Bazıları, zina eden erkek ve kadının evli
veya bekar olmalarına bakılmaksızın ve aralarında herhangi
bir fark olmaksızın her ikisine de yüz sopa vurulacağını söylemektedir
ve buna delil olarak da şu ayeti göstermektedirler:
"Zina eden erkek ve kadının her
birine yüzer değnek vurun. Allah'ın dini hususunda onlara
acımayın."
*
Bu ayete istinaden diyorlar ki; kesin ve yakîn
olarak bilinen Allah'ın kitabını, içerisine yalan karışma
ihtimali olan ahad bir habere dayanarak terk etmek caiz
değildir. Zira bu durum kitabın sünnetle neshedilmesine
yol açar ki bu, caiz değildir. Diğer taraftan içlerinde
sahabe ve tabiinden kimselerin ve onlardan sonraki asırlarda
yaşayanların da bulunduğu ilim ehlinin geneli, evli
olmayanın yüz değnek ile, evli olanın ise Rasulullah (sav)'in
uygulaması gereğince ölünceye kadar recm edileceğini söylemektedirler.
Çünkü Allah Rasülü "Maiz'i recm etmiştir."
Cabir b. Abdullah'dan:
"Nebi (sav), bir kadın ile zina eden
bir adama sopa vurulmasını emretti. Daha sonra adamın evli
olduğu haber verilince, onun taşlanmasını emretti ve
adam recm edildi."
*
"Zina eden erkek ve kadının her
birine yüzer değnek vurun."
* ayetini inceleyen kimse,
bunun genel bir ifade ile geldiğini görür. Zira ayette yer
alan zina eden erkek ve zina eden kadın kelimeleri, genel
lafızlardandır. Evli olanı da bekar olanı da kapsamına
alır. Rasulullah (sav)'den gelen hadis şöyledir:
"Ey Üneys! Bunun zina ettiği
kadına git, eğer yaptığını itiraf ederse onu recm
et."
*
Yine Rasulullah (sav)'in, evli olup
olmadığını sorduktan sonra Maiz'i, diğer sahih hadislerde
yer aldığı üzere Ğamidiye'den bir kadını recmettirdiği
sabittir. Dolayısıyla bu hadisler, genel lafızlarla gelen bu
ayette yer alan bu hükmün muhsan * olmayanlar (evli olmayan)
için olduğu ve evli olanların, bu hükümden istisna edildiği
hususunda bu genelliği tahsis etmektedir. Hadisler, Kur'an'ı
nesh etmeyip bu genelliği tahsis etmektedirler. Kur'an'ın, sünnetle
tahsisi ise caizdir. Genel ifadelerle gelen birçok ayette de bu
durum söz konusu olup hadisler ayetleri tahsis etmişlerdir.
Şer’î delillerin, yani Kitap ve sünnetin
işaret ettiği şer’î hükme göre; evli olmayanlara, Allah'ın
kitabı ile amel edilerek yüz değnek sopa cezası, sünnetle
amel edilerek de bir yıl sürgün cezası uygulanır. Ancak sürgün
cezası şart olmayıp caizdir. İmamın görüşüne bırakılmış
bir hükümdür, dilerse hem sopa vurur hem de bir yıl sürgüne
gönderir, dilerse yalnızca sopa vurup sürgüne göndermez.
Fakat hem sopa cezasını hem de sürgünü ortadan kaldırması
caiz değildir. Çünkü evli olmayanın cezası celddir. Muhsan
olanın (evli olanın) cezası ise, Allah'ın ayetini tahsis
eden Rasulullah (sav)'in sünneti ile amel edilerek, ölünceye
kadar taşlanmaktır. Evli olan bir kimseye, hem sopa hem de
taşlama cezasının bir arada uygulanması caizdir. Önce sopa
cezası uygulanır, ardından da recmedilir. Yalnızca recm
cezasının uygulanması da caizdir. Fakat sadece sopa cezası
ile yetinilmesi caiz değildir; çünkü evli olanın cezası
recmedilmektir.
Evli olmayanın sopa cezası ile
cezalandırılacağının delili Allah'ın şu sözüdür:
"Zina eden erkek ve kadının her
birine yüzer değnek vurun."
*
Bir yıl sürgüne gönderilmesi ile ilgili
olarak da birçok hadis vardır.
Ebu Hüreyre'den:
"Nebi (sav), bekar olan ve zina eden
bir kimseye sopa vurulmasına ve bir yıl sürgün edilmesine
hükmetti."
*
Ubade b. es-Samit'ten: Rasulullah (sav) şöyle
dedi:
“(Hükümleri) benden alıp öğreniniz.
(Hükümleri) benden alıp öğreniniz.
