1970’li yılların sonlarında
başlayıp 1982 de sona eren Suriye rejimine karşı silahlı mücadelede Ihvan-i
Müslimin ve diğer bazı İslâm’î gurupların faaliyetlerinin başarısızlıkla
sonuçlanmasının sebeplerini Ömer Abdulhakim “Suriye’deki Cihad, İslâm’î
Devrim" adlı, 1623 sayfalık kitabında maddeler halinde topladı.
"Suriye’deki cihad üzerine tecrübe notları” isimli bölümünden bazı
kesitler sunuyoruz.
1-Harekete geçmeden önce bir strateji ve kapsamlı bir
planlamanın bulunmaması:
İlk defa cihadı başlatanlar vakıanın verileri ve gelecek ile
ilgili tahminler ve ince hesaplara dayalı herhangi stratejik bir tasarıya sahip
değillerdi. Memleketlerinin durumu, coğrafyası, demografyası, etnik yapısı, dini,
milliyetçi ve siyasî hareketleri, rejimin ve onun mekanizmaları ile ilgili hiç bir
ciddi araştırma yapılmadı ve itibara da alınmadı. Ayrıca rejimin gücü ve bizim
gücümüz arasında mukayese gözetilmedi. Dost ve düşman güçler, onların
imkânları, tabiatı ve onlardan nasıl istifade edilebileceği konusunda araştırmadı.
2-Samimi mücahidlerin değişik guruplar ve oluşumların
içerisine dağılmaları:
Samimi olanlar bir araya gelemediler, bir yöneliş üzerine
çalışmalarını yoğunlaştıramadılar. Tersine değişik guruplara bağlı oldukları
için aralarında sürtüşmeler, birbirlerini çekememeler, birbirlerinden nefret etme ve
hizipçilik ve gurupçuluk halleri onları etkiledi. Çünkü, guruplar ve liderleri
çelişkili meşreplere ve hedeflere sahip idiler. Bundan dolayı, dini ve ahlâkî yönde
olumsuz etkilenmeler doğmuştur.
3- İdeolojik alanda, devrimci cihad nazariyesi ve açık
hedefleri belirginleştirmede acziyet göstermektir: Misal olarak, “Nuseyrilerle
savaş İslam yönetimi kur” sloganı bu çatışmaya giren bütün İslâm’î
kitleleşmelerin sloganı idi. Fakat, bunların çoğu İslâm’î yönetimin şeklinin
nasıl olduğunu anlamaya bile yaklaşmadılar. Bu savaşın nedeni bunun ne kadar farz
olduğunu ve buna neden çağrıldıkları ve neden bu uğurda öleceklerine dair bir
bilgilerinin olmayışı ve edinmeyişleridir. Mücahidler kendilerinin ne olduklarını,
ne istediklerini ve kendilerini harekete geçiren şeyin ne olduğunu ince ve sınırlı
şekilde insanlara kavratma noktasında aciz kaldılar.
4-Siyasî ve devrimci uyanıklığın az olması, genel olarak
şer’i ilim seviyesinin düşük olmasıdır:
Bu sebepten dolayı,bu guruplar kolayca tuzağa düşürüldüler.
İçlerine sızmak kolay oldu. Bunların tek gayesi çok insan toplamaktı.
Kısaca samimi olan gurupların, mücahidlerin tümü , hareket ve
ölmek için yönlendirilmişti. Fakat şerî ilim ve siyasî uyanıklık alanlarında pek
düşük idiler. “Devrimci cihadî” guruplar, lâzım olan şerî ilim ve siyasî
uyanıklıktan çok aşağı seviyede idiler.
5-İlk darbeyle nitelikli kişiler yok edildikten sonra sayıya
dayanmaya çalışmak:
1979’dan 1980’in sonuna kadar süren bir dönemde bir çok üstün
nitelikli kişiler şehit edildi. Daha sonra lider durumunda olan kişiler guruplarını
genişletmek maksadıyla kapılarını herkese açık tuttular. Böylece nitelik ikinci
plana itilerek sayıyı artırmaya gidildi. Bu sebeple, olumsuz, anormal ve öldürücü
durumlar ortaya çıktı. Bunlar İslâm ahkâmına pek bağlı değil ve davalarına
sebatlıktan uzak idiler. Bunlar sadece coşku ve heyecana sahip idiler. Bir müddet sonra
ve özellikle Suriye dışına çıkınca coşku ve heyecanları yok oluyordu. Ayrıca,
sayıya dayandıkları için Suriye istihbarat teşkilâtı mensuplarının bu guruplara
sızmaları çok kolay oldu.
