Ana Sayfa YIL 13   SAYI 156   ŞEVVAL 1423   ARALIK 2002 E-Mail

MÜSLÜMANLAR ANCAK ŞER-İ HÜKÜMLERLE KAYITLIDIR

Hilafet Dergisi

Türkiye’de seçimler gerçekleşti ve seçim sonuçları tek partiyi iktidara taşıdı. 1923’ten bu tarafa Müslümanlar sürekle umutlarla, istedikleri hedeflerin gerçekleşmesi için atılım yapmakta ve bu yönde önlerine sunulan demokratik seçimleri bir koz olarak kullanmak istemektedirler. Bu olay yıllardır devam ede gelmektedir. Her defasında, son gelinen noktada Müslümanların umutları bir dört yıl sonuna kalmakta, bekledikleri o gün gelince karşılarında samimi bildikleri kişilere koşuşmaktadırlar. Diğer İslam beldelerinde olduğu gibi Türkiye’de de umutlar her seferinde başka bir sonbahara kalmakta, arzular yeni bir yönetimin gelmesi noktasında düğümlenmektedir. Bu iş bu şekilde devam ettiği müddetçe Müslümanların asıllarını bulması (İslam’ı hakim kılmaları) mümkün değildir.

Müslümanlar dönem dönem darboğaz edilip bazen serbest bırakılmaları, nefes almaları ve bu dönemlerde rahatlık sunulması geçici ve aldatıcıdır. Bu noktada Müslümanlar en yakın tarihlerini bir hatırlasınlar; İnönü dönemi ve arkasından gelen Menderes’le rahatlama, Ecevit dönemi ve arkasından Demirel’le rahatlama ve 28 şubat sürecinden bugünkü konuma gelinmesi. Burada şunu görüyoruz ki; Müslümanlar sık sık hain yönetimlerce tuzağa düşürülmekte veya düşmektedirler. Oysaki Resulullah (sav) bir hadisinde Ebû Hüreyre (ra) rivâyetle şöyle buyuruyor:

“(Âkıl ve reşit olan) mü'min bir yılan deliğinden iki kere sokulmaz!” buyurmuştur.

Bugün Müslümanlar demokrasiye ve onun gösterdiği yola umut bağlamakla küfrün ağına yine düşmüşler yine sokulmuşlardır. Umutları yumuşak geçiş, hayat standartlarını düze çıkartma, ılımlı tavırlarla düzenle barışık yaşayıp istenilen noktaya kavuşma gibi düşünceler etrafında odaklaştırmak Müslümanlara bir şey kazandırmayacaktır. Çünkü kalkınmaya giden yol, şartların zorlayıcı yapısı altında aranmaktadır. Bu noktada hedef kaybedilmekte, asıl yapılması gereken husus sunulan (düzenin sunduğu süslenip paketlenen çıkış) yollarının gölgesi ile perdelenmektedir. Aslında bu şekilde yapılanma ümmet üzerindeki sahte, batılılara bağımlı olan küfür yöne-timlerinin ömürlerini uzatmasına tam destektir. Bu isterse toplumun zafiyetinden kaynaklansın veya gelecekte kuvvet bulma düşüncesi ile bu işe bilinçli olarak sarınılsın. Her iki aşamada da hata mevcuttur. Geçiş dönemlerine (yani bunu ancak zamanın akışında çeşitli kesimleri veya kurumları elde ederek, otoriteye yakın şahısları oralara yerleştirerek, insanların önce ekonomisini düzelterek başarı beklemelere) bağımlı kılanlar meseleye makyavelizt (akılcı) bir düşünce ile yaklaşmaktadır. Bu ise Müslümanlar açısından yanlış bir yolun takibidir. Hayatı değiştirmek, yaşantıda başarı kazanmak, toplumla ilişkiler kurallara tabidir. Müslüman olan hayatın akışına göre veya zamanın şartlarına göre, kendine çizilen veya çizen bir kurallar (yasalar) yumağını ka-bullenemez. Çünkü; Şer'i hükümlere bağlanmak, hayatın temelidir. Ve bu İslam'a inanmanın meyvesidir. Şer’i hükümlere bağlanmak, İslam akidesinden fışkırmakla beraber, İslam akidesinden ayrılmaz bir bütündür. Şer’i hükümlere bağlanmak, Müslüman'da İslam akidesinin bulunduğuna da bir delildir. Allah'u Teâlâ şöyle buyurdu:

"Hayır, Rabbine andolsun ki, arala rında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisa 65)

Müslümanlar, Resulullah (sav)'in getirdiği emirler yani vecibeler, menduplar ve mubahları alması, nehyettiği günahlardan yani haramlardan ve mekruhlardan, mubahlardan da bazılarını bırakmasını İslam onlara emrediyor. Ve bu ayet ve diğer bir çok ayetlerde şer’i hükümleri işlerde, yaşantısında hakem kılmayan kimselerde imanın bulunmadığı söz konusudur. Bu nedenle şer’i hükümlere bağlanmak yani Resulullah (sav)'in getirdiğine bağlanmak imanla eş anlamlıdır. Ve bu Müslümanlarda, imanın bulunmasına açık ve kesin bir delildir.

Şöylesi bir iddia da kabul edilemez: “Efemdim, önce insanların midesi doysun, ekonomi düzelsin, iş imkanları doğsun, insan hakları gerçekleşsin ki; sonra İslamî hayata geçiş kolaylaşsın ve meseleler çözebilsin.” Bu iddiayı ortaya atan kişilere şu soru yönetilir: Peki kişi midesini doyurma, o imkanı arama, kazanma, veya ortamı oluşturma noktasında hangi kurallar çerçevesinde amel edecektir?.. Buna verecekleri cevap elbette ki mevcut düzenler veya mevcut düzenlerin düzeltilmesi şeklinde olacaktır. Oysa bugün İslam beldeleri ve Türkiye’de de hakim olan kapitalizm düzenidir. Bu, alakaları Müslümanlar ya bu düzenin kanunlarına uymakta veya köhnemiş kanunları kanaatlerince düzenleme yoluna yönelmektedirler. Ki; her iki şekilde de haram işlemektedirler. Ayni şekilde Müslümanlar arasında, ferdi meselelerde şer’i hükümlere bağlanan kimseler bulunmasına rağmen, genel hayat ile ilgili konularda Müslümanlar, şer’i hükümlere bağlanmada titizlik göstermiyorlar. Oysa Müslümanlar arasındaki alış- verişte İslam hükümlerini, kendi ticaretine hakim kılabilirler. Ayrıca ferdi davranışlarda da İslam'ı önder olarak kabul edebilirler. Fakat günümüzde, ezici Müslüman çoğunluk özellikle Türk halkı genel hayat ile ilgili konularda şer’i hükümlerle hiç ilgilenmemektedir. Müslümanlar, hükmetme nizamında, İslam dışındaki kapitalist ve Demokrasi nizamlarıyla idare edilmektedir. Demokrasi, Cumhuriyet, Laiklik ve Kapitalizm, gayri İslamî nizamlar ve hükümler olmasına rağmen Müslümanlar buna karşı susmaktadırlar. Ve bu münkeri izale etmek için de herhangi bir teşebbüste bulunmuyorlar. Hatta bazıları buna razı olup susuyorlar, bu kokuşmuş düzen içerisinde yer edinmek için canla başla çalışıyorlar. Seçimlerde olduğu gibi genel hayatla ilgili olan diğer İslamî hususlarda da tavırları başörtü konusunda sergiledikleri tavır gibidir. Kısacası küfür nizamı Müslümanlar tarafından kabul edilmekte ve bunlardan hoşlanmaktadırlar.

Allah şer’i hükümler dışında başka hükümleri ittihaz eden kimseyi şöyle vasıflandırdı:

“Sana indirilene ve senden öncekilere indirilene iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? Tağut’a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tağut’un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” (Nisa 60)

Kur’ana inanmayı iddia etmek, Kur’anla hüküm olunmayı gerektirir. Ve kesinlikle Kur’anla hükmedilmeyi yani, Kur’anın getirdiğine bağlanmayı gerektirir. Kur’anın ve Sünnetin dışındaki şeyle hüküm olunmayı isteyen kimsenin mümin olduğunu iddia etmesi batıldır, düşüklüktür, sefihliktir.

Çünkü mümin olan kimsenin tağutu inkar etmesi için emir verilmiştir. Bu gereklidir. Aksi taktirde, küfür yolu takip edilmiş olur.

Düzenlerden rahatsızlık yıllar boyu sürmektedir. Bu düzenler halkla barışık yaşamadıklarının da farkındadırlar. Halkın sevgisini kazanmış kişileri iktidara taşımakla toplumla uzlaşma sürecine girmek istiyorlar. Bu süreçte kullanılan yöntem ve ilke ise İslamî kurallar değil sadece Müslüman kişilerdir. Yasamada ancak ve ancak Cumhuriyet ilkelerine bağımlı kalınması ve bu ilkelerin her halükarda korunması şiddetle vurgulanmaktadır. Şu halde bu düzenle nasıl barış yaşanabilinir ki?!. Çünkü asıl sürtüşme Müslümanların taşıdıkları akide ve düzenin taşıdığı akide arasında zuhur etmektedir. Müslümanlar için değiştirmenin yolu ve uzlaşmanın yolu düzen içerisinde gedikler arama değil, orada her hangi şart olursa olsun şer’i hükümler çerçevesinde hareket etmesidir.

Çünkü Müslümanların, yöneticilerinin, kadılarının ve bütün kurumlarının şeriata bağlanmaları emredilmiştir. Allah Subhanehu ve Teala bu hususta şöyle buyuruyor:

“...Her kim (insanları) Allah’ın indirdikleriyle yönetmezse, işte onlar kafirlerin ta kendileridirler” (Maide 44)

“…zalimlerin ta kendileridirler” (Maide 45)

“…fasıkların ta kendileridirler” (Maide 47)

İslam'ın bu dönemde uygulanmasının, ekonomik şartlar düzeltilmeden böyle bir çalışmanın zor olduğunu veya mümkün olmadığını ileri sürmek abesle iştigaldir. İdarecilerden korkarak veya İslamîyet'i tatbik etmeye kudretli olmadıklarına kani olarak kafirlere veya küfür yönetimlere taviz gösterip, İslam'ın dışındaki hükümleri tatbik etmeyi kabul edip, tatbik ederlerse; zalim ve fasık olurlar. Bundan dolayı, şeri hükümlere bağlanmayan kimse ister idareci olsun, isterse diğer insanlardan olsun ya kafir ya zalim ya da fasık olur. Herhangi bir kişi bir meseleyi çözmek için İslam'ın elverişli olmadığına diğerinin elverişli olduğuna inanırsa; kafir olur.

Şeriatın hükmü budur. Ve bu hükümlere bağlanmak, çağa, zamana, mekana ve olaylara bakılmaksızın, her Müslüman'a farzdır. Şeriatın hükmü herhangi bir mesele için kapsamlı bir hükümdür. Zaman ve mekanın değişikliği ile değişmeksizin Kıyamet Gününe kadar devam edecektir. Bu bugün içerisinde bulunduğumuz durum açısından da bu böyledir. Bu nedenle bugünkü oluşan ortama susmak veya destek (her kim olursa olsun) vermek caiz değildir. Bu nedenle kim bunu (İslam’ı) uygularsa; şer’i hükmü uygulamış olur. Herhangi bir bahaneyle kim de bundan yüz çevirirse şer’i hükme yüz çevirmiş olur. Dolayısıyla, günah kazanır.

Çünkü İslam'ın iktidar ve mahkemeler için elverişli olduğu gibi her dönemde uygulanabilecek, her türlü meseleyi çözecek yapıyı kendisinde barındırmaktadır. Bundan dolayı Müslümanlar kalkınmak için İslam’ı ve İslam’ın getirdiklerini (metodu) kullanarak otoriteye ulaşmak için çalışmalıdırlar.

Müslümanlar, şeriata bağlanmak, insanları sadece şeriatı hakem kabul etmeye ve şer’i hükümlere bağlanmaya davet ettiğinde, bunu şeriatın bütün hükümlerine bağlanmaya çağırmalıdır. Bu çağırma ister namaz, evlenme, ekonomi ve cezalar hususlarında olsun, ister İslam memleketlerindeki bölünmeye karşı savaşmak, kafirleri dost edinmemek ve genel hayatla ilgili diğer hükümlerde olsun, aynıdır.

Bundan dolayı Müslümanlara sesleniyoruz!!!

İslam hükümlerine bağlanın. Bu hükümler ister İslam ekonomi gibi, hakları gözetme ile ilgili fertlerle ilgili olan hükümler olsun. İsterse İslam memleketlerinin birer devletler haline bölünmesine karşı savaşmak, kafirleri dost edinmemek, dünyada Dar-ül İslam'ı meydana getirmek ekonomik durumu düzeltmekle ilgili ve sair hükümler gibi hayatla ilgili olsun. Şer’i hükümlere bağlanmak farz olmakla beraber imanın gereğidir.

Ey Müslümanlar!!

Sizi İslam Hükümlerine inanmaya ve bu hükümlerle amel etmeye davet ediyoruz.

AYRICA TÜM MÜSLÜMANLARIN MÜBAREK RAMAZAN BAYRAMLARINI TEBRİK EDİYOR, BU BAYRAMIN HAYIRLARA VESİLE OLMASINI YÜCE ALLAH’TAN TEMENNİ EDİYORUZ.

 HİLAFET DERGİSİ

YIL 13  SAYI 156  ŞEVVAL 1423  ARALIK 2002

Yukarı