YAŞAM DESTEK SİSTEMLERİ

Yaşam destek sistemlerinin kullanımı ilgili şer’i ictihad ve onların kaldırılması konusu; tıbbi tedaviyi araştırmak hakkındaki şer’i hükme bağlıdır.

Tıbbi tedaviyi araştırmak zorunlu mudur? Bu tavsiye edildi mi yoksa edilmedi mi? Buna izin verildi mi yoksa verilmedi mi? Şer’i hükme ulaşmak için; delilleri apaçık bir biçimde anlamaya ve kavramaya ihtiyacımız vardır.

İmam Buhari, Ebu Hureyre(r.a.)’in şöyle dediğini rivayet etti: Allah Rasulü(s.a.v.) şöyle dedi: Allah şifasını yaratmadığı bir hastalığı yaratmadı.

İmam Muslim Cabir ibn Abdullah(r.a.) Peygamber(s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet etti: Her hastalık için bir şifa vardır. Bir hastalığın şifasına ulaşıldığında, o (hasta) Allah’ın izniyle şifa bulur.

İmam Ahmed’in Müsned Kitabında, İbn Mes’ud(r.a.)’den şöyle rivayet edilir: Allah şifası olmadıkça bir hastalığı yaratmaz; bazıları onu (şifayı) bilir ve diğerleri bilmez.

Bu üç hadis Allah’ın hastalığı verdiği gibi şifasını da verdiğini bildirmekte ve bizlere her hastalık için bir şifanın bulunduğunu haber vermektedir. Eğer şifaya ulaşılırsa, hastalık Allah’ın izniyle iyileşir. Bazı insanlar bunu bilir, bazıları ise bilmez. Bu hadisler, her hastalığın bir şifası olduğunu söylemekte ve bu yüzden Allah’ın izniyle hastalıklara şifa olacak tedavilerin araştırılmasını tavsiye etmektedir. Hastalık O’ndandır, ilaç da O’ndandır. Şifa da O’ndandır, yoksa ilaçtan değildir. Allah Azze ve Celle ilaca hastalığa şifa olma yeteneği koydu. Şar’i’in bu hitabı, sadece bir bildirimdir ve bir zorunluluk değildir.

İmam Ahmed, Enes(r.a.)’den Allah Rasulü(s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet etti: Herşeye gücü yeten Allah, hastalığı ve şifayı yarattı. Öyleyse kendiniz (hastalıklarınız) için şifa arayın!

Ebu Davud ve İbn Mace, Usame bin Şerik’den rivayet ettiler: O dedi ki; Bedeviler Peygamber(s.a.v.)’e geldiklerinde ben oradaydım. Dediler ki; “Ey Allah’ın Rasulü! hastalıklarımız için şifa aramalı mıyız?” O(s.a.v.) “Evet! Ey Allahın kulları şifa arayın! Allah şifasını yaratmadığı hastalığı yaratmadı.” dedi.

İlk hadiste, Peygamber(s.a.v.) insanlara tedaviyi araştırmalarını emretti ve ikinci hadiste Allah’ın hastalığı ve şifasını verdiğinden (verdiğini bildirdiğinden) beri tedaviyi araştırmaya hak kazanan insanları bu doğrultuda yönlendirdi. Her iki hadis de bir Emir şeklinde geldi ve emir, İstek ifade eder. Böyle bir istek, kesinlik belirtmediği sürece, zorunluluk anlamına gelmez. Bir emirin kesinlik ifade etmesi için ise, aynı anlamı veren bir diğer bildirime ihtiyaç vardır. Her iki hadiste de bize söylenen böyle bir bildirim yoktur ki; Emir veya Zorunluluk ifade etsin.

Üç hadisin birincisinde, sadece bilgilendirme ve yönlendirme vardır ve burada tedaviyi araştırmak için verilen emir, zorunluluk anlamına gelmez. Ayrıca, diğer hadislerde tedaviyi araştırmamaya izin vardır; bu gösterir ki, iki hadiste bulunan tedaviyi araştırma emri, bir zorunluluk anlamında değildir.

İmam Muslim, İmran ibn Husayn(r.a.)’den Peygamber(s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet etti: Ümmetimden yetmiş bin kişi hesapsız olarak cennete girecektir. Onlar kimlerdir? diye sordular. O(s.a.v.) dedi ki: Onlar rukye(dua veya söz ile tedavi), tatayur ve iktiva (kendini dağlama) yapmayan ve Rablerine tevekkül eden kimselerdir.

İmam Buhari, İbn Abbas(r.a.)’in şöyle dediğini rivayet etti: Zenci bir kadın Allah Rasulü(s.a.v.)’e geldi ve şöyle dedi: Ben saralıyım (sara hastasıyım) ve kriz geçirdiğimde, üzerim (elbisem) açılıyor. Benim için Allah’tan şifa iste. O(s.a.v.) dedi ki: Eğer (bu hastalığın için) sabredersen, cennete gidersin ama eğer istersen senin için Allah’tan şifa isteyebilirim. O Sabredeceğim. dedi. Sonra (kriz geçirdiğimde) üzerim açılıyor. Allah’a dua et de elbisem açılmasın. (Bunun üzerine) O(s.a.v.) de onun için Allah’a dua etti.

İlk hadiste, Allah Rasulü(s.a.v.), cennete hesapsız girecek olan yetmiş bin kişinin istirka veya iktiva yapmayan yani tedavi araştırmayan kimseler olduğunu ve onların Rablerine tevekkül eden ve tamamen O’na bağlı olan kimseler olduğunu söylemektedir. İstirka ve İktiva, iki tür tedavi şeklidir. Peygamber(s.a.v.) istirka ile tedaviyi önermiş ve Cibril(a.s.), O’na(s.a.v.) istirka (kan aldırma) yapmıştır.

O(s.a.v.) şöyle de dedi: Şifa üç şeydedir; bal şerbeti, kan aldırma ve ateşle dağlama. Ancak ümmetimi dağlamaktan men ediyorum.

Eğer yaşam destek sistemleri donanımının kullanımı hakkındaki şer’i hüküm önerilirse, onun tüm organları fonksiyonel olarak durduğu müddetçe (durduktan sonra), kişinin korunması (hayata döndürülmesi) bir zorunluluk değildir. Yani kişi yaşam destek sistemleri ile mutlaka hayata geri dönecek diye bir şart yoktur. Mümkün olan herşey yapılır ama sonuç alınamazsa, bırakılır. Çünkü yaşam destek sistemlerinin kullanımı önerildiği halde, emredilmemiştir. Yani bu bir zorunluluk değildir.

Eğer doktorlar beyinin öldüğünü farkederler ise, yaşam destek ünitesini oluşturan araçlar kapatılabilir. Bunun nedeni şudur: beyin öldüğünde, hayat geri gelmeyecektir. Bazı organlar halen daha görevlerini yerine getiriyor olsalar da hayat geri gelmeyecek ve onlar da kısa bir süre sonra işlevlerini kaybedeceklerdir. Buna dayanarak, yaşam destek sistemlerinin kullanımı özellikle doktorlar buna bir ihtiyaç olduğuna karar verdiklerinde, şer’an önerilmiştir. Beyin ölümünden sonra, yaşam destek ünitesinin kaldırılmasına izin verilmiştir ve bu durumda bunların kaldırılması ile doktorlar günah işlememiştir. Doktor bundan dolayı herhangi bir sorumluluğa sahip değildir.