BERLİN’DE
ETKİLEYİCİ BİR KONFERANS GERÇEKLEŞTİRİLDİ
27/10/2002’de
Berlin Teknik Üniversitesinde “Irak Savaşı” adı altında,
Almanca yayınlanan Explitzit dergisinin organize ettiği bir konferans
düzenlenmiştir. Explitzit dergisinin yazarlarından Şakir Asım’ın
konuşmacı olarak katıldığı toplantıya takriben beş yüz kişi
iştirak etti.
Konuşmacı,
Saddam rejimine çatmakla beraber, ABD’nin sömürgeciliğini de
eleştirdi. Konuşmasında; “Bu sorunun çözümü ABD’den
yardım alarak değil ona karşı çıkarak Müslümanlar tarafından
çözümlenmelidir. Saddam rejimi ancak Müslümanlar tarafından
değiştirilmeli ve onun yerine İslam devleti Hilafet ikame
edilmelidir. ABD’nin maksadı bölgede Irak’ın gücünü kırıp
tahrip etmek, bölmek, onun servetlerine el koymak ve diğer İslam
beldelerinde olduğu gibi orada egemenliği pekiştirmektir. Ayrıca
amacı; İslam Devleti Hilafetin dönüşünü (yeniden ikamesini)
engellemektir. Asıl sorunun kapitalizmden kaynaklandığı bu yüzdende
kapitalizmi kaldırmak şarttır.” dedi. Konuşmacı;
kapitalizm sisteminin işlediği zulümlerden örnekler vererek
kapitalizmi çürüttü. Konuşmasının devamında; İslam sisteminin
doğruluğu ve hilafetin kurulmasının vacibiyetine değindi. “Hizb-ut
Tahrir’in bunun için çalıştığına” değinen konuşmacı
gelen yoğun sorulara da tek tek yanıt verdi.
Konferansa
dinleyiciler arasında bulunan Alman Milliyetçi Demokrat Partisi
(NPD)’nin başkanı Udo Voigt söz hakkı istedi ve getirdiği
yorumda ABD politikalarını eleştirdi, ABD’nin Almanya’yı
terk etmesini istedi. Değişik kesim ve partilerden katılan
Almanlar genelde Hilafetin nerede kurulacağı? sorusunu konuşmacıya
yönelttiler.
Konuşmacı
bu sorulara şöyle yanıt verdi: “Hilafeti İslam dünyasında
kurmaya çalışıyoruz. Müslüman olmayanlar İslam Devleti
tebaası olarak dışında Müslümanların aldıkları haklara
onlarda sahip olurlar, Müslümanlara düşen vecibeler kendilerine
de düşer. İnançları, ibadetleri, yiyecekleri, içecekleri,
evlilikleri ve boşanmalarını kendi dinlerine göre yapmakta
serbest bırakılırlar. Kimse onlara bu hususta dokunamaz. Genel
hayatta (nizamın İslam olduğu için) Müslümanlara uygulandığı
gibi onlara da uygulanır.”dedi.
Gelen
sorular üzerine kapitalizm ile İslam arasındaki farklar gösterildi.
Hizb-ut Tahrirle ilgili gelen sorulara; “Bu partinin İslam’a
dayalı siyasi bir parti olduğu, İslam Davetini yüklendiği,
İslam’ı tatbik etmek için Hilafet Devletinin kurulmasına
ümmeti çağırdığı, bütün Müslümanların ve İslam beldelerinin
tek bir devlet (Hilafet) çatısı altında birleştirmeye çalıştığını”
belirtti.
Konferans
Almanya çapında ilgi topladı ve yankı yaptı. Berlin’de yayın
yapan radyo, televizyon, ve gazeteler ayrıntılı olarak
konferanstan bahsettiler. Ayrıca devlet kanalı olan ZDF “Frontal
Programında” bu konuya yer ayırmıştır. Bu programda; Almanya
Anayasa Koruma üyesi üç kişiye ve Berlin Teknik
Üniversitesinden Rektörüne yer verildi ve bunlardan Hizb-ut
Tahrir, Hizb-ut Tahririn Yahudilerle savaşmakla ilgili beyanı,
Batı dünyasında yaşayan Müslümanların Batı siyasetlerine katılmalarının
hükmünü içeren kitapçık üzerinde açıklamalar yapıldı. Müslümanların
Batı hükümetlerine, parlamentolarına, partilerine ve
belediyelerine katılmalarının caiz olmadığına ilişkin sözler
belirgin bir şekilde (kitapçıktan paragraflar okunarak)
belirtildi. Ayrıca kitapçıkta geçen; Müslümanların İslam
davetini Almanlara götürmeleri ve tesir bırakmaları ile ilgili bölümler
üzerinde de durulmuştur.
Bu
konferans şu gerçeği ortaya çıkartmıştır: Dünyanın her
yerinde olduğu gibi Almanya’da da medya Hizb-ut Tahrir gerçeğine
objektif bir şekilde yaklaşmamakta ve sürekli meseleyi saptırmaktadır.
