Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

BORÇLAR HAKKINDA ŞER-İ HÜKÜM

Abdurrahman El-MALİKİ

Borçlar hakkında şer-i hükme gelince: Bireylerin borçlanmaları caizdir. Ebi Rafi' (ra)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah (sav) bir adamdan altı yaşında bir deve karz (borç) aldı. Zekât develeri geldiğinde bana adama aynı şekilde altı yaşında bir deve ödememi emretti. Ben: "Develer arasında ondan daha iyi ve yedi yaşında bir deveden başka deve bulamıyorum dedim. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Sizin en hayırlınız ödemesi daha iyi olanınızdır."

Bu hadisi şerife göre her ferdin vatandaşlardan veya yabancılardan dilediği kimseden ve dilediği miktarda borçlanması caizdir. Çünkü borçlanmayı yasaklayıcı özel bir nass gelmemiştir. Dolayısıyla nassın genelliği olduğu gibi kalır. Ancak alınan borç ya da yardımlardan herhangi biri zarara neden oluyorsa; "mubah olan bir bütünün parçalarından yalnızca biri zarara neden oluyorsa, zarara neden olan parça haram olur bütünün geri kalan kısmının mubahlığı devam eder." fıkıh kuralına göre borçlanma haram olur.

Devletin borçlanması, bekletilmesi doğru olmayan ve borçlanılmadığı takdirde fesatın çıkmasından veya ümmetin helak olmasından korkulduğu durumlarda caizdir. Böylesi durumlarda devlet borç alır, sonra da aldığı bu borçları insanlardan vergi toplayarak veya devletin diğer gelir kaynaklarından öder. Fakat bekletilmesinde herhangi bir sakınca olmayan, geciktirilmesinden dolayı fesatın veya ümmetin helake veya zarara uğramasının söz konusu olmadığı durumlarda devletin borçlanması caiz değildir. Böylesi durumlarda devletin maliyesinde para toplanıncaya kadar beklenir. Bu tür ihtiyaçları karşılamak için yeterli para bulunduğu zaman harcama yapılır. Örneğin fakirler, miskinler yolda kalmışlar ve cihad için yapılacak harcamalar Beytü'l Malda para bulunsun bulunmasın karşılanması farz olan harcamalardır. Bu tür harcamalar için ihtiyaç duyulduğu durumda hazinede para varsa hemen gerekli yerlere harcama yapılır. Eğer hazinede para yoksa ve geciktirilmesi durumunda fesatın çıkmasından korkuluyorsa devlet hemen borçlanır. Geciktirilmesi durumunda herhangi bir zararın çıkması söz konusu değilse hazinede para toplanıncaya kadar beklenir ve yeterli para toplandıktan sonra da gerekli yerlere harcama yapılır. Örneğin askerlerin yiyecekleri, kâtipler, öğretmenler ve kadılar gibi devlet memurlarının maaşlarının ödenmesi gibi durumlarla karşılaşıldığı zaman Beytü'l Malda para bulunsa da bulunmasa da bu tür harcamalar bekletilmeden karşılanır. Beytü'l Malda para bulunursa hemen gerekli yerlere harcanması gerekir. Beytü'l Malda para bulunmazsa ve geciktirilmesi durumunda da zarara neden olacağından korkulursa gerekli harcamaları karşılayabilmek için devlet Müslümanlardan borçlanarak gerekli parayı toplar. Eğer geciktirildiği zaman herhangi bir zararın olmasından korkulmazsa para toplanıncaya kadar ödemeler geciktirilir ve toplandığı zaman gerekli yerlere harcama yapılır. Örneğin açlık, tufan, deprem veya düşman saldırısı gibi aniden gelişen olaylarla karşılaşıldığı zaman Beytü'l Malda para bulunsun bulunmasın o anda gerekli harcamaların yapılması gerekir. Eğer Beytü'l Malda para bulunursa harcama Beytü'l Maldaki paradan karşılanır, para bulunmazsa ve de zarara neden olmasından korkulursa devletin borçlanması yoluyla gerekli harcama yapılır.

