Kurulmak Üzere Olan İslam Devletinin
Karşılaşacağı Tehlikeler Ve Bunları Yok Etmenin Yolları
Esad Mansur
Bir çok Müslümanın zihninde geçmekte olan ve
ortaya attıkları soru şudur; İslâm Devleti Allah (cc)’nun izniyle kurulmak
üzeredir fakat bunu tehdit eden tehlikeler ve bunları yok etmenin yolları nelerdir?
Böylesi soruları lüzumsuz diye görmek doğru
değildir. Bu sorular yerinde ve vakıaya uygun sorulardır. Çünkü böyle şeylerin
olması muhtemeldir. İslam Devleti'nin kurulmasıyla onu tehdit eden tehlikelerin
olacağını da kabul etmek gerekir. Devlet kurulunca bazı zor şartlar ve tehlikelerle
karşılaşacağı bir gerçektir. İslâm Devleti, ideolojik bir devlet olarak bütün
dünyaya bir mesajı taşımak için hareket eder. Aynı zamanda büyük devletlerin
elinden dünyanın idaresini ele geçirmek için mücadele eder ve dünyada rakipsiz
birinci devlet olma yolunda çalışır.
Biz insanlar gaybı bilen değiliz. Gayb Allah
(cc)’nun ilmi dahilindedir. Fakat maziyi ve şu andaki durumu inceleyerek bir sonuca
varabiliriz. Buradan hareketle gelecekte neler olabileceği noktasında bazı tesbitler ve
görüşler sunuyoruz. Devletlerin ve kişilerin davranışları içerik olarak
birbirlerine benzer ancak üslup ve vesileleri farklı olur.
Düşman devletler İslâm Devletini yok etmek için
bütün üslup ve vesilelere başvuracakları bir gerçektir. Nitekim insan düşmanını
çekemez ve onun varlığını görmeye tahammül edemez. Çünkü bu insan nezdinde
duygusal bir görünüştür. Bundan dolayı, İslâm’ı kendileri için bir din olarak
kabul etmeyen, bu din ile savaşan ve onun bir ideoloji ve hayat nizamı olması
itibarıyla ona karşı mücadele eden devletler İslâm Devletinin kurulmasını
alkışlamayacaklar. Özellikle tarih onlara bu devletin ne olduğunu ve ne olmadığını
çok güzel bir şekilde anlatıyor. Bu devlet ilk kez kurulmuyor, daha doğrusu 75 sene
evveline kadar bu devlet varlığını 1300 küsür yıl devam ettirmiş idi. Bu yine ona
dönmek için bir harekettir. İslam devleti, tek başına 600 yıl birinci devlet olarak
devam etti. Mağlum olan haçlı seferleri ve Moğol saldırıları başlayıncaya kadar
sürdü. Bundan sonra, Müslümanlar toparlanıp tekrar tek başına birinci ve büyük
devlet haline geldi. Böylece üç yüz seneye kadar rakipsiz birinci ve büyük devlet
olarak kaldı.
Bu devlet yıkılmasına rağmen onu tekrar kurmak
için teşebbüs durmadı. Teşebbüs edenler de ümitsizliğe kapılmadılar. Tersine
ölüme kadar sabrediyor ve sebatlık gösteriyorlardı. Zaten; bu husus düşmanları ve
özellikle büyük devletler ve kendilerine göre İslâm’ın tehlikesini idrâk eden
devletleri rahatsız ediyor.
Bu nedenle, bu devletler İslâm Devleti doğmadan
önce adeta sürekli kürtaj operasyonları yapıyorlar. Bunları şöyle
sıralayabiliriz:
1-İslâm dünyasında kurulu
olan düzen ve rejimler:
Bu devletler ellerindeki bütün güçle İslâm
Devletini kurmak için çalışan teşkilatlarla savaşmaktadırlar. Sömürgeci devletler
onları bu gaye ile görevlendirdi. Bu rejimler İslâm’ı uygulamadıkları gibi onu
uygulatmak da istememektedirler. Halbuki isteseler onu uygulamaları mümkündür. Ancak
bu arada Müslümanları aldatmak için bazı hükümleri uygulamaktadırlar. Bu
hükümler de ibadetle, ahlâkla, evlilik ve boşanma gibi konularla ilgilidir.
Sömürgeci devletler bu hükümlere fazla önem vermezler. Daha ziyade yönetim ve
iktisat nizamlarına, dış siyaset ve harp siyasetlerine karışır. Yönetim
açısından İslâm dünyasındaki bütün rejimler batı yönetim sistemleri gibi, ya
krallık ya da Cumhuriyettir.
Onlardaki iktisadî nizam ve ondan bir parça olan
malî siyaset batı sistemlerine göredir. Bankacılık sistemi, borçlanma, kredicilik,
borsa, anonim şirketler, parasal sistem ve değerlerin tümü batı nizamına göredir ve
bunların İslâm ile hiç bir alâkası yoktur.
Dış siyasetleri de Batı nizamlarına göredir.
Her devlet diğer devletlerin sınırlarına saygı gösteriyor ve bu sınırları
tanıyor. Onlarla bir takım devletlerarası veya bölgesel anlaşmalar ve örgütlenmeler
yapıyor. Bu devletlerin varlıklarını ve bunların sınırlarını korumaya çalışan
Arap Birliğine, veya İslâm Ülkeleri Konferansına veya Körfez Devleri örgütüne
giriyorlar. Aynı zamanda hepsi birlikte Birleşmiş Milletler (BM)’de birer üyedirler.
Bu kuruluşları, bu devletlerin varlıklarını, sınırlarını tanıyorlar ve
koruyorlar. Bunlar dünyaya asla İslâm davetini taşıyamazlar daha doğrusu
taşı-mazlar. Halbuki İslâm Devletinin dış siyasetinin temeli ve asıl görevi
İslâm davetini tüm dünyaya taşımaktır. Kukla rejimlerin dış siyasetlerinde
"cihad" bulunmaz. Ancak, ithal edilen veya yabancı dillerden kendi dillerine
tercüme edilen anayasalarıyla vatanlarını, sınırlarını, toprağını, halkını,
düzenini ve rejimini savunurlar. Bu sebeple, her devlet kendisi için milli misak
çizmiş ve bunun sınırlarını savunmayı kendisine hedef edinmiştir.
Misal olarak; İran anayasasının 152. maddesinde
şöyle geçmektedir: “İran İslâm Cumhuriyetinin dış siyaseti şu esas
üzerine kuruludur; tasallutun her çeşidinden veya ona boyun eğmekten uzak kalmak, tam
istiklâli ve vatan topraklarını korumak, bütün Müslümanların haklarını savunmak,
tasallut eden güçlere bağlanmamak ve savaşmayan devletler ile barış ilişkileri
kurmaktır.“ Harp siyaseti ile ilgili anayasanın üçüncü bahsi ordu ve
devrim bekçi güçleri adı altında 143. maddede şöyle geçiyor: "İran
İslâm Cumhuriyetinin istiklâli, ülkenin topraklarının birliğini ve İslâm
Cumhuriyetinin düzenini savunmaktan sorumludur."
Bunların yanı sıra bu devletlerin iç siyasetleri
de Batı nizamlarından alınmıştır diyebiliriz. Bu devletler, bağlılıkta vatancı
veya milliyetçi veya bunun iksinide bünyesinde bulunduruyor, veyahut da İran gibi
bunların yanına mezhepçiliği de ilave eder. Halkına bu bağlılık esasına göre
muamele yaparlar. Milliyetçilik açısından devleti Pers, vatancılık acısından
İrancılık ve mezhepçilik acısından Şiiliği bağlanmada esas kılar. Onun
anayasası bir çok maddesinde bunu açıkça göstermektedir. Dili Farsça ve Devleti
İran’dır. Hakları elde etmenin şartı İran vatandaşı olmaktan geçmektedir.
Cumhurbaşkanı, diğer yetkililer ve yüksek makam sahipleri ancak İran asıllı ve
vatandaşı olmalıdır.
Misal, anayasanın 115. Maddesinde Cumhurbaşkanın
İran asıllı ve İran vatandaşı olmasını şart koşmaktadır. Bir kişinin başka
bir memleketten İran’a göç etmiş olması veya atalarının göç etmiş olması
İran asıllı sayılmamalarına yeterli sebep teşkil ediyor ve onlar bu yüksek
makamlara gelememektedirler. Afganistan’dan İran’a göç etmiş olan ve İran
vatandaşı ve Şii olan ancak üçüncü şarta uymayan bir kişinin Cumhurbaşkanlığı
adaylığı red edilmiştir.
Suudi Arabistan ve Sudan'ın İran'dan farkı
yoktur. Ayrıca, cumhuriyet ve krallık sistemine karşı gelen veya onu değiştirmeye
çalışan kimseler cezalandırılmaktadır. Onların anayasalarını kaldırıp yerine
Allah'ın (cc) kitabı ve Resul (sav)’in sünnetinden çıkartılmış anayasayı
getirmek için çalışanları cani ve suçlu sayarlar. Hilâfet nizamını getirmek ve
İslâm anayasasını uygulamaya davet eden hizipler bu gün bu devletlerce
yasaklanıyorsa, faaliyetleri de önleniyor ve gençleri cezalandırılıyorsa yarın
İslâm Devleti kurulursa, o zaman bunların tavırları nasıl olacaktır?
Evet, İslâm Devletine karşı görünüşteki
davranışları farklı olacaktır. Kendi adlandırdıkları vatan, istiklal, anayasa ve
düzeni savunmak üzere ordularını harekete geçireceklerdir.
