Hilafet -112                Zilhicce  1419             Mart  1999               Yıl 11

<<

ZULÜMDEN KURTULMAK

>>

 

RESULULLAH (SAV)’İ SAHABEYİ ÖRNEK ALARAK VE RAŞİDİ HİLAFETİ KURMAKLA ANCAK ZULÜMDEN KURTULMAK MÜMKÜNDÜR

"And olsun ki; Allah’ın Resulünde sizin için Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar Allah’ı çok ananlar için güzel bir örnek vardır." (Ahzab-21)

Bu ayeti kerimede Resulullah (sav)'in, Resullük hayatının her bölümünde bizler için güzel örnekler olduğu yeminle bildiriliyor.

Bu ayeti kerimede, Hendek Harbi günlerinde geldiğinden özellikle savaş ve siyasî hayatlarını da örnek almamız ön görülmektedir. Bunun için Resulullah (sav)'in siyasî hayatını, devlet kurmak için çalışma ve çabalarını örnek almalıyız.

"İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır. Hani olar kavimlerine ne demişlerdi”Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptığınız başka şeylerden uzağız. Allah’a inanıncaya kadar bizimle sizin aranızda ebedi düşmanlık ve öfke belirmiştir” (Mümtehine 4)

Allah (cc) bu ayetle Müslümanların örnek alacağı kimselerin İbrahim (as)a uzandığına işaret etmiştir. Çünkü Müslümanların başına gelenler onların başına da gelmiştir. Allah’ı (cc) bırakıp başka şeylere tapanların akrabaları dahi olsa Allah’a (cc) inanıncaya kadar ebedi düşmanlığın olduğunu belirtmiştir. Günümüzde meydana gelen hadiselerin aynısıyla onlarda karşılaşmıştır. Ayette geçen husus kıyamete dek Müslümanlar için en güzel örnektir. Allah (cc) bu noktayı bizlere bir çok yerde hatırlatıyor.

"And olsun ki, sizlerden, Allah’ı ve ahiret gününü uman kimse için, bunlarda güzel örnekler vardır. (Mümtehine 6)

Allah (cc) burada o günkü şerefli insanların karşılaştığı dirençlerini kavramamız açısından bir numune olarak göstermektedir.

İslâm dinini kabul edip, İslâm otoritesini, İslâm yönetimini kurmak, İslâm Şeriatını tatbik sahasına koymak ve İslâm'ı tüm hayat kesitlerinde yaşamak isteyen samimi Müslümanlar (dava adamları), İslâm dininin tümünü, İslâm yönetimini ve İslâm Şeriatının uygulanmasını kabul etmeyenlere, bunlar kendilerinin akrabalarından da olsalar onlara; Mümtehine 4. ayetinde geçen vakıayı hatırlatarak tavrımızı göstermemiz gerekir. Müslüman bugün İslâm'a, inananlara karşı çıkan ve İslâm hayatını yaşamayı engelleyen, kavim ve kabilelerine "Biz sizden, sizin siyasî ve idari her türlü tutum ve davranışlarınızdan, sizinle bir araya gelip bir meclis oluşturup, iş birliği, fikir birliği yapmaktan tamamen uzağız. Biz sizin Allah’tan başka tapındığınız tağutlardan, putlardan ve heykellerden tamamen uzağız demelidir.

O, örnek müminler, kesin tavırlarını ortaya koyarak inkârcılara: "Ey inkârcılar siz bu halinizde olduğunuz sürece sizi inkâr ediyor ve reddediyoruz. Siz bir olan Allah (cc)'a tam manasıyla inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda ebedî düşmanlık belirmiştir" diyerek her yönüyle onlardan kesin çizgilerle ayrı olduklarını ortaya koyuyorlardı.

Ayrıca İslâm düşmanlarının her çeşit yardım ve desteklerini reddederek, Kadirî Mutlak olan Allah (cc)'ya yönelerek, her türlü yardımı, desteği ve güvenceyi Allah (cc)'dan isteyerek, bekleyerek şöyle diyorlardı: "Ey Rabbımız sana güvendik, sana dayandık ve yalnız sana yöneldik. Çünkü bizim nihai dönüşümüz ancak sanadır" diyorlardı.

Örnek Müslümanlar şunu da dediler: "Ey Rabbımız küfre sapanlar için bizi bir fitne kılma. Bizi bağışla. Ey Rabbımız yegane galip ve hikmet sahibi ancak sensin. (Mümtehine-5)

Tefsircilerden Kadate der ki; bu ayeti kerimede geçmekte olan "Ey Rabbımız bizi o, küfredenler için bir fitne kılma" bunun manası, "onları bize galip kılma" demektir. O, takdirde bununla fitneye düşerler ve kendileri hak yolda oldukları için bize galip geldiklerini sanırlar.

Asrımız Müslümanları, özellikle Mısır, Suriye, Irak ve Türkiye'deki kendilerinin Müslüman ve İslâm dininde olduklarını söyledikleri halde; maalesef ne acı bir gerçektir ki; varlığını İslâm dininin farz kıldığı İslâm devletini yıkan, İslâm yönetimini, İslâm Şeriatıyla hükmedilmesini ortadan kaldıran ve İslâm düşmanlığı ile tanınan Allah (cc)'nun haram kıldığı içkiyi içip sarhoş olarak can veren ve bunları yapmakla cehennem ashabı oldukları tebeyyün edenler hakkında (lehlerinde) dua ediyor, onları övüyor, onları destekliyor ve ellerinden geldiği kadar onları koruyorlar. Oysa ki böyle mezmum kimseler lehinde; peygamberlerin ve mü'minlerin dua ve istiğfar etmelerini Allah (cc) yasaklamıştır.

“(Kafir olarak ölüp)cehennem ehli oldukları onlarla açıkca belli olduktan sonra, akrabası dahi olsalar,(Allah’a) ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır ne de inanlara.” (Tevbe 113)

Müminlere yaraşan ve yakışan böyle kimseler lehinde dua etmek değil, böyle kimseler, müminlerin akrabaları da olsalar onlara Resullerin ve inanarak onlarla beraber olanların dedikleri gibi demelidirler. Yani İslâm Nizamını (İslâm Şeriatını), İslâm’î yönetimi, İslâm ahkâmını tatbikat sahasına koyacak ve uygulayacak olan Hilâfet Devletini inkâr edip kabul etmeyenler; gerçek inanmış samimi Müslümanların (İslâm dava adamlarının) yakın akrabaları da olsalar onlara; Resuller ve Resullerle beraber olanların dedikleri gibi şöyle demelidirler: "Biz sizden, sizin akidenizden, sizin hayat ve yayış tarzınızdan ve her türlü tutum davranışlarınızdan biz sizinle, sizin inancınıza göre idare ve yönetim meclislerinde bir araya gelip, kesinlikle iş birliği yapmayız ve biz sizden uzağız. Biz sizin taptıklarınızdan, tağutlardan, putlardan, heykellerden, bunlara tapınmaktan, bunlara ibadet etmekten, bunları tâzim ve takdis etmekten, bunlara sığınmaktan, bunlara saygı göstermekten tamamen uzağız."

Ashab-ı Kiram gibi kesin tavır koyup, inkârcılara "biz sizi inkâr ediyor ve reddediyoruz. Siz bir olan Allah (cc)'ya tam manasıyla inanıncaya kadar, bizimle sizin aranızda ebedi düşmanlık ve öfke belirmiş ve baş göstermiştir." Dememiz kesin nasla sabittir.

İnanmış İslâm davasına gönül vermiş dava adamları; İslâm Şeriatını kabul etmeyen inkârcılara açıkça şunu da demelidirler: "Sizin bu halinizle siz batılı destekleyip, hakka karşı çıkmanızla, asla size güvenmiyor ve sizden uzağız. Biz yalnız bir olan Allah (cc)'ya sığınıyoruz. Bizim münimiz ve koruyucumuz O’ dur" diyerek, İslâm'da hükmetme nizamını ve İslâm Şeriatını inkâr edenlere karşı kesin çizgilerle ayrı olduklarını belirterek, siyasî konularda bütünüyle tamamen ayrı durmalıdırlar. Aksi halde istenilen hedefe ulaşmak imkânsızdır.

Allah (cc)'nun kasemle (yeminle) "And olsun ki onlarda sizin için güzel örnek vardır" buyruğundaki güzel örnek, siyasî, yönetim ve hükmetme konularında müminlerin inkârcılardan ayrı durmaları olduğu anlaşılıyor. Zira kendilerini örnek alacağımız Resulullah (sav) ve Ashab-ı Kiram, siyasette, yönetimde ve hükmetmede hiç bir zaman, hiç bir yerde (ne Mekke'de ne de Medine'de) inkârcılarla bir araya gelip aynı meclisin üyeliğini yaparak, ne koalisyon kurarak, ne hükümet (iktidar) olarak ne de muhalefet olarak aynı mecliste iş birliği yaparak, aynı mecliste devletin yönetim ve idari işlerinin yürütücülüğünü yapmamışlardır.

Bir takım kimseler Resulullah (sav)'in Medine'de, yahudilerle koalisyon kurup, iş birliği yapıp, ortaklaşa devletin işlerini yürüttüklerini yazıyorlar ve söylüyorlar.

"Medine Vesikası"nı çarpıtarak yazılar yazanlar kesinlikle demokrat kimselerdir. Bunlar Resulullah (sav)'i de kendileri gibi demokrat bir insan olduğunu göstermeye çalışan satılmış kimselerdir. Bunlar böyle demeleriyle Resulullah (sav)'e iftira ettikleri gibi, inkârcılarla iş birliği yapıp demokrasiyle devlet ve yönetim işlerinin yapılmasının caiz olduğunu ortaya koymaya çalışan kimselerdir.

Siyasette, yönetimde ve hükmetmede, İslâm Şeriatını kabul etmeyenlerle iş birliği yapmak, Allah (cc)'nun indirdikleriyle hükmetmemek demektir ki; kesinlikle böyle bir şey olamaz ve olmamıştır. Ne Resulullah (sav) böyle bir şey yapmıştır, ne Ashab-ı Kiram ne de gerçek inanan Müslümanlar.

Allah (cc)'nın Resulullah (sav)'in ve Müslümanların düşmanları; Resulullah (sav) ve Ashab-ı Kiramın Medine'de kurdukları İslâm Devletini, hem Müslüman olduğunu ve hem de demokrasiye inandığını söyleyen kimselerin elleriyle yıkanlardır.

Bugün ise ikili oynayarak İslâm düşmanlığı yapanlar; hem Müslüman olduğunu söyleyip hem de demokrasiyle yönetim yapılır, hükmedilir, diyenler, Hilâfet Devletinin, İslâm Şeriatının düşmanlarıyla koalisyon kurulur diyenler, dinde diyalog kurup papalar, papazlar ve hahamlarla görüşüp işbirliği yapanlar, İslâm Şeriatını, İslâm devletini inkâr eden, yönetici ve idarecilerle görüşüp, onlara karşı yüz suyu döküp, dalkavukluk yapanlar, öbür taraftan bir takım kuruluşların başına geçip milyonlarca Müslümanları kendi inançları doğrultusunda arkalarından sürükleyenler, yeniden Raşidî Hilâfet Devleti'nin gelmesine engel olanlar işte bunlardır İslâm düşmanları. Çünkü bunlar, Allah (cc)'nun buyurduğu şekilde Resulullah (sav)'i ve onunla beraber olanları örnek almıyorlar. Bunlar emperyalist kapitalistlerle siyaset gütmekte, yönetim yapmakta ve hükümleri tatbik etmekte beraber oluyor, işbirliği yapıyorlar. Hatta beraber olup işbirliği yapmak şöyle dursun, bu üçünde de siyaset gütmekte, yönetim yapmakta ve uygulanan hükümlerin tümünde kapitalist akîdesinden fışkıran, kaynaklanan nizamlara göre yaşayışlarını sürdürüyorlar. Hem de bunu kendi irade ve istekleriyle yapıyorlar. Bunları kendi iradeleriyle yaptıklarının delili bütün fiiliyat ve düşünceleridir.

Papa ve papazlarla görüşüp dinde diyalog kurmaları, kapitalist meclislerin birer yürütücü üyeleri olmaları, kapitalist idarelerinde valilik ve kaymakamlık yapmaları ve yine kapitalist idarelerinde hakimlik yapıp, kapitalist kanunlarına göre hüküm vermeleri kendi iradeleriyledir. Başkalarının zoraki yaptırımlarıyla değildir. Bu yaptıklarının hiç biri de İslâm Şeriatından değildir.

Örnek alma konusunda Ayeti Kerime ve Resulullah'ın hayatı ile ilgili yapılan izahattan anlaşılıyor ki; Siyaset gütmede, yönetimde, hükmetmede ve hükümleri tatbik etmede; İslâm siyasetini, İslâm yönetimini ve İslâm Şeriatının hükümlerini kabul etmeyenlerden, her yönüyle tamamen ayrı durmak gerekmektedir. Müslümanlar bu üç konuda inkârcılardan ayrı durmadıkça ve ayrı çalışma yapmadıkça İslâm Devleti kurma hakkına sahip değillerdir. Ve bu konuda İslâm’î şekli inkâr edenlerle beraber çalıştıkları sürece İslâm Devleti (Raşid-î Hilâfet Devleti) kurmaları da imkansızdır.

İslâm Devletini, kabul etmeyenlerden her yönüyle ayrı duran ve ayrı çalışan samimi Müslümanlar kurarlar ve kuracaklardır inşaallah, İslâm Devleti olmadığı günümüzde tekrar yeniden Raşidî Hilâfet Devletini kurmak mükellef olan her Müslüman

üzerine farz-ı ayndır.Bu farzı eda etmek isteyen Müslüman Resulullah (sav)'i ve Ashab-ı Kiramı örnek alarak bu konularda inkârcılardan ayrı durmalıdırlar. Aksi halde bu farzı eda etmiş olamazlar.

* * * * *

< Önceki

112. sayıyı WORD olarak yükle

sonraki >