Halkı
müslüman olan ülkeler, sahip oldukları İslam İdeolojisini
terk ederek; dini hayattan, siyasetten ve devletten ayırma
ilkesine dayanan kapitalist fikirlere sarılmışlar ve bu
ideolojik platform üzerine anayasalar benimsemişlerdir. Bu
ülkelerden biri de, İslam topraklarından ve İslam Ümmeti’nden
ayrılmaz bir parça olan Özbekistan’dır.
Çok iyi bilinmektedir ki; Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra, aralarında Özbekistan’ın da
bulunduğu yeni devletler kurulmuş ve bu devletler
bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.
Bundan sonra müslüman Özbek halkı, derhal
Kur’an ve Sünnet’e yönelmeye başlamış ve sadece İslam
hükümlerinin hayatlarının her alanında tatbik edilmesini
arzular hale gelmişlerdir. Bu duruma, bu insanların ciddiyetle
camiler, dini kurumlar, özel okullar ve diğer Kur’an çalışmaları
yapan yerler inşa etmeye başlamalarında müşahade ediyoruz.
Bununla beraber, Allah’a inanmayan komünistlerden
oluşan yönetici zümre, müslümanlara İslami bir hayat
kurmaları için izin vermemektedir. Bunu başarmak için bu
yönetici zümre, Özbekistan’ın samimi müslüman halkını
çeşitli entrikalar ve yalan vaatlerle, doğru yoldan
saptırmaya karar verdi. Örneğin komünist kafir Kerimov’un
1991’de insanlara; elini Kur’an’ın üzerine koyup yemin
ederek vaatlerde bulunduğunu hatırlıyoruz. Bu yalan
vaatleriyle o, Özbekistan’ın samimi müslümanlarını,
İslam hükümlerine uygun bir hayattan uzaklaştırmaya,
insanları kendisinin de müslüman olduğuna inandırmaya ve
İslam’ın en büyük destekçisi ve koruyucusu olduğuna ikna
etmeye çalışıyordu.
Hal böyleyken Aralık 1992’de, Kerimov’un
başında bulunduğu Yüksek Konsey, müslümanların inancı
olan İslam İdeolojisine ve hükümlerine tamamen ters olan bir
anayasa benimsedi. Kerimov bu anayasanın; Özbek halkının
haklarını koruyan, hayatlarının temel kanunu olan ve
onların beklentileri ve ihtiyaçları ile tamamen uyumlu olan
bir anayasa olduğunu açıkladı. Daha sonra bu anayasanın
benimsendiği gün, -8 Aralık- ulusal tatil olarak kabul
edildi.
Anayasa kelimesi doğru bir kelimedir ve
anlamı şudur: Yönetim sistemini düzenleyen, devletin
insanlarla alakasını belirleyen; yöneticilere karşı
insanların hak ve yükümlülüklerini ve devletin insanlara
karşı olan hak ve yükümlülüklerini açıklayan temel
kanundur.
Buna göre şöyle denilir: “Eğer bir
kimse herhangi bir meselede veya doğru yada yalan arasındaki
farklılık hakkında bir hükme ihtiyaç duyarsa; onun çözüm
için gideceği yer, en öncelikli kaynaktır.” Şimdi
Özbekistan Cumhuriyeti’nin anayasasını gözden geçireceğiz.
Bu anayasa hayatımızın kanunu haline geldi mi? Haklarımızı
koruyor mu? Yoksa tam tersi mi?
Şimdiye kadar Özbekistan, bir Rus
sömürgesi idi. Onun anayasası, materyalizm ve dinsizlik
temeli üzerinde bulunan komünist ideolojiye dayanıyordu.
Toplumun ve insanların hayatı, bakış açısı ve yasal
ölçülerinin tamamı; komünist ideoloji temeline ve bu
temelden çıkan fikirler üzerine oturuyordu. Sonra Allah (
c.c)
Sovyetler Birliği’nin hayattan defolmasını takdir etti. Böylece
Özbekistan “bağımsızlığını” kazandı. Bununla
birlikte; yönetici zümre, -Sovyetler Birliği’nin
yıkılmasından sonra kurulan devlet olan- Rusya’yı ve onun
komünizm sonrası sistemini taklid etmeye koştu. Bu ideoloji,
siyaset ve yönetim sisteminin de dahil olduğu hayattan, dini
koparma ilkesine dayanan kapitalizmdi.
