BİR SORU -
BİR CEVAP
Bazı
müsteşrikler şöyle bir iddiada bulunmaktadırlar: İslam
insanı her yönden yüksek bir konuma getirdiği ve bu din 1400
yıl boyunca dünyaya hükmettiği halde; kafirlerin 100-150 senede
gerçekleştirdikleri bilimsel ve teknolojik gelişmeyi gerçekleştirememişlerdir.
O halde İslam, insanı bu yönlerden geliştirmeyen (HAŞA) eksik
bir dindir(!).
Bu
yazımızda bu iddianın ne kadar çürük ve seviyesiz bir görüş
olduğunu ortaya koymaya çalışacağız inşaAllah.
İslam,
alemlerin Rabbi olan Allah Azze ve Celle’den gelen, insanların dünya
hayatını en güzel bir şekilde düzenleyen, onlara hem dünya hem
de ahiret saadetini vaad eden bir hayat nizamıdır. Bu din 3 Mart
1924’e kadar hayata hakim oldu. Bu zamana kadar hem müslümanlar
hem de gayri müslimler için onurlu ve şerefli bir yaşam
sağladı.
İslam
kendisine tabi olanlara ancak yol gösterir. O yoldan gidecek olan
kişinin kendisidir. Eğer kişi o yolda yürür ve hayatını
İslam ile tanzim ederse, ölüm sonrasında eşsiz bir cennete ve
Allah’ın rızasına ulaşır. Aksi halde bu yolda çıkarsa,
ebedi bir cehennem ile müjdelenir. Allahu Teala şöyle dedi:
"Biz
ona (insana) iki yolu (doğru ve eğriyi) göstermedik mi?"
[Beled 10]
"De
ki: (Dilediğinizi) yapın! Muhakkak ki, yaptıklarınızı Allah da
Rasulü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve
görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta
olduklarınızı haber verecektir." [Tevbe
105]
Unutulmaması
gereken bir şey vardır ki, müslümanların hataları ve
eksikleri; İslam’ın hatası veya eksiği olamaz. Çünkü bir
fikrin, akidenin veya ideolojinin doğruluğu o ideolojiyi
benimseyen veya taşıyan kimselerin davranışlarından değil
ancak o fikir veya ideolojinin aklı mutmain etmesi, kalplere huzur
vermesi ve fıtrata uygun olmasından anlaşılır. Bu durumda
İslam, müslümanların davranışlarından sorumlu değildir.
Çünkü İslam insana sadece kapıyı gösterir, kapıyı açıp içeri
girecek olan kişinin kendisidir. Kişi ise, ister bunu yapar
isterse yapmaz ve sonuçlarına katlanır. Diğer taraftan İslam
Allah’tan gelen ve insanları kalkındıracak yegane doğru
ideolojidir.
Bilimsel
ve teknolojik gelişmeler, bir anda ortaya çıkmaz. Asırların
bilgi ve birikimleri sonradan gelenlerce
işlenir, birleştirilir ve yeni tecrübelerle birlikte bir sonraki
nesle aktarılır. Yani bu gelişim bir zincirin halkaları gibidir.
Yani bu konu dünya konjonktürü ile alakalı bir konudur. Dünya
liderliği kimin elinde olursa olsun, önemli bir engel olmadığı
sürece bu ilerleme devam edecektir.
Bu
akış içerisinde müslümanlar çok önemli rollere sahip oldular.
Birçok müslüman bilim adamı bugün var olan bilimsel ve
teknolojik gelişmenin temellerini atmışlardır. Örnekleri çok
fazla ve herkesçe bilindiği için tekrara gerek yoktur. Ne zaman
ki, müslümanlar akidelerinden yavaş yavaş koptular, düşünme
melekelerini kaybettiler, yöneticilerini muhasebe etmekten
vazgeçtiler, küfür fikir ve kültürünün içlerine girmesine
göz yumdular, işte o zaman sahibi oldukları dünya liderliğini
kaybettiler ve bilimsel ve teknolojik yönün yanında her alanda
geri kaldılar. Buradan çıkan sonuç ise şudur: hayata hakim
olan, dünyanın kumanda merkezine oturan ideoloji, her şeyi elinde
tutar ve tüm gelişmelere kendi akidesi doğrultusunda yön verir.
Müslümanlar fikri ve siyasi yönden gerileyince, artık hayata yön
veremez hale gelmişlerdir. Bu İslam’ın yön veremeyeceği
anlamına gelmez. Çünkü o zamana kadar bu işi yüklenenler,
müslümanlardı. Yani bunun nedeni, İslam’ın eksik veya
yanlış bir din olması değil, müslümanların fikri ve siyasi
liderliklerini kaybetmeleridir. Bu Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde
itibaren başladı ve halen daha devam etmektedir. Öte yandan kalkınma
ancak fikri olur. Bir ümmet maddi, teknolojik veya bilimsel yönden
ne kadar geri kalırsa kalsın, eğer fikri yönden kalkınırsa,
bilimsel yada teknolojik yöndeki eksiklerini
kapatmakta zorlanmaz. Aksi halde yani fikri yönden kalkınma
yoksa, maddi yönden kalkınmanın hiçbir kıymeti kalmaz. Çünkü
fikirler, bir ümmetin sahip olabileceği en değerli hazinedir.
Eğer İslam Ümmeti bugün tekrar eskiden olduğu gibi, sahip
olduğu bu hazinenin farkına varırsa, önünde duracak hiçbir
engel bulamaz.
Bilinmesi
gereken iki husus daha vardır :
ilme
engel değildir. Aksine teşvik eder.
Azze
ve Celle, Rahman sıfatıyla, herkese hak ettiğini verir.
Allah
Rasulü (SAV) iki hadislerinde şöyle buyurmuşlardır :
“İlim
müslümanın yitik malıdır. Nerede bulursa, gider alır.”
“İlim
Çin’de dahi olsa, gidin alın!”
Dolayısıyla
müslümanlar bu hitaplara gereken önemi vermeyip, bilimsel veya
teknolojik açıdan geri kalmışlarsa, nasıl olur da fatura İslam’a
kesilebilir? Bu düşünüş ahmakçadır. Çünkü akleden bir
kimse, böyle bayağı bir temel üzerine
düşünmez. Bunu iddia edenler ya zihnen özürlüdürler, ya da
İslam’a olan kin ve nefretlerinden ötürü kustukları pisliği
göremeyen şaşkınlardır.
Ayrıca,
Allahu Teala Rahman’dır. Yani ister müslüman olsun isterse
kafir olsun, herkese hakkını verendir. Eğer
bir kafir kendi işini hakkıyla yapıyor yada ürününü meydana
getirmek için mücadele ediyorsa (çaba sarfediyorsa), Allah onun
başarılı olmasına engel olmaz.
Sonuç
olarak, bu iddia çürük ve dayanaksız bir iddiadır. Çünkü bu
durum, insanları şahsi hataları ve dünya konjonktürü ile
alakalı bir durumdur. Bu nedenle böyle bir geri kalmışlık
İslam’a mal edilemez. Müslümanların dünyanın fikri ve siyasi
önderliğini kaybetmiş olmaları böyle doğal bir sonuç doğurmuştur.
Allah’ın izniyle kurulacak olan Raşidi Hilafet Devleti, müslümanların
bu liderliğe tekrar oturmalarına, dünyanın kumanda merkezinin
başına geçmelerine ve bu zilletin ve geri kalmışlığın sona
ermesine vesile olacak yegane çözümdür. Çünkü bizler, Allah’a
Hamdolsun ki, sağlam bir akideye, kapsamlı bir hayat nizamına ve
tertemiz fikirlere sahibiz. Kafirler ise, hayata materyalist bir
bakış açısı ile bakmaktadırlar. Fikri kalkınma sağlayacak
bir hazineleri de yoktur. Zaten onlar bilimden ve uygulamalarından
faydalanırken tek düşünceleri menfaatleridir. Benimsedikleri
ideoloji kendilerini hayvanlar yığını haline getirmiş,
azgınlık, rezillik ve pisliklerinin kokusu burunların direğini
kırar duruma gelmiştir. Materyalist bakışları onları diğer
halk ve ümmetlere zulmetmeye, onların zenginliklerini çalmaya,
kaynaklarını sömürmeye, topraklarını yağmalamaya,
toplumlarına fitne ve fesad yaymaya, kendi aşağılık kültürlerini
getirerek toplumu kendilerinde olduğu
gibi ifsad etmeye ve gençlerini hapsetmeye, kontrol etmeye ve katletmeye
sevk etmiştir. Artık dünya içine düştüğü bu bataklıktan
kurtulmak istemektedir. İşte bunu sağlayacak, dünyaya nur ve
hidayet olacak, izzet ve şeref getirecek, insanları
karanlıklardan aydınlığa çıkaracak olan ancak İslam’dır ve
bu Allah’ın izniyle Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulmasıyla
olacaktır. Rabbim bizlere bir an önce Raşidi Hilafet Devleti’ni
kurmayı nasip etsin.
Duamızın
Sonu Alemlerin Rabbi Olan Allah’a Hamd
Etmektir. Allah’ın Selamı, Rahmeti, Bereketi, Mağfireti
ve Yardımı Hidayete Tabi Olanların ve Sizin Üzerinize Olsun.
Allah Yolunun Yolcularına Yar ve Yardımcıdır.
"Ey
iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin.
Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir." [Bakara
153]
"Allah
her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar.
Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de
kendinedir. Rabbimiz! Eğer unutursak veya hataya düşersek bizi
sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi
bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün
yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize
acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize
yardım et!" [Bakara 286]
Amin.
ÖMER
FARUK
Sizden Gelen sayfası
|