Bu yazımızda, menfaatçılığın ne kadar bozuk
bir bağ ve ölçü olduğunu, insanlığa getirmiş olduğu fesadın ve batıl oluşunun
boyutunu gösterip, İslam açısından değerlendirmesini yapmaya çalışacağız.
1- Menfaat bağı geçici bir bağdır. Onda
sabitlik yoktur. Onun için bu insanlar arasında sürekli, sağlıklı bir birlik
sağlayamaz. Zira kendisinden daha büyük menfaatlar karşısında büyük menfaatın
tercih edilmesiyle ona dayalı bağın varlığı kaybolur.
Buna binaen menfaat esasına dayalı oluşacak
birlikteliklerin ömrü çok kısa olur. Öylesi bir birlikteliğin tarafları arasında
sadakat ve sebatlık beklenmez. Menfaatın gerçekleşmediği veya başka bir yerde daha
çok menfaatın olduğunu gördüklerinde, o birliktelikten hemen ayrılabilirler. Nitekim
sadece bu bağ ile başlayıp da uzun süren devam eden hiçbir birliktelik mevcud
değildir. Devam etmesi de mümkün değildir. Zira o menfaatı belirleyen insanın
kendisidir. İnsan ise bunu belirlerken heva ve hevesleri doğrultusunda akli
değerlendirmesi ile duygularına ve heveslerine bağlı olduğundan değişkendir. Sabit
değildir. Bugün iyi dediğine yarın kötü diyebilir. Bugün ona göre menfaat olan bir
şey yarın menfaat olmayabilir. İnsanın bir başka özelliği ise, heva ve heveslerine
terk edildiğinde kanaatsız bir varlık olmasıdır. Mesela; belli bir miktar menfaat
sağlayan bir birlikteliği o menfaate kanaat ederek sürdürmez. Ondan daha fazlasını
başka bir yerde görürse hemen oraya gider.
İşte buna binaen menfaat bağı aslında
“bağ” olma özelliğinden yoksundur. Ona çağırmak aslı olmayan bir bağa
çağırmak demektir.
2- Menfaatçılık; düşmanlık ve husumet
sebebidir. Zira menfaatlar çatıştığında, fertler arasında çatışma, düşmanlık
ve husumet doğar. Böylece insanlar arasındaki menfaate dayalı birliktelikler
(bütünleşme veya bağlar) hemen düşmanlığa dönüşür.
Şu halde menfaatı amellerin ve birlikteliklerin
esası kılmak, insanlar arasında düşmanlık ve husumet sebebini yerleştirmek
demektir. Nitekim başka hiçbir kıymet, değer ve ölçü katmadan sırf menfaat esası
üzerine oluşan ortaklıkların hemen hepsinin bir müddet sonra kavga-gürültü,
düşmanlık ve husumetle bittiğine şahit olmuyor muyuz? Hatta bu birliktelikler
“İslam’i çalışma” adına da olsalar, menfaat ağırlıklı olduğundan aynen
diğer ticari şirketlerde olduğu gibi düşmanlık ve husumetle son bulmaktadırlar.
Başlangıçta birbirlerini kucaklayanlar, menfaatı esas alarak ya da menfaat
ağırlıklı bir birlikteliğe girdiklerinde menfaatların çatışması durumunda
birbirlerine kurşun sıkar hale gelirler. Buna da sık sık şahit olmaktayız.
Buna binaen menfaat bir birleştirici bağ değil,
aslında bir tefrika unsurudur. Menfaate dayalı birlik çağrıları, aslında tefrikaya
yapılan çağrılardır.
“Ortak menfaatlarda birleşelim”, “Ülkenin
menfaatı”, hatta “İslam'ın menfaatı” gibi sloganlarla birlik çağrısında
bulunmak ve bu esaslar üzerine birliktelikler oluşturma gayretlerine girmek, aslında
tefrika ortamının oluşmasına çalışmak demektir. Böylesi “toplumsal menfaat”
çağrıları dahi, birlik değil tefrika sebebi olur. Zira o noktalarda da insanlar
arasında menfaatı tespit, tanım ve ölçmek bakımından anlayış farklılığı
vardır. Birisinin o noktada menfaat gördüğünü başkası zarar görebilir ve buradan
da tefrika baş gösterir. Nitekim günümüzde Müslümanlar arasında oluşan bir çok
cemaatlarda teşkilatlarda “Müslümanların ortak menfaatını” hatta “İslam’ın
menfaatıni (!)” temin etme gayreti, çağrısı ve gayret içinde olduklarını
söylemelerine rağmen, aralarında hiçbir birliktelik ve hatta bir dayanışma dahi
sağlayamamaktadırlar. Ayrı olmaları ve ayrı kalmaları şer’an caiz olmayan
hususlarda dahi ayrı kalmakta, hatta birbirlerine düşmanca tavır almaktalar. Neden?
Çünkü , her cemaat kendisine göre bir “Müslümanların ortak menfaatı”,
“İslam’ın menfaatı” tanımı yapmak diğerinin tanımı ile çelişkiye
düşmektedir. Hatta o cemaatların kendi fertleri arasında dahi sürekli birliktelik
fazla görülmemektedir. Zira menfaat anlayışı değişince, o cemaattandüşman olarak
ayrılmaktadırlar.
Buna binaen ne ufak ne de büyük boyutta
menfaatcılık, asla birlik unsuru değil ancak ayrılık unsurudur. Fitne ve tefrika
sebebidir.
3- Menfaatcılığı hayatta amellerin ve
değerlerin tek ölçüsü kılmak, insanları vahşi mahluk, toplumları da hayvanlardan
da vahşi ve alçak topluluklar sürüsüne dönüştürür. Hayatta insana yaraşan tüm
değerler insani, ahlaki, ruhi değerler silinir. Yerine sadece menfaatcılık kalır. Bu
ise insanları ve toplumları tüm insani değerlerden ve sıfatlardan soyutlayarak en
alçak mahluk konumuna düşürür. Öyle bir toplum oluşur ki ona; “büyük balık
küçük balığı yutar”, “sen kurt olmazsan kurtlar seni yer”, “canını
kurtaran kaptan”, “pazusu kuvvetli olan arslan”, “benim anam ağlayacağına senin
anan ağlasın”, “ezilmemek için ezmelisin", "bana dokunmayan yılan bin
yaşasın”, vb. şekillerde ifade edilen hayat felsefesi hakim olur. Böylesi biri
toplumda fertler bencil, egoist, acımasız, merhametsiz, şefkatsiz, birbirlerine
avlanacak av gözü ile bakan en tehlikeli vahşi mahluklara dönüşürler. Bu en
tehlikeli olanıdır. Çünkü o, düşünüp rakibini imha etmek için bir çok çeşitli
silah ve üslup icad edebilir. Halbuki diğer mahluklar belirli silahlarla
sınırlıdırlar.
İşte bunun en somut örneği; menfaatın hayatta
tek ölçü kılındığı Avrupa toplumlarında gayet açık olarak görülmektedir. Zira
bu kapitalist toplumlarda her şey menfaate göre ölçülür ve belirlenir durumdadır.
Onun için insanlar arasında hakiki anlamda sevgi, saygı, merhamet, şefkat adeta yok
gibidir, hatta yoktur. Fakat onlarda hep yapmacık sevgi, saygı, merhamet ve şefkat
görünümleri vardır. Bu görüntüler de menfaate ulaşmak için bir vasıta olarak
kullanılmaktadır, samimiyetten değil!. “insan hakları”, “insan sevgisi”,
“insani yardım” gibi çeşitli isim, levha ve sloganlar, kurum ve kuruluşlar ise hep
sömürü çarkına girdikleri şirin görünüm ambalajlarıdır. Hiç biriside samimi
değildirler. Kafir Avrupa-Amerika, o vahşi çirkin canavarın artık pis çehresi
görülmüştür.
Avrupa-Amerika gibi kapitalist toplumlarında
insani, ahlaki ve ruhi değer kalmamıştır. Onun için o toplum ve devletler nezdinde
kadınların satıldığı fuhuşhaneler, barlar, pavyonlar ve kumarhaneler vergi
dairelerine kayıtlı ve vergilerini veriyor iseler, değerli kuruluşturlar. Çünkü
vergi ile devlet bütçesine katkıda bulunarak menfaat sağlıyorlar. Bu tür
müesseseler gerektiğinde devletten maddi teşvik ve yardım alabilirler. Fakat
ibadethaneler, medreseler vb. kurumlar yeterli gelirleri olmadığı için yıkılmaya
terk edilirler de devletten yardım alamazlar. Çünkü onların devletin katında hiçbir
kıymetleri yoktur. Zira ekonomik bir katkıları yoktur. “İnsani yardım” adı
altındaki tüm icraatlar, o devletlerin sömürü planlarının uygulanmasının
üsluplarındandırlar, menfaat karşılığıdır. Menfaatlarının bulunmadığı
ülkelere, o ülke insanları açlıktan ölseler de “insani yardım” gitmez. Onlar
bir elleriyle verirler iki elleri ile alırlar. Kaşıkla verirler sapı ile
çıkarırlar. Onların “insani yardımı” işte böyledir. Öyle değilse, en yakın
örneklerine ne demeli?!. Irak halkı çoluk çocuk kaç yıldır gıda ve ilaçsız
bırakıldı, hatta ambargoya tabi tutulmakta. Onlar insan değil mi? İnsani yardım
nerede?!. Bosna-Hersek’deki halk da aynı durumda. O insani yardım(?) nerede?!. Onlar
insan değil mi?!.
Kafir Avrupa ve Amerika devletleri, sırf kendi
menfaatlarına ulaşmak için gerekirse tüm ülkeyi harab edebilir, çoluk çocukları ve
hatta hastahaneleri dahi bombalayabilirler!. İşte Irak’ın tepesine çullanan vahşi
kafir Avrupa ve Amerika devletlerinin bomba yağmuru!. O esnada bir ördeğin kendi
akıttıkları petrole batınca yaptığı çırpıntıyı televizyon ekranlarında
gösterdiler de acıdılar!. İşte onların insan sevgisi ve merhametinin iç yüzü
budur!. Petrolüne ve uranyum yataklarına el koymak için Somali’ye üşüşmeleri!.
Hem de insani yardım adı altında!. Güya oradaki insanları açlıktan
kurtaracaklardır!. Şimdi o insanlar açlıktan değil, o çağdaş vahşi sömürgeci
kafir ordularının bomba yağmuru altında ölüyorlar. Neden?!. O kafir sömürgeci
batının süfli menfaatlarına ulaşabilmesi için. Böylesi misaller çoktur. Bu
misaller gösteriyor ki, Batı, menfaatı için her şeyi yapar. Zira menfaat onun
hayatında tek değer ve din konumundadır. İşte bu din (menfaatcılık), çağdaş
vahşi insan tipini oluşturmuştur.
Menfaatcılık sadece devletleri vahşileştirmedi.
Fertleri de vahşi kıldı. Zira menfaatcılığın en çok yaygın ve egemen olduğu
Avrupa ve Amerika’da insanlar kendi çocuklarına kardeşlerine, yeğenlerine daha
küçük yaşta iken dahi tecavüz edebiliyorlar. Bugün milyonlarca çocuk,
yakınlarının tecavüzüne maruz kalıyor. Sırf kendi şehevi menfaatlarına ulaşma
için o kendisini korumaktan aciz zavallı çocuklara pazu kuvvetlerine dayanarak tecavüz
ediyorlar, hem de kendi çocukları olduğu halde!. Bu, hayvanlar da bile olmayan
merhametsizlik, şefkatsizlik örneğidir!. Avrupa toplumlarının birisinde
yaptığımız bir araştırma ve gözlemde, fertler arasında şu tür düşüncelerin
yaygın olduğuna şahit olduk: “Elinle yetiştirdiğin ağacın meyvesinin tadına
önce kendin bakman akıl işi değil mi?!.”, “Lezzetli olursa insan eti de yemek
neden abes olsun?!. İşte bu tür düşüncelerin hakim olduğu bir toplum, hiç insani
bir toplum olur mu? Akıllarını işkembe ve uçkurlarına bağlayan ve hayata işkembe
ve uçkurlarının açısından gördükleri menfaatlar doğrultuşunda bakan mahluklar
topluluğu olur ancak. Nitekim bu toplumlarda o tür düşüncelerin yaygın oluşu dışa
tezahür eden olaylarda da açıkca görülmektedir. Münferiden olan olaylarda Amerika ve
Avrupa’da insanların kesilip parçalanıp yenildiği açığa çıkmıştır. Mesela;
geçmiş senelerde Alman Gençlik Bakanının yaptığı açıklamada Almanya’da her
yıl 50 bin ile 300 bin arasında çocuğun yakınları tarafında tecavüze
uğradığını bildirdi. Hollanda, Belçika, İngiltere, Fransa, İsviçre, İtalya gibi
daha bir çok Batı Avrupa ülkesinde bu olay, birinci sırada sosyal olay
katogorisindedir. İşte bu Avrupa ve Amerika halklarının akıllarını mide ve
uçkurlarına bağlayan menfaatcılığın hayatta amellerin tek ölçüsü konumuna
çıkartılmış olmasının faturasıdır. Bu ise, kapitalist ideolojinin bir
semeresidir. Çünkü ideolojide menfaat, amellerin tek ölçüsüdür, mutluluğun yegane
yoludur. Mutluluk ise, gönülden geçtiği gibi yaşamak ve maddi lezzetlerden azami
derecede tatmaktır. Öyle olunca, ferdi bu noktaya yani mutluluğa ulaştıran menfaata
götürecek her şeyi yapmak normal ve doğal görülmektedir. Kandırmak, dolandırmak,
vurmak, öldürmek, çalmak, rüşvet, fuhşiyat, vb. her şey mübah görülmektedir.
Avrupa ve Amerika’da alacağı uyuşturucu için beş on dolara çocuğunu satmaya
kalkışan anneler görülmektedir!. Anne şefkati bile kalmamıştır. Rızk endişesi
ile çocuklarını toprağa gömen cahiliyye Arap’larının yaptığı, onların
zamanına mahsus değildir. Zira bugün de anne karnındaki canlı çocuklar aynı
mantıkla kürtaj yoluyla öldürülmektedir. Hindistan’da, çocuk dünyaya gelince,
aynı mantıkla hemen boğazlanmaktadır. Neden?! Menfaat öyle gerektiriyor da ondan!..
İşte menfaatcılığın egemen olduğu Avrupa ve
Amerika toplumlarında, insanları gerçekten en aşağı bir seviyeye düşürmüştür.
Allah’u Teala’nın şu hitabında tasvir ettiği duruma düşürmüştür: