Soru:
Günümüzde
bazı Müslümanlar zaruret'ten dolayı bankadan faizle para
alınabileceğini söylemektedirler. Buna göre;
-
Zarureti izah eder misiniz?
-
Maslahat nedir, nerede kullanılır?
-
Bir Müslüman zaruretten dolayı mescit, ev, veya araba gibi
şeyleri almak için faizle kredi çekebilir mi?
-Bir
Müslüman yıllık paranın değer kaybını (enflasyon) borç
verdiği kimseden paranın anası ile birlikte enflasyon farkı
olarak alabilir mi?
Cevap:
Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:
"O size ölüyü, kanı, domuz etini ve bir de Allah'dan
başkası için kesileni kat'i olarak haram kılmıştır. Acak kim
mecbur kalırsa, saldırmak ve sınırı (zaruret miktarını)
aşmamak şartıyla (hayatta kalmak için yemesinde) üzere günah
yoktur. Çünkü Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
(Bakara 173 )
Ölü, kan, domuz ve Allah için kesilmeyen hayvanların
etlerinin yenmesi kesin bir şekilde haram kılındı.
Zaruret
ise, yemek için helal bir şey bulunmaması ve hayatta
kalabilmek için yenmesidir. Bu hüküm özel hükümdür. Her şey
için genelleştirilemez. Çünkü, böyle bir durumda ölüm söz
konusudur ve az bir miktar (hayatta kalabilmek için) yenilebilir.
Belki bir saat geçmeden helal şey bulabilir. Bu hâl genellikle
çölde veya buzlu (karlı) bölgelerde düşünülebilir. Ormanlık
yerlerde, şehirlerde, köylerde ve meskun yerlerde helal bitki ve
hayvanlar bulunur. Aç kalınca, parası yoksa ve yiyecek vermek
istemiyorlarsa onlardan zorla alınmasına şeriat cevaz vermiştir.
Böylece, 'zaruret'in anlamı; sırf hayatta kalabilmek için
helal şey bulunamayınca, az bir miktarın yenmesidir.
Bu duruma göre, kira ile oturan kimse ev sahibi olmazsa ölür
mü?! Tabiki ölmez. Öyleyse, bu tür kimselere ev sahibi olmak
için yedi büyük haramlardan biri olan riba (faiz, nema) nasıl
helal kılınıyor? Bunun için bir ruhsat veya özel bir hüküm
gelmedi. Burada kesinlikle 'zaruret' söz konusu değildir.
Cami alabilmek için faiz almaya yanaşan kimseler hangi zarurete
dayanıyorlar?! Caminin maliki olmasalar ölürler mi?! Üstelik
namaz her yerde kılınabilir. Bir yer kiralanabilir. Hiçbir yer
bulunamasa dahi, evlerde kılınabilir. Resullullah (S.A.V) İslam
Devleti'ni tesis etmeden hiçbir cami yapmaya yanaşmadı. Avrupa'da
hemen hemen her şehrinde bir çok cami varken, her grubun ayrı
cami almak için faiz almaları ne zaruret ne de ihtiyaçtır.
Maalesef cami yapmak amacı ile faiz alan kimse veya kimseler,
yarın-öbür gün diğer bir ihtiyacını gidermek için faizle
kredi almaya yöneleceklerdir. Müslümanlardan bazıları da 'maslahat' diye bir bahane bulmaya çalışıyorlar.
Maslahat sözcüğü selühe, sâlih sözcüklerinden türemiştir.
Salih olan, iyi olan demektir. Allah'u Teala bir çok ayete salih
amelin yapılmasını emrediyor ve imandan sonra salih amel
yapanların cennetlik olduklarını bildiriyor. Salih amel, iyi olan
ve Allah'ın helal kıldığı iştir. Allah'ın kabul ettiği
işlerdir. Farzlar, mendublar (sünnetler) ve mübahlar, helal
dairesine girer. Bunları yapan kimse salih amel yapmış olur.
Maslahattan kasıt bunlardır. İnsan farz veya mendub veya mübah iş
yaparsa maslahatı gerçekleştirmiş olur. Buna göre şu şer-i
kaide yerleştirildi! "Şeriatın hükmü neredeyse maslahat
oradadır" bunun tersi mefsedettir (fasittir). Fesede, fasit
bozuk demektir. Kuranda fasid, mufsid, fasidler, müfsitler, olarak
geçmektedir (haram işlemektir).
Buna göre, haram işler maslahat olmaz, mefsedettir. Maslahata
ulaşmak için haram işler yapılmaz.