Kerimov hükümeti tarafından benimsenen
anayasa, işte bu temel üzerine hazırlanmıştır. Yani
laiklik ilkesini temel alan kapitalizm ideolojisine
dayanmaktadır. Fakat bu anayasanın en önemli kısımları
kapitalist ideolojiye dayalı olarak hazırlansa da,
vatancılık ve milliyetçilik hükümleri gibi birçok önemli
hükmünü komünist ideolojiden almıştır.
Bu arada Kerimov, Rusya’yı terk ederek,
Amerika’ya yönelmeye başladı. Anayasa yeniden gözden
geçirilerek, bazı düzenleme ve eklemeler yapıldı. Bu düzeltme
ve eklemeler çoğunlukla, kanunların kapitailst ideoloji ve
ondan kaynaklanan felsefeye uyumlu haline getirilmesini
kapsıyordu. Önceki birçok madde, zaman aşımına uğramış
sayıldı ve yeni benimsenen felsefeyi yansıtan diğer hükümlerle
değiştirildi. Özbekistan anayasası aslında hiçbir şeydir.
Zira küfür kanunları, eski Sovyet kanunlarından arta kalan
kısımların düzeltilmesi, demokratik kapitalist ideolojinin
hukuki tanımları, ikiyüzlü vatancılık ve sahte milliyetçilik;
tüm bunlar kafirler tarafından icat edilerek pazarlanan
pisliklerdir.
Gayet tabiidir ki; kafirler veya onların köleleri
tarafından öne sürülen bu küfür kanunları, İslam
toprakları üzerinde tatbik edildiği sürece; onlar kafirlerin
çıkarlarına hizmet etmekte ve müslümanlara zarar
vermektedirler.
Diğer taraftan, Özbekistan anayasasının
Özbekistan’ın müslüman halkına zarar verdiğinin ve
Amerika, Rusya, İngiltere ve benzeri kafir devletlerin çıkarlarına
uşaklık ettiğinin görülmesi, şaşırtıcı değildir.
Çünkü;
- Bu anayasa; müslüman Özbek halkının
üzerine, kendilerinden olmayan yahudi bir yöneticinin
tahakküm etmesini garanti etmektedir. Bu yahudi kafir, kendi
kanunlarını baskı, şiddet ve silah kullanmak yoluyla tatbik
etmektedir. Bundan da öte bu anayasa, “haklı ve adil”
olarak tanıtılmaktadır. Buna ilaveten, yahudi Kerimov
Özbekistan’ı; Birleşmiş Milletler, Güvenlik Örgütü
gibi ittifak ve organizasyonlara bağladı. Avrupa ve -büyük
kafir devletler tarafından daha fazla sömürmek ve diğer
devletlere karşı kullanmak amacıyla kurulan- BDT (Bağımsız
Devletler Topluluğu) ile işbirliğine girerek, Özbekistan’ı
kafirlerin ağındaki kolay bir av haline getirdi. Yine bu
anayasa; alçak Kerimov’un herhangi bir engelleme olmaksızın,
güya insanlar adına bu cürümlerini işlemesine müsaade
etmektedir.
- Bu anayasa; Özbekistan’ın fosil
yakıtı, topraklar, altyapı ve diğerleri gibi tüm doğal ve
işgücü kaynaklarını, uluslararası dev kapitalist
şirketlere peşkeş çekmektedir. Sonuç olarak Allah (c.c)
Özbekistan’a zengin kaynaklar ihsan etmiş olmasına rağmen;
Özbek halkı güçbela ayakta kalmakta, fakirliğe mahkum
edilmekte, ihtiyaçları karşılanmamakta ve sahip olduğu
kaynaklardan tadamamaktadır. Diğer taraftan küfür devletleri
ve onların açgözlü uluslararası şirketleri; bu kaynakları
kendilerine “cömertçe” sunanlara, teşekkür
etmektedirler.