Allah onlar için bir yol belirledi. Bekar bir erkek bekar bir
kadınla zina etmişse (her birine) yüzer değnek
sopa vurun ve bir sene sürgün cezası vardır."
*
Sahabeler bu hadise göre hareket ederek,
evli olmayana sopa ve bir yıl sürgün cezası uyguladılar.
Bunun yanında Rasulullah (sav)'in yalnızca sopa cezası
uyguladığı ancak sürgüne göndermediği de sabittir.
Ebu Davud, Sehl b. Sa'd'den şu hadisi
rivayet etmektedir:
"Bekr b. Leys kabilesinden bir adam
Nebi (sav)'e gelerek bir kadın ile zina ettiğini itiraf etti.
Adam bekar idi ve Nebi (sav) onu yüz kırbaç cezası ile
cezalandırdı. Kadının onu yalanlaması üzerine kadın
hakkında beyyine sordu. Fakat adam beyyine getiremeyince
Rasulullah (sav), adamı kazf haddine yani seksen sopaya mahkum
etti."
*
Bu hadise göre Rasulullah (sav), zina eden
erkeğe celd uygulamış ama onu sürgüne göndermemiştir.
Bir başka hadiste Nebi (sav) şöyle
buyurmaktadır:
"Sizden birinizin cariyesi zina
ettiği zaman ona sopa vurunuz."
*
Tüm bu hadisler, sürgüne göndermenin
vacip değil caiz olduğuna işaret etmektedir. İmamın
(halifenin) hem sopa vurma hem de sürgüne gönderme hakkı
olduğu gibi, yalnızca sopa vurmakla yetinme hakkı da vardır.
Zira Rasul (sav)'in, iki cezayı birden uyguladığı gibi,
yalnızca celd cezasını uygulayıp sürgüne göndermediği de
olmuştur.
Muhsan olmayana celd cezası ile birlikte
uygulanan sürgüne gönderme cezasının "had"den
sayılması hususunu ele aldığımızda, bu konuda birbiri ile
zıt birçok hadisin var olduğunu görürüz. Bu konuda gelen
hadislerin çoğunda Allah Rasülü (sav), celd ile birlikte
sürgün cezasını da uygulamıştır. Bir kısım hadislerde
ise yalnızca celd uyguladığı ancak sürgüne göndermediği
rivayet edilmektedir. Ancak tüm hadisler arasında sürgün
cezası hadden sayılmaktadır. Fakat burada,
"sizden birinizin cariyesi zina ettiği zaman"
hadisi ile Sehl b. Sa'd hadisinin, sürgün cezasının
meşruiyetinden önce olduğu söylenemez. Çünkü sürgün ile
ilgili hadislerin sürgün etmeme hadislerinden önce olduğu
sabit olmamıştır. Dolayısıyla kesin tarih bilinmemektedir.
Hangi hadisin, diğerinden önce olduğunun belli olmaması
nedeniyle de burada nesh olayı söz konusu olamaz. Birinin diğerine
tercih edilmesi de söz konusu değildir. Rasulullah (sav)'in,
bir keresinde sürgün cezasını uygulaması, bir başka olayda
ise uygulamaması, bunun vacip değil caiz olduğunu gösteren
bir karinedir. Öyleyse celd cezasından fazla olarak sürgün
cezası ile birlikte rivayet edilen hadisler, bu şekliyle
alınır ve bu fazlalık vucubiyet anlamını değil caizlik
anlamını ifade eder. Bu konu ile ilgili olarak gelen tüm
hadislerde, ister celd ile birlikte sürgün cezası olsun,
isterse yalnızca sürgün cezası olsun kesin olan, vucubiyet
ifade eden ve Rasülün terk etmediği tek husus, sopa
cezasıdır. Bazı hadislerde de zikredildiği ve Allah Rasülünün
de uyguladığı üzere imamın sürgün cezasını uygulaması
veya uygulamaması caizdir. Şeriatın maksatlarını en iyi
bilen kimseler olarak sahabeler, sopa cezası ile birlikte sürgün
cezasını da uygulamışlardır. Ömer, Medine'den Şam'a,
Osman Mısır'a, İbni Ömer de cariyesini Fedek'e sürgüne
göndermiştir. Hadislerde yer alan şeri sürgünden kasıt,
zina edenin garip sayılacak bir şekilde ikamet ettiği bölgeden
çıkartılmasıdır. Sürgün konusunda, sahabe tarafından
bilinen anlam da budur.
Evli olan bir kimseye uygulanacak cezalarla
ilgili hadisler ise çoktur. Ebu Hüreyre ve Zeyd b. Halid'den:
Bedevilerden iki adam Rasulullah (sav)'e geldi ve şöyle dedi:
"Ey Allah Rasülü! Allah için hakkımda,
Allah'ın kitabı ile hüküm vermeni istiyorum.
