f-) Simsarlık /Komisyonculuk


Hakim b. Hazzâm’dan Rasulullah (u)’in şöyle dediği rivayet edildi: “Allah insanları birbirinden rızıklandırır. Bir kişiden kardeşi nasihat isterse/görüş sorarsa, o ona nasihatta bulunsun.” Ticareti, alış-veriş durumlarını gözden geçirdiğimizde, buralarda insanları Allah’ın birbirleri ile rızıklandırdığını görürüz, ister büyük ticaret olsun ister küçük ticaret olsun fark etmez. Çoğunlukla büyük tüccarların ticari mallarını küçük tüccarlara kazançlarından yüzde bir gibi belli bir yüzde oranında almaları karşılığı sattıklarını görürüz. Bunu genellikle toptancı tüccarları yaparlar. Buna da “komisyon” denir. Bütün ticari mallarda bu olmaktadır. Tartılan, ölçülen, kıyaslanan v.b. şeylerde olmaktadır. Kumaş üretmek, şekerlemeler imal etmek, kağıt imal etmek, makineler imal etmek için büyük şirketlerle toptancı bayileri arasında da olmaktadır. Onlara bayi, temsilci, satış ajanı/yetkili temsilci denilmektedir. O bayiler, o şirketlerden belli bir kâr alırlar. Bu kâr, sattıklarından belli bir yüzdelik oranıdır. Büyük tüccar veya fabrika ile küçük tüccar arasındaki alış-veriş tüccar ya da fabrika yanında çalışan bir takım şahıslar vasıtasıyla da olmaktadır. Onlar, belirli bir tüccar veya belirli bir fabrikaya tekel olmuşlardır/yetkili satıcı olmuşlardır. O kişiler malları insanlara sunarlar, satarlar. Onların satışları uygulanır. Onların yanında çalıştıkları büyük tüccar ya da fabrikadan, malı sunma/tanıtma işlemine karşın belirli bir ücretleri vardır. İster satış yapsınlar ister yapmasınlar, o ücreti alırlar. Bir de yapmış oldukları her satış için belirli bir ücret alırlar. Bu ücret, sattıkları fiyattan belirli bir yüzdelik oranıdır. Fabrikalarda ve şirketlerde satıcı alıcı arasındaki aracılık, her hususta müşteri ile tüccar arasındaki aracılık işte böyle meydana gelmektedir. Kumaş ve tatlılarda böyle olduğu gibi, sebze meyve v.b. şeylerde de böyledir. Sebze pazarında tüccar, sebzeyi belirli bir komisyon ile çiftçinin hesabına satıp o komisyonunu çiftçiden alır.

Bu işlerin hepsi de –ister şirketler arasında olsun, ister şirketler veya fabrikalar ile tüccarlar arasında, ister ise büyük tüccarlar ile küçük tüccarlar arasında olsun, ister ise tüccarlar ile müşteriler arasında olsun fark etmez- simsarlıktır/komisyonculuktur. Bunu yapanlar da simsarlardır/komisyonculardır. Çünkü simsar, işe kayyumdur/bakandır ve onu koruyandır. Sonra alım-satım işinin üstlenilmesi hakkında da bu kelime kullanıldı. Fakihler simsarı şöyle tarif ettiler: “Bir ücretle alım ve satım işinde başkası için çalışan kimseye verilen isimdir.” Simsarlık/komisyonculuk, şeriata göre helal olmaktadır. Ticari işlerden sayılır, şeriata göre kendisi ile mal sahibi olunan iş çeşitlerinden bir çeşittir.

Ahmed, Kays b. Ebi Garzat ül-Kenanî’den şunu rivayet etti: “Biz Medine’de yükleri satın alıyorduk. Bize “simsarlar” diyorlardı. Rasulullah (u) bize geldiğinde bizi, kendimizi isimlendirdiğimizden daha güzel olan bir isim ile isimlendirdi. Zira şöyle dedi:

يَا مَعْشَرَ التُّجَّارِ إِنَّ هَذَا الْبَيْعَ يَحْضُرُهُ اللَّغْوُ وَالْحَلِفُ فَشُوبُوهُ بِالصَّدَقَةِ “Ey tüccarlar topluluğu! Muhakkak ki bu alış-verişe boş söz ve yemin dahil olur. O halde onu sadaka ile arındırın.”[1]

Bunun manası; malını ancak vasfını boş sözle yani gerekenden fazla fakat yalan derecesine ulaşmayan söz söyleyip satmış olabilir. Malının satışının artması için yeminde rast gele davranmış olabilir. Sonra pişmanlık duyup onu yok etmek için sadakaya başvursun, demektir.

