Hilafet -112                Zilhicce  1419             Mart  1999               Yıl 11

<<

HABER - YORUM

>>

 

ÖZBEKİSTAN’DA ALTI BOMBA PATLADI

16-2-1999 da Başkent Taşkent'de altı patlama meydana geldi. 15 kişi öldü ve onlarca kişi yaralandı. Özbekistan Başkanı Kerimov, bu patlamanın sorumluluğunu fundamantalistlere ve Hizbullah’a üstletti. Özbekistan Hükümeti bu patlamaların Kerimov’u hedef edindiği ve orada darbe teşebbüsü olduğunu bildirdi. Bunun akabinde İsrail Ticaret ve Sanayi Bakanı hemen Kerimov’u telefonla aradı, başsağlığı diledi ve bu patlamaların sorumlusunun Hizbullah olduğunu açıkladı. Ancak Al-Hayat gazetesi 20-2-99 da orada Hizbullah’ın bulunmadığını yalnız Hizb-üt Tahrir’in var olduğunu yazdı. Ancak, Hizb-üt Tahrir silahlı eylemler düzenlemez. Öte yandan Özbekistan rejimi adlandırılan fundamantalizmle savaşmak için İsrail’le sağlam ilişki kurdu. “Sahnut” adlı yahudi ajansı Taşkentte gözle görülür faaliyet yapmaktadır. Ayrıca, Özbekistan orta asya’ya İslam’i fundamantalizmin yayılmasına karşı gelebilmek için Rusya ve Tacikistan’la anlaşmalar yaptı. Zira, Kerimov İslami hareketlerin en şiddetli düşmanlarındandır.

İHVANİ MÜSLİMİN YENİ ÜRDÜN KRALINA VE REJİMİNE OLAN BAĞLILIKLARINI PEKİŞTİRİYOR

Ürdün’de İhvani Müslimin (Müslüman kardeşler)’in genel başkanı Abdulmecid Ezzüneyket Ürdün’ün “Ar-Ray” gazetesine şöyle açıklama yaptı: “Rahmetli yüce kral Hüseyin’in cemaatımızla ilişkisi yalnız kişisel değil, bundan ziyade asıl sabit stratejik ilişkidir. Rahmetli yüce kralın İhvanı Müslimin cemaatına bakışı bu cemaatın yüce krala ve ailesine bakışına dayalıdır.” Bu cemaatın lideri şöyle devam etti. “ İslam’i hareketi ve vatan çıkarlarını ilgilendiren meseleleri öne sürmek üzere yüce kral Abdullah’la görüşmek için cemaat talebte bulundu.” Şöyle dedi “ Rahmetli yüce kral hikmet ve pek ustalık sahibi idi. Cemaatın siyasetiyle karşılaşma konusunda göğsü geniş idi, bunları güzel şekilde anlayıp onlara anlayışlı idi. İhvan hakkında hüsnü zan besliyor ve bize karşı tutumu pek güzeldi . Bunları hep hatırlayacağız.” “ İslam’i hareketin ilk hedefi Ürdün’ün istikrarı ve emniyetini korumaktır. Nitekim, hep milli birliği bizi düşündürür. Ayrıca, temel hürriyetler, milli birliğin unsurlarını güçlendirir. Bunun yanısıra, siyasi alanda cemaatımızın ilk hedefi siyasi partilerin ve diğer sivil toplum kuruluşlarının röllerini canlandırmaktır. Biz İslam’i hareket olarak demokratik, barışcı vesilelerle islahat yapmaya inanıyoruz.” Öteyandan, bu yeni kral İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasındaki ilişki ile ilgili Master diploması hazırlamıştır. Master diplomasının tezinde, 1968 ile 1970 seneleri arasında İsrail Filistin Kurtuluş Örgütüne karşı düzenli operasyonlar ve saldırıların meşru olduğunu yazmıştır. O dönemde bu örgüt Ürdün’de konaklıyordu. Bu yeni kral Amerika’da iken Georgtown üniversitesinde yahudi Alon Benkas’ın derslerine katılıyordu. Bu yahudi öğretmen şimdi yahudi işci partisinin liderinin danışmanı olarak çalışmaktadır. Kral Hüseyin ölünce bu öğretmen o liderle beraber bu kralın cenazesine katıldı.

İşte bu yeni kral, babası gibi yahudilere pek bağlıdır ve onların hizmetkarıdır. Peki bu İhvan nasıl bu krala babasına gösterdikleri sevgi ve bağlılığı buna da gösteriyorlar? Nasıl İslam’i hareket olduklarını iddia ediyorlar? Oysa kendilerinin vatancı, kralcı, demokrat olduklarını gösteriyorlar. Bunların İslam’la alakaları ne kadar acaba? Sırf isim ile mi İslam’la alakaları var?

HİZBULLAH’IN HAFIZ ESADLA ALAKASI

Lübnan’daki Hizbullah’ın Genel sekreteri Hasan Nasvallah Suriye Cumhurbaşkanı Hafız Esad’a desteğini bir konuşmasında defalarca gösterdi. Bu genel sekreter, 15-2-1999 tarihinde bir konferansda Hafız Esad’ın cumhurbaşkanlığı süresinin uzatılmasını desteklemek amacıyla konuşma yaptı. Bu konuşmalardan bazı kesitler şunlardır: Teslimiyetçilerin hareketi Esad’ ın yüksek surları önünde durdu. (onu geçemediler) “Başkan Esad’ın liderliğini temsil eden olağan üstü nimetinden Lübnan’lılar faydalanmaya çalışsınlar” “Herkes Şam’a gelirken Esad’ın müstahkem evinde nasıl bölge ile ilgili kararlar çıkartılıyor diye görsün” “Arap Ümmetine ve Lübnan’ın bu tarihi ve ender lider olan Esad’ın yaptığı güzel işlerini tanıyoruz” “ Bu merhalede onun tarihi önemi pek çoktur” Bu genel sekreter, Müslümanlığa yakışmayan, krala yağcılık ve dalkavukluk yapmıştır. Zira Hafız Esad’ın elleri müslümanların kanlarıyla boyalıdır. Hama’da 1982’de en az 30 bin Müslümanı öldürdü. Lübnan’da 1967’de savunma bakana iken binlerce Müslümanı katletti. İsrail’e Golan tepelerini teslim etmişti. 1970’de darbe yapıp Amerika’ya bağlandı. Halen küfür anayasası ve kanunlarını uyguluyor. Arap milliyetçiliğini savunuyor. Hizbullah’ın genel sekreteri için bunlar acaba bir mana taşırmı?

BAZI KİTABLARDAN SEÇMELER

İslam yönetimini tesis etmek için müslüman hem silah taşıyamaz, hem de bakan olamaz.

Muhammed Kutub “Çağdaş Vakıamız” adlı kitabında şöyle yazıyor: “Yönetime ulaşmak üzere yönetimle çarpışmak için her teşebbüs boştur, basiretli bir iş değil ve düşünmeden kaynaklanan bir iş değildir. Onun neticesi Hama katliamıdır. Fakat her halukarda cahiliye yönetimini red eden kimsenin bu yönetimde bakan olması doğru değildir. Yusuf (as)’ma kıyas yapmak batıldır”

Batılı, Doğulu Düşünürü Nasıl İmal ediyor

Fransız düşünür Jan Paul Sarter “Yeryüzünün Azablıları” adlı kitabında “Batı başkentlerinde nasıl doğulu düşünürler imal ediliyor” başlığı altında şöyle yazıyor: “Değişik dinler yerine insanlık dini veya mezhebi yerleşsin diyorduk. Bu doğulu düşünürler ağızlarından bizim seslerimizi tekrarlıyorlardı. Biz susunca onlarda susuyorlar. Fakat, biz bu düşüncelerin ağızlarına attığımız sözcüklerden başka sözcüğe malik olmadıklarından emin idik”

Afganinin Dinleri Birleştirme Daveti

Muvaffak Ben Merce "Hasta Adam” kitabında Cemaleddin Afganinin şu sözlerini naklediyor: “Yeryüzünün sahiplerine döndüm. En önemli ihtilaflı konularını inceledim. Baktım ki o dindir. Üç dini ele aldım ve inceledim şu sonuca vardım; Musavi, İsavi ve Mahammedi! Dinler ilke ve gayede tamamen müttefiktir. Biri mutlak hayr hususunda eksiklik gösterirse diğeri onu tamamlar. Buradan bende büyük bir ümit doğdu. O ise bu üç dini birleştirmektir. Bu benim teorim için planlar çizmeye, satırlar ve davet mesaj ve mektublar yazmaya başladım.” Afgani şöyle devam ediyor; “Biz mason olarak ilk hedefimiz hürriyet, eşitlik ve kardeşliktir. Bunu gerçekleştirmek için zulüm kalelerini yıkıp mutlak adaletin işaretlerini tesis etmektir. Masonluk ise izzet , nefis ve büyüklüktür. Zulme direnme uğrunda hayata önem vermemektir. İşte masonluğun hedefi budur. Bu nedenle şerefli davaya katıldım.”

