Geçmişten günümüze geçen dönem
içerisinde akideler arasında eşitlik, paylaşımcı ve dialogcu bir yapılanmanın
oluştuğunu iddia etmek mümkün değildir. Her ne kadar günümüzde bunun yoğun
çalışmaları yapılsa da bu yapılan çalışmalar ancak birer felsefi anlayış
olmaktan öteye geçmeyecektir. Bütün akideler mutlaka belirli temeller üzerine bina
edilmiş, hayata bakış açısıda bu temelden zuhur eden fikirler üzerine
yükselmiştir. İnsanın hayata bakışı; hayatın öncesi, hayat sonrası, öncesi ve
sonrası ile olan münasebetler hakkında oluşan fikirler yumağına bağlılığı ve
tasdikiyle yönlenir. Bütün olaylara, alakalara, toplumsal yapılanmalara bakış
açısını akide üzerine kanalize etmekle beraber onun savunucusu ve uygulayıcısı
olur. İşte böyle bir yapılanma içerisinde karma akide anlayışını bulmak mümkün
olamadığı gibi fıtraten yaşanmasına da bir ihtimal vermek mümkünattan değildir.
Bu konuda yeryüzünde sözü edilen akide ve benimseniş şekillerine baktığımızda
uyum sağlanamayacağı gayet açık bir şekilde gözükmektedir.
Ortak olan özellikler insana hitap, eşyaya
bakış, alakalar hakkında karar kılma, peygamber (ki bu bazıları için geçerli olan)
tesbit, kitap (değiştirilmiş şekliyle de olsa onda karar kılma) tesbiti ve
bazılarının yüzeysel bakışla tasdikledikleri mucize anlayışlarıdır. Benim seme
tarzları aynı olsa da içerik ve konum itibariyle bakış açılarının farklılıklar
arz ettiğini belirtmek gerekir.
Her şeye madde ölçüsünden yaklaşan benimseyiş
tarzı hayat öncesi ve sonrası hakkında hiç bir fikir benimsemediği gibi var olan
fikirleri de bir afyon olarak telakki atfetmekte, insanın yaratılmışlığını kabul
etmediği gibi vakıanın gereği olarak karşılamakta, aklın oluşumunu maddenin
dimağa yansıması olarak görmekte, peygamber anlayışı yerini bazen bilim adamlarına
bırakırken Karl Marks, Lenin, Mao gibi felsefeciler akide tesbitinde öncüler olarak
kabullenilir. Hatta diğer akide oluşumunda payı olanlara (peygamberlere) bakış
filozof yaklaşımıdır. Komünizmde mucize yerine bilimsellik hakimdir. Kitap olarak
felsefecilerin ortaya atmış olduğu düşünceleri içeren eserler kabul edilirken,
hayali ürünler olan bu düşünceleri benimseme konusunda yüzeysel bir yaklaşımla ele
alınır veya dikte yoluna gidilir. Yine bu akide çerçevesinde faraziyeler ön plana
çıkar ve insanların sadık bilgilere ulaşmaları engellenmiş olur. Kominizimde
benimsetme inkarcılığı ölçü kabul ederek bünyesin de herhangi bir inanca (ruhani
oluşuma, din anlayışına) asla yer vermez. Temelinde aydın düşüncenin oluşumunun
dahi barındırılmadığı, kuruntu, vehim, şüphe ve zannın hakim olduğu akide
tesbiti tabi ki sağlam temeller üzerine bina edilmiş olmayacaktır. Olmadığı gibi
çöküntüye duçar kalarak hayattan uzaklaşmıştır. Benimsenen tespitlerin insanlar
arasında bağlayıcılık yönünün sakıt olmadığı gibi faraziyelerle dolu fikri
çelişki yumağının hayatta etkinliğini görmek mümkün değildir ve de geçmişinde
de yaşandığının ispatı yoktur. Böyle olmasına rağmen hayat öncesi hayat ve hayat
sonrası hakkında temelsiz fikirlerle daha düne kadar yeryüzünde bir sistem (ideoloji)
gözüyle bakıldı ve akidesi sadece siyasi temeller içerikli ruhani cihetten yoksun
şekliyle benimsenildi.
İnsanlık başka bir akide tesbitini rönesansla
sonuçlanan dönem içerisinde tezahür eden kapitalizim düşünce sistemini ortaya
sunarak gerçekleştirmiştir. Bu sitemin doğuşunda geçmişten gelen birikimlerin
etkisi ve vakıanın gereği kabul edilen yaklaşımlar kapitalizim akide
yapılaşmasında büyük rol oynar. İnsanın kendini sınır tanımaz bir varlık
görmesi, aydın düşünceden uzaklaşan, akli fonksiyonun devre dışı
bırakıldığı, hayatın akıntısında sorumsuzca bir yaşantı için idealler
benimsenmesi fikri yapılanmanın cüzlerinden kabul edilmiştir. Ruhani cihetin olup
olmaması o kadarda önem arz etmediği gibi menfaat bağına ters ise dışlanması
kaçınılmaz görülmüştür. Dinin hayata karışması, kurallar koyması insanın
kendi kendine kanun yapmasıyla (yani insanın ilahlığıyla ) çeliştiği için bir
ayırıma tabi tutulması benimsenerek akidenin esasına tabi kılınmıştır. Peygamber,
mucize, kitapların benimsenmesi noktasında çifte bir anlayış karşı mıza çıksa da
geçerlilik bakımından hayatta etkinliği var olan yapılanma asli kabul edilmiştir.