Rasul (u)’in simsarların/komisyoncuların yaptıkları işi onaylamasından ve onlara “ey tüccarlar topluluğu” demesinden simsarlığın caiz oluşu ve ticaretten olduğu anlaşılmış olur. Bu, simsarlığın şeriata göre helal olduğuna dair delildir. Dolayısıyla simsarlık şeriatta caiz muamelattandır.

Ancak, alım-satım için kiralanan işin, ister mal ile ister süre ile belirli olması, kârın veya komisyonun veya ücretin belirli olması mutlaka gereklidir. Dolayısıyla bir tüccar bir kişiyi, kendisine filanca evi veya filanca malı satması ya da satın alması için kiralarsa, alış-veriş sahih olur. Aynı şekilde onu kendisi için alım-satım yapması maksadı ile gündelik ücret ya da aylık ücretle kiralarsa da sahih olur. Yine o kişiyi, kendisi için alım-satım yapması maksadı ile gündelikçi ya da aylıkçı olarak belirli bir ücretle kiralaması aynı zamanda kendisi için bir malı alması ya da satması maksadı ile her alış-veriş sözleşmesi için belirli bir komisyon karşılığı kiralaması da sahih olur. Çünkü alım-satım için kiralanan iş belirlidir ve ücret belirlidir.

Buna binaen, Rasulullah (u)’den günümüze kadar tüccarlar ve insanlar arasında bilinen manası ile simsarlık/komisyonculuk helaldir. Bunu yapanların kazançları helaldir.

Sahih hadiste nehyi geçen simsara gelince: O nehiy; fiyatı bilmemelerinden dolayı veya piyasayı bilmemelerinden dolayı veya malları hakkındaki deneyimsizliklerinden dolayı v.b. nedenlerle insanları oyuna getiren hilekâr/düzenbaz simsar/komisyoncu hakkında özeldir. Zira Rasul (u), ticari işlerden bir iş olması itibarı ile genel bir şekilde simsarlığı/ komisyonculuğu onayladı. Bir takım komisyonculuk çeşitlerini ise yasakladı. Onları yasaklamasının illetinin de onlardaki düzenbazlık olduğunu açıkladı. Alış-verişi genel bir şekilde mubah kılıp, içlerindeki bir illetten dolayı alış-verişten belirli bir takım çeşitleri yasaklaması gibi. Simsarlık hakkında geçen hadisler incelendiğinde ve onların teşrî/hüküm koyma ile ilgili manaları dikkatle incelendiğinde bu açık olarak anlaşılır. Alım-satım ile alakalı bir takım işlerin nehyedilmesi hakkında geçen hadisler, simsarlığı ve nehyedilmesini zikretmemişlerdir. Fakat bazı sahabeler ve raviler o işleri simsarlık ile ve simsar olmanın nehyedilmesi ile tefsir etmişlerdir. O işlerin vakıalarına bakıldığında onların simsarlık çeşitlerinden olduğu açığa çıkar.

- Buhari, Abdullah b. Tâvûs’tan, o da babasından, o da İbn Abbas’tan Rasulullah (u)’in şöyle dediğini rivayet etti:

 لا تَلَقَّوُا الرُّكْبَانَ وَلا يَبِعْ حَاضِرٌ لِبَادٍ “Mal getirenleri yolda karşılamayın. Şehirli bedevi için alış-veriş yapmasın.” Dedi ki; “Ben, İbn Abbas’a; ولا يبع حاضر لباد Şehirli, bedevi için alış-veriş yapmasın” sözünün ne olduğunu sordum. Dedi ki; “Ona simsar olmasın.[2]

- Tâvûs’tan yapılan bir başka rivayette de dedi ki; “Ben, İbn Abbas’a; ولا يبع حاضر لباد “Şehirli bedevi için alış-veriş yapmasın” sözünün manası nedir diye sordum. Bunun üzerine dedi ki; “Onun için simsar olmasın.”

- Buhari, “şehirli, bedevi için simsarlıkla alış-veriş yapmasın bâbı” derken nehiy (لا) –lâmelifini kullandı. Sonra da bu bâbda iki hadis zikretti. Onlardan birisi, Sa’id b. Museyb’den, onun Ebu Hureyre’den Rasulullah (u)’in şu sözünü işittiğini rivayet etti:

لا يَبْتَاعُ الْمَرْءُ عَلَى بَيْعِ أَخِيهِ وَلا تَنَاجَشُوا وَلا يَبِعْ حَاضِرٌ لِبَادٍ “Kişi, kardeşinin alış-verişini bozmasın, alış-verişte artırım yapmayın, şehirli bedevi için alış-veriş yapmasın.[3]

- İkinci hadis de; Enes b. Mâlik (t)’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bize, şehirlinin bedevi için alış-veriş yapması yasaklandı.”[4] Buhari dedi ki; “Artırım bâbı.” Bu alış-veriş caiz değildir, diyenleri şöyle zikretti: İbn Ebu Evfâ dedi ki; “Artırım yapan, faiz yiyen haindir. Bu hilekârlıktır/düzenbazlıktır ve batıldır, helal değildir. Nebi (u) şöyle dedi:

الْخَدِيعَةُ فِي النَّارِ وَمَنْ عَمِلَ عَمَلاً لَيْسَ علَيْهِ أَمْرُنَا فَهُوَ رَدٌّ “Hilekârlık/düzenbazlık ateştedir/cehennemdedir. Kim hakkında emrimiz olmayan bir iş yaparsa o red olunur.[5]

Sonra Buhari, bir tek hadis zikretti. O da İbn Ömer (r.anhuma)’dan rivayet edilen şu sözdür: “Nebi (u) alış-verişte artırım yapmayı yasakladı.”[6]

Bir takım iş türlerini Rasulullah (u)’in nehyettiğinin zikredildiği bir takım hadisler geçmiştir. Nitekim Ebu Hureyre (t)’dan Rasulullah (u)’in şöyle dediği geçmiştir:

 لا تَلَقَّوُا الرُّكْبَانَ وَلا يَبِعْ بَعْضُكُمْ عَلَى بَيْعِ بَعْضٍ وَلا تَنَاجَشُوا وَلا يَبِعْ حَاضِرٌ لِبَادٍ “Mal getirenleri yolda karşılamayın. Bir kısmınız bir kısmınızın alış-verişi üzerine alış-veriş yapmasın. Alışverişte artırma yapmayın. Şehirli bedevi için alış-veriş yapmasın.”[7]

- Nebi (u)’in şöyle dediği de rivayet edildi:

لا تَلَقَّوُا الْجَلَبَ فَمَنْ تَلَقَّى مِنْهُ شَيْئًا فَصَاحِبُهُ بِالْخِيَارِ إِذَا أَتَى السُّوقَ “Satmak için malları pazara getirmekte olanları yolda karşılamayın. Kim onlardan yolda bir şey alırsa, o satan kişi pazara girdiğinde serbesttir.[8]

Bu hadisler ve diğerleri incelendiğinde; onlarda şehirlinin bedevi için alış-veriş yapmasının yasaklanmış olduğunu, alış-veriş tamamlanmış ise kişinin kardeşinin alış-verişi üzerine alış-veriş yapmasının yasaklanmış olduğunu yani bir adamın başkasına satılmış bir mala gelip, fiyatı artırarak birinci alış-verişi feshetmek için o malı satın almasının yasaklanmış olduğunu görürüz. Satın alan olmadığı halde ticari malda fiyat artırımı yapmanın yani satın alınmasını istemediği malın fiyatını, o mal için pazarlık yapan kimsenin kendisine uyması dolayısıyla o malın fiyatının ancak onun artırdığı kadar artırılacağını sanması için artırmasının yasaklanmış olduğunu görürüz. Bu, pazara mal getirmekte olan bedeviye fiyatları bilen şehirlinin gidip malını senin için satayım, demesi ya da o beldenin fiyatları hakkında bedeviye yalan söyleyip, onda piyasa fiyatından çok az bir fiyatla satın almasıdır ya da şehre girmekte çok sıkıntı olduğunu o bedeviye haber vermesi veya kendilerinde olanın piyasada gitmediğini veya piyasanın durgun olduğunu haber vermeleri böylelikle onları kandırıp ellerinden mallarını değerinin çok altında satın almalarının yasaklandığını görürüz.