SUDAN HİZB-ÜT TAHRİR’İN KAYDINI KABUL ETMİYOR.

Sudan çok partili sisteme geçti. Laik, milliyetçi vatancı ve demokrat partilerini kayıt ettirildiler. Böylece bunlar meşru ve resmi oldular. Fakat Raşidi Hilafeti kurmak için çalışan Hizb-üt Tahrir'in kaydını Sudan devleti kabul etmedi. Gazeteler geçen 4 şubatta bu haberi bariz bir şekilde yazdılar. 4-2-1999 Al-Enba gazetesi, Ar-Rey Al-Âm gazetesi, Al Aher gazetesi ve Ahbar El-Yum gazetesi bu olay hakkında yazdı. Ayrıca, Hizb-üt Tahrir'in Sudan anayasasını ve kanunlarını eleştirdiğini de yazdılar. Hatta, Hizb-üt Tahrir'in Sudan partiler kanununun şeriatla çeliştiğini açıkladığından bahsettiler. Nitekim, bu kanun değişik fikirli partilerin iktidara gelmelerine imkan sağlıyor. Başka ifadeyle, Sudan demokrasiyi kabul etmiştir. Oysa kendileri İslam'i olduğunu iddia ediyor.

SUUDİ ARABİSTAN PETROLÜ KİMİN?

Muhammed En-neyrib "Suudi Arabistan arsındaki ilişkilerin temelleri ve bu ilişkilerin nasıl geliştiğini ve İngilizler tarafından ne kadar engel gördüğünü inceliyor. Bazı paragrafları oradan nakledelim. 1949’da eski Amerikan bakanı Jems S. Mous hükümetine bir rapor hazırlıyor! İngiliz bakanı Amerika’lıları çok kıskanıyor. Bu bakanın Suudi’nin resmi yetkilileri nezdinde büyük nufuza sahiptir. Bu bakan Amerika’ya bağlılık gösteren bazı görevlileri makamlarından uzaklaştırmak için Suudi yetkilileri ikna edebildi. Ayrıca bu İngiliz bakan Suudi Arabistan petrol işleri konusunda başka bir İngiliz ekonomistin bir danışman olarak tayin edilmesi konusunda onları da ikna edebildi. Amerikan ve İngiliz taraflara şu konu üzerinde anlaştılar: Suud kralı kendisi için mali danışman tayin edince Amerikan olacak, askeri ve siyasi işler için danışman tayin edince İngiliz olacaktır.

1974’te Amerika ve Suud hükümeti “Suudi Amerikan Komusyonu” kurmak üzerinde anlaştılar. Suudi tarafının temsilcisi Prens Fahd (şimdiki kral) Amerikan tarafının temsilcisi Amerika dışişleri bakanı Henry Kissinger’dir. Bu anlaşma gereğince Suudi Arabistan’ın petrol gelirleri şöyle bölünecektir:

1-Bu gelirin üçte birisiyle Suudi Arabistan Amerikan malları satın almaya güvence verir.

2-Bu gelirinin diğer üçte birisiyle Suudi Arabistan-Amerikan borsasından senet ve hisse satın almaya güvence verir.

3-Kalan üçüncü üçte biri konusunda Suudi Arabistan serbesttir, istediği şekilde kullanabilir.

Suudi Arabistan’ın bu güvencelerine karşı Amerika Suudi Arabistan’ın iç ve dış emniyetini sağlayacağına dair güvence verir.

İşte Suudi Arabistan’daki Müslümanların petrolünün gelirinin üçte ikisi Amerika’ya aittir. Oysa bu gelir yalnız Müslümanlara ait olmalıdır. Çünkü Resulullah (sav)’in açıkladığına binaen su gibi petrolde Müsmanların kamu mülkiyetine aittir.

AMERİKA’NIN PLANI SADECE IRAK’I BÖLMEK DEĞİLDİR.

Irak Cumhurbaşkanı üç ay öncesi son yardımcısı Taha Yasin Ramadan şöyle açıklamada bulundu. “Amerikan İngiliz saldırısı yapılırken İran’daki muhalefetçi Şii güçler güney Irak’a sızmaya çalıştı. Fakat bu güçler yok edildi. Aynı anda Kuzey Irak’ta Kürt güçleri hareket etmeye çalıştı. Bununla beraber ajanslar orta Irak’ta başkaldırmanın var olduğunu duyurdu.

Bunun manası Amerika’nın hedefi Irak’ı üç devletçiğe bölmektir! Güney Irak’ta Şii, orta Irak’ta Sunni ve kuzey Irak’ta Kürtlere son saldırıyla birlikte bu üç bölgede muhalefetçi güçler hareket etmeye başlamıştır, fakat ezilmiştir. Bu şekilde Amerika’nın amacının yalnız Saddam’ı düşürmek olmadığı daha doğrusu Irak’ı parçalamaktır. Irak’ta bu konuda başarı gösterirse parçalama operasyonları Türkiye’ye ve diğer memleketlerde de yoğunlaştırılacaktır. Bölge devletleri bunu anlıyor, onun için Irak’ın bölünmesine karşılardır. Bölge devletleri samimi olup Allah’a dönseler aralarında birleşmeyi gerçekleştirmek için çalışırlardı. O zaman Amerikan İngiliz entrikalarını suya düşürürler. Zaten Allah’a dönmezlerse Amerika onları parçalamak için çalışmaya devam edecektir. Bunu sene gerçekleşmezse bir sene sonra veya on sene sonra gerçekleşir. Çünkü çirkin milliyetçilik ve mezhepçilik kök saldı. Bu ise sömürgecilerin işini kolaylaştırır.

İRAN CUMHURBAŞKANI HATEMİNİN AVRUPA SEYAHATI

İran cumhurbaşkanı Avrupaya ilk seyahatını düzenledi. Hateminin seyahatinin papa ile Vatikandan başlatması dikkat çekicidir. Bu ziyaretinde dünya Katoliklerinin lideri olan görüşerek, ona bir Pers edebiyat cının kitabini hediye etmiştir. Papada buna hiristiyanlıkla ilgili bir resimle karşılık vermiştir.

Hatemi Vatikan’da vermiş olduğu demeçte demokratik sistemi savunduğunu açıkladı. Hatemi İslam risaleti taşıyor olsaydı demokrasiyi savunmaya kalkışmazdı. Çünkü demokrasi halkın hakimiyetine dayalı, halkın mutlak iradesini benimseyen kendi kendine kanun yapıp onu tatbik eden ve belli bir sure için idareciler tespit eden bir yönetim seklidir.

İslam’da ancak şeriatın hakimiyeti vardır. Müslümanlar Allah’ın nizamini uygulaması için bir kişiyi halife seçerek ona biat verirler. Halife seri hükümleri tatbik ettiği müddetce ve hilafet için ehliyet şartlarını taşıdıgı surece ümmetin idarecisi olarak kalır.

Ayrıca papa ile görüşmek bir kasıt taşıması gerekir. Yani onu İslam’a davet ve taşımış olduğu düşünceyi (Hıristiyanlığı) çürütmekle beraber Resulullah (sav)’ min, sahabenin ve Raşidî halifelerin takınmış olduğu tavırları aynen sergilemesi gerekirdi.

Kur’an-ı Kerim’de bir çok ayet Müslümanlardan Hıristiyanları İslama daveti emretmektedir. İnanmadıkları takdirde İslam hakimiyetini boyun eğmediklerinden dolayı onlara karsı cihad ilan etmek gerekir. Bu İslam’ın dış siyasetidir ve siyaset buna göre düzenlenmelidir.

İran’ın bu uygulamaları dış siyaseti olmadığı gibi İslamî bir siyasete de sahip olmadığının bir göstergesidir. İran anayasası etüt edildiğinde İslamî bir yapıya sahip olmadığı açıkca görülecektir. Ayrıca amerikan liderliği altında bulunan, küfür kanunları ile idare edilen BM’nin de üyesidir. Irak’a karsı düzenlenen saldırıda BM’ ine bağlı olan güvenlik konseyinin 598 nolu kararını kabul ederek dış siyasette güdümlü olduğunu göstermiştir. Ve halen BM’nin vermiş olduğu kararları aynen uygulamaktadır.

YEMEN’DE İSTİKRARSIZLIK

Yemende son yıllarda bir boşluk yaşandığı gözetlenmektedir. Yemendeki bu boşluğun gerçek vakası hakkında bahsetmeden önce devletler arası siyasette boşluğun veya istikrarsızlığın tarifini izah etmek gerekir. İstikrarsızlık; çalışma ve sebatlıkta güçsüzlük içerisinde bulunmaktır. Başka bir ifade ile eldeki gücün gerekli şekilde kullanılmasına muktedir olamamaktır.