6-Cihad edenlerin iç ve dış enformasyon araçlarının zayıf
olmasıdır.
Bazı bildirilerin çıkartılması dışında toplulukları
hazırlamak ve destekleyici bulmak için enformasyonla ilgili planları yoktu. İçeride
tamamen enformasyon ihmal edildi. Sadece dışarıda olanla yetinildi. Fakat,
dışarıdaki enformasyon araçları yalan ve aldatma işine çevrildi. Bu enformasyon
haber verici niteliğinde idi fakat fikrî değildi. İçeride ve dışarıda fikre
destekleyici yönüne önem verilmiyordu. Sadece haber alınmakla yetiniliyordu. Bu
haberler de abartılı ve yalanlarla dolu idi.
7-Mücahidlerin dışarıdan yardım beklemeleri ve kendi
kendilerine itimat etmemeleri:
Bu konuda o kadar ileriye gittiler ki; Irak gibi düşman rejimlere
itimat ettiler. Eğer cihada dayalı devrimci bir hareket dıştan gelecek yardıma
dayanırsa bu hareket diğerlerinin elinde bir siyasî oyun kartına dönüşüverir.
Yardım aldıkları kişilerin kararlarına uymazsa hemen bitirilir. Suriye’deki hareket
bunu çok geç anladı ve bu sonuç kendisi için ağır bir ders oldu. Tabii ki bu dersi
almak isteyenler içindir.
8- Bu guruplar memleketlerinin şartlarına uygun olmayan
uzun bir çete savaşının içerisine düştüler, düşürüldüler.
Bu durum (stratejik olmayan planlamanın) daha doğrusu hiç olmayan
bir planlamanın, vakıanın verilerini düşünmeden, sırf kendi kafalarının ürünü
olan fikirlere dayalı tasarıların konmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca, rejimin
küçük ajanlarını hedef edindiler. Böylece bir çıkmaza girdiler. Hareket
başlatılmadan önce, araştırmaya ve dakik bir incelemeye dayanmadığı için,
çalışmanın neticesi pek hüzünlü olmuştur.
9-Uzun süre dışarıda kalmak, toplulukların desteğini
kaybetmek ve elemanlarda dini ve devrimci seviyenin düşük olması.
Bir çok elemanın dışarıya kaçması değişik ülkelerde
yerleşmesinden dolayı halkın onlara olan desteğini kaybettirdi. Çünkü, halk ile
olan alâkaları kesildi. Böylece halktan uzaklaşarak gittikleri memleketlere
yerleştiler ve dönüş düşünülemez oldu. Böylece elemanlar meydanı terk etmiş
oldular.
10-Çete savaşlarında İslâm’î ve evrensel tecrübelerden
faydalanılmaması:
Tarih tecrübeler ile doludur. Değişik alanlarda insanda,
faaliyetleri ile ilgili tecrübe birikimine binaen bilim ve tecrübeler gelişir.
Savaşlar ve devrimler buna örnek olarak gösterilebilir. Kur'an ve Nebevî sünnet
bunlarla ilgili çok şeyler anlatmaktadır. Tarih ve olaylardan ders almamız
istenmektedir. Fakat okuma ve inceleme alışkanlığı olmadığı için adeta bir
cahillik vardı. Diğerlerinin tecrübelerine bakılmadan işe girişildiği ve de basit
çukurlara düşüldüğü daha sonra görülmüş oldu.
11-Rejimlerle daimi bir destekleyici olarak muamele yapıldı.
Komşu rejimler delil üstü delil gösterilerek geçici de olsa bile
müttefik olamazlar. Bütün bu rejimler İslâm’dan korkuyor, kardeşlerimizi hapislere
atıyorlar. Dünkü veya bugünkü düşmanımız; müstakbel dostumuz, yoldaşımız ve
yardımcımız olamaz. Bu dersi öğrenmediler.
12-Dışarıda açık faaliyet yapmak:
Savaşın gerektirdiği durumdan dolayı gizli örgütler olarak
çalışıldı. Komşu memleketlerde ise tam tersi oldu. Bizi misafir olarak kabul eden
düşman rejimler gizli çalışmalarımızı kabul edemezlerdi. Çünkü ne
yaptığımızı ve ne istediğimizi öğrenmek istiyorlardı. Bu gençler adeta her
şeylerini gösterdiler. Sayılarını, elemanlarının isimlerini, niyetlerini,
güçlerini ve planlarını açıkca gösterdiler. İhvan-ı Müslimin bu konuda çok
ileriye gitti. En gizli şeyleri, skandalları ve iç problemleri karşılıklı telefonda
açıkça konuşuyorlardı. Telefonlarının dinlendiğini ve hatta dinleyenlerle
konuştukları halde bu duruma devam ettiler. Bu adeta deliliğin bir göstergesidir.
Bunları öğrendikleri için bu rejimler o ülkelerde faaliyet gösteren diğer
İslâm’î hareketlere büyük darbeler indirdiler. Çünkü onlar da bize benzemektedir
ve hepimizin gayesi aynıdır.
13-Dışarıdaki askerî faaliyetin başarılı olmaması,
düşmanı ve düşmanının dostlarına karşı gelme gücünün kaybedilmesine sebep
olması:
Bunun sebepleri örgüte tahakküm eden başkanların kusurlu
olmalarıdır. Böylece devlet bunları hafif görüp saflarına girdi ve onları
kuşattı. Dışarıda rejimin ajanları bunları tasfiye etmeye başladı. Bu hal
önlenemedi
14-Rejimin yıkılmasından sonraki durumlar ve merhaleler
hakkında her hangi bir tasarının bulunmaması:
Rejim düşmüş olsaydı veya ani bir darbe ile düşürülse idi
acaba nasıl bir tutum takınılacaktı? Komşular ile nasıl bir muamelede
bulunulacaktı? Diğer cemaat ve kitleler ile nasıl bir ilişki kurulacaktı? Bu ve buna
benzer gibi konularda hiç bir tasarı yoktu.
15-Güvenilir ve samimi alimler etrafında toplanmamak ve onlardan
faydalanmamak:
Mücahid ve alimlerde hatalar olmuştur. Güvenilir alimler ne
yapacaklarını bilmedikleri için, sürgünleri tercih ettiler. Özellikle petrol tutkunu
alimlerin mezarı olan Suudi Arabistan’da uykuya daldılar.
Aynı zamanda mücahidler alimlere yönelmediler. İki taraf arasında
karşılıklı cefakârlık oluştu.
16-Devrim için memleketteki bütün İslâm’î kesimleri
özellikle bedevî aşiretler ve Kürtleri hazırlamamak ve onlardan faydalanma yoluna
gitmemek:
Oysa, İslâm boyasıyla ortaya çıkan devrim hareketleri kapsamlı
olduğu gibi her Müslümanı da içine almaktadır. İslâm’î devrim hareketi
bahsedilen Müslümanları kendi tarafına kazanmaya çalışmayınca, Suriye Devleti
değişik kandırmacalar, tehditler ve dünyevî menfaat sağlama uğruna onların
çoğunu kendi tarafına çekti. Özellikle Müslüman Kürtler (kimliklerini kazanma
açısından) dışarıdan ithal edilen sapık fikirlerin avı oldular. Böylece halkın
önemli bir bölümü kaybedilmiş oldu.
Bunun sebebi; toplum sahasını incelememek, malum olan verilerden
faydalanmamak ve bunlarla ilgili kapsamlı planlama yapılmamasıdır.
17-Sivil olarak İslâm davetini taşıyan örgütleri direniş ve
nefsi müdafaa yapabilme eylemine dönüştürme ve askerî örgüt haline getirme
konusunda başarı sağlanmaması.
İslâm dünyasında İslâm’î daveti yüklenen hareketler için bu
bir ders oldu. Ayrıca, camilerdeki barışçı davet üslupları yerine askerî
faaliyetleri uygulamaya çalıştılar. Hocalar da general elbisesi giyince büyük bir
başarısızlık oluştu. Bunların askerlik bilgileri yoktu. Senelerce çalışıldı,
fakat silah taşımakla ilgili eğitimleri olmadığı gibi, birden bire hızlı bir
şekilde silaha sarıldılar.
18-Bütün bu acı derslerin yanında bazı faydalı olabilecek
ibretler de vardır. Tecrübeler şunu ispatlamıştır: İslâm’î devrimi yapabilmek
için Müslüman toplulukları cihada hazırlamak mümkündür. Ancak, zalimlere karşı
mücadele etmek, sebatlık göstermek ve fedakârlık gösterme konusunda güzel örnek
olmak şarttır. Bir buçuk yıl boyunca yapılan askerî cihadın bir çok kusurları
olmasına rağmen rejimi yıkmak, zalimleri ve azgınları düşürmek, cihada katılmak
ve İslâm için cihad etmek üzere yüzlerce Müslümanı harekete geçirdi. Hama
tecrübesi, mücahidlerle beraber binlerce Müslümanın da cihad etmeye hazır olduğunu
gösterdi.
Bu da, Müslüman bir halkın daha güzelini yapacağına dair bazı
ümitler vermektedir.