2-İslâm Devleti
karşısında durabilmek için sömürgeci devletler ve özellikle Amerika İslâm
dünyasındaki kurulu devletleri örgütlemeye ve onları bir pakt içinde toplamaya
çalışacaktır.
Irak İslâm Devleti olmadığı halde ABD ona
karşı bir saldırı başlatmak istediğinde hemen bütün dünya devletlerini ve
bunların başında Mısır, Türkiye, Suudi Arabistan, Körfez Ülkeleri, Suriye, Fas
gibi İslâm dünyasındaki mevcut devletleri kendisiyle birlikte örgütleyebildi ve
onlardan oluşan bir pakt meydana getirdi. Bu devletler fiilen Irak’a saldırmadılar,
ama bu devletler ya ABD’yi destekledi ya da İran’ın yaptığı gibi sadece seyretti.
Aynı şekilde Amerika Somali'ye müdahale ettiğinde özellikle Mısır, Pakistan ve
Türkiye’yi kendi yanına aldı. Somali için oluşturulan askeri güce bir Türk
generali sembolik komutan olarak tayin etti.
Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi; değişik
sloganlar altında İslâm Devletine karşı bu tür müdahalelerin olması muhtemeldir.
Özellikle, İslâm Devleti İslâm memleketlerini birleştirmekle ilgili İslâm
siyasetini uygulamaya koyunca durum daha da ciddi boyutlar kazanacaktır. Zira bu siyaset
İslâm dünyasında kurulu olan devletleri korkutacak ve onlar Amerika ile müttefik
olmaya yöneleceklerdir. Irak’ın Kuveyt’i kendisine ilhak etmesinden sonra, o
bölgenin devletleri bundan rahatsız olup Amerika'ya müttefik olmak için
cesaretlendiler. Halbuki, bu devletler Arapçılığı, Arap milliyetçiliğini ve Arap
birliğini benimsemekteydiler. Irak ve Suriye'nin hatta diğerlerinin birbirlerinden
yöneticilerinin ismi hariç ne fark var? Hepsi Baas’cıdır.
Amerika İslâm Devleti kurulduğunda onunla
çatıştırmak için kuvvetli bir bölgesel devleti saldırtabilir. Buna 1960’larda
Amerikan çıkarlarını sağlamak için Nasır yönetimindeki Mısır’ı Yemen’e
müdahale ettirmesini örnek gösterebiliriz. Son zamanlarda Türkiye'nin Suriye’yi
tehdit etmesini örnek gösterebiliriz. Yine 1980’lerde İngilizlere kendi nufuzlarını
İran’a tekrar getirmek için Irak’ı kullandı ve İrana saldırttı. Eritre küçük
bir devlet olmasına rağmen iç amaçlarıyla beraber Amerikanın isteklerine binaen
Yemen’e ait adalara saldırdı. Afrika’da ise bunlara benzer çok misaller vardır.
3-Milliyetçi,
vatancı ve mezhepçi düşünceler kışkırtılmaktadır.
Bu, milliyetçi veya mezhepçi bir çıkışla
istiklal ve kendi kaderlerini tayin etme hakkını almaktır. Bu durum Osmanlı İslâm
Devleti’nin son dönemlerinde hasıl oldu. Şu anda da Irak’ta, Türkiye'de,
Sudan’da Fas’ta ve İslâm dünyasının diğer bölgelerinde kurulu olan devletlerde
de açıkça görünmektedir. BM'in, halkların kendi kaderlerini tayin etme
(bağımsızlık) hakkını savunduğu ve toplumları buna çağırdığını hepimiz
görmekteyiz. BM ve onun başındaki ABD bunu alevlendirecek ve uygulatacaktır. Bilinen
odur ki; Amerika bu naraların sahipleri ile temas halindedir. Onları beslemekte ve
onları bu sahada faaliyet göstermek için kışkırtmaktadır. Yanlarında
bulunacağına ve lehlerine müdahale edeceğine dair söz vermektedir. Kürt hareketini
kucakladığı gibi. Fas’ın sahrasında (çölde) Polisaryo’yu kurdurdu. Güney
Sudan’da Grank hareketini tesis etti. Ve buna benzer bir çok hareketleri oluşturdu.
4-İnsan
haklarına ve bundan bir parça olan fikir ve inanç hürriyetine çağıran gurupların
kurulmasıdır.
Özellikle İslâm Devleti mürtedlere ve
şeriata aykırı hareket edenler üzerinde şeriat hükümlerini uygulamaya başlayıp da
o mürtedleri, zındıkları ve ajanları tasfiye etmeye başlayınca bu tür guruplar
aktif olacaktır. Günümüzde de gördüğümüz gibi bu tür guruplar Mısır’daki,
Bangladeş’teki ve İran’daki mürtetleri savunmaktadırlar. Bunlardan bir kısmına
bu sahada yaptıkları çalışmaya değişik ödüller de verildi. Endonezya'dan Doğu
Timor’u ayırtmak üzere insan hakları hizmeti nedeniyle bir papaza Nobel ödülü
verildi.
Son zamanlarda ABD başkanı Clinton kongre’nin
benimsediği bir kanunu onayladı. Bu kanun şöyledir: "bir yerde dini
yüzünden insanlar eziyet görürlerse Amerika o devlete müdahale etme hakkını
kazanır. Ancak bu müdahale ABD’nin çıkarlarına zarar getirecekse yapılmaz.”
Bu kanunun zahiri ve mefhumu, ABD’nin kendi çıkarlarını sağlamak üzere dini
yüzünden eziyet görenleri korumak bahanesi ile müdahale etme hakkını bir bahane ile
kullanacağını göstermektedir.
BM'in "insan haklarının ilânı"
denilen bir beyannamesi var. ABD kendi başkanı Truman döneminden beri Sovyetler
Birliğini parçalamak, komünizmle ve onun yayılmasıyla mücadele edebilmek için insan
hakları ve temel hürriyetlerinin sancağını taşıdı. 1991’de Irak’a saldırınca
insan haklarını koruyacağını iddia ederek ortaya çıktı. Saddam’ın
cinayetleriyle ilgili insan hakları örgütlerinin raporlarını yayınladı. Fakat,
dünya Amerika’nın cinayetlerini, Irak’ı tahrip etmek için halkı katlettiğini
çabuk unuttu.
Nitekim, kafirler insan hakları konusunu
devletlerarası bir kanun haline getirmek istiyorlar. Böylece, ezildiği iddia edilen
azınlıkları, cemaatları veya gurupları veya fertleri korumak bahanesiyle insan
haklarını çiğneyen devletlere müdahale etmek için bu konuyu veya bu kanunu
kullanacaklar. İslâm Devleti, zina edeni taşlarsa veya tövbe etmeyen bir mürtedi
öldürürse veyahut bir milliyetçi, milli, vatancı veya mezhepçi bir partiyi
yasaklarsa bu durum dünyayı ayağa kaldırtacaklar ve hiç oturmayacaklardır. Bunun
yanısıra, kadınlara şerî elbise giymeleri zorlanırsa insan hakları ve kadın
hakları çiğnendi, kadın hürriyetine ve haysiyetine saldırıldı diyebilecekler
(bazı şerî hükümleri uygulayan İran’a yaptıkları gibi). İslâm devletine
karşı hamleleri ise daha büyük olacaktır. Çünkü, bu devlet eksiksiz olarak
İslâmın tümünü uygulayacak ve aleme cihad yoluyla taşıyacaktır. Bunlarda insan
haklarını bahane ederek, bu konuyu devletlerarası bir kanun şekline getirerek, BM’e
bağlı Güvenlik Konseyi ve başındaki Amerika, askerî müdahale yapabilecek ve
ekonomik ambargo koyabilecektir. 19/12/1998’de Paris’te Fransa’nın
katılımlarıyla dünyadaki bütün insan hakları örgütlerinin davetiyle insan
hakları beyannamesinin ilanının 50. yıldönümünü anmak için konferans düzenlendi.
Katılanlar ve özellikle bunlardan Fransa Cumhurbaşkanı Chirac üzerine basa basa
yukarıda bahsettiğimiz konulara çağrıda bulundu.
5-İslâm
Devleti’ni lekelemek ve İslâm’ı uygulama ile ilgili şüpheler uyandırmak için
İslâmî cemaat adı altında sahte cemaatlar kurdurmaktır.
Şu anda kurulu olan bazı cemaatları bu gaye için
kullanmaktadırlar. Bilhassa mezhepçi, milliyetçi ve millî boyaya sahip olan veya
bununla karışık olan cemaatları bu hedef için çalıştırmak-tadırlar. Misal
olarak, bazı hareketler şöyle diyorlar; halife Kureyş’li olmalı, diğeri Haşimi
olmalı, diğeri Ehl-i Beyt’ten olmalı. Öteki Mehdi’yi bekleyelim diyorlar. İslâm
Devleti kendi mezheplerinin içtihatlarına ters içtihatlar uygulayınca bu devleti
İslâm’ı uygulamıyor veya İslâm’ a muhalefet ediyor ve başka iddialar öne
sürerek yaygara çıkartabileceklerdir. Kendisine tabii olanları ve destekleyenleri
İslâm devletine karşı kışkırtacaklardır. Bu veya başka şekilde şu anda İslâm
dünyasında kurulu olan bölgesel devletlere yardımcı olacaklardır. Geçmişlerde,
Ehl-i Beyt’in halifeliğine çağıran guruplar çıkmıştır. Bu nedenle, Mısır’da
Fatımi halifeliği tesis edildi. Bu halifelik Abbasilerin karşı durmuştur. Bir de
Osmanlılara karşı duran Şii Safavi devleti kurulmuştur. Osmanlı Devletinin
sonlarına doğru bu devleti yıkmak ve İngilizlere hizmet etmek için bazı Arap
gurupları ortaya çıkartılmıştır. Cihadı iptal etmek ve Ulül-Emir’in
(yöneticilerin) ne olduklarına bakmaksızın onlara teslim olmak ve itaat etmek için
İngilizler Kadiyani, Bahai ve Ahmedi hareketleri tesis ettirmişlerdir. Aynı anda
İngilizler, bütün eski ve yeni mürtet hareketleri istismar etmişlerdir. Bunlar ister
Dürziler olsun ister Masonlar. Bununla beraber, C. Afgani ve M. Abduh gibileri
ıslahatçılar adı altında ortaya çıkmışlardır. Bunlar İslâm’ı batı
fikirleriyle bağdaştırmaya çalıştılar. Fikrî ve siyasi olarak batı hesabına
çalıştılar. İngiltere ve Fransa onlara gereken yardımı esirgemediler.
6-Devletlerarası
kanunları ve BM’ lere bağlı Güvenlik Konseyi kararları adı altında müdahale
etmektir.
İslam devleti tekrar kurulduktan sonra BM’ler
reddedecektir ve onu yıkma girişiminde bulunacaktır. Sanayi ve teknoloji alanında da
devrimi gerçekleştirerek düşmanlarını korkutmak için stratejik ve nükleer
silahları üretecektir. Bunun akabinde de düşman devletlere karşı müdahale yapma
ihtimali artacaktır. Bu sefer, bu müdahaleye karşı BM bu devleti komşularından
korumak bahanesiyle veya kapsamlı şekilde yok edici silahları imha etmek veya daha
önce söylediğimiz gibi insan haklarını korumak, yasallığı iade etmek; yani İslâm
devletinin yıktığı eski rejimleri geri getirmek bahanesiyle müdahale etme ihtimalleri
vardır.
7-İslâm
Devleti’ni vurmak için İsrail’i harekete geçirmektir.
Zira, İsrail İngilizler tarafından kurulunca onun
tek bir gayesi vardı ve onu yerine getirmek için uğraştı ve uğraşıyor. O gaye;
İslâm Devleti ile savaşmak, Müslümanların birleşmesini engellemek ve batının
hedeflerini gerçekleştirmek. İkinci Cihan Harbi sırasında İngiliz Başbakanı
Churchil şöyle demişti:“İsrail’i kurmaktan maksat, İslâm dünyasının
kalbinde Batı için ilerlemiş bir üs olsun.”
Amerika da bu durumu benimsedi. Nitekim, İslâm
dünyasında onun vasıtasıyla hedeflerini gerçekleştirmektedirler. Yarın yine onu
İslâm Devletine karşı kullanacaklardır. Özellikle, İslâm Devleti, Filistin’i
kurtarmak için İsrail’e karşı cihad ilân edince, İsrail bize saldıracaktır.
Bütün dünya devletleri onu korumak için onun yanında yer alacaklardır. Büyük
haçlı seferleri eskisinden daha şiddetli bir şekilde yeniden olacaktır. İsrail
liderlerinin tümü İsrail için tek tehlikenin İslâm olduğunu gayet iyi bir şekilde
idrâk ediyorlar. Bunu değişik zamanlarda dile getirdiler. Nitekim İsrail’in kurucusu
Ben Gurion bunu o zaman açıklamıştı.
8-Osmanlı
Devletinin son zamanlarında olduğu gibi İslâm’ı yıkıp yerine küfür sistemini
getirmek.
Hilâfeti yıkmak için kâfirler nasıl değişik
alanlarda (siyasi, iktisadî, dini, askerî ve fikri) ajanlar yetiştirdilerse ve bunlar
vasıtası ile bir başarıya ulaştılarsa; yine aynı şekilde kafir Amerika ve
İngiltere yeni kurulacak Hilâfeti devirmek için münafıklar, kalpleri hasta olanlar,
imanları zayıf olanlar, makam ve otoriteyi sevenlerden bir ordu kadar ajanlar
yetiştirmeye çalışacaktır. Bu ajanlar halifeye ve devletteki diğer yöneticilere
karşı değişik şekilde propaganda yayıp insanları kışkırtacaklar. (Hz. Osman
döneminde yaptıkları gibi) Orduda bazı subayları satın almaya çalışacaklar.
Siyasî ortama ve değişik işlere adamlarını sokmaya çalışacaklardır.
9-Hilâfet
istikrar bulduktan sonra başka devletlerde ayrı ayrı halifeler ilan edebilirler.
Bazı darbeler ve sunî devrimler çıkartabilirler
ve yeni bir Hilâfet ilan edebilirler. Belki de İran imamlığı (imameti) ilan ederek
bunun Hilâfet ile eşit olduğunu bildirebilirler. Suudi Arabistan kralı Hadem-ül
Harameynliğin den (iki Haram mescidin hizmetçiliği) sonra halifeliğini ilan edebilir.