Yemende şu an siyasi, asgeri ve stratejik bir boşluk yaşanmaktadır. Bunlardan en önemlisi stratejik olanıdır. Stratejik boşluğun tarifi ise şöyledir: devletin iç ve dış emniyeti ile alakalı islerinden doğan problemler karsısında meydana çıkan çaresizliktir. Yemende şu an bu durum yaşanmaktadır. Bu boşluğa götüren en önemli faktörleri şöyle sıraya biliriz:

  1. Yemene karşı Amerika, İngiltere ve dünya bankasının açıkça müdahaleleri söz konusudur. Buna örnek;

Amerikanın Yemendeki savaş nedeni ile yerleştirmiş olan mayınların yok edil mesi bahanesiyle Yemen ordusuna sızma teşebbüsü.

  1. Yemenin başkenti Sana’da amerikan büyük elcisinin bazı İslamî hareketlerinin liderleri ile görüşme çabaları.
  2. İngiltere büyük elçisinin güney Yemenin başkenti olan Aden’e sık sık ziyaretler düzenlemesi.
  3. Yemende dünya bankasının iktisadi alanda müdahale etmesi ve Dolara karşı Yemen parasının düşürülmesi.
  1. Birbirleri ile çarpışan bir grupların meydana gelmesi ve kabilelerin birbirlerine karsı olan düşmanca tavırları. Buna örnek; Marib bölgesindeki kabilelerle kuzeydeki kabilelerin arasındaki çatışmalar gösterilebilir
  2. Yemenin değişik yerlerinde asayişi bozan suikastlar ve bombalı saldırıların düzenlenmesi. Bu da Aden, Dali ve Hatramut’ta açık bir şekilde gözükmektedir. Bu olayların arkasında kabile şeyhlerine para yardımı yapan ve Hatramut halkından bir çoklarına Suud vatandaşlığı veren Suudi Arabistan’ın olduğu gözükmektedir.
  3. Tüccarlar, işadamları, siyasi kimseler, yöneticiler hakkında insanlar arasında asılsız söylemeler yayılmaktadır. Sana’da kızların kaçırılması neticesinde, korku ve güvensizlik toplumda yayılmıştır.
  4. Komşu devletler Yemenin bu durumundan istifade ederek bazı bölgelerini işgal edip devletler arası sürtüşmeye sebep olmaktadırlar. Misal; Eritre Kızıl denizindeki Yemene ait Hunis adalarını ve Suudi Arabistan’da Yemen çölünün bazı yerleri işgal ettiler.

İste bunlar dengeleri bozan istikrarsızlığa götüren unsurlardan bazılarıdır. Bunların neticesinde de Yemende şunlar zuhur etmiştir:

  1. Yemen bir boşluk içerisinde yasamaya başlamış oldu. Şu an sanki Yemende devlet mevcut değildir. Bu halin elbette değişmesi gerekir. Alternatif olarak orada istikrarı temin edecek bir devletin kurulması gerekir.
  2. Kuzey ve güney Yemen arasında bölgecilik meydana gelmiştir, şöyleki: güneydeki halk kuzeydeki halktan ayrılmaya hazır haldedirler. Çünkü güneydeki önemli ve hassas yerler kuzeylilerin elinde bulunmaktadır. Hatta bir çok görevler kuzeylilerin ellerindir. Bu ise güneylilerden bölgecilik hevesini artırmaktadır.
  3. İslamî ve gayri İslamî hareketlerde menfaatcılığın yayılmasıdır. Bu durum insanlar arasında güvensizliğe neden olmaktadır. Menfaatcılık insanları ikiyüzlülüğü öğretmekle beraber çıkarcılığada sevk etmektedir.
  4. Aklın kabul edemiyeceği şekilde şiddetli fakirliğin yayılması ve gençler arasında yüksek oranda işsizliğin olmasıdır.

Bütün bunlar yeni alternatifler aramaya yöneltmektedir. Bu boşluğu kapatmakta Müslümanlar hızlı bir şekilde hareket etmezlerse dış güçler bu istikrarı sağlamak bahanesiyle bazı kişileri iktidara getirip orada hakimiyetlerini pekiştirebilirler.

Allah’tan niyazımız samimi Müslümanların çabucak harekete geçmesi, bu boşluğu doldurması ve Yemene saadeti getirmeleridir.

* * * * *

< Önceki

112. sayıyı WORD olarak yükle

sonraki >