3- RÜŞVETLERİN HEPSİ HARAMDIR


İnsanların maslahatlarından bir maslahatı yerine getirmeyi kendisine zorunlu kılan bir yetkiye sahip olan herkes tarafından, bu maslahatı yerine getirmek için alınan mal/para rüşvet olur, hiçbir şekilde ücret olmaz.

Ücret ile rüşvet arasındaki fark şudur: Ücret , yapmak zorunda olmadığı bir işi, yapmak karşılığı alınan maldır/paradır. Rüşvet ise, karşılıksız olarak yapmak zorunda olduğu bir işi yapması karşılığı ya da yapmak zorunda olduğu işi yapmaması karşılığı, işin kendisi için yapıldığı kişiden alınan maldır/paradır.

Buna binaen rüşveti yerine getirmesi alanın üzerine zorunlu olduğu bir maslahatın yerine getirilmesi için ya da yapması üzerine zorunlu olduğu bir hususu alanın yapmaması ile bir maslahatın yerine getirilmesi için verilen maldır. Maslahat, ister bir menfaatin elde edilmesi olsun, ister bir zararın giderilmesi olsun, hak olsun ister batıl olsun fark etmez. Verene, rüşvet veren, alana rüşvetçi, aracı alana da rüşvete yardım eden denir.

Rüşvet, nassların açık ifadesi ile haramdır. Nitekim:

- Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mâce, Abdullah b. Amru’dan Rasulullah (u)’in şöyle dediğini rivayet etti:

 لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الرَّاشِي وَالْمُرْتَشِي “Allah’ın laneti, rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerine olsun.[1]

- Ahmed, Tevbân’dan şöyle dediğini rivayet etti: “Rasulullah (u), rüşvet verene, rüşvet alana ve rüşvete yardım edene yani ikisi arasında gidip gelene lânet etti.”[2]

Bu hadisler geneldir, her rüşveti kapsamaktadır. Rüşvet ister hakkın talebi için olsun, ister batılın talebi için olsun, ister bir sıkıntıyı gidermek için olsun, ister bir menfaati elde etmek için olsun, bir zulmü kaldırmak için ya da bir zulmü oluşturmak için olsun fark etmez. Zira hepsi de haramdır.

Şöyle denilmez: “Rüşvet, batılı talep etmek ya da hakkı yok etmek olduğu için haramdır. Böyle olursa rüşvet haramdır. Fakat hakkın talebi için ya da bir zulmün kaldırılması için olursa, o helaldir.”

Böyle denilmez. Çünkü bu, rüşvetin haram kılınmasının; var olduğunda hükmün var olduğu, gittiğinde ise hükmün gittiği bir illet ile illetli olarak gelmiş olması demektir. Bu doğru değildir. Çünkü rüşvetin haram kılınması hakkında gelmiş olan nassların hepsi de, rüşvetin haram kılınmasını bir illet ile illetlendirmemişlerdir. Ne o nasslarda ne de herhangi bir nassta, rüşvetin haram kılınması için illet olarak istinbat ettiğimiz bir husus vardır. Onun için rüşvetin haram kılınması, illetli olmayan açık nasstan dolayıdır. Dolayısıyla kesinlikle illeti yoktur.

Şöyle denilmez: “Hakkın yerine getirilmesi, sahibinden rüşvet olarak alındığında caiz olur. Çünkü o helal bir işin yapılması için alınan maldır, bu hakkın yerine getirilmesidir.”

Böyle denilmez. Çünkü, rüşveti haram kılan nasslar genel olarak gelmişlerdir. Dolayısıyla rüşvetin bütün çeşitlerini kapsayan genellikleri üzerinde kalırlar. Bu nassların tahsis edilmeleri  ya da rüşvetin çeşitlerinin bir kısmı istisna edilmeleri istenildiğinde, onları tahsis eden başka bir nassa ihtiyaç duyulur. Çünkü nass sadece Kitap veya Sünnetten bir nass ile tahsis edilir. Öyle bir nass da gelmediğine göre, o nasslar tahsis olmaksızın genel olarak kalırlar.

