Borçlar hakkında şer-i hükme gelince:
Bireylerin borçlanmaları caizdir. Ebi Rafi' (ra)'den şöyle
dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah (sav) bir
adamdan altı yaşında bir deve karz (borç) aldı. Zekât
develeri geldiğinde bana adama aynı şekilde altı yaşında
bir deve ödememi emretti. Ben: "Develer arasında ondan
daha iyi ve yedi yaşında bir deveden başka deve bulamıyorum
dedim. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Sizin
en hayırlınız ödemesi daha iyi olanınızdır."
Bu hadisi şerife göre her ferdin vatandaşlardan
veya yabancılardan dilediği kimseden ve dilediği miktarda borçlanması
caizdir. Çünkü borçlanmayı yasaklayıcı özel bir nass
gelmemiştir. Dolayısıyla nassın genelliği olduğu gibi
kalır. Ancak alınan borç ya da yardımlardan herhangi biri
zarara neden oluyorsa; "mubah olan bir bütünün parçalarından
yalnızca biri zarara neden oluyorsa, zarara neden olan parça
haram olur bütünün geri kalan kısmının mubahlığı devam
eder." fıkıh kuralına göre borçlanma haram olur.
Devletin borçlanması, bekletilmesi doğru
olmayan ve borçlanılmadığı takdirde fesatın çıkmasından
veya ümmetin helak olmasından korkulduğu durumlarda caizdir.
Böylesi durumlarda devlet borç alır, sonra da aldığı bu
borçları insanlardan vergi toplayarak veya devletin diğer
gelir kaynaklarından öder. Fakat bekletilmesinde herhangi bir
sakınca olmayan, geciktirilmesinden dolayı fesatın veya
ümmetin helake veya zarara uğramasının söz konusu olmadığı
durumlarda devletin borçlanması caiz değildir. Böylesi
durumlarda devletin maliyesinde para toplanıncaya kadar
beklenir. Bu tür ihtiyaçları karşılamak için yeterli para
bulunduğu zaman harcama yapılır. Örneğin fakirler,
miskinler yolda kalmışlar ve cihad için yapılacak harcamalar
Beytü'l Malda para bulunsun bulunmasın karşılanması farz
olan harcamalardır. Bu tür harcamalar için ihtiyaç duyulduğu
durumda hazinede para varsa hemen gerekli yerlere harcama
yapılır. Eğer hazinede para yoksa ve geciktirilmesi durumunda
fesatın çıkmasından korkuluyorsa devlet hemen borçlanır.
Geciktirilmesi durumunda herhangi bir zararın çıkması söz
konusu değilse hazinede para toplanıncaya kadar beklenir ve
yeterli para toplandıktan sonra da gerekli yerlere harcama
yapılır. Örneğin askerlerin yiyecekleri, kâtipler, öğretmenler
ve kadılar gibi devlet memurlarının maaşlarının ödenmesi
gibi durumlarla karşılaşıldığı zaman Beytü'l Malda para
bulunsa da bulunmasa da bu tür harcamalar bekletilmeden karşılanır.
Beytü'l Malda para bulunursa hemen gerekli yerlere harcanması
gerekir. Beytü'l Malda para bulunmazsa ve geciktirilmesi
durumunda da zarara neden olacağından korkulursa gerekli
harcamaları karşılayabilmek için devlet Müslümanlardan
borçlanarak gerekli parayı toplar. Eğer geciktirildiği zaman
herhangi bir zararın olmasından korkulmazsa para toplanıncaya
kadar ödemeler geciktirilir ve toplandığı zaman gerekli
yerlere harcama yapılır. Örneğin açlık, tufan, deprem veya
düşman saldırısı gibi aniden gelişen olaylarla
karşılaşıldığı zaman Beytü'l Malda para bulunsun
bulunmasın o anda gerekli harcamaların yapılması gerekir.