Ev almak mubah, cami almak mendubtur. Bu mübaha veya o menduba
ulaşmak için asla haram yolllara baş vurulmaz. Şeriat, bunun için
ruhsat vermedi. Ruhsat şer-i hükümdür, onun şer-i delili
olmalıdır. Yoksa insan menfaatine veya heva ve hevesine göre
maslahatı tayin edemez. Allah'u Teala insanların menfaatine göre
bu ruhsatı verseydi, faizi haram kılmazdı. Çünkü insanlar
bunda menfaat görürler. Hatta, Allah'u Teala faizi haram kılınca
arablardan kafir olanlar şöyle dediler: "Niye faiz haram
oluyor, halbuki o alış-veriş gibidir". Onlara Allah'u Teala
sebep göstermeden faizin haram olduğunu ve alış-verişin helal
olduğunu açıkladı. (bknz. Bakara 275)
Zaruret; insanın 'ölmek üzere' olduğu durumda geçerlidir.
Bunun dışında kalan durumlar zaruret olmaz. Bu durumda hayatını
sürdürebilmek için az miktar bir şey yiyebilir. Ev, cami, arsa,
araba vs. gibi şeyler hiç bir zaman zaruret konusuna dahil olmaz.
Bu şeylerin sahibi olmazsa, ölmez. Faizi yemekte/yedirmekte
hiçbir zaman maslahat olmaz. 'Gayeye ulaşmak için haram vasıta
hiçbir zaman helal olmaz.' Temiz gaye veya maslahata (mubah, mendub
ve farz) ulaşmak için helal ve temiz vasıta kullanmak farzdır. "Pislikten
ancak pislik çıkar." (Araf 58)
Para değerinin düşmesine (enflasyon) karşı fark almak
haramdır. Çünkü, borç olarak ne vermişsen aynısını
alacaksın. Her malın değeri yükselebilir, düşebilir. Borç
alarak altın versen ancak aynı altının miktarını ve ayarını
alırsın. Oysa, bir sene sonra altının değeri düşebilir, yükselebilir.
Gümüş içinde aynı şey geçerlidir. Buğday, mısır, hurma,
arpa ve diğer maddeler içinde aynı hüküm geçerlidir.
Resülullah (S.A.V) döneminde de malların değerleri ve fiatları
yükseliyor ve düşüyordu. Oysa Resülullah (S.A.V) değer kaybı
karşısında fark almayı haram kıldı ve "borç olarak altın
verirsen ancak aynı miktar altın al, gümüş verirsen aynı
miktar gümüş al, buğday verirsen ancak buğday al" diyordu.
Allah'u Teala şöyle buyuruyor: "Sadece sermayenizi alın,
ne zalim olursunuz ne mazlum olursunuz"
(Bakara 279)
Her çeşit paranın (Dolar, Mark, Euro, Türk Lirası vb) düştüğü
ve yükseldiği görülmekte. Belki, biri diğerinden fazla düşer.
Hatta altın dolara karşı çok düşüktür. Bütün bunların
sebepleri siyasi ve ekonomik hadiselerdir. Mallarda aynı şekilde düşüyor
ve yükseliyor. Belki bazıları Türk Lirasının aşırı şekilde
değer kaybediyor olmasından dolayı bir bahane bulup 'enflasyon
farkı' adıyla faiz almak isteyebilirler. Fakat, onlar için bu
duruma cevaz veren her hangi bir hüküm veya ruhsat yoktur. Altınla
muamele yapmış olsalar bile, onunda değeri düşer veya yükselir.
Resulullah (S.A.V) döneminde bir sene fiatlar aşırı şekilde yükseldi.
Resulullah (S.A.V) ne fiatları sınırlandırdı, ne faize müsaade
etti ne de değer kaybına veya yükseliş karşısında fark almaya
müsaade etti. Resülullah (S.A.V) iki satış anlaşmasını bir
anlaşmada yasakladı. Bunun manası, bir fiat üzerinde anlaşma
olunca ilerde bunun üzerine 'fazlalık' almak üzere anlaşmaktır.
Herhangi bir nedenle sermaye üzerine 'fazlalık' alma şartını
haram kıldı. Çünkü, o dönemde malların değeri düşebiliyordu.
Bazıları Dar-ul Harpte faiz yenmesi caizdir diyorlar. Bu yanlıştır.
Diyorlar ki Hanefi mezhebinde mevcuttur, şu hadisi ortaya
atıyorlar. "Dar-ul Harbte Müslüman ile harbi (düşman)
arasında riba (faiz) yoktur"
1- Bu hadis meçhuldür. Hiçbir hadis kitabında bulunmaz ve bu
açıdan reddedilir. Ancak, bazı Hanefi fıkıh kitablarında
bulunur. Hem de imam Ebu Yusuf bunu reddetti. Bunu Ebu Hanefi'ye
dayandırma doğru değildir. Yine Ebu Hanifi'yle alakası
bulunmayan ve ona dayandırılan bazı şeyler de mevcuttur.
2- Bu hadis mürseldir. Sahabenin ismi geçmiyor. Tabiinden Resul
(S.A.V) e dayandırılıyor. Sahih, hasen ve haberi ahad gibi
hadislerde geçenler mürsel hadisten kuvvetli olurlar. Onlarla
çelişirse mürsel hadis reddedilir, haberi ahad, sahih ve hasen
hadisler ona tercih edilir. Bu mürsel hadis bunlarla çelişir.
Çünkü, hiçbir sahih veya hasen hadis, faize cevaz vermiyor.
Hepsi faizi haram kılıyor, kötülüyor, faizi yiyen-yediren,
vekilleri ve şahitleri lanetliyor. Faizin en küçüğünün;
"Kabe yanında kişinin annesiyle zina yapmak kadar" haram
olduğunu gösteriyor.
3-Bu hadis muhkem ayetlerle çelişir. Kur'an'da son ayet faizi
haram kılan ayettir. Son hadis 'Veda Hutbesi'nde faizi haram
kılmıştır.
4-Bu hadis varsa, bu ayetten önce söylenmiş olmalıdır. Ve
'Veda Hutbesi'nde söylenen hadisten önce söylenmiş olmalıdır.
O zaman nesh edilmiş olur.
"La Riba", riba yoktur. Bunun manası riba
haramdır demektir. Çünkü La: hayır veya yok demektir. Bu
nefi edatıdır. Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:
"Hacda kadınlarla ilişki kurmak yoktur, fasıklık yoktur
ve cedelleşme yoktur."(Bakara
197)
La (yok) "söz konusu değildir" diyebiliriz.
Hadis, "Dar-ul Harbte riba yoktur!" "riba söz konusu değildir"
diye açıklanabilir. O zaman bu ayeti nasıl açıklayacağız?!
Hacda kadınlarla ilişki kurmak söz konusu değildir, fasıklık söz
konusu değildir, cedelleşme söz konusu değildir!? bu hususlar mübah
kılınabilir mi?!
6- Dar-ul harbte Müslüman ile harbi arasındaki
meselede ise, bu
meçhul hadiste harb sözcüğü ise savaşcıdır. Demek ki fiili
savaşan kimsedir. Fiili savaşan kimsenin malı ve canı helaldır.
Bu nedenle, Ebu Hanifenin buna cevaz verdiğini söylüyorlar.
Mesele faiz meselesi değil, bir harbinin malını almak demektir.
Hem de Ebu Hanifiye göre harbiye kazandırmak caiz değildir. Ondan
kazanmak caizdir. Halbuki faiz ile borç alanlar kafirlere kazandırıyorlar!?
Aynı anda harbi olmayanlardan almak caiz değildir. Bu durumda
Almanlar harbi midir!? değildir. Onlarla fiili savaş yoktur. Harbi
iseler onları öldürmeye kalkışsınlar bakalım!? Çünkü,
harbinin kanı ve malı helaldır. Türkiye halkı harbi midir?
Yoksa onlar birbirine harbi'midir ki birbirlerinden ve bankalarından
faiz yesinler veya birbirlerine faiz yedirsinler?!
Dar-ul harbi Dar-ul İslam'a çevirmek için çalışmak farz
değil midir? Maalesef herhangi bir menfaat/para söz konusu olunca hemen
dar-ul harbten söz etmeye başlıyorlar. Peki, dar-ul harb
kavramı ile yola çıkanlar, onu emellerine alet edenler, neden
dar-ul harbi dar-ul İslam'a çevirmeye çalışmıyorlar?!
Darul harb-i dar-ul İslama çevirmek için çalışmak
farzdır. Çalışmayan günahkar olur. Dar-ul İslam'ı tesis
etsinler ki İslam Devleti onlara faizsiz borç versin. Çünkü,
şer-i hüküm beyt-ül maldan devletin teba'asına faizsiz borç
vermeyi gerektirir.
Allah'ın Selam'ı hidayete tabî olanların ve O'nun rızası için
çalışanların üzerine olsun.
Hilafet Dergisi 115
Soru-Cevap
|