İşte o hadislerde nehyedilen işler bunlardır. Bunların bir kısmı doğrudan simsarlık ile ilgilidir. Bir kısmı isen alış-veriş ile ilgilidir. Bu işlerin nehyedilmesi hakkında geçen hadislerin dikkatle incelenmesi ile onlar hakkındaki nehyin anlaşılır bir vasfa bağlı olduğu açığa çıkmaktadır. Yani nehyin, kendisinden dolayı vukuu bulduğu kendisinden anlaşılan bir vasfa bağlı olduğu anlaşılır. Anlaşılır vasfa bir emir ya da nehiy bağlı kılındığında, o emir ve nehiy illetli olur. Anlaşılır vasfın içerdiği mana, o emrin illetidir ya da o nehyin illetidir. Dolayısıyla o emirdeki vacib oluş ya da o nehiydeki haram oluş, emir veya nehyin kendisine bağlı olduğu illete bağlı olur. İllet var olduğunda hüküm de var olur, illet var olmadığında hüküm de var olmaz. Dolayısıyla hüküm var olup olmaması bakımından illet ile birlikte döner. İllet başkasında var olduğunda hüküm de başkasına kıyas yoluyla uygulanır.

Şu halde “şehirli”, “bedevi”, “kardeşinin alış-verişi üzerine alış-veriş”, “fiyat artırımı”, “mal getirenlerin yolda karşılanması” hepsi de anlaşılır vasıftır. Zira bunlar, kendisinden dolayı nehyin var olduğu şeyin bildirimidirler. Yani bunların manası, hükmün kendisinden dolayı var olduğu şeydir. Zira hüküm “bedeviye” bağlanmıştır, çünkü onda illet vardır, o da fiyatları bilmemektir. Hüküm, “kardeşin alış-verişi üzerine alış-veriş yapmasına” bağlanmıştır, çünkü onda fiyat istikrarının oluşması ve birisinin diğerine güveninin oluşması vardır. Hüküm, “fiyat artırımına” bağlanmıştır, çünkü o malı almak istemiyor, sadece müşteriye zarar vermek için artırmaktadır. Hüküm, “pazara satmak için mal getirenlerin yolda karşılanmasına” bağlanmıştır, çünkü onda şehir halkına fiyatların yükseltilmesi ya da mal sahipleri için ise çok düşürülmesi vardır.

Bu manalar bu alış-verişlerde var olunca onlarda alış-veriş yapmak haram kılındı ve simsarlık haram kılındı. O manalar var olmayınca alış-veriş de haram değildir, simsarlık da haram değildir. Nitekim Ömer b. Hattab, şehirlinin bedevi için alış-veriş yapmasının nehyedilmesi hakkında illetin fiyat bilgisizliği olduğunu anlamıştır. Şöyle demiştir: “Onlara pazarı gösterin, yolu gösterin ve fiyatları onlara haber verin.”

Buna binaen simsarlık/komisyonculuk, delilin ortaya çıkması nedeni ile alış-verişin helal olması gibi helaldir. Hakkında nehyin geçmiş olduğu bazı simsarlık türleri meydana geldiğinde, ya da kendisinden dolayı nehyin var olduğu illetin içinde bulunduğu simsarlık ise haram olur. Simsarlık/komisyonculuk, kendi zatından dolayı haram olmaz, bilakis helal kalır. Simsarın kazancı da helal kazanç kalır.



[1] Ahmed b. Hanbel, Müs. Medineyyîn, 15550

[2] Buhari, K. Buyu’, 2013

[3] Buhari,K. Buyu’, 2015

[4] Buhari

[5] Buhari, K. Buyu

[6] Buhari

[7] Buhari, K. Buyu’, 2006

[8] Ahmed b. Hanbel, B. Müs. Mükessirîn, 9933