Ana Sayfa

Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

Hilafet’in Farziyetinin Delilleri

Ebu AMMAR

İslam yalnızca “dini” bir devlet haline getirilmiş ve Laikliğe “devletlerin ideolojisi” olarak davet edilmiştir. Küffar, sistemimizi yani Hilafeti, hayatımızdan koparıp atmayı başarmıştır.

Bizler, müslümanların çocukları arasında, herhangi bir İslami birlik hakkındaki herhangi bir şeye bir son vermek zorundayız. Zaten Hilafeti bitirmeyi başardık, bundan sonra; ister kültürel isterse düşünce olarak müslümanların yeniden bir araya gelemeyeceklerinden emin olmak zorundayız.

İngiliz Dışişleri Bakanı, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce İngiliz Başbakanına kısaca şöyle hitap ediyor:

Şu durumda Türkiye artık öldü ve tekrar asla doğmayacak. Çünkü biz onun ahlaki gücünü, Hilafet’i ve İslam’ı yok ettik.” İngiliz Başbakanı Lord Curzon’un, 24 Temmuz 1924 Lozan Antlaşması’ndan sonra Lordlar Kamarası önündeki konuşmasından.

Bugün müslümanların kendi doğru yönetim sistemlerini bilmiyor olmaları şaşırtıcı değil midir? Ya onların kendi yeniden dirilişleriyle alakalı hiçbir tartışmada, Hilafet kelimesini dahi duymamış olmaları? İngilizler, bizi kendi sistemlerine yönelten ve dinimizden hızla uzaklaştıran boyuttaki bir “eğitim” vermeyi başardılar. Bu İslam için neden bu kadar hayatidir?

Bizim içerisinde İslam’ı yaşayabileceğimiz tek mekanizma, Hilafet Devleti’ndeki yönetim sistemidir. Bu, Raşid Halifelerin tatbik ettikleri yönetim sistemi ve İngilizlerin sadık ajanı hain Mustafa Kemal’in yıktığı, 3 Mart 1924 tarihine kadar varlığını sürdüren yönetim sistemi ile aynıdır. Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi:

İslam’ın düğümleri, her biri tek tek çözülünceye kadar, kopacaktır. Bu çözülen düğümlerin ilki Yönetim ve sonuncusu da Namaz olacaktır. [İmam Ahmed, Müsned]

 

<1> Hilafet’in Farziyeti

A- Kur’an-ı Kerim’de:

Allah (subhanehu ve teala) Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyurdu:

1. Hayır! Rabbine And olsun ki; onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda, seni hakem tayin edip sonra da senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, gerçekten iman etmiş olmazlar. [Nisa 65] Nisa: 65

2. Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik. [Nisa 105] Nisa: 105

3. Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma! Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. [Maide 49] Maide: 49

4. Her kim Allah’ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridir ... zalimlerin ta kendileridir ... fasıkların ta kendileridir. [Maide 44-47] Maide: 44-47

Kur’an’ın bu ayetleri ve diğer birçok ayet; Allah’ın indirdikleriyle yönetimin farziyeti konusundaki şüphelere, apaçık delillerdir. İlk ayet özellikle, doğrudan müslümanlara; aramızda hükmedilmesi için sadece Allah’ın indirdiklerini esas almamamız halinde, gerçek bir İmana sahip olamayacağımızı bildirmektedir. Bu, Allah’ın hükümleriyle hükmeden bir yönetim sistemini kurmanın, tüm müslümanlar üzerinde farz olduğuna ilişkin önemli bir işarettir.

B- Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Sünneti’nde:

1. İmam Muslim, Ebu Hazm’ın şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Hureyre (r.a.) ile beş sene beraberdim ve O’ndan Peygamber (s.a.v.)’in şöyle dediğini duydum: “Rasulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: Beni İsrail'i (İsrail oğullarını) peygamberler (aleyhimusselâm) yönetiyorlardı. Bir peygamber vefat edince, onun yerine ikinci bir peygamber geçiyordu. Ancak, benden sonra peygamber yoktur. Fakat ardımdan halifeler gelecek ve çok olacaklardır. Orada bulunanlar: (Onlar hakkında) bize ne emredersiniz? diye sordular. Önceki biatınıza sadakat gösterin. Onlara haklarını verin. Onlar üzerindeki haklarınızı (eda etmedikleri taktirde, kendilerinden değil) Allah'tan isteyin. Zira Allahu Teala, idareleri altındakilerin hukukunu onlardan soracaktır. buyurdu. [Buhari, Enbiya, 3196; Muslim, İmaret, 3427; Ahmed b. Hanbel, Mükessirin, 7619]