Zira Hadem-ül Harameyn lakabını ilk kez Osmanlı halifesi Yavuz Selim kullandı. Fas
kralı II. Hasan Emirel Müminun lakabını kullanıdı. Bunun manası aslında
Halife’dir. Libya lideri Kaddafi ise bir kaç yıl evvel Hilâfeti ilan edebilirim
demişti. Özellikle bu adam bir tiyatro oyuncusu gibi rolünü iyi oynamaktadır. Bir
kaç ay önce Nijerya’ya yaptığı ziyarette insanlara namazda imamlık yaptı. Çok
sayıda insan, kabile reisleri ve şeyhler oraya gelip biat ettiler. Bazıları
Kaddafi’ye Allah (cc)’nun kitabı ve Resülullah (sav)’in sünneti üzerine sana
biat ediyoruz dediler. Ayrıca, Hilafet’i bugün ilan edenler bile vardır.
Almanya’nın Köln şehrinde bir Türk ve Pakistan’da bir Arap ve Afganistan’da bir
Afgan Hilâfeti ilan etmiştir.
Amerika 1949’da Çin’de komünist devletin
kurulmasını teşvik edip kolaylık sağlamıştı. Bunu yaparken amacı Sovyetler
Birliği’ne rakip olacak bir devlet oluşturmaktı. Böylece Çin, Sovyetler Birliği
ile rekabet yapmaya başladı. Hatta, Sovyetler Birliği’nin düşmanı olarak 1968’de
onunla savaştı. Amerika'nın bu taktiği sonucu Sosyalist Blok bölünmüştür. Buna
benzer senaryolar çevrilerek Hilafete rakip olacak, hatta onunla çatışmaya girecek
sahte Hilafetleri ilan etmeye çalışacaklardır.
10-Sömürgeci
devletler İslâmî fikirler ile savaşacak, bu fikirleri kötüleyecekler.
Aynı zamanda kendilerine ait olan kapitalist
fikirleri ve nizamları yaymaya çalışacak, bu çeşitli propaganda yapacaklardır.
Bunun için tüm enformasyon ve yayın araçlarını kullanacaklar. Fikrî ve siyasî
saptırma işlerini yürütecekler. İslam'ın sorunlara çözüm getirme gücüne karşı
güveni sarsmak için uğraşacaklardır. (geçen yüzyılda olduğu gibi) İslâm Devleti
var iken bu tür işleri yapıyorlardı ve hâlâ buna devam ettirmektedirler. Bu işleri
gerçekleştirebilmek için ajanlar yetiştirip meşhur edeceklerdir.
Geçmişin ve günümüzün vakıasını sonra
İslâm Devletini yok etmek veya dar bir dairede mahsur bırakmak ve yayılmasını
önlemek diğer memleketleri kendisine ilhak etmesini, dünyaya cihad yoluyla risaleti
taşımasını engellemek kafirlerin yapabileceği işlerden olduklarını
düşünebiliriz.
Bütün bu sıkıntılara çözüm getirmek ve bu
tehlikelere karşı savunma hazırlamak için kafalarımızı yormalıyız ve derin
düşümeliyiz. İşte bütün bu saydıklarımız için şunları öneriyoruz.
1-İslâm Devleti, İslâm dünyasındaki
yöneticiler ile veya bir kısmıyla ve özellikle değişme kabiliyetine sahip olanlarla
temas etmelidir. Onların İslâm Devleti’ne bağlanmaları veya ilhak olmaları için
onları ikna etmeye çalışılır. Diğerlerini Amerika’ya veya Avrupa devletlerine
yardımcı olmamaları konusunda ikna etmeye çalışılır. Resululllah (sav) İslâm’a
davet etmek için krallara ve kabile reislerine birer elçi gönderdi. Yemen ve Bahreyn
kralları İslâm’a girdiler. Onlarla iyi ilişkiler kurabildiler.
2-İslâm Devleti ilk olarak bütün dünya
devletleriyle temas etmelidir. Onların İslâm devletine düşmanlık yapmamaları veya
düşmanlara yardımcı olmamaları konusunda ikna etmeye de çalışılır. Onlar ile iyi
ticari, iyi komşuluk ve diğer caiz anlaşmalar yaparlar.
3-İslâm Devleti tek bir düşman üzerine
faaliyetlerini yoğunlaştırmalıdır. Aynı zamanda diğerlerine sadece bu düşmanı
hedef edindiğini göstermelidir. Diğer devletleri hedef edinmediğini göstermek için
onlar ile iyi komşuluk, diplomatik ve ticari anlaşmaları yapmalıdır. Resulullah (sav)
Hayber, Nadiroğulları, ve Kureyzeoğulları değişik anlaşmalar yapıp Mekke üzerine
faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Mekke’yi fethedip Arap yarımadasının tümünü
kendisine ilhak edince Rumlar üzerine faaliyetlerini yoğunlaştırıp sınırlarına
bitişik olan kabile ve memleketlerin liderleri ve kralları ile anlaşmalar yaptı.