Eğer Beytü'l Malda para bulunursa harcama Beytü'l Maldaki
paradan karşılanır, para bulunmazsa ve de zarara neden
olmasından korkulursa devletin borçlanması yoluyla gerekli
harcama yapılır.
Bu olaylar ve benzeri durumlarda gerekli
harcamaları yapabilmek için devlet borçlanır. Ancak
bunların dışındaki durumlarda devlet borçlanmaz. Örneğin
yolların yapılması, su işleri, okulların ve hastanelerin
inşası gibi bayındırlıkla ilgili birtakım işlerin
yapılması için devlet borçlanma yoluna gitmez. Ancak ümmet,
bunların yokluğundan dolayı zarara uğrayacaksa ve devletin
de parası yoksa bu projelerin finansmanını sağlamak için
Müslümanlardan alınmak üzere devletin vergi koyması farz
olur. Vergilendirme yoluyla topladığı bu para ile devlet,
yukarıda saydığımız türden işleri yerine getirir. Ancak
var olan bir yola ilaveten ikinci bir yolun veya ikinci bir
hastanenin açılması gibi var olanlarla yetinmenin mümkün
olduğu durumlarda devletin kasasında para varsa devlet, bu türden
projeleri yerine getirmeye kalkışır. Devletin kasasında para
yoksa böylesi projeleri yapabilmek için devletin vergilendirme
yoluna gitmesi doğru olmaz. Elbette ki böylesi projeleri
finanse edebilmek için devletin borçlanma yoluna gitmesi ise
öncelikle yanlıştır, doğru değildir. Üretime yönelik
projeler de aynen bayındırlık projeleri gibidir. Bunlar,
devletin borçlanmasını gerektirecek türden işlerden
değildir. Üretim, bayındırlık ve benzeri projelerin
finansmanını sağlamak için devletin borçlanması kesinlikle
caiz değildir. Ancak yokluğundan dolayı ümmetin zarara uğraması
söz konusu olacaksa bunların finansmanını karşılayabilmek
için devletin insanlardan vergi alması gerekir. Ancak demir çıkarma
fabrikası kurmak gibi yokluğundan dolayı ümmetin zarara uğraması
söz konusu olmayan projelerin finansmanı için devlet
vergilendirme yapamaz.
Ancak burada borçlanma hususunda devlet ile
fertler arasındaki farka dikkat etmek lazımdır. Hadisin
nassı ile şeriat, ferdin borçlanmasını mubah kılmıştır.
Resulullah (sav) borçlandı ve şöyle dedi: "İnsanların
en hayırlısı borcunu güzel bir şekilde ödeyendir."
Yaptığı borçlanma herhangi bir zarara yol açmadığı sürece
herhangi bir Müslümanın borçlanması mubahtır. Ancak borçlanma,
herhangi bir zarara neden oluyorsa sadece zarara neden olan
borçlanma yasaklanır ve borçlanma ile ilgili mubahlık
olduğu gibi devam eder.
Devlete gelince: Şeriat, Beytü’l Malın
haklarını ve Beytü'l Mal üzerindeki hakları belirlemiştir.
Müslümanların haklarından olup şeriatın insanlardan
herhangi bir malik belirtmediği her mal, Beytü'l Malın
haklarındandır. Aynı şekilde Müslümanların çıkarlarına
harcanması gereken her hak Beytü'l Mala aittir. Yani şeriat
tarafından belirlenmiş olan devlete ait gelirler Beytü'l Malın
gelirlerini oluşturur ki bu gelirler, şer'i nasslar gereğince
Müslümanların hakkı olup bu gelirlere Müslümanlardan malik
olacak bir kimse şeriat tarafından belirtilmemiştir. Bu
gelirler Beytü'l Malın yani devletin gelirleridir. Var olan
şer-i nasslar incelendiği zaman Beytü'l Malın sürekli
gelirlerinin şu dört şeyden meydana geldiği görülür:
1- Fey'in tamamı
2- Cizye
3- Harac
4- Hazinelerin (definelerin) beşte biri.