Birincisinden daha bilgili olan ikinci adam ise şöyle dedi: Evet,
aramızda Allah'ın kitabı ile hükmet ve konuşmam için bana
izin ver. Rasulullah (sav), ona konuş
dedi: Adam dedi ki: Benim oğlum bu adamın yanında işçi
idi. Bu adamın karısı ile zina etti ve oğlumun recmedilmesi
gerektiğini öğrendim. Bunun üzerine oğlum için bir cariye
ve yüz koyun fidye vermek istedim. İlim sahiplerine sorduğum
zaman bana, oğluma yüz sopa vurulması ve bir yıl sürgün
edilmesi, bu adamın karısının da recmedilmesi gerektiğini söylediler.
Bunun üzerine, Allah Rasülü (sav) şöyle dedi: Canımı
elinde bulundurana yemin olsun ki, aranızda Allah'ın kitabı
ile hükmedeceğim. Koyunlar ve cariye sana geri verilecek.
Oğluna yüz kırbaç vurulması ve bir yıl sürgün edilmesi
gerekir. Sonra Eslem'den bir adama: Ey Üneys!
Bunun zina ettiği kadına git, eğer yaptığını itiraf
ederse, onu recmet." Üneys, kadına gittiğinde
kadın zina ettiğini itiraf etti ve Allah Rasülünün emri
gereğince, Üneys onu recm etti."
*
Rasulullah (sav) evli olanın recmedilmesini
ve kırbaç vurulmamasını emretti. Şa'bi'den:
"Ali (ra) kadını recmettiği zaman
perşembe günü onu kırbaçladı cuma günü ise recmetti ve
şöyle dedi: Allah'ın kitabına göre onu kırbaçladım, Rasülün
sünnetine göre de recmettim." Ubade b. es-Samit'ten:
Rasulullah (sav) şöyle dedi:
"(Hükümleri) benden alıp öğreniniz.
(Hükümleri) benden alıp öğreniniz.
Allah onlar için bir yol belirledi. Bekar bir erkek bekar bir
kadınla zina etmişse (her birine) yüzer değnek
sopa vurun ve bir sene sürgün cezası vardır."
*
Bu hadiste Rasulullah (sav) evli olana kırbaç
ve recm cezası uygulanacağını söylemektedir. Ali (ra)'da
evli olanı kırbaçlamış ve recmetmiştir. Cabir b.
Semure'nin, Rasulullah (sav)'in Maiz b. Malik'i recmettiğini
rivayet ettiği hadiste kırbaçlattığı yer almamaktadır.
Yine Buhari'nin Süleyman b. Büreyde'den rivayet ettiği
hadiste Nebi (sav)'in Ğamidiye'den bir kadını recmettiği
zikredilirken, kırbaçlattırdığı zirkedilmemektedir. Müslim'de
yer alan bir rivayet de şöyledir: Nebi (sav)'in Cüheyne
kabilesinden zina eden bir kadının elbisesini üzerine bağlamalarını
sonra da taşlamalarını emretti." Bu hadiste de sopa
vurdurduğu rivayet edilmemektedir. Bu rivayetlerin tümü Rasul
(sav)'in evli olan kimseyi recmettiğine ancak kırbaçlatmadığına
işaret etmektedir. "Evli olan, evli
olan ile zina ettiği zaman, yüz kırbaç ve
recmetme vardır." Hadisi, recmin vacip,
sopa vurmanın ise caiz olup halifenin görüşüne bırakıldığına
işaret etmektedir.
Tüm hadisler arasında evli olana recm
cezasıyla birlikte sopa cezasının da uygulanması hadden
sayılmaktadır. Semure hadisine göre Rasulullah (sav)'in
Maiz'e sopa vurmayıp, yalnızca recmetmekle yetinmesi, Ubade b.
es-Samit'ten rivayet edilen “Evli olan evli olan ile
zina ettiği zaman yüz kırbaç ve recmetme vardır."
hadisini neshedeceği şeklinde bir iddia ileri sürülemez.
Böyle bir itiraz ileri sürülemez; çünkü Maiz hadisinin
Ubade hadisinden sonra olduğu sabit değildir. Sonra olduğunun
sabit olmaması, celdi zikretmeyi terk ederek, iptal edilmesini
ve hükmünün de neshini gerektirmez. İki hadisten hangisinin
önce, hangisinin sonra olduğunun sabit olmaması nesh durumunu
tamamen ortadan kaldırmaktadır. Birinin diğerine tercih
edilmesi de mümkün değildir. Recm cezasına ilave olarak yer
alan celd cezası, vacip olan bir hüküm değil, caiz bir hükümdür.
Öyleyse vacip olan hüküm, recm cezasıdır. Rivayet edilen tüm
hadislerde yer alan bu fazlalık konusunda, imam muhayyerdir.
Muhsan, sahih bir nikah altında cinsi
temasta bulunmuş, hür, akıl sahibi ve buluğa ermiş kimse
demektir. Zina konusunda muhsanın tarifi budur. Bunun
dışındakiler muhsan sayılmaz.
Celd ve recm hadlerinde şüphenin ortadan
kaldırılması şarttır. Bu şartlar şunlardır:
1- Kesinlikle haram olmalıdır.
2- Fail, bu işi isteyerek yapmalıdır.
İkrahı mülci gibi zinaya zorlanmamış olmalıdır.
3- Akıllı ve buluğ çağına ermiş
olmalıdır. Çocuğa, deliye, sarhoşa ve kendinden
kaynaklanmayan bir irade ile zina yapan kimseye had uygulanmaz.
4- Zina, şer’î delillerde yer alan
beyyinelerle sabit olmalıdır. Ebu Hüreyre'den: Rasulullah (sav)
şöyle dedi:
“Had cezasını, def
edebildiğiniz kadar defedin."
*
Aişe (r.anha)'den: Rasulullah (sav) şöyle
dedi:
"Elinizden geldikçe, had
cezalarını Müslümanlardan defedin. Geçerli bir özür varsa
hemen salıverin. Zira imamın yanlışlıkla affetmesi,
yanlış bir ceza vermesinden daha hayırlıdır."
*
Ali (ra)'den merfuan gelen bir rivayet şöyledir:
"Hadlerin uygulanmasında şüphelerden sakınınız."
Bir haramı işlemeye zorlanan kimse yaptığı fiilden dolayı
cezalandırılmaz. Zira Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır:
"Ümmetimden hata, unutma ve zorlandıkları
şeylerden dolayı sorumluluk kaldırılmıştır."
*
Nebi (sav), zina ettiği sabit olmadıkça,
zina eden kimseye ceza uygulamamıştır.
Zina fiilinin işlendiği sabit olduğu zaman
hemen haddin uygulanması vacip olur. Geciktirilmesi ya da
şefaatta bulunmak doğru değildir. Ebu Hüreyre Nebi (sav)'den
şu hadisi rivayet etmektedir:
"İşlenen bir suça,
yeryüzünde had uygulamak, insanlar için kırk gün yağmur
yağmasından daha hayırlıdır."
İbni Ömer Nebi (sav)'den:
"Kim, Allah'ın hadlerinden birisinin
uygulanmaması için şefaatçı (aracılık yapma) olma
durumunda olursa, işinde Allah'ın emrine karşı çıkmış
olur."
*
Ancak kendisine had uygulanacak olan kişi
hasta ise iyileşinceye kadar had uygulaması tehir edilir.
Fakat hastalıktan kurtulması söz konusu değilse,
dayanabilecek şekilde hafifçe vurulur.
Ebu Ümame ibni Sehl, Said b. Sa'd b.
Ubade'den naklediyor:
"Evlerimiz arasında, vücut
yapısı çok zayıf bir insan vardı. Bir gün mahallenin
cariyelerinden birisi ile aniden, kötü bir halde
yakalandı. Bunun üzerine Sa'd b. Ubade durumu Rasulullah (sav)'e
bildirdi. Bu adam, Müslüman bir kimse idi. Allah
Rasülü ona, had vurulmasını emretti. Dediler ki: Ey
Allah Rasülü! O Adam sanıldığından daha zayıf
yapılıdır. Şayet ona yüz sopa vurursak, onu
öldürürüz. Efendimiz: Öyleyse onun için yüz saçaklı
bir hurma dalı alın ve ona, dal ile bir kere
vurun."
*
Bu hadis kendisine had vurulmasını
kaldıramayacak derecede zayıf yapılı olan bir kimseye -ki bu
kişi ister hastalıktan kurtulamayışı nedeniyle zayıf bir
halde olsun isterse bünye itibarıyla zayıf bir kimse olsun-
hafif bir şekilde vurulacağına işaret etmektedir. Hadisin
bir başka rivayetinde, şu ifadeler yer almaktadır:
"...Adamı sana getirmeye kalksan
kemikleri kırılıp dağılacaktır; bir deriden bir kemikten
başka bir şey değildir."
*
Mutlak bir zafiyet, hafif bir şekilde had
vurmayı gerektirir. Hastalık da zayıflık demektir. Hadisin
mefhumu şudur; Zafiyetten sonra güçlenme veya hastalıktan
kurtulma durumu söz konusu ise, gereken had vuruluncaya kadar
beklenir.
Aynı şekilde hamile olan kimse çocuğunu
doğuruncaya, emzikli olan çocuğu sütten kesilinceye kadar
beklenir.
Abdullah b. Büreyde, babasından şu hadisi
rivayet etmektedir:
“Bir kadın gelerek şöyle dedi: Ey Allah
Rasülü! Ben zina ettim, beni temizle. Allah Rasülü onu geri
çevirdi. Ertesi gün kadın tekrar gelerek, ey Allah Rasülü!
Görüyorum ki Maiz'i geri çevirdiğin gibi, beni de geri
çevireceksin. Allah'a yemin olsun ki ben hamileyim. Efendimiz: Öyleyse
hayır. Git, çocuğunu doğurunca gel. Kadın gitti, çocuğunu
doğurunca bir beze sarılı olarak, elinde çocuğu ile geldi
ve: İşte çocuk, onu doğurdum, dedi. Allah Rasülü (sav): Git,
sütten kesilinceye kadar emzir sonra gel, dedi. Kadın
gitti, çocuk sütten kesilince çocukla birlikte geldi. Çocuğun
elinde bir ekmek parçası vardı. Ey Allah Rasülü! İşte
çocuk, sütten kestim, yemek de yedi, dedi. Rasulullah (sav)
çocuğu aldı Müslümanlardan birisine verdi. Sonra kadın için
bir çukur kazılmasını emretti. Göğsüne kadar derinlikte
bir çukur kazıldı. Sonra halka taşlamalarını emretti,
herkes taşladı."
*
Bu hadis, hamile olan kadının çocuk doğuncaya,
emzikli kadının ise çocuk sütten kesilinceye kadar
bekletileceğine işaret etmektedir.
Zinanın Beyyineleri
1- İkrar: Zina eden bir
kimsenin sahih ikrar ile dört kere zina ettiğini söylemesi ve
had vuruluncaya kadar da ikrarından dönmemesidir. İkrarından
döner veya kaçarsa had uygulanmaz. Bunun delili Ebu
Hüreyre'nin rivayet ettiği şu hadistir:
"Rasulullah (sav) mescidde iken
Eslemlilerden bir adam Allah Rasülüne gelerek: Ey Allah
Rasülü! Ben zina ettim dedi. Efendimiz, yüzünü çevirdi.
Ancak adam bunu dört defa tekrarladı. Kendi aleyhinde dört
defa şahitlik yapınca Nebi (sav) onu çağırarak: Sen deli
misin? dedi. Adam: Hayır, dedi. Evli misin diye
sorunca adam: Evet, diye cevap verdi. Nebi (sav): Onu götürünüz
ve recm ediniz, dedi."
*
Abdullah b. Büreyde babasından:
“Maiz b. Malik el-Eslemi Rasulullah (sav)'e
gelerek şöyle dedi: "Ya Rasulullah! Ben zina ettim,
beni temizlemeni istiyorum. Efendimiz onu geri çevirdi. İkinci
gün tekrar gelerek, ya Rasulullah, ben zina ettim, dedi.
Rasulullah (sav), ikinci kez geri çevirdi. Ardından kavmine
bir adam göndererek: Onun aklında bir noksanlık biliyor
musunuz, normal bulmadığınız bir davranışına
rastladınız mı? diye konuyu araştırdı. Kavmi: Biz onu
gördüğümüz kadarı ile aramızdaki salih kişilere denk,
akıl sahibi bir kimse olarak biliyoruz, dediler. Maiz,
üçüncü sefer müracaatta bulundu. Allah Rasülü onlara yine
bir adam göndererek, adam hakkında sordurdu. Yine, ne kendinde
ne de aklında bir kusur olmadığını söylediler. Dördüncü
defa geldiğinde, onun için bir çukur kazılmasını sonra da
recm edilmesini emretti ve recm edildi."
*
Abdullah b. Büreyde babasından şu hadisi
rivayet etmektedir:
“Ğamidiye adında bir kadın gelerek şöyle dedi: Ey Allah
Rasülü! Ben zina ettim, beni temizle. Allah Rasülü onu geri
çevirdi. Ertesi gün kadın tekrar gelerek, ey Allah Rasülü!
Görüyorum ki Maiz'i geri çevirdiğin gibi, beni de geri
çevireceksin. Allah'a yemin olsun ki ben hamileyim. Efendimiz: Öyleyse
hayır. Git, çocuğunu doğurunca gel. Kadın gitti, çocuğunu
doğurunca bir beze sarılı olarak, elinde çocuğu ile geldi
ve: İşte çocuk, onu doğurdum, dedi. Allah Rasülü (sav): Git,
sütten kesilinceye kadar emzir sonra gel, dedi. Kadın
gitti, çocuk sütten kesilince çocukla birlikte geldi. Çocuğun
elinde bir ekmek parçası vardı. Ey Allah Rasülü! İşte
çocuk, sütten kestim, yemek de yedi, dedi. Rasulullah (sav)
çocuğu aldı Müslümanlardan birisine verdi. Sonra kadın için
bir çukur kazılmasını emretti. Göğsüne kadar derinlikte
bir çukur kazıldı. Sonra halka taşlamalarını emretti,
herkes taşladı."