4-İslâm Devleti Amerika ve diğer sömürgeci
devletlerin siyasetlerini keşfedip teşhir etmelidir. Diğer milletlere bunu göstermek
için onlarla temas eder, bu devletlere karşı onları kışkırtarak kendi yanına
çeker ve onların desteğini kazanmaya çalışır. Bu üsluplarla o devletleri büyük
(sömürgeci) devlet olma makamından kaydırmaya ve düşürmeye çalışarak onların
yerine geçerek büyük devlet olmaya çalışmalıdır. Daha doğrusu, rakipsiz dünyada
tek büyük ve birinci devlet olmak için mücadele etmelidir.
5-İslâm Devleti kendisinin ve taşıdığı
İslâm’ın kurtarıcı olduğunu, bütün devletler, halklar ve onların problemlerine
tek doğru çözüm sahibi olduğunu herkese göstermelidir. Bunun yolu, İslâm’ı
güzel bir şekilde uygulamak, onun büyüklüğünü, fikirlerinin güzelliğini
göstermek ve bütün insanlara risaleti ve çözümlerini anlatmaktır. İnsanların bunu
görebilmeleri için İslâm Devleti’nin memleketlerini ziyaret etmeye onları davet
eder. Aynı zamanda bunu anlatabilmek için bir çok insanı bu memleketlere gönderir,
bütün enformasyon ve yayın araçlarını kullanır. Bütün bu araçlar vasıtası ile
daveti taşıyacak İslâm Devleti için propaganda yapılır. Bu şekilde diğer halklar
etkilenmeye ve kazanılmaya çalışılır. Onları Müslüman yapmaya çalışırken
onların İslâm’a ve devletine sempatizan ve yardımcı veya destekleyici olmaları
sağlanır ki; devletleri İslâm Devleti’ne karşı durursa kendi devletlerine karşı
isyan etsinler. Ayrıca onların etkileyici adamları kazanılmaya çalışılır.
Onların örgütleri, partileri ve bunların adamlarını etkilemeye çalışır.
6-İslâm memleketlerinde ve bütün dünyadaki
İslâmî hareket, örgüt, hizip ve cemaatlarla temas edilmelidir. İslâm Devleti’nin
yanına çekilmeleri ve devletle beraber çalışmaları sağlanmalıdır. Bunların
arasına sızmış olan ajanlar tespit edilerek etkisiz hale getirilmedir. Samimi olanlar
ile alâkalar pekiştirilir, onların hareketlerinde ajanlar yerine onları etkili yapmaya
çalışılır. Diğer İslâm memleketlerinin de devlete bağlanmalarını temin için
onları çalıştırmalıdır.
7-İslâm Devleti’ne karşı entrika çeviren
ve sömürgecilerin planlarını uygulayan hain yöneticilere karşı Müslüman halkları
kışkırtılmalıdır. Bunların ajanlıkları ve uyguladıkları planları ortaya
çıkartılmalıdır. Ancak şeriatça mubah olan vasıtalar kullanılır.
8-Arapların yaşadığı İslâm toprakları
üzerinde kurulu olan düzenlerin ve fikirlerin sahteliği, bozukluğu ve çürüklüğü
gösterilir ve onlarla savaşılır. Onların hesabına onlar için propaganda yapan,
insan hakları adlı örgütler gibi sömürgeciler hesabına çalışanlar ve
fikirleriyle mücadele edilir.
9-BM’leri, ona bağlı Güvenlik Konseyi
gibi kuruluşları yıkmaya çalışılır. Bunların sahtekârlığı gösterilir.
Halklara karşı ve sömürgecilerin hesabına çalıştıkları belirtilir. Bunun yerine
bütün dünya devletleri ikna edilip İslâm’a göre çizilen kurallar ve örfler
ortaya çıkartılır. Bunların doğru olduğu bu devletlere gösterilir ve kabul
ettirilmeye çalışılır.
10-İslâm Devleti İsrail ile savaşmayı
yoğunlaştırmalıdır ki; İsrail’i yenebilsin ve yok edebilsin. Nitekim, bu durum
İslâm Devleti için parlaklık getirir, kurtuluş ve birleşme konularıyla ilgili
Müslümanlar nezdinde ümitleri çoğaltır. Müslümanların onun etrafında
kenetlenmeleri İslâm dünyasındaki mevcut varlıkların düşürülmesini
kolaylaştırmanın yanında Hilâfet devletine bağlanmalarını sağlar.
11-Sanayi ve teknoloji devrimi ve bütün ilmi
alanlarda ilerleme gerçekleştirilmelidir. Ki tüm Müslümanlara ve insanlığa
kalkınma ve ilerlemede İslâm’ın gücünü göstersin. Aynı zamanda,
Müslümanların dinlerine ve Hilâfet devletine güvenlerini ve bağlılıklarını temin
eder. Bütün insanların gözünde devletin heybeti ve ona olan hayranlığı artırır.