Bu hadis net bir biçimde, İslam’da yönetimin şeklini ifade etmektedir ki; o, Peygamber (s.a.v.)’den sonra Hilafet’tir. Ne (İran’da olduğu gibi) İslam cumhuriyeti, ne (Libya’da olduğu gibi) Sosyalist İslam cumhuriyeti, ne (Birleşik Arap Emirliği’nde olduğu gibi) İslami emirlik ve ne de (Suudi Arabistan ve Ürdün’de olduğu gibi) krallık değildir. Bu anlayış, diğer birçok hadis ile de desteklenmiş ve İslam’da yönetim şeklinin sadece Hilafet olduğuna işaret edilmiştir.

2. İmam Muslim, Abdullah bin Ömer (r.a.)’den Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet etti:

Kim boynunda beyat (halkası) bulunmadan ölürse, cahiliyye ölümüyle ölmüştür.”

3. Ahmed bin Hanbel ve İbn Ebi Asım, Peygamber (s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet ettiler:

Her kim kendi yaşadığı dönemde bir İmam olmaksızın ölürse, cahiliyye ölümü ile ölmüş olur.

Böylece Peygamber (s.a.v.) tüm müslümanları bir İmam’a bağlanmasını, ona biat etmesini veya boynuna biat halkasının bulunmasını zorunlu kıldı. Biat akdi Halife’den başkasıyla yapılmaz. Hadislerden öğrendiğimize göre; Halife (Emir’ul Mü’minin veya İmam da denir) müslümanların işlerini yönetendir. O nedenle bu; Hilafet’in kurulması ve bir Halife’nin seçilmesine yönelik bir emirdir.

C- Sahabelerin Sözlerinde:

Ali İbn Ebi Talib (r.a.) şöyle dedi: “İnsanlar, ister iyi isterse kötü olsun bir İmam (Halife) olmadan, doğrulmazlar (düzelmezler)” [Beyhaki, Kenz-ul Ummal, 14286]

Abdullah İbn Ömer (r.a.) şöyle dedi: “İnsanlar zalim ve günahkar olsa bile, eğer yöneticileri onları İslam ile yönetiyor ve ona tabi oluyorsa, Ümmet acı çekmez ve bozulmaz. Fakat yöneticiler zalim ve günahkar ise, insanlar İslam’ı istese ve ona tabi olsalar bile, Ümmet acı çeker ve bozulur.” [Ebu Nuaym, Hilyet-ul Evliya]

Ömer İbn el-Hattab (r.a.) şöyle dedi: “Bir toplum (cemaat) olmadan, İslam olmaz. Liderlik (İmaret) olmadan toplum olmaz ve işitip itaat etme olmadan liderlik olmaz.

D- Ulemanın Sözlerinde:

İmam Kurtubi Bakara suresi 30.uncu (Muhakkak ki; Ben yeryüzünde bir Halife yaratacağım) ayetinin tefsirinde şöyle dedi:

“Bu ayet bir İmam veya bir Halife’nin seçiminde bir kaynaktır. Kelime onunla birleşik geldiği için; o işitilir ve ona itaat edilir. Hilafet Ahkamı onunla tatbik edilir ve buradaki farziyet hakkında Mutezili olan el-Asam dışında, ne imamlar arasında ne de ümmet arasında bir ihtilaf yoktur.” [Tefsir-ul Kurtubi, 1/264]

İmam Kurtubi şöyle yine dedi: “Hilafet diğer sütunların kendisine dayandığı (asıl) sütundur.”

İmam Nevevi de şöyle dedi: “Halife seçmenin tüm müslümanlar üzerine farz olduğu konusunda icma (alimlerin ittifakı) vardır.” [Şerh-u Sahih Muslim, 12/105]

İmam Gazali de Hilafet’in kaybolmasının potansiyel sonuçlarını yazarken, şöyle dedi: “Hakimler uzaklaştırılacak, Vilayet hükümsüz kılınacak .. bunların otoritedeki kararları icra edilmeyecek ve bütün insanlar, Haram sınırı üzerinde bulunacaktır.” [el-İktisad fil İtikad, 240]

İmam İbn Teymiyye ise, şöyle dedi: “İnsanlar üzerinde hükmeden makamın (Hilafet görevi) Din’in en büyük farzlarından biri olduğunu bilmek vaciptir. Aslında onsuz Din Müessesesi yoktur. Bu (görüş), el-Fadl İbn İyad, Ahmed bin Hanbel ve diğerleri gibi Selef’in görüşüdür.” (Siyaseh Şeriyyeh, “Liderliğe bağlılığın farziyeti” bölümü)

İmam Ebu’l Hasen el-Maverdi de şöyle dedi: “İmamet (liderlik) Akdini yapmak, bütün ümmet üzerine, icmaen vaciptir.” [el-Ahkam’us Sultaniyyeh, 56]

İmam Ahmed ise, şöyle dedi: “Müslümanların işlerini yürütecek bir İmam (Halife) olmadığında, fitne meydana gelir.”

H.6.ıncı asrın ünlü alimlerinden Ebu Hafs Ömer en-Nesefi ise, şöyle dedi:

“Müslümanlar, açık bir şekilde; Hudud’ları (ceza sistemini) yürüten ve hükümleri icra eden, (devlet) sınırlarını savunan, orduları techiz eden, Zekatı toplayan, (devlete karşı) isyan edenleri, casusları ve haydutları cezalandıran, Cum’ayı ve iki bayramı ikame eden ve (Allah’ın) kulları arasında çıkan ihtilafları çözen, meşru haklar konusunda şahitlerin şahitliğini kabul eden, evlenen gençlere ve ailesi olmayan fakirlere veren ve ganimetleri dağıtan bir İmam’a (Halife’ye) sahip olmalıdırlar.”

İmam el-Cuzeyri -ki, kendisi dört büyük mezhebin fıkhında uzmandır- dört imamın görüşlerini dikkate alarak şöyle demektedir: “İmamlar (dört mezhebin imamları; Şafii, Hanefi, Maliki ve Hanbeli) -Allah onlara rahmet etsin- İmametin (Hilafetin) bir farz olduğu ve müslümanların Dinin hükümlerini tatbik eden ve zalimlere karşı haklarını veren bir İmam tayin etmelerinin vacip olduğu konusunda ittifak ettiler.” [Fıkh’ul Mezahib’ul Erbaa (Dört Mezhebin Fıkhı) 5/416]

İmam el-Heysemi ise, şöyle dedi: “Bilinmektedir ki; Sahabeler, Peygamberlik döneminin sona ermesinden sonra, İmam seçmenin vacip olduğu hususunda icma ettiler. Muhakkak ki onlar; Peygamber (s.a.v.)’in defnedilmesini terkederek, Halife seçimine yönelmek suretiyle; bu farziyetin, diğer farziyetlerden daha önemli olduğunu gösterdiler.” [Savaik’ul Harakah,17]

 

<2> Tüm İslam Ümmeti Üzerinde, Tek Bir Halife’nin Var Olmasının Farziyeti

A- Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Sünneti’nde:

1. İmam Muslim, Said el-Hudri (r.a.)’den Peygamber (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etti: “İki halifeye biat edildiğinde, ikincisini öldürün!” [Muslim, İmaret 3444]

2. Arface İbnu Şureyh (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki: "Siz bir kişinin etrafında birlik halinde iken; bir başkası gelip, kuvvetinizi kırmak veya cemaatinizi bölmek isterse, onu öldürün!" [Muslim, İmaret 3443]

3. Abdullah bin Amr bin el-As (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kim bir imama beyat eder, elinin ayasını ve kalbinin semeresini ona verirse -ona
gönül hoşluğuyla beyat ederse- ona itaat etsin. Onunla çatışan bir başkası gelirse,
sonrakinin boynunu vurun.
" [Muslim, İmaret, 3431]

Hal böyle iken; İngilizler ve onların işbirlikçisi olan sömürgeciler tarafından çizilen, milliyetçi sınırlar üzerinde, bölgesel İslami emirlik kurmak konusunda ısrar eden müslümanların durumu nasıl olur? Kafirlerin planlarının arkasında, ne olduğunu göremiyor muyuz? Peki “kendi” ülkeleri üzerinde, İslami hükümet kurmak ve sonra -sanki diğer müslüman ülkeler, harika bir şekilde, İslam hükümlerini tatbik ediyormuşçasına- diğer müslüman ülkelerle olan normal ilişkilerini kaldığı yerden devam ettirmek isteyen müslümanların hali ne olur? Ümmetin tamamı için birden fazla Halife’nin bulunması; bir günah, bir fitne ve saflarımız arasındaki bir bölücülüktür.

 B- Sahabeler (r.a.)’ün İcması’nda:

İbni Kesir “Siret”inde, et-Taberi “Tarih-ut Taberi”de, İbn Hişam “Siret-i İbn Hişam”da, Beyhaki “es-Sunen-ul Kubra”da, İbn Hazm “el-Fasl fi’l Milal”da ve el-Vakidi “el-Akd el-Farid” adlı kitabında; Sahabeler (r.a.) -Peygamber (s.a.v.)’in vefatının ardından- Beni Saide’de (sakife evinde) toplandıklarında, El-Habbab İbn’ul Munzir (r.a.)’in şöyle dediğini rivayet ettiler:

“Sizden bir emir, bizden de bir emir olsun” (yani biri Ensar’dan, diğeri Muhacirler’den olmak üzere iki emir olsun.) Bunun üzerine Ebu Bekr (r.a.) şöyle cevap verdi: “Müslümanların iki emirinin (yöneticisinin) bulunması haramdır.” Sonra ayağa kalktı ve müslümanlara hitap etti.

Buna ek olarak; İbn İshak da “es-Siret”inde Sakife günü, şunu söylemek için gittiği rivayet edilmiştir: “Müslümanların işlerinin ve görüşlerinin farklı olmasına, birliklerini bölmeye ve aralarında münakaşa çıkmasına yol açtığı için; müslümanların iki emir sahip bulunması haramdır. Sonra Sünnet kaldırılır, Bid’at yayılır ve Fitne meydana gelir ve bu hiç kimsenin yararına olmaz.”

Sahabeler (r.a.) bunu kabul ettiler ve Ebu Bekr (r.a.)’i ilk Halifeleri olarak seçtiler. İki emir görüşünü öne süren Habbab İbn Munzir (r.a.) de onu doğruladı ve Ebu Bekr (r.a.)’e ilk biat edenlerden oldu. Bu Sahabelerin tümünün bir İcma’da bulunduklarını göstermektedir ve böylece bu, bizim için ilahi bir kaynak oldu. Ali İbn Ebi Talib (r.a.) de Rasulullah (s.a.v.) cenazesinin yanında hazır bulunduğu sırada, bunu tasdik etti.

 C- Ünlü Alimlerin Sözlerinde:

1. İmam eş-Şevkani “Tefsir-ul Kur’an’il Azim” adlı kitabının 2.nci cildinin, 215.inci sayfasında, şöyle yazmıştır: “Bilinmesi İslam’dan zarurettir ki; İslam müslümanların arasının bölünmesini ve topraklarının (birbirinden) ayrılmasını haram kılmıştır.”

2. Şöhretli imam, Hasan el-Maverdi “El-Ahkamu’s Sultaniyye” kitabının 9.uncu sayfasında, şöyle demektedir: “Ümmetin aynı vakitte iki İmam’a (lidere) sahip olması, haramdır.”

3. İmam en-Nevevi, “Muğni el-Muhtac” kitabının 4.üncü cildinin, 132.inci sayfasında şöyle demektedir: “Araları uzak olsa ve dünyanın farklı yerlerinde bulunsalar bile, iki veya daha fazla İmam’a beyat vermek, caiz değildir.”

İmam Nevevi ayrıca “Şerh-u Sahih’il Muslim” kitabının 12. bölümünde, sayfa 231’de şunu da bildirmektedir: “Eğer aynı vakitte birinden sonra diğeri için iki beyat verilirse, birinci biat geçerlidir ve bu kabul edilmeli ve tatbik edilmelidir. Oysa ikinci beyat geçersizdir ve kabul edilmesi haramdır. Bu; alimlerin çoğunun doğru olan görüşüdür. Onlar tek bir vakitte, İslam toprakları ne kadar gelişmiş ve büyümüş olursa olsun, iki Halife tayin etmenin caiz olmadığını benimsemişlerdir.”

4. İmam İbn Hazm “el-Muhalla” kitabının, 4.üncü cildinin, 360.ıncı sayfasında şöyle demektedir: “Dünya üzerinde, bir İmam’dan fazlasının bulunması caiz değildir.”

5. İmam el-Cuzeyri, “Fıkh’ul Mezahib’ul Erbaa” kitabının 5.inci cildinin, 416.ıncı sayfasında, dört imamın görüşlerini dikkate alarak şöyle demektedir: “İster ittifak isterse ihtilaf olsun, müslümanlar için dünyada iki İmam’ın var olması haramdır.”