*
Bu hadiste yer alan "Öyleyse hayır.
Git, .." ifadesinin anlamı şudur: Sen canını feda
ediyor ve sözünden dolayı da tevbe ediyorsan öyleyse git ve
çocuğunu doğuruncaya kadar gelme, çocuğunu doğurduktan
sonra recm edilirsin. Bu olaylar recm haddinin dört kere ikrar
etmekle sabit olacağına delalet etmektedir. Ancak ikrarda
bulunan kişi ikrarından döner veya recm esnasında kaçarsa
had uygulanmaz.
Ebu Hüreyre'den:
"Maiz, taşlanmaya başlayınca kaçmaya
başladı. Adamın birisi arkasından koşarak onu yakaladı ve
elindeki deve çenesi ile ona vurmaya başladı. Hem o hem de
diğer insanlar ölünceye kadar onu taşladılar. Maiz'in recm
esnasında üzerine taşlar geldiğinde, ölümle karşılaştığında
kaçmaya başladığı Rasulullah'a bildirilince şöyle dedi: Keşke
onu bıraksaydınız ya"
*
Aynı şekilde celd (sopa cezası) da
ıkrarla sabit olur. Sehl b. Sa'd'den: Bir adam Nebi (sav)'e
gelerek şöyle dedi:
"Bir adam ismini zikrettiği bir
kadınla zina etti. Rasul (sav) kadına birisini göndererek kadını
çağırttı ve zina edip etmediğini sordu. Kadın zina
etmediğini söyledi. Bunun üzerine Allah Rasülü adama had
vurdurdu, kadını ise bıraktı."
*
Bu hadis ise sopa cezasının ikrar ile sabit
olacağına delalet etmektedir.
Zina olayında bir defa ikrar yeterlidir.
Ikrarın dört kere olması şart değildir. Yukarıda Abdullah
b. Büreyde'den rivayet edilen hadiste Rasul (sav)'in dört defa
ikrarda bulunmadan had uygulaması bunun delilidir. Yine Cabir
hadisi de buna delalet etmektedir:
"Nebi (sav)'e gelerek bir kadın ile
zina ettiğini ıkrar eden bir adama Allah Rasülü (sav) celd
uygulanmasını emretti. Daha sonra adamın evli olduğu
bildirilince onun recm edilmesini emretti ve recm edildi."
*
Yine yukarıda geçen Sehl b. Sa'd hadisine
göre bir adam bir defa zina ikrarında bulunmasıyla Rasul (sav)
ona had uygulamıştır. İşte bu hadislerin tümü bir kere
ikrarda bulunmanın zina isbatı için yeterli olacağına
delalet etmektedir. Ancak diğer hadislerde yer alan dört defa
tekrarda bulunulması ve Rasülün: "Kendi
aleyhine dört kere şahadette bulundun" * sözü ve
diğer hadisler, ikrarın geçerli olabilmesi için dört defa
tekrarlanması gerektiğine delalet etmez. Bunlar yalnızca ikrarın iyice sübut bulmasına ve
ikrardan sonra haddin
tehir edilmesinin caiz olduğuna delalet eder. Özellikle Rasul (sav)'in
bir defa yapılan ikrarla had uyguladığı sabitleştikten
sonra ikrarın geçerli olabilmesi için dört defa
tekrarlanmasının şart olduğunu göstermez. Yukarıda geçen
Ğamidiye hadisi de bunu teyit etmektedir. Zira şöyle diyordu:
"Ey Allah Rasülü beni niye geri çeviriyorsun?
Görüyorum ki Maiz'i geri çevirdiğin gibi beni de geri
çevireceksin." Bu söz üzerine Allah Rasülü kadına
ikrarını tekrarlatmamıştır. Şayet ikrarın dört defa
söylenmesi şart olsaydı, kadına söyler ve dört defa
söylemesi için ikrarını tekrarlatırdı. Bu hadislerin tümü,
ikrarın dört defa tekrarlanmasının şart olmadığına, bir
defa ikrarda bulunmanın yeterli olacağına delalet etmektedir.
2- Hür ve adalet sahibi dört Müslümanın
bir mecliste açık ve net bir şekilde zina olayını tarif
ederek şahitlik yapmaları: Dört tane şahidin
bulunması gerektiğinde herhangi bir ihtilaf söz konusu değildir.
Zira yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Kadınlarınızdan fuhuş
işleyenlere karşı içinizden dört şahit getirin."
*
"Namuslu kadınlara (zina
isnadıyla) iftira atan sonra da buna dair dört şahit
getirmeyen kimselere seksen değnek vurun."
