Ayın Konusu

İnceleme

Soru-Cevap

Kitap Tanıtım

Hakkımızda

Ana Sayfa
Kitap
Beyan
Yeni Sayı
Arşiv
Haber
Sizden Gelen
Link
Email
İslam Devleti
İslam'a Davet
Hizb-ut Tahrir
Hilafet Nasıl Yıkıldı
İslam Şahsiyeti
İslam'da İctimai Nizam
İslam'da Yönetim Nizamı
İslam'da Ekonomik Sistem
Diğer kitaplar için tıklayınız

VERGİ, KAPİTALİST NİZAMIN ZULÜM KAMÇISIDIR

Ahmet SEYFULİSLAM

Toplumlar fakirlikle boğuşurken, dünyanın en önemli gelirlerini sömüren kapitalistler bütçelerine her gün bir yenisini eklemenin mücadelesini vermektedirler.

Türkiye’de de uygulanan kapitalist sistem, taraflı ekonomi piyasası halkın sırtında bir kambur olmaya devam etmektedir.

Ekonomik krizin neticesinde bir kurtarıcı olarak Amerika’dan getirilen Kemal Derviş, bütün ekonomik sorunların tek halledicisi olarak topluma lanse edildi. İki haftadan düze çıkması beklenen ekonomi, nedense hala düze tırmanmaya dahi geçemedi. Bunun altında yatan en büyük etken; hiç bir toplum gösterilemez ki, fikren kalkınmadan, ekonomik kalkınmayı sağlasın. Kemal Derviş her ne kadar siyasi güvenceden bahsetse de, takıldığı nokta kapitalist sistem içerisinde çözüm aramaktır.

Kapitalist sistemi takip eden devletlerin ana gelir kaynağı sadece sömürü ve vergilerdir. Ancak halktan zoraki alınan vergilerle devletin ayakta durma politikası güdülür. Kemal Derviş’de ödenmesi gereken iç ve dış borçlar için halkın omuzuna yeni vergiler yüklemiş ve diğer vergiler üzerinde çalışma içerisindedir.

Sıfır maaş zammı, buna karşı her gün gelen zamlar, ve de her gün tasarlanan ek vergiler halkın üzerinde kapitalist sistemin zulüm kamçısını en acı bir şekilde hissettirmektedir.

Gelir vergisi batıya ait bir terimdir. Kapitalist devletler toplumun işlerini yürütmek için halktan aldığı bir tür gelirdir. Vergi kelimesi daha sonra İslam beldelerinde de kullanılır olmuştur. Bunun sebebi İslam beldelerinde uygulanan sistem kapitalist sistemdir. Kapitalist sistem İslam ekonomik terimlerini de ortadan kaldırmıştır. Cizye, öşür, haraç gibi. Bugün İslam devletine has özel kavramlar kullanılmadığı gibi zaten bu sistemin içerisinde de uygulanması mümkün değildir. Aşağıda izah edeceğimiz hususlar ancak İslamın varlığıyla uygulanabilirliği mümkündür. Burada İslam devletine olan ihtiyaçla beraber, ümmetin ekonomik olarak düşmüş olduğu bugünkü durumuna vergiler açısından İslami bir bir bakış getirmeyi amaçladık. Ki; kapitalizmin zulmünden kurtulup İslam’ın adaletine yeniden dönülsün.

İslam devleti Beytülmala (hazineye) ait bir çok gelirleri belirlemiş ve bunları açık ve net olarak sınırlamıştır. Gelen bu gelirler şer-i hükümler çerçevesinde sarf alanlarına tasnif edilmiştir. Halkın işlerini gütmek için bu gelirler içerisinde vergi kapsamına giren ve süreklilik arz eden bir gelir çeşidine rastlanmamıştır. Kapitalist sistem içerisindeki gibi %40’lara varan bir vergi sistemi İslam da mevcut değildir. En gelişmiş batı ülkelerinde, hatta bütçe fazlası bulunan Amerika’da bile bugün halktan düzenli bir şekilde %6, %12, %21 oranlarında katma değer vergileri alınmaktadır.

İslam devletinde halka herhangi bir şekilde sabit bir vergi konulduğuna rastlanmamaktadır. Resulullah (s.a.v.) döneminde de herhangi bir vergiden bahsedilmemektedir. Halka harcanan giderler zekat, cizye, haraç, öşür gibi çeşitleri belli olan ve alındığı ve dağıtımı da yine belirli olan gelirlerle çözümlenmiştir.

Dış ülkelerden içeri giren mallardan vergi alınmasını dahi yasaklanmıştır. Bu hususta Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Vergi alan kimse cennete giremez.” (Ebu Davud 2548) “Vergi alan kimse cehennemdedir.” (Ahmed b. Hanbel 16387)

İslam insanlar arasında bu kadar adaleti sağlarken kapitalistler insanların ellerindeki her şeye göz dikmişlerdir. Halkın elinde kalan son kuruşları da nasıl çalacaklarının planlarını yapmakta, IMF gibi kafir kurumlarla ortak hareket etmektedirler. Bu idareciler ve ısmarlama ümmetin başına getirilen Kemal Derviş’ler, ancak kafir zihniyeti ve gözlüğüyle ümmete bakmaktadırlar. Onlar için efendilerine en güzel şekilde, ümmetin malını nasıl sunmaları gerekliliği öğretilmiştir. Toplumun nefretini kazanarak kafirlere yaltakçılık yapıyorlar. Batı sermayedarlarının işlerini gütmek için halktan zorla vergi alıyorlar. Resulullah (s.a.v.) bu hususta şöyle buyurdu: “Kendi rıza ve isteği olmadan bir Müslümanın malını yemek haramdır.” (Ahmed b. Hanbel M.B. 19774).

Bu ifade sadece şahıs ile sınırlı değil, devleti de kapsamına alır. Bugün İslam beldelerinde kukla idareciler Müslümanların gelir kaynaklarını (petrol, maden, gaz, su gibi) kafirlerin hizmetine karşılıksız sunmakla kalmayıp, halkı da vergilerle ezmektedirler. Ayrıca kapitalizme göre “vergilendirilmiş mal kutsaldır.” Bu tabirle insanların inançlarını da kendi çıkarlarına alet etmeye yönelmişlerdir.

Kapitalist ve zalim idarecilerin vergi almaları rıza dışında gerçekleşen bir olaydır. Hiç bir toplumda gönüllü olarak kapitalizmin ortaya koyduğu vergiyi içten gelerek insanlar ödeme yoluna gitmezler. Vergiler, kanun zoru ve polis gücüyle halktan zorla alınır. Bu ise zulümdür. Deprem vergisi, telefonlara yüklenen ek vergiler, 8 yıllık eğitime katkı vergisi, kriz vergisi işçi ve memurlardan alınan vergiler gibi daha burada sayamadığımız vergilerle halkın üzerinde tamamen maddi bir baskı uygulanmaktadır. Ayrıca alınan bu vergiler halka değil, kapitali elinde bulunduran zenginlerin ceplerine inmektedir. Çünkü devlet onlar için vardır ve onları daha da zengin etmek için elinden geleni yapmaktadır.

Rıza olmadan bir malın alınması caiz değildir. İslam bu hususta tam olarak adaleti ortaya koymuştur. Ümmetin işleri ancak Beytülmalde var olan imkanlarla giderilmeye çalışılır. Ancak Beytülmalde bulunan kaynaklar her zaman yeterli olmayabilir. Buradaki sınırlılık eğer halkın işlerini gütmede aksaklıklar ortaya çıkarırsa o an devlet bazı girişimlerde bulunmak zorunda kalır. Eğer Beytülmalde yeterlilik var ise devlet bunu kullanır. Devletin Müslümanlara farz kılmayıp sadece devlete vacip kıldığı hususlarda o görevi yerine getirmek için, devletin Müslümanlara herhangi bir yaptırım, vergi mükellefiyeti hakkı getirmesini doğru bulmaz, yani caiz değildir. Böyle bir durumda vergiye tabi tutmayı İslam zulüm saymıştır. Böyle bir durumda, eğer Beytülmalde mal var ise o görevi yerine getirir, yoksa o işi tehir eder. Eğer vergi koyarsa Allah’ın vacip kılmadığı bir hususta hüküm koymuş olur. Aynen bir mubahı haram, bir haramı helal kılmak gibi olur ki; bu hal İslam’a tecavüzdür. Böyle bir uygulama İslam devletine asla caiz olmaz. Örneğin: zekat fonundan almamak kaydıyla Beytülmalın diğer gelirlerinden bir kısmını zekat toplayanlara ücret olarak vermek, bir hastane var iken böylesi hallerde ikinci bir hastaneyi yaptırmak, gibi işler için vergi koymak helal değildir. Devletin hazinesinde mal var ise bu işlere harcar, yoksa vergi koyma yoluna gidilmez.