- Bu anayasa; Kerimov yönlendirmeli cinayet
çetesinin, Özbekistan müslümanlarını katletmesi ve
tutuklaması için yasal ortamlar üretmektedir. Bu anayasanın
benimsenmesinden bugüne kadar, on binlerce müslüman yalnızca
fikirleri nedeniyle Kerimov’un cellatları tarafından
tutuklandı, gayri insani muamelelere maruz bırakıldı ve
barbarca işkence yapıldı. Yüzlerce müslüman işkence
altında katledildi ve suikaste uğradı. Bu süre içerisinde,
küfür devletlerinin elebaşı olan Amerika’nın, İslam’a
ve müslümanlara karşı geniş çaplı olarak açtığı
savaşın başlamasından sonra; Kerimov cinayet ve cürümleri
ile müslümanların gözaltına alınması ve tutuklanması için
planladığı büyük ölçekli gizli entrikayı daha da
meşrulaştırma imkanı buldu. Şu anda fikirleri nedeniyle
tutuklanıp, toplama kampları denilen Özbekistan
hapishanelerinde zalim işkenceler altında katledilen yüzlerce
müslümanın cesetleri; Taşkent, Andican, Fergana, Namangan ve
Surhandarya bölgelerinden gelmekte ve şimdi de onların
akrabalarını sürekli toplamaktadır.
- Bu anayasa; yahudi Kerimov’un Özbekistan
müslümanları adına Amerika’nın hegemonyasına göz yummasına
ve onun İslam’a ve müslümanlara karşı başlattığı Haçlı
seferinde görev almasına izin veriyor. Küfrün başı
Amerika, hayatımızın her alanında kendi kerih yaşam biçimini
ve siyasetini yerleştirdi. Şimdi de askerlerini getirmek
suretiyle topraklarımıza işgal etmek için fırsat
kollamaktadır. Özbekistan toprakları geçmişte, Rus
askerleri için askeri bir üs olarak hizmet etmişti. Şimdi
ise, İslam’a ve müslümanlara saldıran Amerika için bir
yerleşim alanı haline geldi.
Bizler küfür politikalarının ölümcül
ve zararlı sonuçlarını ve ondan kaynaklanan Özbekistan
anayasasının hayatımızın her noktasında açtığı
gedikleri, önümüzde duran yüzlerce örnekte, rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz.
Çünkü bu anayasa ancak küfürden ve yalandan ibarettir.
Kim de beni anmaktan (benim risaletimden)
yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı
olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz. [Ta-Ha
124]
İnsanlardan hiçbir kimsenin, insanların yönetimi
için kanunlar koyma veya icat etme yetkisi yoktur. Çünkü
onun aklının kapasitesi sınırlıdır ve doğal olarak, insan
aklından çıkan fikirler ve mefhumlar, sınırlı olacaktır.
Böylece bu hükümler, tartışmaya açık ve kusurludur. Bu
eksik ve hatalı fikirler ve mefhumların sonucu, kendisi gibi
eksik ve hatalı olacaktır. İnsanların bu kusurlu fikirler ve
hükümler ile yönetilmeye çalışılması; onların musibete
uğramasına, acı çekmesine ve ifsad olmasına yol açacaktır.