*
"Buna karşı dört şahit getirmeli
değil miydiler? İşte bunlar dört şahit getirmedikçe Allah
katında yalancı olanlardır."
*
Bu ayet üzerine Sa'd b. Ubade Rasulullah (sav)'e
şöyle der:
"Ey Allah Rasülü! Hanımımı bir
erkekle yakalarsam dört şahit getirmek için bekleyecek miyim?
diye sorunca, Rasulullah (sav): Evet, dedi."
*
Bu deliller, zina isbatını; açık ve seçik
bir şekilde, zina işlemini tüm nitelikleriyle tam olarak
ortaya koyacak bir halde, dört erkek şahit tarafından olması
gerektiği hususunda kesin delillerdir. Dört tane şahit
bulunmazsa zina sabit olmaz. Şahitlerden birisi, vasfetme
noktasında eksik ifadede bulunsa veya açık ve net bir
şekilde nitelendirmese zina sabit olmaz. Çünkü zinanın
beyyinesi, sarih bir nassla gelmiştir, dolayısıyla nassa
bağlanmak mutlaka gereklidir.
3- Hamilelik: Yani hamilelik
alametlerinin görülmesi. Kadın, karnında çocuk taşıdığı
ve kocası da bulunmadığı zaman had uygulanır. Bu konuda
Ömer'in sözü şöyledir:
"Evli oldukları, aleyhlerinde
beyyine bulunduğu, hamile olduğu ya da itiraf ettiği takdirde
zina eden erkek ve kadını recmetmek vaciptir."
*
Ali (ra)'nin şöyle dediği rivayet edilir:
"Ey insanlar! Zina iki türlüdür: Gizli zina ve açık
zina. Gizli zina şahitlerin şehadetiyle bilinir ve ilk önce
şahitler taşlamaya başlarlar. Açık zina ise hamilelikle,
itiraf etmekle ortaya çıkar. Bu durumda imam (halife), taşı
atan ilk kişi olur." Bu söz, sahabenin liderlerinin
sözüdür. Sahabelerin huzurunda söylenmiş ve içlerinden karşı
çıkan olmamıştır. Dolayısıyla bu olayda, sahabe icmaı
gerçekleşmiştir.
Ancak hamilelik sebebi açıklandığı zaman
kadından had düşebilir. Çünkü bu durumda şüphe vardır.
Şüpheli durumlarda ise had uygulanmaz. Kadın, zina olmadan
kendisi veya bir başkası tarafından erkeğin suyunun cinsel
organına sokulduğunu, ikrahı mülci ile zina yapmaya zorlandığını
veya bunların dışında şüphe oluşturacak durumlardan
birisi ile hamile kaldığını söylerse had düşer ve
uygulanmaz. Said rivayet ediyor: Bize Halef b. halife ondan da
Haşim anlattı: "Hamile olan fakat kocası bulunmayan
bir kadın zina ettiği olduğu gerekçesi ile Ömer'in huzuruna
çıkarıldı. Ömer, kadına sorduğunda şöyle dedi: Ben,
uykusu çok ağır bir kadınım. Uykuda iken bir adam üzerime
çullandı, adam işini bitirinceye kadar uyanamadım. Bunun
üzerine Ömer, kadından haddi düşürdü." Bera b.
Sabure Ömer'den rivayet ediyor: "Hamile olan bir kadın
Ömer'e getirildi. Kadın zorlandığını iddia etti. Bunun
üzerine kadının serbest bırakılmasını söyledi. Ardından
da ordu komutanlarına bir mektup yazarak, kendi izni
olmaksızın hiçbir kimsenin öldürülmemesini söyledi."
Her ne kadar Ömer'in fiili şer’î bir delil olmasa da şer’î
bir hükümdür. Dolayısıyla bu hükümde Ömer'in taklit
edilmesi caizdir. Yani halifenin, hüküm nedenlerinin
tamamlanmasından sonra, kendi izni olmaksızın öldürme
hükmünün verilmemesini emretmesi caizdir.
Zinanın beyyineleri işte bunlardır. Bu
beyyinelerin dışında başka şeylerle zina, kesinlikle sabit
olmaz. Bu beyyineler, şahitlikle ilgili nassların kapsamına
girmediği gibi, beyyinelerle ilgili nassların kapsamına da
girmez. Bunlar, özel bir iş için özel beyyinelerdir. Zina
haddi ile ilgili hükümlerden koparılması mümkün olmayan
bir parça gibidir. Bunlar birer nass olup bağlı kalınması
gereklidir. Bu nedenle bir doktorun; bir kadının
bekarlığına, dul olduğuna, zina ettiğine ya da cinsi
temasta bulunduğuna veya benzeri şehadeti ile zina sabit
olmaz. Aynı şekilde doğum yaptıran bir ebenin şehadeti ile
veya bu üç durumun dışında kalan bir başka şeyle
kesinlikle sabit olmaz. Hatta kâdı (hakim), zina işleminin
yapıldığına kesin kanaat getirse bile. Çünkü asıl
maksat, zina yapıdığına dair beyyineler ortaya koymak
değildir. Asıl maksat, şeriatın bizzat belirlediği
beyyineleri ortaya koymaktır. Yine maksat, hakim tarafından
zinanın vuku bulduğunu tesbit edecek alametler, göstergeler
bulmak da ya da hakimde oluşan kanaatı esas almak değildir.