İslam’ın Müslümanlara vacip kıldığı hususlara gelince; bunu 6 ana nokta da ele almak mümkündür:

1-Cihad ve cihadla ilgili harcamaları para var ise Beytülmaldan, para yok ise, harcamalar bütün Müslümanlara intikal eder. Çünkü hem malları hem de canları ile cihad etmek Müslümanlara farzdır. Resulullah (s.a.v.) Tebük ordusuna yardıma teşvik ettiği gibi.

2-Harp sanayisi için gerekli olan miktar Beytülmalda bulunmazsa, ümmete bu fabrikaları kurmak farz olur. Çünkü cihad doğrudan silahla bağlantılıdır. Silah olmadan savaşılamaz.

3-Fakirler, miskinler, yolda kalmışların ihtiyaçlarının karşılanması için Beytülmalda para yoksa ümmete müracaat edilir. Çünkü fakirlerin, miskinlerin, yolda kalmış kişilerin ihtiyacını karşılamayı, Allah’ın Müslümanlar üzerine farz kıldığı hususlardandır. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Yanında komşusunun aç olarak sabahladığını bildiği halde kendisi tok olarak sabahlayan kimse iman etmiş sayılmaz.”

4-Askerlerin, memurların, kadıların, öğretmenlerin ve bunların dışında topluma hizmet sunan kişilerin ücretlerinin karşılanması Beytül-maldan gerçekleşemiyorsa, ümmetin üzerine bir borç olarak karşılanması gerekliliğini yükler.

5-Varlığı kesinlikle zaruret arz eden, yapılmadığında ise ümmetin zarara uğramasının söz konusu olduğu; yollar, okullar, hastaneler, üniversiteler, mescitler ve su şebekeleri gibi tesislerin kurulması için Beytülmalda para bulunmadığı takdirde bunları tesis etmek ümmet üzerine farz olur. Resulullah (s.a.v.) bir hadisinde; “Zarar vermek de yoktur, zarara zarar ile karşılık vermekte yoktur” (Ebu Davud 3635) buyurmuştur.

6-Açlık, deprem, su felaketleri ve düşman saldırıları gibi olağan üstü olayları karşılamak için Beytülmalda para bulanmazsa bunu karşılamak ümmetin üzerine farz olur.

Yukarıda saydığımız durumların karşılanabilmesi devlet bütçesinden mümkün olmadığı an ümmete gidilir. Ancak Müslümanlardan bu hususlarda maddi taleplerde bulunmak, vergi veya yardımlar, Müslümanlardan güçleri nispetinde alınır.

Mahkeme harçları, damga pul bedeli, emlak vergisi, gibi vergi ve harçlar alması caiz olmadığı gibi, devletin bu gibi işlere dolaylı yardım ve vergi alması da caiz olmaz. Bu zulüm sayılmıştır. Görüldüğü gibi ihtiyacı karşılayacak kadar bütçede para bulunduğu takdirde ümmetten vergi alınamaz. Bunun için de Beytülmala lazım olan miktar ancak tahsil edilir. Fazlası alınmaz. Hz. Ali (r.a.) Beytülmalda bir şey bırakmamasını Hz. Ömer (r.a.) önermiş ve ona şöyle demiştir: “Her sene sana gelen miktarı taksim et ve ondan hiç bir şey yanında tutma.” Rivayet edildiğine göre, Ömer (r.a.) Beytülmalda ki bütün malları harcardı. Hatta hiç bir şey kalmaması için süpürttürürdü. Yani zaruri olan yerlere harcandığı için Beytülmalda bir şey kalmazdı.

