GİRİŞ
Günümüzde
bilimadamları tarafından çok büyük bilimsel gelişmeler
kaydediliyor. Bu gelişmeler özellikle biyoloji, cenin
bilimleri, hücre bilimi, medikal biyoloji, genetik mühendisliği
ve son olarak insan klonlama (kopyalama) için bir ön adım
olan hayvan klonlama alanlarında oluyor. Gelişmeler tüm
beklentilerin de üzerinde oldu ve şaşkınlıkla
karşılandı. İleri teknoloji yoluyla elde edilen bu uçsuz
bucaksız gelişmeler ve uygulamaları, elbette Allah’ın büyüklüğünü,
azametini, ilmini ve yaratmadaki mükemmelliğini gösterir.
Tüm bunlar, Allah’ın onların yaratıcısı olduğunun göstergesidir.
Bunlar ayrıca gösterir
ki; onlar yanlızca bir tesadüf sonucu yaratılmadılar.
Çünkü onlar kusursuz bir sisteme ve kendilerini düzenleyen
ve kontrol eden özel hükümlere sahiptir. Bu arada onlar yaratılış
amaçlarına ve kullanımlarına tam anlamıyla uygun bir
yapıya da sahiptirler. Böylece ortaya çıkar ki; kainatta
varolan bu şeyler bir tesadüf sonucu yaratılmamışlardır.
Çünkü tesadüf, kusursuz sistemler ve özel hükümler
getirmez. Kusursuz sistemler ve özel hükümler ancak Eksiksiz,
Herşeye Kadir ve İlmiyle herşeyi kuşatan bir Yaratıcının
varlığına muhtaçtırlar.
Allah şöyle buyurdu;
Biz herşeyi belli bir
kader (nizam-ölçü) üzere yarattık. [Kamer
49]
Ve Övgüye En Layık
Olan şöyle buyurur;
O herşeyi yarattı ve
yarattığına bir kader takdir (tayin) etti. [Furkan
2]
Bunun anlamı şudur: O,
herşeyi titiz bir yol üzerinde yarattı ve kendi ihtiyaçlarını
karşılayacak bir biçimde donattı. Bu, hikmetli ve mutlak
ölçülere dayalı bir yaratmaydı ve kesinlikle
ölçüsüz/tesadüfi bir yaratma değildi. Yaratmak, yoktan
varetmektir. Çünkü yaratmak olmayan bir şeyi “var” hale
getirmektir. Yaratmak icat etmek veya üretmek demek değildir.
Çünkü zaten varolan şeylerden yaratma olmaz. Varolan
şeylerden yapılmış/üretilmiş şeyler yaratmadan çıkan
şeyler değildir.
Bu bilimsel gelişmeler
ve uygulamaları bilimadamlarınca gerçekleştirildi ve insanı
hayrete düşüren ileri düzey bir teknoloji ile olanaklı hale
getirildi. Sözkonusu teknoloji; insanlar, hayvanlar, bitkiler
ve kainatın zerre miktarı bir alanı ile alakalı bir
teknolojidir. Ki bu kainatın büyük bir kısmı halen
bilinememekte ve sahip olduğu kapsam, içinde yaşadığımız
dünyaya nazaran tasavvur edilemez devasa boyutlara ulaşmaktadır.
Bu, ayrıca varolan şeyleri kontrol eden ve onları düzenleyen
kuralların, nizamların ve yaratılmışlara Allah tarafından
verilen karakteristiklerin bir parçasıdır. Sadece bu bile
yaratılmışların ne için yaratıldıklarını ve hangi
fonksiyonlara sahip olduklarını tespit etmeyi
kolaylaştıracaktır.
En doğruya ileten Allah
Azze ve Celle şöyle buyuruyor;
Size verilen (bilgi)
sadece küçük bir şeydir. [İsra
85]
Bilimadamlarının
kazanımları, yaratılmışların (kainat ve içindekilerin)
karakteristiğinin, onları düzenleyen bu sistem ve kuralların
az bir kısmının, ufacık bir keşfinden başka bir şey
değildir. Burada yaratma yoktur. Çünkü burada yoktan varetme
yoktur. Aksine zaten varolan şeylerin ortaya çıkarılması ve
varolduklarının gerçeklenmesi vardır. Bilmsel ilerlemeler ve
bilimadamlarının keşifleri arttıkça, Yaratıcının
ihtişamı, kudreti ve ilmi daha da fazla belirginleşiyor ve
bizim de O’na olan imanımızı daha da güçlendiriyor.
Allah Subhanehu ve Teala
şöyle buyurur;
O'nun hak olduğu
meydana çıkıncaya kadar varlığımızın belgelerini onlara
hem dış dünyada ve hemde kendi içlerinde göstereceğiz.