12-Bütün milliyetçi, vatancı, mezhepçi ve
İslâm’dan sapmış olan bütün hareketlerle savaşmak, İslâm kardeşliği,
evrenselliği ve insani mesajı üzerinde durulur.
13-Müslümanların kanlarını akıtmamak
için bütün birleştirici araçlar ve siyasî üsluplarla İslâm memleketlerini
birleştirmeye çalışmalıdır. Böylece bölgesel devletler veya büyük devletlerin o
memleketin halkına karşı müdahaleleri için bir bahane kalmasın.
14-Devlete bir saldırı olursa ve devlet buna
karşı duracak güçte değilse mecburen anlaşmalar yapar. Bunun gereği olarak bazı
devletlere ticari alanlarda bazı kolaylıklar sağlayabilir.
15-Devlet ilk kurulduğu günden itibaren her
alanda kendi kendine dayanma ve kendi imkanlarıyla ayakta durmayı sağlamaya
çalışır. Böylece kendisine karşı uygulanabilecek bir ambargoya daha kolay karşı
koyabilir ve daha az etkilenir.
16-Dünyada meydana gelen her türlü problem
ve sorun için bir çözüm yolu gösterir ve bunu kabul ettirmeye çalışır. Bu problem
ve sorunlar siyasî olsun, sosyal olsun, iktisadî olsun veyahut iki devlet arasındaki
savaşlarla ilgili olsun. Her sorunla ve her devletle alâkadar olmalıdır, devletin
varlığını koruyabilmesi ve onun yoluyla kalkınmak, İslâm memleketlerini kendisine
bağlamak, Filistin’i ve diğer İslâm topraklarını kafirlerin işgalinden kurtarmak,
dünyaya İslâm risaletini taşıyabilmek, kendisine karşı çevrilecek entrikalara
karşı durabilmek, büyük devletlere karşı dayanabilmek, büyük devlet haline
gelebilmek ve daha doğrusu onu dünyanın en büyük Devleti durumuna ulaştırabilmek
için şu anda tasavvur edilebilecek en önemli işler bunlardır.
Bunları gerçekleştirebilmek için en önemli ve
garantili hususlardan biri; üretkenlik, icat edicilik ve üslup geliştirmeye güç
sahibi olup devlet adamının sıfatlarını taşıyan düşünebilen siyasî kimselerden
bir topluluk yetiştirmektir.
Bütün bunlarla beraber Allah (cc)’ya tam
manasıyla tevekkül etmek, yalnız ondan yardım dilemek ve Allah (cc)’nin her şeye
kâdir olduğunu tasavvur etmektir. Zira, Allah (cc) güçleri yaratan ve yok edendir.
Onları yarattığı gibi yok edebilir ve düşmanın gücünü bir anda tahrip
ettirebilir. Gökyüzünün ve yeryüzünün askerleri onundur. Düşmana şiddetli bir
rüzgar veya kasırgayı göndererek bize yardım edebilir. Böylece, güçlerini
parçalar, füzelerinin yönlerini saptırıp başlarına düşürür. Tamamen, Hendek
gazvesinde müttefik kâfir güçlere gönderdiği şiddetli rüzgar gibidir ki; onların
çadırlarını söküp eşyalarını havada uçurttu. Ondan sonra o düşmanlar kaçmak
zorunda kaldı. Allah (cc) nun gücü zelzele ve tayfun meydana getirmeye ve onların
ayakları altındaki yeri sarsmaya ve onları yere yutturmaya yeter. Onlara şiddetli
yağmurlar indirir, onları ve silahlarını su içinde batırıp boğar. Onların ve
silahlarının dayanamayacağı yakıcı bir sıcaklık verir ve onlar silahlarını
kullanmaktan aciz kalırlar. Eski kavimlerin, müminler ile savaştıkları zaman
Allah’u Teâla’nın onlara bu tür azaplar indirdiği gibi. Veya kalplerine öyle bir
korku salar ki; silahlarını, mallarını ve canlarını müminlere teslim etmek zorunda
kalırlar. Yahudi Nadiroğulları, güçlü ve mağrur idiler. Resulullah (sav)’in
liderliğinde İslâm ordusu onları kuşatınca kalplerine korku ve panik girdi. Her
şeylerini teslim ettiler. Yahudi olan Kureyzeoğulları da aynı şeyi yaptılar. Hatta,
kesilmesi için boyunlarını uzattılar.
İşte, biz Allah (cc)’a yardım edersek ona tam
bir şekilde tevekkül edersek, onun davetini yüklenirsek, onun uğrunda cihad edersek.
Tedbirleri alırsak, Allah (cc) izniyle bizi muzaffer kılacak-tır. Zira şu sözü veren
O’dur:
"Allah muhakkak kendisine (dinine) yardım
edene yardım edecektir. Şüphesiz ki, Allah kuvvetli ve izzetlidir." (Hac-40)
|