Peygamberlik yüzeysel olarak benimsense de, asıl hayattaki alakaları düzenlemede
düşünürlerin, filozofların görüşleri benimsenerek ölçü kabul edilerek dinle
hayat arsına derin çukurlar açılmıştır. Böylece geçmişte dejenere edilmiş olan
Hıristiyanlık büyük bir sarsıntıya daha maruz kalmıştır. Akli tesbit yerine
taklidi tesbit anlayışına dayalı kabulleniş, bozulmuş olan bu inancın yüzeysel bir
şekilde kabullenişini doğurmuştur. Her ne kadar yukarıda saydığımız akide
tespitlerini benimsemiş gözükse de bunları hayattan uzak, tamamen ruhani bir temel
üzerine oturttuğu gibi değişik yaklaşımlar kullanarak çelişkilerini göz önüne
sermiştir. Yaratıcıyı üçleme, melekleri şekil itibariyle kadın cinsiyle
şekillendirme, kitap (İncil,de) bir çok değişiklikler gerçekleştirerek insan
görüşlerini ilahi görüşlerle aynı denklem içerisinde benimseyişler gibi örnekler
sıralanabilir. İşte böylesi bir yapılanma dinin sadece ruhani alanda kalmasını
sağlamıştır. Rönesans’la ortaya çıkan anlayışta dinden kaynaklanan herşeyin
ancak vicdanlarda kalması gereğini kabullenerek dinin hayata müdahalesini engellemeyi
esas alıp bu görüşü insanlara benimsetme yolunu takip etmiştir. Kitap olarak;
insanların kendi kendilerine düzenledikleri yasaları içeren anayasa veya hukuk
kitapları benimsenmiştir. Mucize olarak bilimsel buluşlar kabul edildiği gibi deneme
ve yanılmaya dayalı birçok hayali kurgular ve mucitler insanların nezdinde harikulade
şeyler niteliği vehmini doğurmuştur. Hatta onlara adeta taparcasına insanlarda
gerçekleşen meyili günümüzde canlı şekilleriyle görmekteyiz. Tezatlarla dolu
kapitalizmde kabul edilen akide anlayışı kısaca böyle bir temele sahip olmakla
beraber insanlar arasında, hayat öncesi, hayat, insanların alakalarını düzenleme ve
hayat sonrasına yönelik benimsenen görüşleri bulunduğundan bir ideoloji olarak
değerlendirilmiştir. Sömürü ve yayılmasını da kapitalizmde temel esas kabul
edilmesini de eklersek bu sistemin benimseniş tarzının insanlar arasında rabdediçi
bir yönü olmadığı vede insan fıtratıyla çeliştiğini görürüz. Şu an
yeryüzünde icra edilmekte olan bu sistemin insanlığı ve evreni ne hale getirdiğini
herhalde izah etmeye gerek yoktur.
Bunların dışında dünya yüzeyinde aklın devre
dışı bırakıldığı ve benimseyiş tarzlarını sadece vicdana, korkuya, vehme ve
farazi temel düşünceler üzerine kuran birçok akide tespitlerine rastlamak
mümkündür. İneğe tapanlar (ki bu Hindistan genelinde yaygın haldedir), çeşitli
madenlerden yapılı insan veya değişik şekillere tapanlar (ki bu Türkiye’de
Atatürk, Afrika ve Hindistan’da değişik türden hayvan şekilleri), ateşe tapanlar
(ki orta Asya ülkelerinde mevcuttur), paraya, kadına, şeytana, uzaylılar efsanesinden
kaynaklanan hayali ilahlara, tabiata, insanın kendi kendine tapması gibi çeşitli akide
tespitlerini sıralamak mümkündür. Biz burada bunların hepsini sıralamak yerine
yukarıdaki misallerle yetinmek istiyoruz. Çünkü yukarıda da beyan ettiğimiz gibi
bunların oluşum kökenleri genelde aynı esaslar baz alınarak belirlenmiştir. Bu akide
tarzlarının günümüzde kapitalizm sultasının altında barınmaya çalıştıkları,
gereğinde ona el açıp yalvardıkları günümüz vakıasıdır. Bununla beraber hayata
yönelik temel kaide ve esaslardan yoksun oldukları için sultayı ele geçirme yoluna
tevessüle geçmediklerini görürüz. Her ne kadar hayata yönelik alakaları olmasa da
temel anlayışlarına yapılan her saldırıya tepkisellik genelde hepsinde hakimdir. Bir
Hindli’nin tagutu olan ineğe saldırı anında karşılığını görecektir.
Atatürk’ün gerçekleştirdiği ilke ve inkılapların küfür sistemleri demokrasi,
cumhuriyetten, kapitalizmden kaynaklanmasına rağmen bu inkılaplara saldırı, ilah
olarak kabul edilen Atatürk’e saldırı niteliğini taşıdığından dolayı anında
sistem tepkisini ortaya koyacaktır. Hatta Atatürk’ün kişiliğine yapılan her
saldırı Allah’a ve nizamına yapılan saldırılardan üstün tutulacak ve ağır bir
şekilde cezalandırılma yoluna gidilecektir. Allah (cc) nun buyurduğu gibi benimseyen
kişiler için bunlar birer ilah konumundadırlar: