ALTIN VE GÜMÜŞ PARA SİSTEMİ
İslam'ı
Uygulayacak İslam Devletinin Altın Ve Gümüş Para Sistemine Geçmesi Allah'ın
Hükümlerinden Bir Parçadır. Bu Sisteme Nasıl Geçilir Ve Metodu Nedir?
İslam’ı tedrici (aşamalı) bir şekilde
uygulamak kesinlikle caiz değildir. Tedrici yola başvurmak, İslam'ın bir kısmını
almamak ve uygulamak diğer bir kısmını almamak ve uygulamamak demektir. Böyle bir
işi yapmak, İslam’ın bir kısmını almak ve uygulamamak, kısmen de olsa, küfrü
veya küfür hükümlerini almak ve uygulamak demektir. Bu hal ise Allah'ın
yasakladığı açık küfrün görülmesidir. Bu durumumda o İslam devletine karşı
silâh çekilmesi söz konusu olur. Nitekim Resulullah (S.A.S) münker gösteren
yöneticilere karşı silah çekilirmi? sorusuna : 'Ancak açık küfür
görürseniz ' diye cevap verdi. Ayrıca Allah'u teala şöyle buyurdu :
O
halde, Allah'ın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet, Allah'ın sana indirdiği
Kuran'ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın, heveslerine uyma; eğer yüz
çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezalandırmak
istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fasıktırlar. (Maide 49)
Bazı Müslümanlar İslam’ın hükümlerinin
sadece bir kısmının uygulanmasını istiyorlar. Bunlar sanki İslam’ı Allah'u Teala
dan iyi bilirmiş gibi bir kısmına inanmıyorlar veya bu asır içinde bazı
hükümlerin uygun olmadığını düşünerek arzularına uyarlar ve hevalarına göre
seçim yaparlar. Allah'u Teala'ın hitabı bu konuda gayet açıktır ve bunu yapanları
şöyle teyit etmiştir :
Sonra
siz, birbirinizi öldüren, aranızdan bir takımı memleketlerinden süren, onlara
karşı günah ve düşmanlıkta birleşen, - onları çıkarmak haramken - size esir
olarak geldiklerinde fidyelerini vermeye kalkan kimselersiniz. Kitabın bir kısmına
inanıp, bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Aranızda böyle yapanın cezası ancak
dünya hayatında rezil olmaktır. Ahiret gününde de azabın en şiddetlisine onlar
uğratılırlar. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir. (Bakara 85)
Allah'u Teala gönderdiği ve
tamamladım dediği yüce dini İslam'ı, tamamlandıktan sonra, bazı hükümlerini
uygulamamak veya ertelemek gibi bir hali de kesin şekilde caiz kılmamıştır.
İslam'ın geldiği ve daha henüz tamamlanmadığı ortamdaki vakıayı ele alıp, bazı
şeyler haram veya farz kılınmadı veya sonra aşama aşama haram veya farz kılındı
diye bir bahane uydurmak gayri İslami bir yaklaşımdır. Çünkü, o zamanda daha bazı
hükümler nazil olmamıştı ve Müslümanlar bazı konularda Allah'ın hükümlerini
bilmiyorlardı. İçki ile ilgili hükmü örnek olarak verebiliriz. Onun hükmü nazil
olunca hemen herkes içkiyi bıraktı, hatta içkiyi yahudilerden ve kafirlerden
arkadaşlarına Müslümanların hediye olarak vermeleri bile yasaklandı. Resulullah (S.A.S) içkilerin dökülmesini emretti.
İşte bu kesinleşmiş hükmü uygulamamak veya aşama aşama uygulamaya geçmek veya
askıya almak hangi hükme dayandırılır?
Bir konuda önceden bir hükmün
olmayışı ve sonra hükmün gelmesi, kesinlikle tedricilik veya aşama aşama uygulama
değildir. Eğer bir hüküm mevcut olsaydı ve Resulullah (S.A.S) onu uygulamasaydı ve erteleseydi buna tedricilik denilebilirdi.
Fakat, böyle bir şey hiç olmadı. Vahy'den önce, yani hüküm gelmeden önce, teşri
yoktur. Şu an da hüküm var ve hüküm vahiyle geldi.
Bu kısa önsözden sonra İslam
devleti kurulunca İslamı tam ve köklü bir şekilde uygulanmasının gerekliliği
anlaşılmıştır İnşaallah. Devlet kurulduğu andan itibaren tebasına her konumda
şeri hükmü gösterir ve uygulamaya başlar. Bazı hükümleri uygularken zorluklar
çıkabilir ve çıkmasında bir sakınca yoktur. Bunlardan birisi de para konusudur.
İslam devletinin parası altın ve gümüşe dayalı olmalıdır. Devlet, kağıt veya
maden para çıkartsa bile bütçede altın ve gümüşten karşılığı bulunmalıdır.
Çünkü, şeriat, devletin parasının altın veya gümüş olmasını veyahut altın ve
gümüşe dayanmasını emretmektedir. Zekat, diyetler, cezalar ve muameleler gibi maliye
ile ilgili şeri hükümlerin hepsi altın ve gümüşe dayalıdır. Resulullah (S.A.S) ve raşîdi halifeler İslam
devletinde hep altın ve gümüş paraları kullandılar. Bunlara dinar ve dirhem
deniliyordu. Dinar 4,25 gram altın ve dirhem 2,97 gram gümüş idi.
İslam devleti kurulunca ancak bu birimleri temel
olarak kullanır. Çeyrek dinar, yarım dinar, beş dinar ve yirmi dinar gibi dinarları
bu ölçülere göre çıkartır. Yirmi dinar 85 gram altın değerinde olur ve bu miktar
ise zekâtın nisabıdır. Dirhemi veya dinarı kağıt olarak çıkartabilir, ama
bütçede bunun karşılığını altın veya gümüş olarak bulundurmalıdır.
Şu anda dünyada bulunan devletlerin altın ve
gümüşe dayalı olmayan paraları vardır. 1971'den itibaren Amerika başkanı Nixon
doların altına çevrilmeyeceğini ve artık devlete güven esasına dayalı olacağını
bildirdi. Bu tarihten önce dolar altına dayalı olduğu için dolar karşısında
Amerika hazinesinden altın alınabiliyordu. Her dolar yaklaşık olarak 0,8 gram altın
ediyordu. Bundan sonra, dolar sırf vesikalı kağıt haline geldi. Onunla mal alınır,
ücret ödenir, altın ve gümüş alınır oldu. Dolar altına dayalı olmayan sadece
mali muamele yapmak için bir vesikadır. Bütün dünya paralarının durumları ise
dolardan farksız bir haldedir. Bu ortamda, siyaseten güçlü olan devletin parası daha
güçlü olur, bütün dünya paralarıyla oynar, aynı anda mallarını ve servetlerini
bedava alır.
Önceleri Amerikan petrol ve başka ham maddeler
alırken altına dayalı dolar veriyordu. Yani altın veriyordu. Bundan petrol sahipleri
zarar görmüyorlardı. Çünkü, karşısında değerli maden olan altın var idi. Ama
1971'den itibaren sırf kağıt alıyorlar. Artık, petrol gibi siyah altın denilen
değerli mal veriyorlar sarı altın alamıyorlar. Şu anda aldıkları sadece kağıt bir
vesikadır. Bu vesikalı kağıt ise bir anda düşebilir. Amerika hep dolarla oynuyor ve
çıkarına göre yükseltiyor veya düşürüyor. Yetmişli yıllardaki petrol krizinde
petrol fiyatları bir hayli yükseldi. O zaman ABD doların değerini düşürttü ve
bütün gördüğü zararı kapattı, hatta kârlı çıktı en az 16 milyar dolar kar
etti. Suudlu biri bir radyoyu 50 dolara alıyorsa, doların değeri düşünce bu radyonun
fiyatı 70 dolara kadar çıktı. Artık, aynı eşya için daha fazla para ödemeye
mecbur kaldı.
Ayrıca, İslam memleketlerinin bütün
paralarının değerleri de düştü ve alacakları mallar için daha fazla para ödemeye
başladılar. Türk lirasına bakarsak, 1975'te 1 dolar 13 lira idi. Ve yine 1975'te 1
dolar 16 lira oldu, gün geçtikçe düşme devam etti. Türkiye 1978'de Ecevit hükümeti
döneminde IMF'ye bağlanınca, IMF sürekli Türk lirasının değerini düşürtmeye
başladı. (Türkiye yeniden borçlanmaya kalkışınca, eski borçlarından doğan
ödemelerini geçiktirmeye başladığında IMF tarafından Tlnin değeri hızla
düşürttürüldü). Faizler yükselirse, işsizlik artarsa, ihracat azalırsa, ufak veya
büyük krizler olursa vs. Türk lirasının değeri yeniden düşürttürülür.
1983'te Özal döneminde ise para dolara bağlandı
ve piyasanın durumuna bırakıldı. Şimdi ise, Türk lirasının dolar karşısında
hiç bir değeri kalmadı. Şu anda 1 dolar 415 bin liradır. Bugün böyle yarın ise
meçhul.
Burada zararlı çıkanın hem ülkenin ekonomisi ve
hem de halkın olduğunu herkes görebilir. Halkın kazandığı para sınırlıdır. Bu
gün kazandığı 415 bin lira ile 1 kilo şeker alabiliyorsa, ertesi gün alamıyor. Halk
günden güne bu şekilde zarar görür ve ihtiyaçlarını karşılayamaz bir duruma
düşüyor. Yarı aç yarı tok bir hayat sürer.
Bu verdiğimiz örneklerde, paraların sırf
vesikalı kağıt haline geldiğinde halkların sömürülmesinin çok basitleştiğini
görürüz.
İnşaallah İslam devleti kurulduğu zaman parayla
ilgili şer'i hükmü uygulanacaktır. Başka ifadeyle altın ve gümüşe dayalı para
çıkartılacaktır. Hem de bu şeri hüküm hemen yürürlüğe konulacaktır. Yerli ve
yabancı paraların hepsinin vesikalı kağıttan ibaret olduğu bir dönemde bunun nasıl
yapılabileceği hususunda zihnimizde sorular oluşabilir.
Bu konuda gördüğümüz yol şöyledir :
1-İslam devleti kurulur kurulmaz şeri hüküm
gereği parasının altın ve gümüşe dayalı olduğunu duyurur ve bunu uygulamaya
başlar. Bu sistemi uygulamaya koyduğu zaman zorluklarla karşılaştığı için
uygulamada herhangi bir gecikme olursa devlet günahkar olmaz. Çünkü ciddi şekilde
hükmü uygulamaya girişmiştir. Bunda herhangi bir tedricilik yoktur. Sistem
yürürlüğe konmuştur ama bu hükmün muntazam tatbikatı ufak bir zaman alabilir.
2-İslam devleti hangi İslam memleketinde kurulursa
kurulsun işe oradaki altın ve gümüşü saymakla başlar. Çünkü, nede olsa her
devlet hazinesinde belli bir miktar altın saklıyor. Sayım işinden sonra devlet bu
miktar karşılığında para basar.
3-Milletin elinde çok altın
vardır. Türkiye'de halkın elindeki altın 200 tondan fazladır. Onlardan altın satın
alınır bütçeye konulur veya onlara altın karşılığında çıkartılan para
verilir. Veyahut halktan, sonra ödenmek üzere borç alınır. Çünkü, Resulullah (S.A.S) devlet
için halktan borç alıyordu veya bazı şeyleri de rehin veriyordu. Devlet, bazı gayri
menkul malları halka altınla satar. Bahsedilen bu şekillerle önemli bir miktar altın
tahsil edilmiş olur. Ayrıca, Müslümanlar heyecanla bekledikleri ve kendilerine ait
İslam devletini görünce ona fedakarlık yapacaklar ve bağışta bulunacaklardır.
4-Devlet, Beyt-ül Mala bağlı bir Mali kuruluş
tesis eder. Bu kuruluş, paranın basımıyla, altın ve gümüşten lüzumlu miktarları
tespit etmeyle ilgilenir.
5-Devlet dışarıya mal satarken satın alanlardan
altın isteyecektir. Özellikle, biz de petrol gibi herkesin muhtaç olduğu ham maddelere
sahibiz.
6-Altın ve gümüş bir mal olarak dışarıdan
ithal edilebilir. Güney Afrika gibi devletler büyük miktarda altın çıkarıp ihraç
ediyor.
7-Çeşitli İslam memleketlerinde altın ocakları
vardır ve bunlar keşfedilmeye çalışılır. Türkiye'de bazı altın ocaklarının
olduğu bilinmekte. Suudi Arabistan'da ise şu ana kadar 180 altın ocağı keşfedildi.
8-Diğer devletlerle temasa geçilip ve onları
paralarını altına ve gümüşe dönüştürmeleri için ikna etmeye
çalışılmalıdır. Bir çok devletin altın ve gümüş para sistemleri hazırdır.
Fakat, bu devletler ideolojik yapıya sahip olmadıkları için, Amerikanın ve dünya
piyasanın baskısı altında kaldıkları için o sistemlere dönemiyorlar. Eğer, önder
devlet ortaya çıkarsa hemen onunla bu hususta yardımlaşacaklardır.
9-Yabancı
paraların değerleri altınla ölçülecek ve bu şekilde paralarla muamele
yapılacaktır.
10-İslam devleti kendi yağıyla kavrulan ve kendi
imkanlarıyla yetinme siyasetini izlemelidir. İthalata ve ihracata dayalı bir devlet
konumuna düşmemelidir. Hiç ihracat ve ithalat yapmaksızın kendi imkanlarıyla kendi
ihtiyaçlarını karşılayabilmelidir. Bundan dolayı devlet, sanayi ve teknoloji devrimi
yapmalıdır. Kendi sanayisi ve teknolojisi olunca ne ihracat ne de ithalat yapmaya
ihtiyacı kalır. Sürekli sanayi ürünleri ithal ederse veya teknoloji transferi yaparsa
veya yabancı şirketlerin yatırımlarını beklerse, hiçbir zaman ilerleyemez ve kendi
imkanlarıyla yetinme siyasete sahip olamaz. Hatta, altın ve gümüş para sistemini zor
kurar veya onda başarısız olur. Çünkü, bir devlet ithalat veya ihracata muhtaç
kalırsa diğer devletlere muhtaç kalır ve onları etkileme gücüne sahip olamaz. Bu
nedenle siyasetinde başarılı olamaz ve önder devlet olmaya lâyık olmaz.
İslam’ı siyasi şekilde kavrayan, siyasi
uyanıklığa sahip olan, düşünen, fikir üreten, mesuliyet hissine sahip olan cesur ve
iradeli devlet adamı sıfatına sahip olan kişiler devletin yöneticileri olurlarsa, bu
konuları ve diğer bir çok konuyu başarırlar. Çünkü, bu adamlar devletin beyni,
motoru ve lokomotifidirler. Onsuz devlet yürümez ve yol kat edemez. Halk yolda kalır ve
sömürgeci kafirlere muhtaç olur. Bunları yetiştirecek ise ideolojik Hizb tir.
İşte, İslam’ı tüm olarak uygulamak, altın ve
gümüş para sistemlerine dönmek için yol budur. Bu yolda en büyük yardımcımız
Allah'tır. Yalnız ondan yardım diliyoruz. Amin...
|