Sonuç

Sonuçta görülebilmektedir ki; Hilafet’in yönetim sistemi, İslam’ın tamamını tatbik eder. Böylece İslam ve müslümanlar, ona bağlanır. Bu sadece bir farz değildir. Bununla beraber İslam’ın kendisiyle uygulandığı bir mekanizmadır. Müslümanların Peygamberi takviminin, Hicretin 1.inci yılından başlamasının nedeni işte budur. Hicret, Mekke’nin şirkinden kurtulup, Medine’de İslam’ın bir Yönetim Sistemi olarak kurulmasının işaretiydi. Bundan dolayı; Hicri takvimin 1.inci yılı; ilk ayetin inzal edildiği yıl veya hristiyanların (kendi inançlarına göre) yaptığı gibi, Peygamber (s.a.v)’in doğduğu yıl değil de, Hicretin gerçekleştiği yıldan başladı. Buna göre hiçbir kimse, İslam’daki bu en büyük görevin ihmal edilmesinde veya terk edilmesinde, asla bir özür veya mazeret sahibi olamaz. Bu günahı üzerinde taşıyan kimse, cahiliyye ölümü ile ölecektir. Bundan dolayı; Hilafet’i bilen ve onun için, Peygamber (sav)’in metoduna uygun olarak çalışan samimi müslümanlarla birlikte çalışmak farzdır ve bu istisnasız tüm müslümanlar üzerine yüklenen en büyük görevdir. Bu, müslümanların ölüm-kalım meselesidir. Hiçbir kimse, bu işin imkansız bir iş olduğunu iddia edemez. Zira Allah (svt) mü’minlere zafer vereceğini vaad ederek, şöyle buyurmaktadır:

Allah, sizlerden iman edip salih amellerde bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslam'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vaad etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkar ederse, işte bunlar asıl fasıklardır. [Nur 55] Nur: 55

İmam Ahmed İbn Hanbel, Huzeyfe(ra)’den Allah Rasulü (sav)’in şöyle rivayet etti: Efendimiz (s.a.v.) şöyle: “Peygamberlik Allah’ın dilediği zamana kadar aranızda kalacak, sonra Allah dilediğinde onu kaldıracak. Sonra Allah’ın dilediği zamana kadar aranızda, Peygamberlik metodu üzere bir Raşidi Hilafet olacak. (yani ilk dört Raşid Halife dönemi) Sonra Allah dilediğinde onu kaldıracak. Daha sonra Allah’ın dilediği zamana kadar aranızda, ısırıcı krallık (liderlik) dönemi olacak. (yani Emevi, Abbasi ve Osmanlı hanedanlıkları). Sonra Allah dilediğinde onu da kaldıracak. Daha sonra Allah’ın dilediği zamana kadar aranızda, zorba diktatörlük olacak. (bugün müslümanların başındaki tüm küfür yönetimleri). Sonra Allah dilediğinde onu da kaldıracak. Daha sonra aranızda Peygamberlik metodu üzerinde, (yeniden) bir Raşidi Hilafet olacak” dedi ve sustu. [İmam Ahmed, Musned, 4/273]

Peygamber (sav) Mescid-i Aksa’nın yahudilerden kurtuluşu hakkında da şöyle dedi:

“İki Hicret olacak ve ikincisi babanız İbrahim (as)’ın göç ettiği yere (yani Filistin’e) olacaktır.”

Hicret, müslümanların küfür topraklarından, İslam Devleti’ne göç etmeleriyle meydana gelir.

Bundan sonra hiç kimsenin, bu işin imkansız bir iş olduğunu, iddia etmesi mümkün olmaz. Zira Allah ve Rasulü, başarının sözünü vermişlerdir. Tüm bunlar; bu aziz çalışmayı yapmakta acele etmesi ve davayı sadakatle ümmete taşıması ve onlara kendi Dinlerinin anımsatılması için, müminlere bir hatırlatmadır.

İmam Ahmed, Müsned’inde (5/35) Rasul (s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

“eş-Şam (Filistin, Lübnan, Ürdün, Suriye) halkı, doğru yoldan saptığında; aranızda hiçbir iyilik kalmaz. Fakat bununla beraber, bir fırka (grup) ümmetim tarafından desteklenmeye devam edecektir ve Kıyamet Günü’ne kadar, sapanlar onlara zarar veremeyecektir.”

Allah (Subhanehu ve Teala) kendi yurdunda (yeryüzünde) kendi Dinini yeniden ikame etmede, bizi desteklesin ve bizi bu gruptan bir parça kılsın İnşaAllah. -Amin-

Ebu Ammar

***

Yukarı