Bunun yanında İslam’ın adaletine bakın ki; bu hususlar Müslümanları ilgilendirdiği için gayri müslimlerden bu vergiler talep edilmemiştir. Allah’ın farz kılmadığı bir vergiyi Müslüman olmayanlardan almak zulüm olduğu gibi Allah’ın emrine muhalif gelinmiş olur. Onlardan ancak cizyeden başka bir şey alınmaz. Bu adaletin gerçekleşmesi ancak İslam ile mümkündür. Gayri İslami düzenler, kafirlerin hak ve hukuklarını korumak için ümmete yük getiren vergiler uygulanmaktadırlar.

Kafir devletlerin, Irak üzerinde yaptıkları savaş ve uğranılan zararlar, bölge halklarından (Müslümanlardan) olan; Suudi Arabistan’a, Kuveyt v.s. devletlerden tahsil edilmiştir. Sadece Suudi Arabistan halkı o gün itibariyle Amerika’ya savaş masrafları karşılığında 30 milyar doların üzerinde vergi ödemiştir. Irak’ta elde edilen petrolün büyük bir miktarı yine kafirlere vergi (tazminat altında) ödenecektir. Amerika buralardan elde ettiğiyle bütçesini şişirmiştir.

Netice olarak; “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” sözünü ortaya atanlar, çıkarttıkları vergi kanunlarıyla bozuk düzene uzanan elleri kırmak istemektedirler. İnsanlar bu vergi zulmü altında inlerken, fakirleşip bir parça ekmek için uğraş içerisine girdiklerinde, zulmün kaynağı olan hain devleti ve idarecileri unutacaklardır. Devletin amacı budur. Yoksa ümmetten topladıkları vergilerle kalkınmayı sağlamak amacı gütmedikleri ortadadır.

Halktan topladıkları vergilerle şu ana kadar kalkındıkları da müşahede edilmiş değildir. Kapitalist ideolojinin getirdiği uygulamaları tertip eden idareciler, zenginleri daha zengin yaparken büyük bir kesim fakirleşmiş, hatta ekmek bulmakta zorlanır hale gelmişlerdir. Devleti hortumlayanlar fakirler değil zenginlerdir. Ve de devlet onların arkasındadır. Allah (cc) şöyle buyuruyor:

Bugün kapitalistler bütün İslam beldelerinde hakim konumundadır. Devletin bütün kurumları onlar için vardır. Devlet bundan dolayı bütün insanları zenginlerin işçi ve hizmetçisi kılmıştır. Bu durum toplumu rahatsız ettiği gibi insanları da mutsuz kılmaktadır. T.C. ve diğer İslam beldelerindeki karton devletçikler, ümmetin halini düşünmezler. Ekonomilerini Derviş gibi sebataycı bir yahudiye vermeleri, IMF’ye ekonominin kaynaklarını teslim etmeleri, onlar için bir övünç kaynağıdır.

Bütün bunlar Müslüman için esef vericidir. Müslümanlar bu gidişata boyun bükerek zelil olmaya layık değillerdir.

Ey Müslümanlar!!!

Problemleri çözecek olan ancak ve ancak İslam’dır. Ve de İslam devleti Hilafettir. Öyleyse neyi bekliyorsunuz?.. Bu hainlerin sizleri sokaklarda birer sürüngenler gibi aç sefil bırakmasını mı? Her gün gözlerinizin önünde dönen entrikalara son vermenizin günü geldi de geçti bile... Sizin için var olan, sizden olan, sizlere adaletli bir yaşam tarzı sunan, Allah’ın hükümleriyle hükmedecek İslam devleti Hilafeti bir an önce ikame edin ki; dünya ve ahirette gerçek saadet gerçekleşsin.

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed 7)

 

Yukarı