Bu gelirler Müslümanların hakkı olup
ihtiyaç olsun olmasın şer-i nasslar gereğince devamlı bir
şekilde tahsil edilir. Bu gelirlerin harcanma yerlerinin
tespiti İmamın görüşüne ve ictihadına bırakılmıştır.
Müslümanların çıkarları için harcanması gereken her bir
hak Beytü'l Malın hakkını oluşturur. Yani Beytü'l Malın
bu türden mallar üzerinde hakkı vardır. Müslümanların çıkarları
için harcanması gereken paraların Beytü'l Mal yani devlet
tarafından harcanması gerekir ki bu gelirler de ancak
yukarıda saydığımız dört kaynaktan karşılanır. Devletin
toplaması gereken Beytü'l Malın gelirleri ile ilgili ve
Devlet tarafından Beytü’l Maldan harcanması gereken
harcamalarla ilgili genel hatlar işte bunlardır.
Müslümanların haklarından olup şeriat
tarafından maliki belirlenmiş olan her mal Beytü'l Malın
hakkı olmayıp şeriatın sahibini belirtmiş olduğu kişinin
hakkıdır. Burada Beytü'l Mal; İmamın görüş ve
ictihadına göre şeriat tarafından sahibi belirtilen yerlere
harcanması amacıyla bu malların saklandığı bir yer görevini
üstlenmektedir. Ancak bu türden gelirler Devlet gelirleri
grubuna girmezler ve Müslümanların maslahatları için de
harcanmaz. Çünkü şeriat bunların sahiplerini belirtmiştir.
Şeriat zekâtın kimlerden alınacağını belirttiği gibi zekâtı
almaya hak edenleri de sekiz sınıf olarak belirlemiştir.
Şeriat tarafından belirtilmiş olan malların
dışındakilerden zekât almak caiz olmadığı gibi yine
şeriatın belirlediği yerlerin dışındaki yerlere
harcanması da caiz değildir.
Bütün bu açıklamalardan da
anlaşılacağı üzere devlet, ne gelir kaynaklarını
dilediği şekilde artırıp azaltma konusunda, ne de
topladığı gelirleri raiyyenin çıkarları için dilediği
şekilde harcama konusunda tamamen serbest değildir. Bilakis
devlet, hem Beytü'l Malın gelirleri hakkında ve hem de elde
edilen gelirin Müslümanların çıkarları için harcanması
konusunda şeriat tarafından açık ve net nasslarla
belirtilmiş çerçeveye bağlı kalmak zorundadır. Eğer para
varsa harcama yapılır yoksa yapılmaz.
Devletin gelirleri ile ilgili delillere
gelince: Cizye, fey, haraç ve hazinelerin beşte biri ile
ilgili delillerde bunlar açık ve net bir şekilde
belirtilmektedir. Müslümanların maslahatları ile ilgili
yerlere ancak bu gelirlerden harcama yapılır. Çünkü
şeriat, Beytü'l Mala bunların dışındaki gelirlerden
harcama hakkı vermemiştir. Dolayısıyla Beytü'l Malın
gelirleri bu dördüyle sınırlıdır ve harcamalar da ancak
bunlardan yapılır.
Burada; Devlet, insanlardan vergi toplamakta
ve topladığı vergileri raiyyenin maslahatlarına
harcamaktadır. Dolayısıyla Beytü'l Malın yukarıda
saydıklarımızdan başka gelirleri de vardır denilemez. Böyle
bir iddiada bulunulamaz. Çünkü Beytü'l Malın yapması
gereken harcamaları karşılamak üzere devletin
Müslümanlardan vergi toplaması caiz değildir. Çünkü
şeriat, vergi gelirlerini Beytü'l Malın gelirlerinden
saymamıştır. Müslümanlara vergi koymaya Beytü'l Malın
hakkı yoktur. Buna rağmen insanlardan vergi alınırsa
şeriatın cevaz vermediği bir şekilde delilsiz olarak devlet,
insanlardan mal almış olur. Zira Resulullah (sav)'in şu
hadisine göre gümrük vergileri yasaklanmıştır. "Müküs
sahibi cennete giremez." Yani kim insanlardan
gümrük vergisi alırsa cennete giremez denilmektedir. Çünkü
Allah’u Teâla Müslümanların mallarını genel olarak haram
kılmıştır. Resulullah (sav) şöyle demektedir: "Kendi
rızasıyla olmadıkça Müslüman bir kimsenin malı helal
değildir."
Bu delil genel olup hem devleti hem de
dışındakileri kapsamına almaktadır. Dolayısıyla vergi
toplamak da caiz olmamaktadır. Böylece yukarıda
saydıklarımızın dışında Müslümanların çıkarlarına
harcanmak üzere Beytü'l Malın başka gelir kaynağı yoktur.
Belirtilen yerlerden gelen gelirler Müslümanların
maslahatlarını karşılamaya yeterse başka şey aramaya gerek
yoktur. Yeterli olmazsa duruma bakılır: Müslümanların çıkarları
için harcanması gereken para, ödeme güçlüğü içerisinde
olan sivillerin borçları gibi Müslümanların üzerine düşen
bir görev değil de Beytü'l Malın üzerine düşen bir görev
türünden ise veya, yeterli derecede insanların gidip
gelebilecekleri bir yola ilave olarak ikinci bir yolun
yapılması ve benzerleri gibi ise bu türden maslahatlar için
bir şey harcanmaz, vergi toplanması ve borçlanma yoluna
gidilmesi doğru olmaz. Çünkü bu işler Beytü'l Malın görevlerindendir.
Böylesi işler için kasada para olduğu zaman harcama
yapılır olmadığı zaman ise herhangi bir şekilde harcama
yapılmaz. Yeterli miktarda para, belirtilen yerlerden
toplanıncaya kadar bu işlerin yapılması bekletilir.
Müslümanların çıkarları için harcanması
gereken para, fakirleri doyurmak, deprem ve sel felaketi gibi
olaylar nedeniyle açıkta kalanların ihtiyaçlarının
giderilmesi veya başka yolun olmaması ve yeni bir yolun açılmaması
durumunda ümmetin zarara uğramasının söz konusu olabileceği
türden Müslümanların üzerine düşen bir görev ise;
böylesi ihtiyaçları karşılamak Beytü'l Malın üzerine
farz olduğu gibi aynı zamanda Müslümanların üzerine de
farzdır. Böylesi durumlarda gerekli işleri yapabilmek için
devlet, Müslümanların üzerine vergi koyar. Dolayısıyla bu
türden olaylarla karşılaşıldığında Kitap veya sünnetin
ortaya koyduğu nasslar gereğince Allah'ın Müslümanlar
üzerine farz kıldığı şartlar gerçekleşmiş olduğu için
devlet başkanından gelen bir emir gereğince değil, Allah'tan
gelen emir gereğince Müslümanlardan para alınır ve gerekli
yerlere harcanır. Müslümanların yapması gereken böylesi işler
meydana geldiği zaman, geciktirilmesinden dolayı fesatın
meydana gelmesinden korkulursa gerekli harcamaları yapabilmek için
devletin borçlanma yoluna gitmesi caizdir. Zira devletin bu
türden harcamaları karşılamak için vergi alması caizdir.
Vergilerden mahsub edilmek üzere devlet borç alır ve
vergileri topladığı zaman da aldığı borçları öder. Zira
böylesi olaylar nedeniyle yapılması gereken harcamalar,
sadece Beytü'l Malda para bulunduğu zaman karşılanacak
bulunmadığı zaman ise karşılanmayacak türden harcamalar değildir.
Beytü'l Malda para bulunsa da bulunmasa da yapılması gereken
harcamalardandır. Beytü'l Malda para bulunduğu zaman gerekli
harcama yapılır. Bulunmadığı zaman ise vergi veya borç
almak yoluyla gerekli harcamalar yine yapılır. Yani her ne
surette olursa olsun, para olsun ya da olmasın yukarıda
verdiğimiz örneklerdeki olaylar veya benzeri olaylar meydana
geldiği zaman mutlaka problemin giderilmesine çalışılır.
Gerektiği zaman devletin borçlanabileceği
durumlar işte bunlardır. Bunların dışındaki durumlarda
devletin borçlanması caiz değildir. Böylesi olayların
dışındaki ortamlarda para olursa harcama yapılır olmazsa
yapılmaz. Devlet ile fertler arasındaki borç alışverişi
ile ilgili durumlar bunlardır. Zarara yol açan muayyen
borçlanmaların dışında fert açısından borç alış
verişi tamamen mubahtır. Devlet açısından ise ancak tek bir
halde borçlanma mubahtır: Beytü'l Malda para bulunmazsa ve
borçlanma yoluna başvurulan çıkar Müslümanların
yapmaları gerekenlerdense ve geciktirilmesinden dolayı da
fesada uğranılması söz konusu ise sadece böyle bir durumda
devletin borçlanması caizdir. Bunun dışında ise kesinlikle
caiz değildir. Devlet açısından borçlanma ile ilgili kesin
hüküm budur.
Şeriatın devlete cevaz verdiği
maslahatların gerçekleştirilmesi için olsa bile birtakım
zararlara yol açan borçlanmalar haramdır. Çünkü zarar
halinde şu şer-i kaide geçerli olur: "Mubah olan bir
bütünün parçalarından yalnızca biri zarara neden oluyorsa,
zarara neden olan parça haram olur bütünün geri kalan kısmının
mubahlığı devam eder." Bayındırlık projeleri Müslümanların
yapması gereken işlerden değil devletin yapması gereken
işlerdendir. Beytü'l Malda para bulunursa gerekli harcama yapılır
yoksa yapılmaz. Çünkü onun vucubiyeti Beytü'l Mal da paranın
bulunması ile kayıtlıdır. Bu nedenle bayındırlık
projeleri gibi işlerin yapılması için yapılacak borçlanma
bir zarara neden olmuyorsa ne içeriden ne de dışarıdan
devletin borçlanması caiz değildir. Buraya kadar yapılan açıklamalara
binaen, yokluğundan dolayı ümmet herhangi bir zarara uğrasa
da uğramasa da günümüzde İslâm dünyasındaki yönetimlerin,
bayındırlık veya üretim projelerini gerçekleştirmek için
yabancı devletlerden borç almaları şer-an caiz değildir.
Çünkü bunlar devletin borçlanmasını gerektiren,
bekletilmeyecek türden şeylerden değildir. Buradan hareketle
üretim projelerinin finansmanının nasıl sağlanacağı veya
başka bir ifade ile sanayi devrimini gerçekleştirecek
finansmanın nasıl olacağı, makine sanayisinin nasıl
kurulacağı kavranılabilir.
Yabancı devletlerden borç isteme: yabancı
devletlerden ve uluslar arası mali kuruluşlardan borç
istemeye gelince: Bu, şer-an caiz değildir. Çünkü borçlar,
ancak faiz karşılığında ve bir takım şartlarla verilir.
Faizli kazançlar ise, ister devlet isterse fertler için olsun,
şer-an haram kılınmıştır. Şartlar ise borç veren
devletler ve kuruluşlar için Müslümanlar üzerine egemenlik
oluşturmakta ve Müslümanların iradeleri işlemlerini, borç
veren devletlere ve kuruluşlara rehin kılmaktadır ki, bu
şer-an caiz olmaz. Devletler arası borçlar, ümmetin nice
zamandır zilletine göğüs gerdiği, İslam ülkeleri
üzerindeki en tehlikeli belalardan ve Müslümanların
ülkeleri üzerinde kafirlerin egemenliklerini kurma
sebeplerinden olmuştur. Bundan dolayı uluslar arası borçlara
yönenilmesi caiz olmaz.
|