olanı seçmeleri
istenir. Müslümanlar bir şahsı Halife olarak seçmişlerse o
kişinin Halifeliği ancak kendisinde Hilâfet akdi için
gerekli şartlar varsa kesinleşir. Velev ki tercihi gerektiren
diğer şartlara sahip olmasın. |