Hilafet -113                 Muharrem  1420               Nisan  1999                    Yıl 11

<<

BAŞYAZI

>>

DEMOKRATİK SEÇİM ALDATMACASI

GİRİŞ

Bu yazı ile Türkiye’de 18.04.1999 tarihinde yapılan seçimlerde sergilenen aldatmacaya dikkatleri çekmeye çalışacağız.

Demokrasi, dini hayattan ayırma düşüncesinden çıkmış, ilahi adalet düşüncesini bütünüyle ortadan kaldırıp yasama ve egemenliği halka vermek iddiası ile gelmiştir. Bu iddiaya göre: halk kendi kendisinin efendisidir. Bu nedenle halk kendi iradesini bizzat kullanmalıdır. Dilediği hukuk sistemini yasallaştırmak, dilediğini yürürlükten kaldırmak onun hakkıdır. Bizzat, ortaya koyduğu yasaları uygulama hakkı da onundur. Dilediği idareciyi seçer, arzu ettiği yasaları uygulamak için hakimler tayin eder. Böylelikle halk, idarecilerin yetkilerini ondan alan tek kaynaktır. Bu işlemleri de seçimle, çoğunluk oyları ile belirler.

Kurumların oluşturulması, yasaların çıkartılması, hükümetlere güven oylarının verilmesi, mecliste bu güvenin geri alınması hep çoğunluğa göre olur. İdarecilerin ister direkt isterse parlamento arzusuyla seçilmesi yine çoğunluk oyları ile olmaktadır. Bu nedenle çoğunluk, demokratik sistemin en belirgin özelliğidir. Halbuki demokrasi, gerçek anlamı ile uygulanma imkanı bulunmayan hayali bir düşüncedir. Hiç bir zaman uygulanamadığı gibi uygulanamayacaktır da. Küfrün, batıl olmasının yanısıra ütopik, aldatmaca bir iddadır.

Zira parlamenterler halkın çoğunluğun değil, azınlığı tarafından seçilmiştir.

Hatta bu seçim (18 Nisan 1999) apılırken hükümet, parlamentonun en az milletvekili ile temsil edilen partisi

tarafından yürütülmekteydi. Böylece bu parti ve vekiller, halk çoğunluğunun seçtiği kişiler değil, azınlık durumunda ki seçmenlerin temsilcileri olmaktadır.

Amerika ve İngiltere gibi en köklü demokratik ülkelerde bile devlet başkanı ve parlamenterler, büyük iş adamları ile sermayedarlardan oluşan kapitalistlerin iradelerini temsil etmektedirler. Halk çoğunluğunun iradesi ise hiçe sayılmaktadır. Türkiye’de ise bu durum, belirli güçlerin elindedir. Bu güçler, medyada “zinde güç-derin devlet” gibi veya “çete, mafya” gibi isimlerle anılmaktadır.

Bu yazımızın asıl konusu seçim olduğu için bu konudaki oyunları ortaya koymaya çalışacağız:

Seçim, “Şekil-1” de görüldüğü gibi şu süreçten geçmektedir. Yani seçmenin oyu şu serüveni yaşamaktadır:

 

SEÇMEN OYUNUN SERÜVENİ

1- Seçim tarihi belirlendikten sonra bütün medya, partiler ve adaylar hakkında kendi çıkarları doğrultusunda propagandalar yaparak halkın eğilimlerinde etkili olmakta ve halkı yönlendirmektedir. Adaylar hakkında yanıltıcı bilgiler verebilmekte, bazı partiler hakkında kapatılacak veya oyları çok düştü gibi yayınları ile seçmenlerin kafalarını karıştırmaktadır. Böylece seçmen vereceği oyun boşa gitmemesi için ilk düşündüğünün aksine ehveni şer diyerek bir başka parti veya adaya oy kullanmaktadır.

2- Seçmen oyunu kullandıktan sonra “sandık kurulu başkanlığı” tarafından parti temsilcileri ile birlikte oyların sayımı, dökümü ve tutanakları tutulup, torbalar ve zarflar mühürlendikten sonra “sandık kurulu başkanı” bu torba ve zarfları “seçim kurulu bürolarına” götürüp teslim etmek için polis gözetiminde ve zaman zaman tek başına bu taşıma ve teslim işlemini yapmaktadır. Yani bu zarf ve torbalar bir kişinin inisiyatifine bırakılmaktadır. Bu konuda “seçim bürosuna” teslim edilen tutanaklarda yanlışlık neticesinde torbalar açtırılıp “oy döküm cetveli” ile “tutanak” karşılaştırıldığında “oy döküm cetveli” ile “tutanağın” hiç ilgisinin olmadığı görülebilmektedir. Bu olay yetkiliye aktarıldığında bu tutanağın değiştirilmesini ve olayın üzerinde fazla durulamaması istenebilmektedir. Dolayısıyla verilen oylar bir kişinin insitiyatifine terk edilerek yerine ulaşmamasının sağlanması söz konusu olurken bir başka partiye yazılması da söz konusudur.

3- Ayrıca “seçim kurulu bölge bürolarında” teslim alınan tutanaklardan “birleştirme tutanaklarına” oylar çeşitli kurumlardan sağlanan elemanlar tarafından işlenmektedir. Bu elemanlar çeşitli düşünce ve fikre sahiptirler. Oylar bu tutanaklara işlenirken o elamanların insitiyatifine bırakılmaktadır. Bu yazım esnasında bir partinin oyları, diğer partiye kolayca yazılabilir ve bu konuda bütün partilerde şüpheler vardır. Hatta bu tip bir vakıayı Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı ve başkan adayı Melih Gökçek, ispat etmiştir ve bir çok parti “seçim kurulu başkanlıklarına” itiraz etmekteler ve oyların tekrar sayılmasını istemekteler.

4- Yine oy sandıkları belirli bir sıraya göre numaralandırılmamıştır. Belirli bir sayı ile devam eden sandık numaraların arasında kalan bazı numaralardaki sandıkların olmadığı görülmüştür. Bu konu “seçim kurulu yetkililerine” sorulduğunda aslında bu sandıkların olmadığı (bu sandıkların kontenjan-sanal sandık olduğu) belirtilmiştir. Dolayısıyla olmayan bu sandıklar, birileri tarafından gerekli görüldüğünde açılarak oylar ortaya çıkartılabilir. Bu sandıkları ayarlama ve numaralandırma ve kaç sandık olacağı işi bu sandıklarda kimlerin oy kullanacağına “Seçim Kurulu başkanlığı” ayarlamaktadır. Dolayısıyla bütün inisiyatif bu başkanlığa aittir. Ankara’nın ortasında bile bir çok sokağın sakinlerini oy kullanmak için kaydedilmediği de düşünülürse kullanılan oylar çoğu zaman yerine ulaşamadığı gibi adeta insanlarla dalga geçilmektedir. İstenildiği şekilde oyların şişirilmesi söz konusu olabilir. Bu sebeple oy kullanarak vekillerini seçtiğini zannedenler ancak yanılmaktadırlar.

5- İlçe seçim kuruluna gelen tutanaklar burada memurlar tarafından bilgisayara işlenmektedir. Burada da bu tutanağı “bilgisayara” işleyen “memurun” inisiyatifi söz konusudur. Ayrıca ilçe seçim kurulundaki bilgisayar programlarının güvenirliği de tartışılabilir. Çünkü o programı hazırlayan kişilerin de inisiyatifi söz konusudur.

6- Bu aşamalardan sonra “ilçe seçim kurulunca” netice ilan edilerek resmiyet kazanılmaktadır. Ancak seçmenin oyunun adresini bulmasının önünde bir başka engel de seçim sisteminden kaynaklanan değerlendirme ve baraj sistemi vardır. Eğer oyun adresi olan şahıs ya da parti söz konusu olan barajı geçemez ise ona ait oylar o bölgedeki diğer partiler arasında oy oranlarına göre paylaşılmaktadır. Öyle ki sağ partiye verilen oy tam zıttı sol partinin hanesine yazılabilmektedir. 18 Nisan 1999 seçimlerinde takriben %18 oranında kullanılan oyun adresine ulaşmadığı açıkça görülmektedir. Zira seçim sisteminden kaynaklanan barajı geçemeyen oyların oranı %18’dir. Ayrıca 1.504.291 oy da geçersiz sayılmıştır. Yine seçim sisteminden kaynaklanan nedenlerden dolayı çok oy aldığı halde bazı partilerin milletvekili sayısı kendisinden az oy alan partinin milletvekili sayısından fazla olabilmektedir.

7- Parlementoya gelindiğinde seç menin oyu ile desteklediği parti birinci parti olsa da istediği gibi hareket ederek hükümet olamıyor. Çeşitli dengeler ve çevrelerin telkini ile seçmenin iradesinin tersi oluşumlarda, koalisyonlarda yer alabiliyor. Bu da oyun parlamentoda temsil edilmediğini gösteriyor.

8- Bir şekilde hükümet olsa bu sefer de koalisyon hükümeti ise kendi tüzüğünü ve vaadlerini değil, koalisyon protokolünü uygulamak zorundadır.

Seçmenin iradesi orada da temsil olmuyor. Bazen sağ parti sol partinin programını uygulamak zorunda kalabiliyor. Tek başına hükümet olsa, bu sefer de “anayasa mahkemesi”, “Cumhurbaşkanının vetosu” ve “derin devletin darbe tehditleri” ile yine seçmenine vermiş olduğu vaadlerine ve seçmenin isteklerini yerine getiremiyor. Bu hususta ısrarcı olursa darbe ile indiriliyor. Türkiye’de Menderes örneği, üç darbe, 28 Şubat süreci, Cezayir örneği vb. örnekler bütün bunların kanıtıdır.

SONUÇ

“Demokratik yolla mücadele daha akıllıca kolay yoldur. Demokratik parti kuralım, sistemin demokratik arenasında yarışa katılalım. O kulvarda büyük parti olup hükümeti ele geçirirsek istediğimizi yapabiliriz.” beklentisi içinde her türlü maddi, manevi gayretlerini, imkanlarını seferber ederek çalışan Müslüman kardeşlerimizin artık akıllarını başlarına almalarını tavsiye ediyoruz. Demokrasi, demokratik yol kandırmacadır, önemlisi haramdır, küfürdür. Haram ve küfürden hayır beklemek ise gaflettir, dalalettir. Allah tüm Müslümanları bu aldatmacadan, oyalamacadan bir daha bu duruma düşmekten korusun, düşenleri de kurtarsın.

Müslümanlar İslâm’ın müsaade ettiği yolların dışında hareket edip zafere ulaşacaklarını zannediyorlarsa yanılıyorlar, kandırılıyorlar. (Muhammed/Fetih Süresi: 24-29) Bulunduğumuz bu durumdan kurtulmanın tek yolu Allah’ın nuru olan dinini hayata hakim kılacak Raşidî Hilâfet Devleti’ni kurmaktır. İşte onun kurulması için, Resul (sav)’in metodu üzere çalışılması dünya ve ahiretimizin kurtuluşu için vesile olacaktır. Bunun için bütün Müslüman kardeşlerimizi böyle bir çalışmaya şu Ayet-i Kerime’nin ışığında davet ediyoruz:

“Dini dosdoğru ikame edin ve onun hakkında ayrılığa düşmeyin” diye Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi Allah size nizam kıldı. Fakat kendilerine çağırdığın bu nizam, müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yönelenleri de doğru yola iletir.” (Şura: 13)

“Şekil-1” B A K I N I Z

< Önceki

 

sonraki >