Rabbinin her şeye şahid olması yetmez mi? [Fussilet
53]
İnsan klonlamaya doğru
giden ve hayvanlar ile bitkilerin klonlanmasıyla başlayan bu
şaşırtıcı bilimsel gelişmeler, artık hayatın bir gerçeği
haline gelmektedir ve bunun böyle olduğu aşikardır.
Dolayısıyla bu konular dikkatlice araştırılmalı ve
üzerinde gereğince durulmalıdır. Toplum üzerindeki etkileri
ve sahip olduğu gizem ortaya çıkarılmalıdır. Özelllikle
müslümanların hayatındaki yeri net bir şekilde
belirlenmelidir.
Bu ilerlemeler bilimsel
tecrübelerin sonucudur ve bilim aleme aittir.(Herkesin ortak
malıdır.) Yani Bilim bir kültürün veya herhangi bir hayata
bakışın (ideolojinin/hayat nizamının) parçası değildir.
Bununla birlikte bilimin kullanımı ve uygulamaları bir hayat
yolu üzerindedir ve her kültür için ayrı bir anlam ifade
eder. Bu gelişmeler ilk olarak Batı dünyasında ortaya çıktı,
benimsendi ve Batı tarafından kullanıldı. Çünkü bunda
belirli menfaatleri vardı. İşin aslı şudur; Batı Dini
hayattan ayıran bir bakış açısını ve hayatın
problemlerinin çözümü için kanun koyucu olarak insanı
benimsedi. Hakimiyet insanlara verildi. Çünkü İnsan akıl
sahibidir ve iyi ile kötüyü, yararlı ile zararlıyı
birbirinden ayırma yeteneğine sahiptir fikri ile yola çıktılar.
Ayrıca, menfaatleri gereği maddeci/materyalist değerleri
araştırdılar. Bu değerler, onların tek ölçütleri oldu ve
sadece onunla hayata bakmaya başladılar. Eğer onlar manevi,
ahlaki veya insani değerlere sahip olsalardı, herhangi diğer
bir değere daha fazla saygınlık veremezlerdi. Bunlara göre,
bahsedilen değerlerin herhangi birinin başarılmasından
doğan herhangi bir hüküm veya kanun, sadece bir menfaat
getirdiğinde asli görevini yerine getirmiş olur. Eğer bir
işte menfaat yoksa, o işe ilgi gösterilmez ve yapılmaz.
Bu yüzden, Batı
bilimden ve uygulamalarından yararlandığında, tek düşüncesi
kendisine olan faydasıdır. Yani onlar, ister manevi, ahlaki
veya insani değerlerle mutabık olsun, isterse olmasın, ne
olursa olsun sadece kazançlarının olmasına bakarlar. Onlara
göre bu değerler kendi işlerinde herhangi bir anlam ifade
etmez ve dikkate alınmaz. Onların tek ölçüsü menfaatlerine
ulaşmalarını sağlayan materyalist değerlerdir.
Batının hayata bu
şekilde bakışı, dünyaya büyük bir felaket getirdi. İki dünya
savaşı bu bakışın ürünüdür. Çünkü onlar; nüfuzlarını
yaymaya, sömürgelerini artırmaya, çıkarlarını gözetmeye
ve diğer insanların zenginliklerini çalmaya başladılar.
Menfaati ve
özgürlükleri (özellikle ferdi hürriyetleri) kendisine temel
alan bu hayata bakışı benimseme, cinsel kudurganlık ile sonuçlandı.
İnsanlar başıboş ve ahlaksız bir noktaya doğru ilerlemeye
başladılar. Ki bu nokta Batıyı hayvanlar sürüsü haline
getirdi. Zina, cinsi sapıklıklar, evlilik dışı ilişkiler
ve eşcinsellik yaygınlaştı. Kanunlarca göz yumulan, tüm bu
pislikler birçok evlilik dışı doğumların olması, kürtajın
artması ve veled-i zinanın (zina sonucu doğan çocukların)
topluma yayılması ile sonuçlandı. Batı medyasında
yayınlanan, istatistiklere göre bu tür zina ürünü doğumlar,
toplam doğumların %45'ine ulaştı. Bunun anlamı şudur:
Batıda doğan çocukların yaklaşık yarısı veled-i zina ve
onların (bu çocukların) bir kısmı (büyük bir çoğunluğu)
şu an Batıda güç sahibi, lider veya önemli bir karar
merciinde bulunuyor.
Buradan çıkan sonuç
ise, Batılı toplumlarda, manevi,ahlaki ve insani değerlerin
kaybolduğudur. Aile harap oldu, namus katledildi ve haysiyet -
şeref varlığını yitirdi. Zina ürünü doğumların çoğalması,
cinsi sapıklıklar ve evlilik dışı ilişkilerin giderek
artması, çoğu Batılı ülkede kürtajın yasal olmasını
sağladı. Bu; evlilik dışı ilişki sonucu hamile kalan
kadınlara gebeliklerine son vermek için bir fırsat verdi. Bu
ülkelerin başını çeken Amerika, bu pisliği, doğum
kontrolü fikri ile müslüman toplumlara pazarlamaya başladı.
