DEMOKRATİK SEÇİM ALDATMACASI
GİRİŞ
Bu yazı ile Türkiye’de 18.04.1999 tarihinde
yapılan seçimlerde sergilenen aldatmacaya dikkatleri çekmeye çalışacağız.
Demokrasi, dini hayattan ayırma düşüncesinden
çıkmış, ilahi adalet düşüncesini bütünüyle ortadan kaldırıp yasama ve
egemenliği halka vermek iddiası ile gelmiştir. Bu iddiaya göre: halk kendi kendisinin
efendisidir. Bu nedenle halk kendi iradesini bizzat kullanmalıdır. Dilediği hukuk
sistemini yasallaştırmak, dilediğini yürürlükten kaldırmak onun hakkıdır. Bizzat,
ortaya koyduğu yasaları uygulama hakkı da onundur. Dilediği idareciyi seçer, arzu
ettiği yasaları uygulamak için hakimler tayin eder. Böylelikle halk, idarecilerin
yetkilerini ondan alan tek kaynaktır. Bu işlemleri de seçimle, çoğunluk oyları ile
belirler.
Kurumların oluşturulması, yasaların
çıkartılması, hükümetlere güven oylarının verilmesi, mecliste bu güvenin geri
alınması hep çoğunluğa göre olur. İdarecilerin ister direkt isterse parlamento
arzusuyla seçilmesi yine çoğunluk oyları ile olmaktadır. Bu nedenle çoğunluk,
demokratik sistemin en belirgin özelliğidir. Halbuki demokrasi, gerçek anlamı ile
uygulanma imkanı bulunmayan hayali bir düşüncedir. Hiç bir zaman uygulanamadığı
gibi uygulanamayacaktır da. Küfrün, batıl olmasının yanısıra ütopik, aldatmaca
bir iddadır.
Zira parlamenterler halkın çoğunluğun değil,
azınlığı tarafından seçilmiştir.
Hatta bu seçim (18 Nisan 1999) apılırken
hükümet, parlamentonun en az milletvekili ile temsil edilen partisi
tarafından yürütülmekteydi. Böylece bu parti ve
vekiller, halk çoğunluğunun seçtiği kişiler değil, azınlık durumunda ki
seçmenlerin temsilcileri olmaktadır.
Amerika ve İngiltere gibi en köklü demokratik
ülkelerde bile devlet başkanı ve parlamenterler, büyük iş adamları ile
sermayedarlardan oluşan kapitalistlerin iradelerini temsil etmektedirler. Halk
çoğunluğunun iradesi ise hiçe sayılmaktadır. Türkiye’de ise bu durum, belirli
güçlerin elindedir. Bu güçler, medyada “zinde güç-derin devlet” gibi veya
“çete, mafya” gibi isimlerle anılmaktadır.
Bu yazımızın asıl konusu seçim olduğu için bu
konudaki oyunları ortaya koymaya çalışacağız:
Seçim, “Şekil-1” de görüldüğü gibi şu
süreçten geçmektedir. Yani seçmenin oyu şu serüveni yaşamaktadır:
SEÇMEN OYUNUN SERÜVENİ
1- Seçim tarihi belirlendikten sonra bütün
medya, partiler ve adaylar hakkında kendi çıkarları doğrultusunda propagandalar
yaparak halkın eğilimlerinde etkili olmakta ve halkı yönlendirmektedir. Adaylar
hakkında yanıltıcı bilgiler verebilmekte, bazı partiler hakkında kapatılacak veya
oyları çok düştü gibi yayınları ile seçmenlerin kafalarını karıştırmaktadır.
Böylece seçmen vereceği oyun boşa gitmemesi için ilk düşündüğünün aksine
ehveni şer diyerek bir başka parti veya adaya oy kullanmaktadır.
