BAĞİLERE UYGULANAN HAD (DEVLETE KARŞI ÇIKANLARA UYGULANACAK CEZA) |
|
Bağîler İslâm Devleti’ne karşı çıkan
güç sahibi kimselerdir. Yani devlete itaat etmeyip isyan eden,
silah çeken ve savaş ilan eden kimselere denir. Adalet sahibi
ya da zalim bir halifeye silahla karşı koyan kimseler de bağî
sayılırlar. Yine dinde tevil yapmaya kalkışanların veya
kendileri için dünyalık elde etmek isteyenlerin durumu da
aynıdır. İslâm otoritesine silahla karşı çıktıkları
takdirde bunların tamamı bağî, isyankâr sayılırlar.
Halife veya vilayette onun naibine karşı çıkanlara bir
takım insanlar gönderilerek sultana neden karşı çıktıkları
sorulur. Eğer bir zulüm görmüşlerse gördükleri zulüm
izale edilir. Bir şüphenin olduğunu iddia ederlerse şüpheli
olan husus açığa çıkartılır. Eğer onları, halifenin
yaptığı işin hakka muhalif olduğu şeklindeki bir itikat
kuşatmışsa, ancak durum gerçekte böyle değilse, halifenin,
yaptığı işin delilini açıklaması ve hakkı onlara göstermesi
gerekir. Çünkü İslâm, hakkında Allah’tan bir burhana
sahip iseler, yöneticide açık küfür gördükleri veya İslâm
hükümlerini tatbik etmediği takdirde kılıçla karşı çıkmalarını
Müslümanlara emretmektedir. Böyle bir durumda Müslümanların
şeriatın isteğine uyarak silahla karşı çıkmaları
caizdir. Halifeye düşen görev ise hakkında şüpheye düştükleri
hususu onlara açıklamaktır. Şayet isyandan vazgeçerlerse
halifenin onları serbest bırakması gerekir. Onların ise
isyana devam etmeleri caiz olmaz. Şayet isyandan vazgeçmezlerse
onlarla savaşmak vacip olur. Ancak onlara karşı yapılacak
olan savaş, temelli bir öldürmekten ziyade onların tedib
edilmesine yönelik olmalıdır. Bu nedenledir ki zorunluluk
olmadıkça onların tamamını yok edecek toplu öldürme
haramdır. Hava bombardımanlarıyla, yakıcı bombalarla,
ağır toplarla vurulmaları doğru değildir. Ancak ortada
savaş üslûplarını değil, tedib etme üslûplarının
kullanılmasını gerektiren çetin durumların bulunması
durumu değiştirebilir. Yine onların çocuklarının ya da içlerinden
kaçan kimselerin öldürülmesi de haramdır. Onlardan savaşı
bırakanlar bırakılır, birisi savaşırsa, onunla
savaşılmaz. Onlardan birisi esir alınırsa hapsedilir ve suçlu
muamelesine tabi tutulur, esir muamelesi yapılmaz. Zira o, gerçekte
esir değildir. Malları onların olup mallarından herhangi bir
şeyin alınması helal olmaz. Çünkü onlar raiyedirler,
onlarla savaş üslûbunca tedib edilmeleri gerekmiştir. Bu
nedenledir ki onlarla yapılan kıtal, harb ve cihad sayılmaz.
Bağîlerle yapılan savaşta asıl olan
Allah Sübhanehu ve Teâla’nın şu sözüdür:
"Eğer mü’minlerden iki taife çarpışacak
olursa onları düzeltin. Şayet biri diğeri üzerine saldırırsa;
saldıranlarla Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar savaşın.
Eğer dönerlerse artık adaletle aralarını bulun ve adil
davranın. Şüphesiz ki Allah adil davrananları sever."
*
Ayet, isyan eden bu kimseleri mü’minler
saymaktadır. Bağî olmakla imandan çıkmış sayılmazlar.
Ayet, onlarla savaşmanın gerekliliği konusunda sarihtir.
Allah’ın emrine döndükleri takdirde onlarla savaş ortadan
kalkar. Onlarla yapılan savaşta telef edilmeleri halinde ise
hem can hem de mal açısından onların tabiiyetlik durumları
düşer. "Onların aralarını düzeltin" ayeti buna
ve onlarla savaşılmadan önce kendilerine elçilerin
gönderilmesinin vucûbiyetine delalet etmektedir. Bu ayet, bağîler
hakkındaki haddi sabitleştirmekte ve bunun ne olduğunu açıklamaktadır.
Buna göre had, kendilerine elçi gönderilmesinden davranışlarından
vazgeçinceye kadar onlarla çarpışmakta, onları karşı çıkmaya
yönelten etkenleri, haksızlığı, şüpheyi, yanlış bir
anlamayı veya benzeri bir durumu izale etmektir.
Bağîler, İslâm topraklarının bir parçasında
yerleşecek olurlar ve insanlar arasında hükmedecek hakimi
görevlendirirler, insanları yönetecek yöneticileri tayin
ederler ve İslâm hükümlerini uygularlarsa; şer'î
hükümlere göre hareket etmeye devam ettikleri sürece tayin
ettikleri kâdıların (hakimlerin) verdiği hükümler adalet
sahibi hakimlerin verdikleri hükümler, yöneticilerin
tasarrufları da adalet ehli yöneticilerin tasarrufları gibi
olur. Eğer Halife onlara karşı bir üstünlük sağlar veya
devletin otoritesine tekrar geri dönerlerse, dışarıda
kaldıkları süre içerisinde verdikleri hükümlerin tamamı
geçerli olur. Çünkü bir şüpheye istinaden karşı çıkılmasından
dolayı atanan yöneticiler tarafından İslâm hükümleri
uygulanmıştır. Kur’an’ın onları mü’min kimseler
olarak kabul ettiğine ve onlara saldırmak da doğru
olmadığına göre, onlarla yapılan çarpışma ancak onları
tedib etme amacına yönelik olur. Davranışlarının tamamı
bir müslümanın yapmış olduğu tasarruflar gibidir. Onlar
halifenin itaatı, devletin otoritesi altında olan
kimselerdendir. Onlarla yapılan çarpışma, Allah’ın
hadlerinden birisinin, hırsızlık haddinin uygulanması
gibidir. Müslüman oldukları ve İslâm’ı uyguladıkları sürece
konumları, verdikleri hükümleri etkilemez.
|