Bunun sonucu olarak Kahire'de "Nüfus Konferansı" ve
Beijing'de (Çin'de bir şehir)de "Kadınlar
Konferansı" yapıldı. İslam dünyasını oluşturan
toplumlarda bu tür faaliyetlerin yapılmasının amacı; sadece
müslüman toplumları batılı toplumlara benzetmek, bu
toplumlarda hala saygınlığı olan İslam ahlakını ve
değerlerini katletmek, aileyi yoketmek ve cinsel
özgürlük/kudurganlık üzerindeki engelleri kaldırmaktır.
Bu; önderliğini Amerika’nın yaptığı batılı ülkelerin;
İslam dünyasını kontrol etmelerini, İslam toplumuna kendi
fikirlerini, kültürlerini ve hayata bakışlarını
yerleştirmelerini olanaklı hale getirecektir.
Küfür temeline dayanan
bu hayata bakış, İslami bakış açısına tamamen terstir.
İslam'da insanlar hayatın işlerini Allah'ın emir ve
yasaklarına göre yürütmek zorundadırlar ve onlar işlerinde
sadece İslam'ın Helallerini ve Haramlarını esas alırlar ve
sadece buna ihtiyaç duyarlar.
Helal; Allah'ın
yapılmasına izin verdiği, Haram ise, Allah'ın yapılmasını
yasakladığıdır. Helaller ve Haramlar şeri hükümler ile
bilinir. Şeri hükümler ise Kur'an ve Sünnet ile bu ikisinden
istinbat edilen (çıkarılan) Kıyas ve Sahabe'nin
İcmaı'dır. İster menfaat, isterse zarar olsun, ne olursa
olsun; Helal yapılmalı, Haramdan ise uzak durulmalıdır.
Bunun nedeni o hükümlerin Allah'ın hükmü olmasındandır.
Çünkü bu hükümleri Allah koydu, insanlar değil... Burada
insan aklının rolü, sadece o hükümleri anlamaktır, yoksa
kanunlar ve hükümler koymak değildir.
Bilim yaygınlaşmakla
beraber hayata bakışın bir parçası değildir. Bu nedenle
bilimsel ürünler ve uygulamaları da Şer'i Ahkama göre ele
alınmalı ve kullanılmalıdır. Şer'iatın izin verdikleri
alınmalı ve kullanılmalı, yasakladıkları da
atılmalıdır. Bu bizim bakışımız ve değerlendirme
yolumuzdur ki, bilimin ürünlerine ve sonuçlarına da bu
şekilde bakarız. Bu kitapçıktaki konuları da bu temel
üzere ele alıyoruz. Bizim ölçümüz şeri hükümlerdir ve
bu çerçevede gücümüz dahilinde en iyisini yapmaya çalışıyoruz.
Şer'i hükümleri esas
aldığımızda, herhangi bir fayda veya zarar gözetmeksizin
neyin alınabileceği/yapılabileceği veya neyin
alınamayağı/yapılamayacağı konusunda net ve temiz bir
fikrimiz olur. Çünkü şeri hükümler gözardı edilerek,
aklen hüküm verilirse, menfaatlerin gerektirdiği şekilde hüküm
verilir. Menfaatlerinin (hevasının) gerektirdiği şekilde hüküm
veren kimsenin hükmü de alınmaz ancak atılır. Bunun
alınması yasaklanmıştır. Çünkü bunu almak, şeri hükümlerle
çatışır ve bunu alan müslüman günahkar olur. Bu minval
üzere, klonlama, organ nakli, kürtaj, tüp bebek, yaşam
destek sistemleri konularını ve hayat ile ölüm meselesini
inceledik. Yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalıştık ve
Allahu Teala'dan bizi en doğru şer'i hükme ulaştırmasını
istedik. Aynı zamanda Allah'ın bizlere şer'i hükümleri
tatbik edecek, müslümanların bu hükümlere bağlanmasına
rehberlik edecek, onlara izzet ve şeref getirecek olan ve şu
an hayata hakim olan mevcut küfür hükümlerini yeryüzünden
kaldırıp yerine Allah'ın Kitabını ve Rasulünün Sünnetini
koyacak olan Raşidi Hilafeti kurmayı bir an önce nasip
etmesini de istedik. Allah duamızı kabul eder, inşaAllah.
Çünkü bu Allah'a zor
değildir.
Ey Allahım! eğer
unutursak veya hata edersek bizi hesaba çekme! [Bakara
286]
Hicri 5 Mukaddes Muharrem
1418
Miladi 12 Mayıs 1997
|