2- Seçmen oyunu kullandıktan sonra “sandık
kurulu başkanlığı” tarafından parti temsilcileri ile birlikte oyların sayımı,
dökümü ve tutanakları tutulup, torbalar ve zarflar mühürlendikten sonra “sandık
kurulu başkanı” bu torba ve zarfları “seçim kurulu bürolarına” götürüp
teslim etmek için polis gözetiminde ve zaman zaman tek başına bu taşıma ve teslim
işlemini yapmaktadır. Yani bu zarf ve torbalar bir kişinin inisiyatifine
bırakılmaktadır. Bu konuda “seçim bürosuna” teslim edilen tutanaklarda
yanlışlık neticesinde torbalar açtırılıp “oy döküm cetveli” ile “tutanak”
karşılaştırıldığında “oy döküm cetveli” ile “tutanağın” hiç ilgisinin
olmadığı görülebilmektedir. Bu olay yetkiliye aktarıldığında bu tutanağın
değiştirilmesini ve olayın üzerinde fazla durulamaması istenebilmektedir.
Dolayısıyla verilen oylar bir kişinin insitiyatifine terk edilerek yerine
ulaşmamasının sağlanması söz konusu olurken bir başka partiye yazılması da söz
konusudur.
3- Ayrıca “seçim kurulu bölge
bürolarında” teslim alınan tutanaklardan “birleştirme tutanaklarına” oylar
çeşitli kurumlardan sağlanan elemanlar tarafından işlenmektedir. Bu elemanlar
çeşitli düşünce ve fikre sahiptirler. Oylar bu tutanaklara işlenirken o elamanların
insitiyatifine bırakılmaktadır. Bu yazım esnasında bir partinin oyları, diğer
partiye kolayca yazılabilir ve bu konuda bütün partilerde şüpheler vardır. Hatta bu
tip bir vakıayı Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı ve başkan adayı Melih
Gökçek, ispat etmiştir ve bir çok parti “seçim kurulu başkanlıklarına” itiraz
etmekteler ve oyların tekrar sayılmasını istemekteler.
4- Yine oy sandıkları belirli bir sıraya
göre numaralandırılmamıştır. Belirli bir sayı ile devam eden sandık numaraların
arasında kalan bazı numaralardaki sandıkların olmadığı görülmüştür. Bu konu
“seçim kurulu yetkililerine” sorulduğunda aslında bu sandıkların olmadığı (bu
sandıkların kontenjan-sanal sandık olduğu) belirtilmiştir. Dolayısıyla olmayan bu
sandıklar, birileri tarafından gerekli görüldüğünde açılarak oylar ortaya
çıkartılabilir. Bu sandıkları ayarlama ve numaralandırma ve kaç sandık olacağı
işi bu sandıklarda kimlerin oy kullanacağına “Seçim Kurulu başkanlığı”
ayarlamaktadır. Dolayısıyla bütün inisiyatif bu başkanlığa aittir. Ankara’nın
ortasında bile bir çok sokağın sakinlerini oy kullanmak için kaydedilmediği de
düşünülürse kullanılan oylar çoğu zaman yerine ulaşamadığı gibi adeta
insanlarla dalga geçilmektedir. İstenildiği şekilde oyların şişirilmesi söz konusu
olabilir. Bu sebeple oy kullanarak vekillerini seçtiğini zannedenler ancak
yanılmaktadırlar.
5- İlçe seçim kuruluna gelen tutanaklar
burada memurlar tarafından bilgisayara işlenmektedir. Burada da bu tutanağı
“bilgisayara” işleyen “memurun” inisiyatifi söz konusudur. Ayrıca ilçe seçim
kurulundaki bilgisayar programlarının güvenirliği de tartışılabilir. Çünkü o
programı hazırlayan kişilerin de inisiyatifi söz konusudur.