Bu olaylar ve benzeri durumlarda gerekli harcamaları yapabilmek için devlet borçlanır. Ancak bunların dışındaki durumlarda devlet borçlanmaz. Örneğin yolların yapılması, su işleri, okulların ve hastanelerin inşası gibi bayındırlıkla ilgili birtakım işlerin yapılması için devlet borçlanma yoluna gitmez. Ancak ümmet, bunların yokluğundan dolayı zarara uğrayacaksa ve devletin de parası yoksa bu projelerin finansmanını sağlamak için Müslümanlardan alınmak üzere devletin vergi koyması farz olur. Vergilendirme yoluyla topladığı bu para ile devlet, yukarıda saydığımız türden işleri yerine getirir. Ancak var olan bir yola ilaveten ikinci bir yolun veya ikinci bir hastanenin açılması gibi var olanlarla yetinmenin mümkün olduğu durumlarda devletin kasasında para varsa devlet, bu türden projeleri yerine getirmeye kalkışır. Devletin kasasında para yoksa böylesi projeleri yapabilmek için devletin vergilendirme yoluna gitmesi doğru olmaz. Elbette ki böylesi projeleri finanse edebilmek için devletin borçlanma yoluna gitmesi ise öncelikle yanlıştır, doğru değildir. Üretime yönelik projeler de aynen bayındırlık projeleri gibidir. Bunlar, devletin borçlanmasını gerektirecek türden işlerden değildir. Üretim, bayındırlık ve benzeri projelerin finansmanını sağlamak için devletin borçlanması kesinlikle caiz değildir. Ancak yokluğundan dolayı ümmetin zarara uğraması söz konusu olacaksa bunların finansmanını karşılayabilmek için devletin insanlardan vergi alması gerekir. Ancak demir çıkarma fabrikası kurmak gibi yokluğundan dolayı ümmetin zarara uğraması söz konusu olmayan projelerin finansmanı için devlet vergilendirme yapamaz.

Ancak burada borçlanma hususunda devlet ile fertler arasındaki farka dikkat etmek lazımdır. Hadisin nassı ile şeriat, ferdin borçlanmasını mubah kılmıştır. Resulullah (sav) borçlandı ve şöyle dedi: "İnsanların en hayırlısı borcunu güzel bir şekilde ödeyendir." Yaptığı borçlanma herhangi bir zarara yol açmadığı sürece herhangi bir Müslümanın borçlanması mubahtır. Ancak borçlanma, herhangi bir zarara neden oluyorsa sadece zarara neden olan borçlanma yasaklanır ve borçlanma ile ilgili mubahlık olduğu gibi devam eder.

Devlete gelince: Şeriat, Beytü’l Malın haklarını ve Beytü'l Mal üzerindeki hakları belirlemiştir. Müslümanların haklarından olup şeriatın insanlardan herhangi bir malik belirtmediği her mal, Beytü'l Malın haklarındandır. Aynı şekilde Müslümanların çıkarlarına harcanması gereken her hak Beytü'l Mala aittir. Yani şeriat tarafından belirlenmiş olan devlete ait gelirler Beytü'l Malın gelirlerini oluşturur ki bu gelirler, şer'i nasslar gereğince Müslümanların hakkı olup bu gelirlere Müslümanlardan malik olacak bir kimse şeriat tarafından belirtilmemiştir. Bu gelirler Beytü'l Malın yani devletin gelirleridir. Var olan şer-i nasslar incelendiği zaman Beytü'l Malın sürekli gelirlerinin şu dört şeyden meydana geldiği görülür:

1- Fey'in tamamı

2- Cizye

3- Harac

4- Hazinelerin (definelerin) beşte biri.

Bu gelirler Müslümanların hakkı olup ihtiyaç olsun olmasın şer-i nasslar gereğince devamlı bir şekilde tahsil edilir. Bu gelirlerin harcanma yerlerinin tespiti İmamın görüşüne ve ictihadına bırakılmıştır. Müslümanların çıkarları için harcanması gereken her bir hak Beytü'l Malın hakkını oluşturur. Yani Beytü'l Malın bu türden mallar üzerinde hakkı vardır. Müslümanların çıkarları için harcanması gereken paraların Beytü'l Mal yani devlet tarafından harcanması gerekir ki bu gelirler de ancak yukarıda saydığımız dört kaynaktan karşılanır. Devletin toplaması gereken Beytü'l Malın gelirleri ile ilgili ve Devlet tarafından Beytü’l Maldan harcanması gereken harcamalarla ilgili genel hatlar işte bunlardır.

Müslümanların haklarından olup şeriat tarafından maliki belirlenmiş olan her mal Beytü'l Malın hakkı olmayıp şeriatın sahibini belirtmiş olduğu kişinin hakkıdır. Burada Beytü'l Mal; İmamın görüş ve ictihadına göre şeriat tarafından sahibi belirtilen yerlere harcanması amacıyla bu malların saklandığı bir yer görevini üstlenmektedir. Ancak bu türden gelirler Devlet gelirleri grubuna girmezler ve Müslümanların maslahatları için de harcanmaz. Çünkü şeriat bunların sahiplerini belirtmiştir. Şeriat zekâtın kimlerden alınacağını belirttiği gibi zekâtı almaya hak edenleri de sekiz sınıf olarak belirlemiştir. Şeriat tarafından belirtilmiş olan malların dışındakilerden zekât almak caiz olmadığı gibi yine şeriatın belirlediği yerlerin dışındaki yerlere harcanması da caiz değildir.

Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere devlet, ne gelir kaynaklarını dilediği şekilde artırıp azaltma konusunda, ne de topladığı gelirleri raiyyenin çıkarları için dilediği şekilde harcama konusunda tamamen serbest değildir. Bilakis devlet, hem Beytü'l Malın gelirleri hakkında ve hem de elde edilen gelirin Müslümanların çıkarları için harcanması konusunda şeriat tarafından açık ve net nasslarla belirtilmiş çerçeveye bağlı kalmak zorundadır. Eğer para varsa harcama yapılır yoksa yapılmaz.

Devletin gelirleri ile ilgili delillere gelince: Cizye, fey, haraç ve hazinelerin beşte biri ile ilgili delillerde bunlar açık ve net bir şekilde belirtilmektedir. Müslümanların maslahatları ile ilgili yerlere ancak bu gelirlerden harcama yapılır. Çünkü şeriat, Beytü'l Mala bunların dışındaki gelirlerden harcama hakkı vermemiştir. Dolayısıyla Beytü'l Malın gelirleri bu dördüyle sınırlıdır ve harcamalar da ancak bunlardan yapılır.

Burada; Devlet, insanlardan vergi toplamakta ve topladığı vergileri raiyyenin maslahatlarına harcamaktadır. Dolayısıyla Beytü'l Malın yukarıda saydıklarımızdan başka gelirleri de vardır denilemez. Böyle bir iddiada bulunulamaz. Çünkü Beytü'l Malın yapması gereken harcamaları karşılamak üzere devletin Müslümanlardan vergi toplaması caiz değildir. Çünkü şeriat, vergi gelirlerini Beytü'l Malın gelirlerinden saymamıştır. Müslümanlara vergi koymaya Beytü'l Malın hakkı yoktur. Buna rağmen insanlardan vergi alınırsa şeriatın cevaz vermediği bir şekilde delilsiz olarak devlet, insanlardan mal almış olur. Zira Resulullah (sav)'in şu hadisine göre gümrük vergileri yasaklanmıştır. "Müküs sahibi cennete giremez." Yani kim insanlardan gümrük vergisi alırsa cennete giremez denilmektedir. Çünkü Allah’u Teâla Müslümanların mallarını genel olarak haram kılmıştır. Resulullah (sav) şöyle demektedir: "Kendi rızasıyla olmadıkça Müslüman bir kimsenin malı helal değildir."

Bu delil genel olup hem devleti hem de dışındakileri kapsamına almaktadır. Dolayısıyla vergi toplamak da caiz olmamaktadır. Böylece yukarıda saydıklarımızın dışında Müslümanların çıkarlarına harcanmak üzere Beytü'l Malın başka gelir kaynağı yoktur. Belirtilen yerlerden gelen gelirler Müslümanların maslahatlarını karşılamaya yeterse başka şey aramaya gerek yoktur. Yeterli olmazsa duruma bakılır: Müslümanların çıkarları için harcanması gereken para, ödeme güçlüğü içerisinde olan sivillerin borçları gibi Müslümanların üzerine düşen bir görev değil de Beytü'l Malın üzerine düşen bir görev türünden ise veya, yeterli derecede insanların gidip gelebilecekleri bir yola ilave olarak ikinci bir yolun yapılması ve benzerleri gibi ise bu türden maslahatlar için bir şey harcanmaz, vergi toplanması ve borçlanma yoluna gidilmesi doğru olmaz. Çünkü bu işler Beytü'l Malın görevlerindendir. Böylesi işler için kasada para olduğu zaman harcama yapılır olmadığı zaman ise herhangi bir şekilde harcama yapılmaz. Yeterli miktarda para, belirtilen yerlerden toplanıncaya kadar bu işlerin yapılması bekletilir.

Müslümanların çıkarları için harcanması gereken para, fakirleri doyurmak, deprem ve sel felaketi gibi olaylar nedeniyle açıkta kalanların ihtiyaçlarının giderilmesi veya başka yolun olmaması ve yeni bir yolun açılmaması durumunda ümmetin zarara uğramasının söz konusu olabileceği türden Müslümanların üzerine düşen bir görev ise; böylesi ihtiyaçları karşılamak Beytü'l Malın üzerine farz olduğu gibi aynı zamanda Müslümanların üzerine de farzdır. Böylesi durumlarda gerekli işleri yapabilmek için devlet, Müslümanların üzerine vergi koyar. Dolayısıyla bu türden olaylarla karşılaşıldığında Kitap veya sünnetin ortaya koyduğu nasslar gereğince Allah'ın Müslümanlar üzerine farz kıldığı şartlar gerçekleşmiş olduğu için devlet başkanından gelen bir emir gereğince değil, Allah'tan gelen emir gereğince Müslümanlardan para alınır ve gerekli yerlere harcanır. Müslümanların yapması gereken böylesi işler meydana geldiği zaman, geciktirilmesinden dolayı fesatın meydana gelmesinden korkulursa gerekli harcamaları yapabilmek için devletin borçlanma yoluna gitmesi caizdir. Zira devletin bu türden harcamaları karşılamak için vergi alması caizdir. Vergilerden mahsub edilmek üzere devlet borç alır ve vergileri topladığı zaman da aldığı borçları öder. Zira böylesi olaylar nedeniyle yapılması gereken harcamalar, sadece Beytü'l Malda para bulunduğu zaman karşılanacak bulunmadığı zaman ise karşılanmayacak türden harcamalar değildir. Beytü'l Malda para bulunsa da bulunmasa da yapılması gereken harcamalardandır. Beytü'l Malda para bulunduğu zaman gerekli harcama yapılır. Bulunmadığı zaman ise vergi veya borç almak yoluyla gerekli harcamalar yine yapılır. Yani her ne surette olursa olsun, para olsun ya da olmasın yukarıda verdiğimiz örneklerdeki olaylar veya benzeri olaylar meydana geldiği zaman mutlaka problemin giderilmesine çalışılır.

Gerektiği zaman devletin borçlanabileceği durumlar işte bunlardır. Bunların dışındaki durumlarda devletin borçlanması caiz değildir. Böylesi olayların dışındaki ortamlarda para olursa harcama yapılır olmazsa yapılmaz. Devlet ile fertler arasındaki borç alışverişi ile ilgili durumlar bunlardır. Zarara yol açan muayyen borçlanmaların dışında fert açısından borç alış verişi tamamen mubahtır. Devlet açısından ise ancak tek bir halde borçlanma mubahtır: Beytü'l Malda para bulunmazsa ve borçlanma yoluna başvurulan çıkar Müslümanların yapmaları gerekenlerdense ve geciktirilmesinden dolayı da fesada uğranılması söz konusu ise sadece böyle bir durumda devletin borçlanması caizdir. Bunun dışında ise kesinlikle caiz değildir. Devlet açısından borçlanma ile ilgili kesin hüküm budur.

Şeriatın devlete cevaz verdiği maslahatların gerçekleştirilmesi için olsa bile birtakım zararlara yol açan borçlanmalar haramdır. Çünkü zarar halinde şu şer-i kaide geçerli olur: "Mubah olan bir bütünün parçalarından yalnızca biri zarara neden oluyorsa, zarara neden olan parça haram olur bütünün geri kalan kısmının mubahlığı devam eder." Bayındırlık projeleri Müslümanların yapması gereken işlerden değil devletin yapması gereken işlerdendir. Beytü'l Malda para bulunursa gerekli harcama yapılır yoksa yapılmaz. Çünkü onun vucubiyeti Beytü'l Mal da paranın bulunması ile kayıtlıdır. Bu nedenle bayındırlık projeleri gibi işlerin yapılması için yapılacak borçlanma bir zarara neden olmuyorsa ne içeriden ne de dışarıdan devletin borçlanması caiz değildir. Buraya kadar yapılan açıklamalara binaen, yokluğundan dolayı ümmet herhangi bir zarara uğrasa da uğramasa da günümüzde İslâm dünyasındaki yönetimlerin, bayındırlık veya üretim projelerini gerçekleştirmek için yabancı devletlerden borç almaları şer-an caiz değildir. Çünkü bunlar devletin borçlanmasını gerektiren, bekletilmeyecek türden şeylerden değildir. Buradan hareketle üretim projelerinin finansmanının nasıl sağlanacağı veya başka bir ifade ile sanayi devrimini gerçekleştirecek finansmanın nasıl olacağı, makine sanayisinin nasıl kurulacağı kavranılabilir.

Yabancı devletlerden borç isteme: yabancı devletlerden ve uluslar arası mali kuruluşlardan borç istemeye gelince: Bu, şer-an caiz değildir. Çünkü borçlar, ancak faiz karşılığında ve bir takım şartlarla verilir. Faizli kazançlar ise, ister devlet isterse fertler için olsun, şer-an haram kılınmıştır. Şartlar ise borç veren devletler ve kuruluşlar için Müslümanlar üzerine egemenlik oluşturmakta ve Müslümanların iradeleri işlemlerini, borç veren devletlere ve kuruluşlara rehin kılmaktadır ki, bu şer-an caiz olmaz. Devletler arası borçlar, ümmetin nice zamandır zilletine göğüs gerdiği, İslam ülkeleri üzerindeki en tehlikeli belalardan ve Müslümanların ülkeleri üzerinde kafirlerin egemenliklerini kurma sebeplerinden olmuştur. Bundan dolayı uluslar arası borçlara yönenilmesi caiz olmaz.

 

Yukarı