Gerek düşünüşle
gerekse davranışla ilgili kaideler birbirinden farklı olmamalıdır. Eğer farklı
olursa fikirleriyle davranışları çelişir. İşte o zaman seçkin olmayan bir
şahsiyet meydana gelir. Çünkü vakıayı idrak etmekle eşyaya olan meyli farklı bir
şekilde olmuş olur. Böylelikle kişiliksiz tabirini kullandığımız bir hal vuku
bulur. Böyle bir şahsiyeti düzeltmek ve seçkin bir hale getirmek istediğimiz zaman
gerek zihniyeti (yani düşünüşü için) gerekse nefsiyeti (yani davranışı için)
aynı anda tek bir kaidenin bulunmasını sağlamak gerekir. İslam, diğer ideolojilerden
tamamen farklı ve mükemmel bir şahsiyet oluşturmakla insanı mutena bir hale
getirmiştir. Şöyle ki; İslam, İslam akidesinin üzerine fikirlerin, düşüncelerin
oturacağı esas ve bu esasın üzerinede bina edilecek mefhumların oturacağı fikri
kaide haline getirmiştir. Ölçü belli olunca, (ki, o İslam akidesidir)kişinin fikri
sapması ta başta önlenmiş olur. Bozuk fikirleri ve düşünceleri bünyesinde
barındırmaz. Bu şekilde doğru bir zihniyetin gerçekleşmesini sağlar. Aynı şekilde
İslam, insanın içgüdü ve uzvi ihtiyaçlarından kaynaklanan davranışlarınıda bu
akideden çıkan şer-i hükümlere göre ayarlar. Bu şekilde insanın bozuk ve sapık
davranışlara yönelmsini engellemiş olur.
Bu izahlardan hareketle İslam’i zihniyet ile
nefsiyetten İslam Şahsiyetinin oluştuğunu görmüş olduk. Zihniyetin gelişmesi için
kişinin, İslam kültüründen beslenmesi gerekir. İslam akidesinin üzerine bina
edildiği İslam’i fikirlerin mefhumlaşması gerekir. İslam’i nefsiyetin
güçlenmesi içinde farzların yanı sıra nafile ibadetleri yapmaya , haramların yanı
sıra da mekruhlardan kaçınmaya azami gayret sarfetmesi gerekir. Müslüman’,
İslam’i zihniyete ve İslam’i nefsiyete yani İslam Şahsiyetine sahip olduğu zaman
dünya hayatının, ahiret hayatı karşısında bir hiç olduğunu anlar ve idrak eder.
Böylelikle amellerini tek delil olarak Allah (cc) dan gelen şer-i hükümlere göre
tanzim eder. Kimlere karşı merhametli kimlere karşıda sert ve acımasız olacağını
bilir. Bu dünyaya geliş gayesini (ki o Allah (cc) ya kulluktur) doğru şekilde idrak
eder. İslam’ın bir neferi olarak dünyadaki yaşantısına yön verir.
Allah (cc) ya kul olmak, Allah (cc) nun emir ve
nehiylerini yerine getirmekle mümkün olur. Çünkü şahsiyetin meydana gelmesi ancak
İslam akidesini ve fikirlerini esas almakla gerçekleşebileceğini söylemiştik.
Resulullah (sav) Efendimiz bir hadisi şeriflerinde
şöyle buyurmakta:‘’Arzuları benim getirdiğime uygun olmadıkça
sizden hiç biriniz iman etmiş sayılmaz.’’ Buradan da anlaşılıyor ki
İslam akidesini temel esas almak, düşüncesini ve davranışlarını bu temel üzerine
bina etmek gerekmektedir. Şayet temel esas İslam akidesi olmazsa bozuk bir davranış ve
fasit bir düşünce ortaya çıkar.
Günümüzde bir çok Müslüman’ın fasit
düşüncelere sahip olduklarını görüyoruz. Bunlardan bazıları şunlardır:
Demokrasi İslam’dandır, laiklik, Cumhuriyetçilik, Allah ile kul arasına aracı koyma
düşüncesi, gaible ilgili fikir yürütme, milliyetçilik, gayri İslam’i metodla
İslam’ın getirilme düşüncesi ve dinler arası diyalog ‘’gibi bir çok sapık
düşüncelerdir. Ne yazık ki, bu düşünceler günümüzde bir çok Müslüman’ın
zihniyeti ve nefsiyetine tesir etmiştir. Bu şekilde temel kaide bozulmuş, mefhumlar
aslından sapmış, hedefler değişmiş ve zihinler bulanmıştır. Bunların tezahürü
olarakda günümüzün ana meselesi olan (hayati meselemiz) gündemden (yani hayattan)
uzaklaştırılmıştır. Uğruna ölümü bile göze aldığımız, can ve malımızdan
esirgeyemeyeceğimiz bu büyük mesele, İslam’ Hilafet devletinin tekrar yeryüzüne
hakim kılmak ve bu çatı altında Müslüman’larla beraber bütün insanlığı
toplamaktır. Bu konunun ölümka-lım meselesi olduğunu, yukarıda bahsettiğimiz gibi
insanın İslam’i şahsiyetinin oluşmasını sağlayan temel esası İslam’ın
kendisi belirlemektedir.
Resulullah (sav)’in: “Kim
boynunda biat halkası olmadan ölürse cahiliyye ölümüyle ölür.’’
hadisi de konunun ehemmiyetini göstermektedir.
Yüce Allah (cc) Haşr suresinin yedinci ayetinde
şöyle buyuruyor: