İslam yalnızca “dini” bir devlet haline
getirilmiş ve Laikliğe “devletlerin ideolojisi” olarak
davet edilmiştir. Küffar, sistemimizi yani Hilafeti, hayatımızdan
koparıp atmayı başarmıştır.
“Bizler, müslümanların çocukları
arasında, herhangi bir İslami birlik hakkındaki herhangi bir
şeye bir son vermek zorundayız. Zaten Hilafeti bitirmeyi
başardık, bundan sonra; ister kültürel isterse düşünce
olarak müslümanların yeniden bir araya gelemeyeceklerinden
emin olmak zorundayız.”
İngiliz Dışişleri Bakanı, İkinci Dünya
Savaşı’ndan önce İngiliz Başbakanına kısaca şöyle
hitap ediyor:
“Şu durumda Türkiye artık öldü ve
tekrar asla doğmayacak. Çünkü biz onun ahlaki gücünü,
Hilafet’i ve İslam’ı yok ettik.” İngiliz
Başbakanı Lord Curzon’un, 24 Temmuz 1924 Lozan Antlaşması’ndan
sonra Lordlar Kamarası önündeki konuşmasından.
Bugün müslümanların kendi doğru yönetim
sistemlerini bilmiyor olmaları şaşırtıcı değil midir? Ya
onların kendi yeniden dirilişleriyle alakalı hiçbir tartışmada,
Hilafet kelimesini dahi duymamış olmaları?
İngilizler, bizi kendi sistemlerine yönelten ve dinimizden hızla
uzaklaştıran boyuttaki bir “eğitim” vermeyi başardılar.
Bu İslam için neden bu kadar hayatidir?
Bizim içerisinde İslam’ı
yaşayabileceğimiz tek mekanizma, Hilafet Devleti’ndeki yönetim
sistemidir. Bu, Raşid Halifelerin tatbik ettikleri yönetim
sistemi ve İngilizlerin sadık ajanı hain Mustafa Kemal’in
yıktığı, 3 Mart 1924 tarihine kadar varlığını sürdüren
yönetim sistemi ile aynıdır. Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi:
İslam’ın düğümleri, her biri tek tek
çözülünceye kadar, kopacaktır. Bu çözülen düğümlerin
ilki Yönetim ve sonuncusu da Namaz olacaktır. [İmam
Ahmed, Müsned]
<1> Hilafet’in Farziyeti
A- Kur’an-ı Kerim’de:
Allah (subhanehu ve teala) Kur’an-ı Kerim’inde
şöyle buyurdu:
1. Hayır! Rabbine And olsun ki; onlar
aralarında çıkan anlaşmazlıklarda, seni hakem tayin edip
sonra da senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı
duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça,
gerçekten iman etmiş olmazlar. [Nisa 65]
2. Allah'ın sana gösterdiği şekilde
insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile
indirdik. [Nisa 105]
3. Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet
ve onların arzularına uyma! Allah'ın sana indirdiği hükümlerin
bir kısmından seni saptırmalarından sakın. [Maide 49]
4. Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse,
işte onlar kafirlerin ta kendileridir ... zalimlerin ta
kendileridir ... fasıkların ta kendileridir. [Maide 44-47]
Kur’an’ın bu ayetleri ve diğer birçok
ayet; Allah’ın indirdikleriyle yönetimin farziyeti
konusundaki şüphelere, apaçık delillerdir. İlk ayet
özellikle, doğrudan müslümanlara; aramızda hükmedilmesi
için sadece Allah’ın indirdiklerini esas almamamız halinde,
gerçek bir İmana sahip olamayacağımızı bildirmektedir. Bu,
Allah’ın hükümleriyle hükmeden bir yönetim sistemini
kurmanın, tüm müslümanlar üzerinde farz olduğuna ilişkin
önemli bir işarettir.
B- Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Sünneti’nde:
1. İmam Muslim, Ebu Hazm’ın şöyle dediğini
rivayet etti: Ebu Hureyre (r.a.) ile beş sene beraberdim ve O’ndan
Peygamber (s.a.v.)’in şöyle dediğini duydum: “Rasulullah
(aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: Beni İsrail'i
(İsrail oğullarını) peygamberler (aleyhimusselâm)
yönetiyorlardı. Bir peygamber vefat edince, onun yerine ikinci
bir peygamber geçiyordu. Ancak, benden sonra peygamber yoktur.
Fakat ardımdan halifeler gelecek ve çok olacaklardır.
Orada bulunanlar: (Onlar hakkında) bize ne emredersiniz?
diye sordular. Önceki biatınıza sadakat gösterin. Onlara
haklarını verin. Onlar üzerindeki haklarınızı (eda
etmedikleri taktirde, kendilerinden değil) Allah'tan isteyin.
Zira Allahu Teala, idareleri altındakilerin hukukunu onlardan
soracaktır. buyurdu. [Buhari, Enbiya, 3196; Muslim,
İmaret, 3427; Ahmed b. Hanbel, Mükessirin, 7619]
Bu hadis net bir biçimde, İslam’da yönetimin
şeklini ifade etmektedir ki; o, Peygamber (s.a.v.)’den sonra
Hilafet’tir. Ne (İran’da olduğu gibi) İslam cumhuriyeti,
ne (Libya’da olduğu gibi) Sosyalist İslam cumhuriyeti, ne
(Birleşik Arap Emirliği’nde olduğu gibi) İslami emirlik ve
ne de (Suudi Arabistan ve Ürdün’de olduğu gibi) krallık
değildir. Bu anlayış, diğer birçok hadis ile de desteklenmiş
ve İslam’da yönetim şeklinin sadece Hilafet olduğuna
işaret edilmiştir.
2. İmam Muslim, Abdullah bin Ömer (r.a.)’den
Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet etti:
“Kim boynunda beyat (halkası)
bulunmadan ölürse, cahiliyye ölümüyle ölmüştür.”
3. Ahmed bin Hanbel ve İbn Ebi Asım,
Peygamber (s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet ettiler:
“Her kim kendi yaşadığı dönemde bir
İmam olmaksızın ölürse, cahiliyye ölümü ile ölmüş
olur.”
Böylece Peygamber (s.a.v.) tüm
müslümanları bir İmam’a bağlanmasını, ona biat etmesini
veya boynuna biat halkasının bulunmasını zorunlu kıldı.
Biat akdi Halife’den başkasıyla yapılmaz. Hadislerden öğrendiğimize
göre; Halife (Emir’ul Mü’minin veya İmam da denir) müslümanların
işlerini yönetendir. O nedenle bu; Hilafet’in kurulması ve
bir Halife’nin seçilmesine yönelik bir emirdir.
C- Sahabelerin Sözlerinde:
Ali İbn Ebi Talib (r.a.) şöyle dedi: “İnsanlar,
ister iyi isterse kötü olsun bir İmam (Halife) olmadan,
doğrulmazlar (düzelmezler)” [Beyhaki, Kenz-ul Ummal,
14286]
Abdullah İbn Ömer (r.a.) şöyle dedi: “İnsanlar
zalim ve günahkar olsa bile, eğer yöneticileri onları İslam
ile yönetiyor ve ona tabi oluyorsa, Ümmet acı çekmez ve
bozulmaz. Fakat yöneticiler zalim ve günahkar ise, insanlar
İslam’ı istese ve ona tabi olsalar bile, Ümmet acı çeker
ve bozulur.” [Ebu Nuaym, Hilyet-ul Evliya]
Ömer İbn el-Hattab (r.a.) şöyle dedi: “Bir
toplum (cemaat) olmadan, İslam olmaz. Liderlik (İmaret)
olmadan toplum olmaz ve işitip itaat etme olmadan liderlik
olmaz.”
D- Ulemanın Sözlerinde:
İmam Kurtubi Bakara suresi 30.uncu (Muhakkak
ki; Ben yeryüzünde bir Halife yaratacağım) ayetinin
tefsirinde şöyle dedi:
“Bu ayet bir İmam veya bir Halife’nin seçiminde
bir kaynaktır. Kelime onunla birleşik geldiği için; o işitilir
ve ona itaat edilir. Hilafet Ahkamı onunla tatbik edilir ve
buradaki farziyet hakkında Mutezili olan el-Asam dışında, ne
imamlar arasında ne de ümmet arasında bir ihtilaf yoktur.”
[Tefsir-ul Kurtubi, 1/264]
İmam Kurtubi şöyle yine dedi: “Hilafet
diğer sütunların kendisine dayandığı (asıl) sütundur.”
İmam Nevevi de şöyle dedi: “Halife
seçmenin tüm müslümanlar üzerine farz olduğu konusunda
icma (alimlerin ittifakı) vardır.” [Şerh-u Sahih Muslim,
12/105]
İmam Gazali de Hilafet’in kaybolmasının
potansiyel sonuçlarını yazarken, şöyle dedi: “Hakimler
uzaklaştırılacak, Vilayet hükümsüz kılınacak ..
bunların otoritedeki kararları icra edilmeyecek ve bütün
insanlar, Haram sınırı üzerinde bulunacaktır.”
[el-İktisad fil İtikad, 240]
İmam İbn Teymiyye ise, şöyle dedi: “İnsanlar
üzerinde hükmeden makamın (Hilafet görevi) Din’in en
büyük farzlarından biri olduğunu bilmek vaciptir. Aslında
onsuz Din Müessesesi yoktur. Bu (görüş), el-Fadl İbn İyad,
Ahmed bin Hanbel ve diğerleri gibi Selef’in görüşüdür.”
(Siyaseh Şeriyyeh, “Liderliğe bağlılığın farziyeti” bölümü)
İmam Ebu’l Hasen el-Maverdi de şöyle
dedi: “İmamet (liderlik) Akdini yapmak, bütün ümmet
üzerine, icmaen vaciptir.” [el-Ahkam’us Sultaniyyeh, 56]
İmam Ahmed ise, şöyle dedi: “Müslümanların
işlerini yürütecek bir İmam (Halife) olmadığında, fitne
meydana gelir.”
H.6.ıncı asrın ünlü alimlerinden Ebu
Hafs Ömer en-Nesefi ise, şöyle dedi:
“Müslümanlar, açık bir şekilde; Hudud’ları
(ceza sistemini) yürüten ve hükümleri icra eden, (devlet) sınırlarını
savunan, orduları techiz eden, Zekatı toplayan, (devlete
karşı) isyan edenleri, casusları ve haydutları
cezalandıran, Cum’ayı ve iki bayramı ikame eden ve (Allah’ın)
kulları arasında çıkan ihtilafları çözen, meşru haklar
konusunda şahitlerin şahitliğini kabul eden, evlenen gençlere
ve ailesi olmayan fakirlere veren ve ganimetleri dağıtan bir
İmam’a (Halife’ye) sahip olmalıdırlar.”
İmam el-Cuzeyri -ki, kendisi dört büyük
mezhebin fıkhında uzmandır- dört imamın görüşlerini
dikkate alarak şöyle demektedir: “İmamlar (dört mezhebin
imamları; Şafii, Hanefi, Maliki ve Hanbeli) -Allah onlara
rahmet etsin- İmametin (Hilafetin) bir farz olduğu ve müslümanların
Dinin hükümlerini tatbik eden ve zalimlere karşı haklarını
veren bir İmam tayin etmelerinin vacip olduğu konusunda
ittifak ettiler.” [Fıkh’ul Mezahib’ul Erbaa (Dört
Mezhebin Fıkhı) 5/416]
İmam el-Heysemi ise, şöyle dedi: “Bilinmektedir
ki; Sahabeler, Peygamberlik döneminin sona ermesinden sonra,
İmam seçmenin vacip olduğu hususunda icma ettiler. Muhakkak
ki onlar; Peygamber (s.a.v.)’in defnedilmesini terkederek,
Halife seçimine yönelmek suretiyle; bu farziyetin, diğer
farziyetlerden daha önemli olduğunu gösterdiler.” [Savaik’ul
Harakah,17]
<2> Tüm İslam Ümmeti Üzerinde, Tek
Bir Halife’nin Var Olmasının Farziyeti
A- Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Sünneti’nde:
1. İmam Muslim, Said el-Hudri (r.a.)’den
Peygamber (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etti: “İki
halifeye biat edildiğinde, ikincisini öldürün!”
[Muslim, İmaret 3444]
2. Arface İbnu Şureyh (r.a.) anlatıyor:
Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Siz bir kişinin
etrafında birlik halinde iken; bir başkası gelip, kuvvetinizi
kırmak veya cemaatinizi bölmek isterse, onu öldürün!"
[Muslim, İmaret 3443]
3. Abdullah bin Amr bin el-As (r.a.)’den
rivayet edildiğine göre; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Kim bir imama beyat eder, elinin ayasını ve kalbinin
semeresini ona verirse -ona
gönül hoşluğuyla beyat ederse- ona itaat etsin. Onunla çatışan
bir başkası gelirse,
sonrakinin boynunu vurun." [Muslim, İmaret, 3431]
Hal böyle iken; İngilizler ve onların
işbirlikçisi olan sömürgeciler tarafından çizilen,
milliyetçi sınırlar üzerinde, bölgesel İslami emirlik
kurmak konusunda ısrar eden müslümanların durumu nasıl
olur? Kafirlerin planlarının arkasında, ne olduğunu göremiyor
muyuz? Peki “kendi” ülkeleri üzerinde, İslami hükümet
kurmak ve sonra -sanki diğer müslüman ülkeler, harika bir
şekilde, İslam hükümlerini tatbik ediyormuşçasına- diğer
müslüman ülkelerle olan normal ilişkilerini kaldığı
yerden devam ettirmek isteyen müslümanların hali ne olur?
Ümmetin tamamı için birden fazla Halife’nin bulunması; bir
günah, bir fitne ve saflarımız arasındaki bir bölücülüktür.
B- Sahabeler (r.a.)’ün İcması’nda:
İbni Kesir “Siret”inde, et-Taberi “Tarih-ut
Taberi”de, İbn Hişam “Siret-i İbn Hişam”da, Beyhaki
“es-Sunen-ul Kubra”da, İbn Hazm “el-Fasl fi’l Milal”da
ve el-Vakidi “el-Akd el-Farid” adlı kitabında; Sahabeler
(r.a.) -Peygamber (s.a.v.)’in vefatının ardından- Beni
Saide’de (sakife evinde) toplandıklarında, El-Habbab İbn’ul
Munzir (r.a.)’in şöyle dediğini rivayet ettiler:
“Sizden bir emir, bizden de bir emir olsun”
(yani biri Ensar’dan, diğeri Muhacirler’den olmak üzere
iki emir olsun.) Bunun üzerine Ebu Bekr (r.a.) şöyle cevap
verdi: “Müslümanların iki emirinin (yöneticisinin)
bulunması haramdır.” Sonra ayağa kalktı ve müslümanlara
hitap etti.
Buna ek olarak; İbn İshak da “es-Siret”inde
Sakife günü, şunu söylemek için gittiği rivayet
edilmiştir: “Müslümanların işlerinin ve görüşlerinin
farklı olmasına, birliklerini bölmeye ve aralarında münakaşa
çıkmasına yol açtığı için; müslümanların iki emir
sahip bulunması haramdır. Sonra Sünnet kaldırılır, Bid’at
yayılır ve Fitne meydana gelir ve bu hiç kimsenin yararına
olmaz.”
Sahabeler (r.a.) bunu kabul ettiler ve Ebu
Bekr (r.a.)’i ilk Halifeleri olarak seçtiler. İki emir görüşünü
öne süren Habbab İbn Munzir (r.a.) de onu doğruladı ve Ebu
Bekr (r.a.)’e ilk biat edenlerden oldu. Bu Sahabelerin tümünün
bir İcma’da bulunduklarını göstermektedir ve böylece bu,
bizim için ilahi bir kaynak oldu. Ali İbn Ebi Talib (r.a.) de
Rasulullah (s.a.v.) cenazesinin yanında hazır bulunduğu
sırada, bunu tasdik etti.
C- Ünlü Alimlerin Sözlerinde:
1. İmam eş-Şevkani “Tefsir-ul Kur’an’il
Azim” adlı kitabının 2.nci cildinin, 215.inci sayfasında,
şöyle yazmıştır: “Bilinmesi İslam’dan zarurettir ki;
İslam müslümanların arasının bölünmesini ve topraklarının
(birbirinden) ayrılmasını haram kılmıştır.”
2. Şöhretli imam, Hasan el-Maverdi “El-Ahkamu’s
Sultaniyye” kitabının 9.uncu sayfasında, şöyle
demektedir: “Ümmetin aynı vakitte iki İmam’a (lidere)
sahip olması, haramdır.”
3. İmam en-Nevevi, “Muğni el-Muhtac”
kitabının 4.üncü cildinin, 132.inci sayfasında şöyle
demektedir: “Araları uzak olsa ve dünyanın farklı
yerlerinde bulunsalar bile, iki veya daha fazla İmam’a beyat
vermek, caiz değildir.”
İmam Nevevi ayrıca “Şerh-u Sahih’il
Muslim” kitabının 12. bölümünde, sayfa 231’de şunu da
bildirmektedir: “Eğer aynı vakitte birinden sonra diğeri için
iki beyat verilirse, birinci biat geçerlidir ve bu kabul
edilmeli ve tatbik edilmelidir. Oysa ikinci beyat geçersizdir
ve kabul edilmesi haramdır. Bu; alimlerin çoğunun doğru olan
görüşüdür. Onlar tek bir vakitte, İslam toprakları ne
kadar gelişmiş ve büyümüş olursa olsun, iki Halife tayin
etmenin caiz olmadığını benimsemişlerdir.”
4. İmam İbn Hazm “el-Muhalla”
kitabının, 4.üncü cildinin, 360.ıncı sayfasında şöyle
demektedir: “Dünya üzerinde, bir İmam’dan fazlasının
bulunması caiz değildir.”
5. İmam el-Cuzeyri, “Fıkh’ul Mezahib’ul
Erbaa” kitabının 5.inci cildinin, 416.ıncı sayfasında, dört
imamın görüşlerini dikkate alarak şöyle demektedir: “İster
ittifak isterse ihtilaf olsun, müslümanlar için dünyada iki
İmam’ın var olması haramdır.”
Sonuç
Sonuçta görülebilmektedir ki; Hilafet’in
yönetim sistemi, İslam’ın tamamını tatbik eder. Böylece
İslam ve müslümanlar, ona bağlanır. Bu sadece bir farz
değildir. Bununla beraber İslam’ın kendisiyle
uygulandığı bir mekanizmadır. Müslümanların Peygamberi
takviminin, Hicretin 1.inci yılından başlamasının nedeni
işte budur. Hicret, Mekke’nin şirkinden kurtulup, Medine’de
İslam’ın bir Yönetim Sistemi olarak kurulmasının
işaretiydi. Bundan dolayı; Hicri takvimin 1.inci yılı; ilk
ayetin inzal edildiği yıl veya hristiyanların (kendi inançlarına
göre) yaptığı gibi, Peygamber (s.a.v)’in doğduğu yıl
değil de, Hicretin gerçekleştiği yıldan başladı. Buna göre
hiçbir kimse, İslam’daki bu en büyük görevin ihmal
edilmesinde veya terk edilmesinde, asla bir özür veya mazeret
sahibi olamaz. Bu günahı üzerinde taşıyan kimse, cahiliyye
ölümü ile ölecektir. Bundan dolayı; Hilafet’i bilen ve
onun için, Peygamber (sav)’in metoduna uygun olarak çalışan
samimi müslümanlarla birlikte çalışmak farzdır ve bu
istisnasız tüm müslümanlar üzerine yüklenen en büyük
görevdir. Bu, müslümanların ölüm-kalım meselesidir. Hiçbir
kimse, bu işin imkansız bir iş olduğunu iddia edemez. Zira
Allah (svt) mü’minlere zafer vereceğini vaad ederek, şöyle
buyurmaktadır:
Allah, sizlerden iman edip salih amellerde
bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı
gibi onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar
için beğenip seçtiği dini (İslam'ı) onların iyiliğine
yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku
döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını
vaad etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi
bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkar ederse, işte
bunlar asıl fasıklardır. [Nur 55]
İmam Ahmed İbn Hanbel, Huzeyfe(ra)’den
Allah Rasulü (sav)’in şöyle rivayet etti: Efendimiz
(s.a.v.) şöyle: “Peygamberlik Allah’ın dilediği zamana
kadar aranızda kalacak, sonra Allah dilediğinde onu
kaldıracak. Sonra Allah’ın dilediği zamana kadar aranızda,
Peygamberlik metodu üzere bir Raşidi Hilafet olacak. (yani ilk
dört Raşid Halife dönemi) Sonra Allah dilediğinde onu
kaldıracak. Daha sonra Allah’ın dilediği zamana kadar
aranızda, ısırıcı krallık (liderlik) dönemi olacak. (yani
Emevi, Abbasi ve Osmanlı hanedanlıkları). Sonra Allah
dilediğinde onu da kaldıracak. Daha sonra Allah’ın
dilediği zamana kadar aranızda, zorba diktatörlük olacak.
(bugün müslümanların başındaki tüm küfür yönetimleri).
Sonra Allah dilediğinde onu da kaldıracak. Daha sonra
aranızda Peygamberlik metodu üzerinde, (yeniden) bir Raşidi
Hilafet olacak” dedi ve sustu. [İmam Ahmed, Musned, 4/273]
Peygamber (sav) Mescid-i Aksa’nın
yahudilerden kurtuluşu hakkında da şöyle dedi:
“İki Hicret olacak ve ikincisi babanız
İbrahim (as)’ın göç ettiği yere (yani Filistin’e)
olacaktır.”
Hicret, müslümanların küfür topraklarından,
İslam Devleti’ne göç etmeleriyle meydana gelir.
Bundan sonra hiç kimsenin, bu işin
imkansız bir iş olduğunu, iddia etmesi mümkün olmaz. Zira
Allah ve Rasulü, başarının sözünü vermişlerdir. Tüm
bunlar; bu aziz çalışmayı yapmakta acele etmesi ve davayı
sadakatle ümmete taşıması ve onlara kendi Dinlerinin
anımsatılması için, müminlere bir hatırlatmadır.
İmam Ahmed, Müsned’inde (5/35) Rasul
(s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“eş-Şam (Filistin, Lübnan, Ürdün,
Suriye) halkı, doğru yoldan saptığında; aranızda hiçbir
iyilik kalmaz. Fakat bununla beraber, bir fırka (grup) ümmetim
tarafından desteklenmeye devam edecektir ve Kıyamet Günü’ne
kadar, sapanlar onlara zarar veremeyecektir.”
Allah (Subhanehu ve Teala) kendi yurdunda (yeryüzünde)
kendi Dinini yeniden ikame etmede, bizi desteklesin ve bizi bu
gruptan bir parça kılsın İnşaAllah. -Amin-
Ebu Ammar
|