Size ancak az bir bilgi verilmiştir. [İsra 85]
Her kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile
hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir. [Maide 44]
Gerçekte ise, insanları ve kainatta var
olan herşeyi yaratan, tek bir Yaratıcı vardır. İşte
insanların hayatının düzenlenmesi ve işlerinin yürütülmesi
için ortaya konulacak hükümlerin yegane kaynağı, O
Yaratıcıdır. Çünkü kanun ve hükümler koymaya, ancak
insanları yaratan ve onları en iyi tanıyan Yaratıcı’nın
gücü ve yetkisi vardır. İnsanın sahip olduğu
özelliklerini ve giderilmesi gereken ihtiyaçlarını en iyi
bilen bir Yaratıcıdan gelecek olan hükümler, elbette insanoğlunu
mutlu kılar ve tatmin eder. Bu yaratıcı Herşeye Gücü Yeten
Allah (c.c)’dır. İnsanlar kendi ürettikleri kanunlarla
insanları yönettikleri, küfrün ve sapıklığın çukuruna
düştükleri zaman; Allah (c.c) alemlere bir nur ve hidayet
olmak üzere, peygamber olarak Muhammed (s.a.v)’i gönderdi. O
(s.a.v)’e katından, insanlar için doğru yolu gösteren ve
yönetilmeleri için kanunlar bildiren bir kitap olarak Kur’an-ı
Kerim’i gönderdi. Allah’ın Rasulü (s.a.v) Kur’an’ı
esas alarak, İslam’ı ideoloji ve metod olarak İslam Devleti
çatısı altında, eksiksiz bir şekilde tatbik etti. O (s.a.v)’den
sonra, Raşid Halifeler (r.a) ve onlardan sonra gelen Halifeler,
bu hükümleri uyguladılar. Sonuç olarak, tüm beldelerdeki
müslümanlar, Kur’an’ın ışığı altında
aydınlandılar ve hiçbir kimsenin o zamana kadar görmedikleri
bir düzeye yükseldiler. Tüm dünya üzerine sahip oldukları
bilginin ve kültürün ışığını yaydılar. Özellikle
bizim üzerinde bulunduğumuz İslam topraklarından; Buhari,
Tirmizi, Zemahşeri ve diğerleri gibi nice büyük alimler,
İslam hukuku otoriteleri, hadis toplayıcıları ve mücahidler
doğdu. Onların yanında; topraklarımızdan halen zirvede olan
mühendislik, astronomi, tıp ve coğrafya gibi bilim
dallarının temellerini atan birçok kurucular çıktı.
Oysa, müslümanlar dinlerine olan ilgileri
azaldığında veya kaybolduğunda ve İslam hükümlerinin ve
ölçülerinin araştırılmasının ve tatbik edilmesinin ihmal
edilmesine göz yumduklarında; hem kaynaklarını hem de fikri
liderliklerini kaybettiler. Kafirler müslümanların lideri
olan Halifeyi ve Hilafeti bitirdiler, müslümanların
birliğine son verdiler ve onları onlarca zayıf ve küçük
devlete böldüler ve nihayet başlarına, İslam Ümmeti’nden
olmayan uşak yöneticiler bela oldu. Böylelikle İslam
topraklarında, küfrün kanunları ve yaşam tarzı egemen
olabildi. Şu anda kafirlerin hizmetçisi olan bu yöneticiler,
müslümanların beldelerinde küfrün tatbik edilmesini baskı
ve şiddetle mümkün kılmışlardır. İşte bu yüzden
müslümanlar küçük düştüler.
Ey Özbekistan Müslümanları!
Sizlerin böyle bir anayasanın,
hayatınızda tatbik edilmesine sessiz kalmak gibi bir
hakkınız yoktur. Çünkü Rasulullah (s.a.v) şöyle dedi: “Sizden
biriniz bir münkeri (gayri İslami herhangi bir şeyi) gördüğünde
onu eliyle düzeltsin. Bunu yapamıyorsa diliyle düzeltsin.
Bunu da yapamıyorsa, kalbiyle nefret etsin. Bu ise, imanın en
zayıfıdır.” [Tarık İbn Şihab’dan; Buhari, Melâhim
17; Müslim, İman 78; Ebu Dâvud, Salâtu'l-İydeyn 248; Tirmizî,
Fiten 11; Nesâî, 17; İbnu Mâce, Fiten 20]
Kur’an’dan ve Rasulullah (s.a.v)’in
Sünneti’nden başka herhangi bir kaynağı kabul etmek;
yalandan ve sapıklıktan başka bir şey değildir. Rasulullah
(s.a.v) veda haccında müslümanlara şöyle hitap etti: “Size
iki şey bırakıyorum. Bunlar Allah’ın Kitabı ve Benim Sünnetimdir.
Eğer benden sonra bu iki şeye sarılırsanız, asla
sapıtmazsınız.”
Ve Allah kafirler için, müminler aleyhine
asla bir yol vermeyecektir. [Nisa 141]
Allah (c.c) sizinle beraberdir ve O (c.c) düşmanlarınıza
karşı sizi muzaffer kılacak güce sahiptir.
Ey İman Edenler! Eğer siz Allah’a
(dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder,
ayaklarınızı (dini üzere) sabit kılar. [Muhammed 7]