6- Bu aşamalardan sonra “ilçe seçim
kurulunca” netice ilan edilerek resmiyet kazanılmaktadır. Ancak seçmenin oyunun
adresini bulmasının önünde bir başka engel de seçim sisteminden kaynaklanan
değerlendirme ve baraj sistemi vardır. Eğer oyun adresi olan şahıs ya da parti söz
konusu olan barajı geçemez ise ona ait oylar o bölgedeki diğer partiler arasında oy
oranlarına göre paylaşılmaktadır. Öyle ki sağ partiye verilen oy tam zıttı sol
partinin hanesine yazılabilmektedir. 18 Nisan 1999 seçimlerinde takriben %18 oranında
kullanılan oyun adresine ulaşmadığı açıkça görülmektedir. Zira seçim
sisteminden kaynaklanan barajı geçemeyen oyların oranı %18’dir. Ayrıca 1.504.291 oy
da geçersiz sayılmıştır. Yine seçim sisteminden kaynaklanan nedenlerden dolayı çok
oy aldığı halde bazı partilerin milletvekili sayısı kendisinden az oy alan partinin
milletvekili sayısından fazla olabilmektedir.
7- Parlementoya gelindiğinde seç menin oyu
ile desteklediği parti birinci parti olsa da istediği gibi hareket ederek hükümet
olamıyor. Çeşitli dengeler ve çevrelerin telkini ile seçmenin iradesinin tersi
oluşumlarda, koalisyonlarda yer alabiliyor. Bu da oyun parlamentoda temsil edilmediğini
gösteriyor.
8- Bir şekilde hükümet olsa bu sefer de
koalisyon hükümeti ise kendi tüzüğünü ve vaadlerini değil, koalisyon protokolünü
uygulamak zorundadır.
Seçmenin iradesi orada da temsil olmuyor. Bazen
sağ parti sol partinin programını uygulamak zorunda kalabiliyor. Tek başına hükümet
olsa, bu sefer de “anayasa mahkemesi”, “Cumhurbaşkanının vetosu” ve “derin
devletin darbe tehditleri” ile yine seçmenine vermiş olduğu vaadlerine ve seçmenin
isteklerini yerine getiremiyor. Bu hususta ısrarcı olursa darbe ile indiriliyor.
Türkiye’de Menderes örneği, üç darbe, 28 Şubat süreci, Cezayir örneği vb.
örnekler bütün bunların kanıtıdır.
SONUÇ
“Demokratik yolla mücadele daha akıllıca kolay
yoldur. Demokratik parti kuralım, sistemin demokratik arenasında yarışa katılalım. O
kulvarda büyük parti olup hükümeti ele geçirirsek istediğimizi yapabiliriz.”
beklentisi içinde her türlü maddi, manevi gayretlerini, imkanlarını seferber ederek
çalışan Müslüman kardeşlerimizin artık akıllarını başlarına almalarını
tavsiye ediyoruz. Demokrasi, demokratik yol kandırmacadır, önemlisi haramdır,
küfürdür. Haram ve küfürden hayır beklemek ise gaflettir, dalalettir. Allah tüm
Müslümanları bu aldatmacadan, oyalamacadan bir daha bu duruma düşmekten korusun,
düşenleri de kurtarsın.
Müslümanlar İslâm’ın müsaade ettiği
yolların dışında hareket edip zafere ulaşacaklarını zannediyorlarsa yanılıyorlar,
kandırılıyorlar. (Muhammed/Fetih Süresi: 24-29) Bulunduğumuz bu durumdan
kurtulmanın tek yolu Allah’ın nuru olan dinini hayata hakim kılacak Raşidî Hilâfet
Devleti’ni kurmaktır. İşte onun kurulması için, Resul (sav)’in metodu üzere
çalışılması dünya ve ahiretimizin kurtuluşu için vesile olacaktır. Bunun için
bütün Müslüman kardeşlerimizi böyle bir çalışmaya şu Ayet-i Kerime’nin
ışığında davet ediyoruz:
“Dini dosdoğru ikame
edin ve onun hakkında ayrılığa düşmeyin” diye Nuh’a tavsiye ettiğini, sana
vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi Allah size nizam
kıldı. Fakat kendilerine çağırdığın bu nizam, müşriklere ağır geldi. Allah
dilediğini kendisine seçer ve kendisine yönelenleri de doğru yola iletir.” (Şura:
13)
“Şekil-1” B A K I N I Z |