Buna binaen, rüşvetin bütün çeşitleri haramdır. Onun, bir hakkın talebi olması, bir zulmün kaldırılması ya da bir zulmün işlenmesi olması, bir sıkıntının giderilmesi ya da bir menfaatin elde edilmesi olması arasında bir fark yoktur. Dolayısıyla bunların tamamı nassın genelliği altına girmektedirler.

Aynı şekilde rüşvetin haram kılınması hususunda, rüşvetin yöneticiye verilmesi ile memura veya başkana veya başkasına verilmesi arasında bir fark yoktur. Zira hepsi de haramdır.

Şöyle denilmez: “Ahmed, Ebu Hureyre’den Rasulullah (u)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

لَعَنَ اللَّهُ الرَّاشِيَ وَالْمُرْتَشِيَ فِي الْحُكْمِ “Allah’ın lâneti, yönetimde rüşvet alan ve rüşvet veren üzerine olsun.[3]

Bu, “yönetimde” olmakla sınırlıdır. Dolayısıyla mutlak/sınırsız olan sınırlı olana hamledilir/yorumlanır.”

Böyle denilmez. Çünkü, kendisi için “sınırlı” olarak vasıf kabul edilen lafız, mutlak lafızdır, genel lafız değil. Genel lafız ise, tahsis yapılır, sınırlandırma yapılmaz. Genel lafız ile birlikte bir kayıd/sınır geçtiğinde o, fertlerinden bir ferde tahsis kabilinden olur, sınırlandırma kabilinden olmaz. Bu hadiste geçen, “rüşvet veren”, “rüşvet alan”, “rüşvete yardım eden” lafızları genel lafızlardır, mutlak lafızlar değil. Onun için,  في الحكم “yönetimde” sözü o lafızlara sınır olmaz ki, diğer hadisler ona hamledilsin. Fakat o söz, genel lafzın fertlerinden bir ferde tahsis eden olur ki, o da “yönetimdir”. Böylece o hadislerin tamamı genel olarak kalırlar ve genellikleri üzere devam ederler. Dolayısıyla ister yönetici için olsun, ister memur, ister ise başkası için olsun rüşvetin tamamı haramdır. Zira sıkıntıyı gidermek için polise rüşvet vermek, yöneticiye rüşvet vermek gibidir. Şirkette çalıştırması için ya da işten çıkarmaması için şirket müdürüne verilen rüşvet, vergi tahsildarına ya da kendisine tebliğ etmemesi için mahkeme davası tebliğcisine verilen rüşvet gibidir. Kendisine hafif iş vermesi için işçi başına verilen rüşvet, ya da mallar içinde kendisine iyi mallar seçmesi için bir tüccarın yanında çalışan işçiye müşterinin verdiği rüşvet veya matbaa sahibinin haberi olmadan kitabın işini tamamlaması için kitap sahibinin matbaada çalışan bir işçiye verdiği rüşvet... hepsi de rüşvettir, hepsi de haramdır. Çünkü hepsi de, karşılıksız olarak yapmak zorunda olduğu bir işi yapması karşılığı, kendisi için yapılan kişiden alınan maldır/paradır.

Bir ihtiyacını gidermek maksadı ile yanında nüfuzunu kullanması için memurun nezdinde itibar ve saygınlık sahibi olan kişiye bazılarının verdiği mal da rüşvete girer. Fakat burada memur rüşveti alan değildir. Rüşveti alan, memur ile konuşandır. O konuşmasına karşılık ona mal/para vermektedir. Bu da rüşvettir. Çünkü bu mal, yerine getirmesi kendisine zorunlu olan kimseden bir maslahatın elde edilmesine karşılık verilmektedir, dolayısıyla rüşvettir. İster o maslahatı yerine getiren o malı alsın, ister almasın fark etmez. Zira malın rüşvet oluşunun gerçekleşmesinde, onun doğrudan maslahatı yerine getiren kimse tarafından alınması şart koşulmaz. Fakat malın rüşvet oluşundaki şart, bu malın işin yapılmasına karşılık alınmasıdır. Onu ister o şahıs alsın, ister arkadaşı alsın, ister başkası alsın fark etmez. Zira malın rüşvet olmasının gerçekleşmesinde önemli olan; onun yerine getirilmesi zorunlu olan bir maslahatın yerine getirilmesine karşılık, kendisi için yerine getirilen kimseden alınmasıdır.

Rüşvet, haram olmak hususunda, yöneticilere, âmillere ve benzerlerine verilen hediyeye benzemektedir. Hatta bazıları o hediyeleri rüşvetten saymışlardır. Çünkü karşılıksız olarak yapılması zorunlu olan bir işin yapılması için, kendisine yapılan kişiden alınan mal oluşu bakımından o hediye ve rüşvet birbirine benzemektedir.

Rüşvet ile; yöneticilere, âmillere ve benzerlerine verilen hediye arasındaki fark şudur: Rüşvette mal, maslahatın yerine getirilmesine karşılık verilir. yöneticilere, âmillere ve benzerlerine verilen hediyeler ise, maslahat sahibi tarafından verilir, bir maslahatın elde edilmesine karşılık değil. Fakat kendisine hediye verilen, bizzat kendisi ya da vasıtası ile maslahatın yerine getirilmesini fiilen üstlenmektedir. İster belirli bir maslahatın yerine getirilmesini umarak hediye edilmiş olsun, ister belirli bir maslahat yerine getirildikten sonra olsun. İster oluştuğunda maslahatların yerine getirilmesini umarak olsun fark etmez.

Buradan rüşvet ile yönetici ve benzerine verilen hediye birbirisine benzemektedir, birisi diğerine kıyas edilmektedir. Fakat ikisinin vakıasında farklılık vardır.

Yöneticiye, âmile v.b.lerine hediye vermenin haram oluşu hadislerde açık olarak gelmiştir. Nitekim Buhari, Ebu Hâmid el-Sâ’idî’den şunu rivayet etti: “Nebi (u), İbn el-Lütbeyye’yi, Beni Selim kabilesinin zekatlarını toplamak işine âmil tayin etti. Rasul (u)’e, gelince ona şöyle hesap verdi: “Bu size aittir. Bu da bana hediye edilendir.” Bunun üzerine Rasulullah (u) şöyle dedi:

فَهَلا جَلَسْتَ فِي بَيْتِ أَبِيكَ وَبَيْتِ أُمِّكَ حَتَّى تَأْتِيَكَ هَدِيَّتُكَ إِنْ كُنْتَ صَادِقًا ثُمَّ قَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَخَطَبَ النَّاسَ وَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ ثُمَّ قَالَ أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّي أَسْتَعْمِلُ رِجَالاً مِنْكُمْ عَلَى أُمُورٍ مِمَّا وَلانِي اللَّهُ فَيَأْتِي أَحَدُكُمْ فَيَقُولُ هَذَا لَكُمْ وَهَذِهِ هَدِيَّةٌ أُهْدِيَتْ لِي فَهَلا جَلَسَ فِي بَيْتِ أَبِيهِ وَبَيْتِ أُمِّهِ حَتَّى تَأْتِيَهُ هَدِيَّتُهُ وَاللَّهِ لا يَأْخُذُ أَحَدُكُمْ مِنْكم شَيْئًا بِغَيْرِحَقِّهِ إِلا لقي اللَّهَ يَحْمِلُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ “Doğruysan söyle! Sen babanın ve annenin evinde otursaydın o hediyen gelir miydi? Sonra Rasul (u) ayağa kalkıp Allah’a hamd ve senâdan sonra insanlara hitap etti. Şöyle dedi: Ben sizden bir adamı, Allah’ın bana yüklediği bazı işlerin üzerine görevli tayin ediyorum. Sonra biriniz bana gelip, bu sizin için, bu da bana hediye edilen hediyedir, diyor. Doğruysa söyleyin, o babası ve annesi evinde otursaydı, ona hediyesi gelir miydi? Allah’a yemin olsun ki; sizden birisi hakkı olmaksızın ondan bir şey alırsa, Kıyamet Günü Allah’a onun sorumluluğunu taşıyarak gelir.”[4]

- Bureyde’den, Nebi (u)’in şöyle dediği rivayet edildi: “Biz, kimi bir işe görevlendirip de maişetini temin edersek, onun ondan sonra aldığı ihanet lokmasıdır.”

- Ya da Rasul (u) onu suht/yasaklanan, kanunsuz mal olarak yani haram mal olarak isimlendirdi. Nitekim Enes’ten, Nebi (u)’in şöyle dediği rivayet edildi: “Âmillerin hediyeleri suhttur/yasal olmayan maldır.”

- Mesruk’tan, o da İbn Mesud’dan şu rivayet ile hikaye edildi: “Ona; suht rüşvet midir? diye soruldu. Bunun üzerine o şunu dedi: Hayır, fakat suht, bir adamın haksız davranışına karşılık senden yardım istemesi, bunun üzerine sana hediye vermesidir. Onu kabul etme!”

- Ebu Vail Şakik b. Seleme –tabiin imamlarından birisidir- şöyle dedi: “Kadı, hediye kabul edince suht yemiş olur. Rüşvet alınca da, rüşvet onunla küfür noktasına gelir.”

Ebu Hamid, Bureyde ve Enes hadislerinin tamamı, genel işleri üstlenenlerden birisine verilen hediyelerin haram olduğu hususunda gayet açıktır. İster belirli bir işin yapılmasından sonra hediye edilmiş olsun, ister yapılmasından önce olsun, ister ona bir hususta yetki sahibi olduğu için hediye edilsin, ister maslahatın yerine getirilmesi elinde olan kimse yanında saygınlığı/nüfuzu olduğu için hediye edilmiş olsun fark etmez. Zira bunların hepsi de haramdır. Hadiste “hediye” lafzı geçmiştir.  هديا العمال سحت “Âmillerin hediyeleri suhttur.” Bu, âmillere verilen bütün hediyeleri kapsar şekilde genel olarak gelmiştir. İnsanlara ait bir maslahatın yerine getirilmesini üstlenmiş olup onu karşılıksız yerine getirmesi zorunlu olan herkes âmillere kıyas edilir. Onun, maslahatın kendisi için yerine getirildiği kimseden aldığı haram olur. Onu ister hediye olarak alsın, ister ise hediye, bu maslahatın sahibi olan kişiden yerine getirilmesi umudu ile alınsın fark etmez, ona onu alması haram olur. Dolayısıyla polis, şirket başı, işçi başı ve bunlar gibi kişilere hediye almaları haram olmaktadır, onların hediyeleri suht/yasal olmayan mal olmaktadır.

Ancak, onlara verilen hediye, hediye verenin kendilerine hediye vermesi adet olan kimseden olmadığında haramdır. Fakat onun ister maslahatların yerine getirilmesini üstlenenler olsunlar ister olmasınlar kendilerine hediye verilmesi adetinden ise, o hediye onlara caiz olur, bir sakıncası olmaz. Çünkü Rasulullah (u) şöyle diyor:

فَهَلا جَلَسْتَ فِي بَيْتِ أَبِيكَ وَبَيْتِ أُمِّكَ حَتَّى تَأْتِيَكَ هَدِيَّتُكَ إِنْ كُنْتَ صَادِقًا “Doğruysan söyle! Sen babanın ve annenin evinde otursaydın o hediyen gelir miydi?”

Bunun mefhumu, âmil olmadan babasının ve annesinin evinde otururken kendisine verilen hediye caizdir. Bu şu demektir: Hediye verenin adeti olarak verilen hediye bir kişiye maslahatı üstlenen olduğu halde vermesi de caizdir, maslahatın yerine getirilmesinin üstlenilmesi halinde de caizdir. Nehiy edilen hadisler o hediyeye tatbik edilmez. Zira o hediye hadisin mefhumu ile onlardan istisna edilmiştir.



[1] Ahmed b. Hanbel, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mâce, K. Ahkâm, 2304

[2] Ahmed b. Hanbel

[3] Ahmed b. Hanbel, B. Müs. Mükessirîn, 8662

[4] Buhari, K. Hayl, 6464