Önemli olan sadece zinanın tesbit edilmesi değil, zinanın bu
özel beyyinelerden birisi ile tesbit edilmesidir. Bu nedenledir
ki, zina yaptığı bilinen bir kadın hakkında kanaatını
belirtmesine rağmen beyyinelerin yokluğundan dolayı
Rasulullah (sav)'in kadına zina haddi uygulamadığını görmekteyiz.
İbni Abbas'tan: Rasulullah (sav) şöyle
dedi:
"(Zina suçu sebebiyle) herhangi bir
kimseyi beyyinesiz olarak recmedecek olsaydım falan kadını
recmederdim. Çünkü onun konuşmasından, vaziyetinden ve
yanına girip çıkanlardan dolayı ciddi bir şüphe hasıl
olmuştur."
*
Yine ibni Abbas'tan:
"İbni Abbas der ki: Rasulullah (sav),
Aclani ile karısı arasında mülaane yaptırdı. Bunun
üzerine Şeddad b. el-Hadi İbni Abbas’a dedi ki: Bu kadın,
Rasulullah (sav)'in, (Zina suçu sebebiyle) herhangi bir
kimseyi beyyinesiz olarak recmedecek olsaydım o kadını recm
ederdim, dediği kadın mıdır? İbni Abbas dedi ki: Hayır, o
kadının İslâm’da iken bu kadın bu tür davranışları
ile biliniyordu."
Buhari'nin lafzında ise şu ifade yer
almaktadır: "İslâm'ın
hakim olduğu dönemde bu kadının kötülüğü ortaya çıkmıştı."
*
Yani onun fahişeliği bilinmesine rağmen bu
durum, zina beyyinesi ile ya da itiraf yolu ile sabit
olmamıştı. Yine İbni Abbas'tan rivayet edilen, Hilal b.
Ümeyye'nin karısının, Şerik b. Semha ile zina yaptığı
iftirası üzerine, lian ayeti inmiş, bunun üzerine Nebi (sav)
ikisini de çağırtmıştı. Hilal gelerek önce yalan
söylemediğine dair dört kere Allah'a şehadet etti ve Nebi (sav)
şöyle dedi:
"Şüphesiz ki Allah ikinizden
birinizin yalan söylediğini biliyor. Her ikiniz de tevbe
ediyor musunuz?"
*
Sonra kadın yalan söylemediğine dair
şehadette bulundu. Beşinci şahadete sıra gelince, Allah Rasülü
kadını durdurarak, beşinci tekrarıyla Allah'ın azabının
üzerine vacip olacağını söyledi. Bunun üzerine kadın bir
müddet durakladı ve vazgeçer gibi oldu. Hatta biz kadının
şehadetinden geri döneceğini zannettik. Daha sonra kadın:
Kavmimi geri kalan günlerde rezil edemem dedi ve beşinci defa
şehadette bulundu. Kadının beşinci şehadette bulunması
üzerine Allah Rasülü (sav) şöyle dedi:
"Kadın, çocuğu
doğurduğu zaman bakınız. Şayet çocuğun gözleri siyah,
iri bacaklı ve iri yapılı ise çocuk Şerik b. Semha'dandır."
*
Gerçekten de çocuk tarif edilen bir
şekilde doğdu. Bunun üzerine Allah Rasülü (sav) şöyle
dedi:
"Eğer Allah'ın kitabında geçen
hususlar (yeminler) olmasaydı o kadınla benim aramda sorun çıkacaktı."
*
Buhari'nin rivayetinde ise şu lafız yer
almaktadır: "Allah'ın hükmünden" Bu olayda
kadının açıkça zina yaptığına dair emareler yer
almaktadır. Yine Rasül (sav) de bu kadının zina yaptığı
kanaatindedir. Ancak buna rağmen kadına had uygulamamıştır.
Çünkü zina Kur'an'da yer alan beyyinelerle sabit olmamıştır.
Dolayısıyla zina, nasslarda yer alan beyyinelerle, yani ikrar,
dört şahit ve hamilelikle sabit olmadıkça, bir kişiye had
vurulamaz.
|