Askerî İttifaklar


Askerî ittifaklar, iki ya da daha çok devlet arasında yapılan ittifaklardır. Bu ittifak anlaşması, ittifaka katılan devletlerin ordularını, ortak düşmanlarına karşı birlikte savaşmalarını, ya da askerî bilgileri ve harp aletlerinin aralarında karşılıklı değişimini; ya da aralarından birisi bir savaşa başladığında diğerlerinin onunla birlikte o savaşa girip girmemeleri hususunda gördükleri maslahat doğrultusunda görüş alış-verişi yapmalarını sağlar.

Bu ittifaklar, iki devlet arasında yapılan ikili olabildiği gibi, üç devlet arasında ve daha fazla devlet arasında da olabilir. Fakat bu ittifaklarda, ittifak devletlerinden birisine bir saldırı o ittifak devletlerin hepsine saldırı sayılmayabilir. Fakat ittifak devletlerinden birisine saldırı olduğunda, saldırıya uğrayan devlet, kendisi ile aralarında askerî ittifak anlaşması olan devletler ile görüş alış-verişinde bulunur, maslahatlarının ışığında o devletler saldırıya uğrayan devlet ile birlikte saldırı yapan devlete karşı savaş ilan eder ya da ilan etmezler. Bazen de bu ittifaklar grupsal anlaşmalar/paktlar şeklinde olur. Bunlarda ittifak devletlerinden birisine saldırı hepsine saldırı sayılır. Onlardan birisi herhangi bir devletle savaşa girdiğinde ittifak devletlerin hepsi o devlete karşı savaş haline girmiş olurlar. Bu ittifakların hepsi de, ister ikili anlaşmalar şeklinde olsun, ister grupsal anlaşmalar şeklinde olsun ister ise başkası olsun, ordunun müttefiki ile onu ve siyasi varlığını korumak için savaşmasını zorunlu kılar.

Bu ittifaklar, esasından batıldırlar. Şeriata göre böyle ittifaklar oluşturulmaz. Müslümanların halifesi böylesi ittifaklar yapmış olsa da, ümmet bunlara bağımlı olmak zorunda değildir. Çünkü bu ittifaklar şeriata muhaliftirler. Zira bunlar, müslümanı kafirin emri altında ve küfür bayrağı altında savaştırmaktadır. Müslümanı, küfür siyasi varlığının devamı uğruna savaşır kılmaktadır. Bunların hepsi de haramdır. Zira müslümanın ancak müslümanın emri altında ve İslâm bayrağı altında savaşması helaldir. Nitekim sahih Hadiste kafirlerin bayrağı altında ve emri altında savaşmaktan nehy geçmiştir. Zira Ahmed ve Nesai, Enes’ten Rasulullah (u)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

 لا تَسْتَضِيئُوا بِنَارِ الْمُشْرِكِينَ “Müşriklerin ateşi ile aydınlanmayınız.”[1]

Yani müşriklerin ateşini kendiniz için ışık yapmayın, demektir.  النار –Ateş, harbe kinayedir. “Harp ateşi yaktı” denilir. Yani savaşın kötülüğünü ve kavgasını meydana getirdi demektir. Korkutma ateşi, cahiliyye döneminde Arapların anlaşma esnasında yaktıkları ateştir. Hadis, müşrikler ile beraber savaşa ve onların görüşlerini almaya kinayedir. Dolayısıyla ondan, müşriklerle birlikte savaşın nehyedilmesi anlaşılmaktadır.

İttifaklar ayrıca, kafirleri siyasi varlıklarını koruyarak müslümanlar ile birlikte savaşır kılmaktadırlar. Yani fertler olarak değil de devlet olarak savaşır kılmaktadır. Halbuki Rasul (u), siyasi bir varlık olrak kafirlerden yardım almayı nehyetmiştir. Zira el-Dahhâk (t) Hadisinde şu geçmiştir: “Rasul (u), Uhud günü sefer için yola çıktı. Birden çok iyi bir süvari birliği ortaya çıktı. Rasul (u); Onlar kimdir? dedi. Dediler ki; Filanca yahudiler, dediler. Bunun üzerine Rasul (u); إِنَّا لا نَسْتَعِينُ بِمُشْرِكٍ Biz müşriklerden yardım almayız, dedi.”[2]

El-Hâfız Ebu Abdullah bunu haber verip senedini Ebu Hâmid el-Sa’idi’ye bağlamıştır. “Rasulullah (u) sefer için Medine’den dışarı çıktı. Seniyetü’l Vedâ’yı arkasında bıraktığında bir süvari birliği ortaya çıktı. Rasul (u); Onlar kimdir? dedi. Dediler ki; Kaynuka oğullarından Abdullah b. Selâm’ın grubudur. Rasul (u); Müslüman oldular mı? dedi. Dediler ki; Bilakis kendi dinleri üzeredirler.” Rasul (u) dedi ki: “Onlara söyleyin, geri dönsünler. Zira biz müşriklerden yardım almayız.”

Böylece Rasul (u), yahudilerden yardım almayı; “Biz müşriklerden/kafirlerden yardım almayız” diyerek genellik sıygası ile reddetti.

Şöyle denilmez: “Biz düşmanımıza karşı yahudilerden yardım alırız. Kafirlerden yardım almak caizdir. Çünkü Rasul (u), kafir olduğu halde Uhud’da Kuzmân’ın kendisi ile birlikte savaşmasını onayladı. Hayber savaşında yahudilerden bir takım kişilerden yardım aldı.”

Böyle denilmez. Çünkü kafirlerden yardım almak, müslümanların bayrakları altında fertler halinde oldukları zaman caizdir. Rasul (u)’in yardım aldığı o kişiler, fertler konumundaydılar. Onun için kendilerine ait birliklerinin başkanı olan, daha önceden Rasul (u) ile anlaşma yapmış bir devlet konumunda olan Kaynuka oğulları bir kabile iken, Rasul (u) ile birlikte savaşmaya geldiklerinde Rasule, “Onlar Abdullah b. Selâm grubudur” denildiğinde, o bu durumda onlardan yardım almayı kabul etmedi. Buna binaen bir kafirin ordusundan kendi kafir devleti bayrağı altında iken yardım almak caiz olmaz.

El-İmam el-Sarahsî, Mebsut’da Siyer kitabında şöyle dedi: “El-Dahâh (t) Hadisinden anlaşılan; o yahudiler, gururlu oldukları için müslümanların bayrağı altında savaşmıyorlardı. Bize göre ise, biz ancak onlar müslümanların bayrağı altında savaştıklarında onlardan yardım alırız. Onlar kendi bayrakları ile ayrı bir grup oluşturduklarında onlardan yardım almayız. Bu Nebi (u)’den rivayet edilen şu Hadislerin de te’vilidir/açıklamasıdır:

لا تَسْتَضِيئُوا بِنَارِ الْمُشْرِكِينَ  “Müşriklerin ateşi ile aydınlanmayınız.”[3]

إِنِّي بَرِيءٌ مِنْ كُلِّ مُسْلِمٍ مَعَ مُشْرِكٍ “Ben, müşrikle birlikte savaşan müslümandan uzağım.”[4]

Bunu Nesai, Enes yolu ile rivayet etti. Yani müslüman müşriklerin bayrağı altında savaştığında, “ondan uzağım” demektir.”

 



[1] Nesei, K. Zînet, 5114

[2] Ebu Davud, K. Cihâd, 2356

[3] Nesei, K. Zînet, 5114

[4] Nesei, K. Kasâmet, 4698