Bazı medya kuruluşları Hizbin eserlerinden ve beyanlarından aldıkları
(öncesi ve sonrası ile ilişiği gösterilmeyen) paragraflarla
Hizb-ut Tahriri karalama yoluna gitmişlerdir. Gerçeği yansıtmayan
bir çok ifadelerde bulunarak hizbe saldırmaktan geri durmuyorlar.
Oysa ki; Hizb-ut Tahrir’i tanımak istiyorlarsa onun kitaplarına
ve beyanlarına yönelmeleri şarttır. Bu her oluşum için
geçerli olan bir husustur.
Basında
yansıtılan farklı, saldırgan haberler neticesi Almanya çapında,
12/11/2002 tarihinde 27 Hizb-ut Tahrir mensubu olan şahısların
evlerine Alman polisi tarafından baskınlar düzenlendi. Polis bu
kişilerin evlerindeki bilgisayar, cep telefonları, telefon ve adres
defterlerini, hizbe ait dokümanlar, bildiriler ve kitaplara el
koydu. Bazı şahıslara karşı vahşice bir tavır sergilendi. Bu
şahıslar tutuklanarak karakollara götürülüp sorgulandılar.
Haklarında soruşturma açılan bu şahıslar daha sonra serbest
bırakıldılar.
Alman
medyası olayı okuyucu ve seyircilerine aktardı. Ayrıca ZDF
televizyonu; “Hizb-ut Tahririn 11 Eylül olaylarından sonra
faaliyetlerini artırdığını” duyurdu. Arapça yayın yapan
Al-Jazeera televizyonu da konuya ilişkin haberi yayınladı.
Hizb-ut
Tahrir her defasında elemanlarının terörizmle ilişkisinin
bulunmadığını, yalnızca siyasi olarak faaliyetlerini yürüttüğünü
beyan etmektedir. Ayrıca Hizbin 50 senedir fikri ve siyasi çalıştığı
açıkça bilinmektedir.

TÜRKİYEDE
HİZB-UT TAHRİR’E YÖNELİK TUTUKLAMALAR DEVAM EDİYOR
ADANA
Gazetesi; “19/10/2002 tarihinde Türkiye’nin 12 şehrinde
değişik semtlerde beyan dağıtmak, duvarlara yasa dışı afiş
asmaktan sekiz kişinin tutuklandığını” duyurdu.
Milliyet
Gazetesi bu haberi şu şekilde aktardı: “Hizb-ut Tahrir
üyeleri Türkiye Millet Meclisi bahçesinde ve Amerikan
büyükelçiliği önünde (Amerikan karşıtı) bildiri dağıtıp
afiş yapıştırdılar.”
Damga
Gazetesi “Hatta Ankara’da” adı altında şu haberi geçti: “22/11/2002
tarihinde Hizb-ut Tahrir üyeleri Kızılay’da duvarlara ve
direklere beyanlar yapıştırdılar.” Gazetenin “kara leke”
olarak adlandırdığı şunlar geçmektedir:
“Ey
Türkiye Müslümanları! Küfür ve beyinsizlik olan cumhuriyet
bayramını kutlamak yerine; Müslümanların izzetini ve şerefini
geri getirecek ve yakında kurulacak Raşidi Hilafetin bayramını
kutlayalım.”
TGRT
ve İnternet sayfası aynı içerikli haberi duyurdu.
Türk
Haber Ajansı 23/10/2002 tarihinde aynı haberi duyururken şunları
da ekledi: “Hizb-ut Tahrir bildirileriyle cumhuriyete çatıyor
ve cumhuriyet bayramını kutlamanın yabancı devletlere kulluk
etmek ve bağlılık göstermek olduğunu açıklıyor.”
Star
Gazetesi; “Cumhuriyet düşmanlarının yapıştırdıkları
bildirileri gördünüz mü?!” başlığını attı. Ayrıca
Hizb-ut Tahrir üyelerinin yaptıkları faaliyetleri duyurdu.
Hizb-ut Tahrir üyelerinin; “Evet, kafir partilere oy vermek
haramdır” ve “Cumhuriyet bayramını Türk devletinin kutlaması;
Ümmet üzerinde raks yapmaktır” adlı bildirileri dağıttıklarını
yazdı.
Cumhuriyet
Gazetesi; Hizb-ut Tahrir üyelerinden Sincan ve Yeni mahallede
demokratik seçime çatan ve cumhuriyet bayramını kutlamamaya çağıran
beyan dağıtmaktan suçlu bulunan sekiz kişiyi gözaltına aldı.
Bunlardan dördü ticaret, üçü işçi diğerinin TV 7 kanalında
fotoğrafçılık yaptıklarını duyurdu. Bunlardan; Sezai Deniz,
Erdoğan Güven, Muharrem Karakaş, Ali Eştiklik ve Metin Işık
yargılanmak üzere DGM’ye sevk edildiler.

ABD’NİN
KİMYASAL SAVAŞI VE SÖMÜRÜSÜ
22/11/2002’de
Güney Amerikanın Muz cumhuriyetlerinden biri olan Nikaragua cumhuriyetinde,
muz bahçelerinde yetmişlerde çalışmış olan on binlerce işçi
Amerikan Büyükelçiliği önünde tezahürat yapıp, Amerikan şirketlerinden
tazminat istediler. Bunun nedeni muz bahçelerinde Amerika kimyasal
ilaç kullanıyordu. Bütün bu işçiler kanser hastalığına
yakalandılar. ABD ancak 1997’de bu ilaçların kullanımını
yasakladı. Oysa senelerdir o ilacı kullanıyordu. İşçilerse
sürekli hastalanıyordu. Amerika bu insanlara hiç değer
vermemiştir. Nitekim Güney Amerika’daki bütün muz bahçeleri
Amerikan şirketlerine aittir. Burada Amerika kimyasal silah kullandı,
insanların tehlikeli hastalıklara yakalanmasına sebep oldu, onların
malları olan muzu bedava aldı ve de onları ucuz işçilikle
sömürdü. Amerikanın insana verdiği değer işte budur! Sonra da
Amerikalılar; “dünya neden bu kadar Amerika’dan nefret
ediyor” diye soruyorlar. Nasıl nefret etmesinler ki!!!
Yahudilerden
kınama:
Yahudilerden
yüz kadar profesör ve akademisyen bir bildiri yayınlayarak;
İsrail siyasetine çattılar. ABD Irak’a saldırma hazırlıkları
yaptığı şu günümüzde İsrail’in Filistinlileri Filistin’den
kovma siyasetinden sakınması gerektiğini bildirdiler. Bildirilerinde
şöyle açıklamada bulundular:
“Biz
İsrail Akademi Çevresinin üyeleri olarak Amerika’nın Irak’a
tecavüzlerinin hiddeti ve İsrail siyasetçilerinin bunu
desteklemeleri bizi hayli şekilde korkutuyor. Irak’a yapılacak
savaş esnasında meydana gelecek kargaşaya İsrail hükümeti
tarafından istismar edilip, Filistin halkına karşı daha fazla
cinayet işlenmesi, belki tam ırkı tasfiye etme derecesine ulaşmasından
sakındırıyoruz.” (Akıl sahiplerine ibret!)
Cihadın
Ramazanla ilgisi:
Ramazan
ayında büyük fetihlerin gerçekleşmesini görüyoruz: Bedir savaşı,
Mekke’nin fethi, Endülüs’ün fethi, Ayn Calut savaşında
Moğulların yenilmesi ve başkalarıdır. Müslümanlar özellikle
Ramazanda daha fazla cihad yapıyorlardı. Nedenine gelince;
Birinci
sebep; Ramazan mübarek aydır. Bereket sağlar, böylece
içinde yapılan hayırlı ameller meyve verir. Zira; Kur’an bu
ayda indirilmeye başladı. Kadir gecesi içinde rastlanır,
melekler müminlerin yanına iner ve şeytanlar müminlerden uzaklaştırılır.
İkinci
sebep; Allah’u Teala şöyle buyurdu:
“Ey
iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş
ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur
ki korunursunuz.” (Bakara 183)
“Hoşunuza
gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı
olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha
kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah
bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara 216)
Oruç
ve savaşla ilgili ifade aynıdır. Nasıl oruç farz kılınmışsa
cihadda öyle farz kılınmıştır. Bu nedenle cihad, Ramazan ayında
daha fazla kılındı. Ama bugün cihad durduruldu, terörizm sayıldı.
Ondan söz eden terörist oldu. Cihad kalemle, kağıtla, internet
vasıtasıyla ve gazeteyle mücadele etmek haline getirildi. Oysa
cihad; kıtaldır, savaşmaktır. Nedeni de; İslam davetinin yayılması
önünde duran maddi engelleri kaldırmak ve yeryüzünde Allah’ın
hakimiyetini kılmaktır.
“Fitne
tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için
oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden
başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” (Bakara 193)
Fitne-küfür;
insanın İslam’a girmesini engellemek ve İslam’a gireni vazgeçirmek
manalarında geçti.
Bugün
Ramazan ayı eğlence ayı haline getirildi. Öyle ki; Bu mübarek
ayda, hayasızlık hat safhaya ulaşmış televizyon ve basın
vasıtasıyla bu çirkefliği evlere taşımaktadırlar.
Bu
nedenle, Ramazan ayında Müslümanların başına belalar geliyor,
sıkıntıları devam ediyor ve onlara düşmanları musallat
oluyor. Öyleyse nereden melekler onların yanına gelecek?! Cihadı
durdurunca mı?! Ramazan ayını eğlence ayına çevirince mi?!
Şu
gelinen noktada halen İbret alan kimse yok mu?!
Amerika’nın
alternatifleri:
Amerika
Saddam yerine kimi öneriyor biliyor musunuz? Size bu isimleri
aktaralım:
General
Nizar Al-Hazracı’dır. Bu general İnsan Hakları Örgütleri
raporuna göre 1988’de Halebçe’de kimyasal silahları kullanma
işini gerçekleştiren kimsedir.
General
Necip El-Salihi’dir. Bu general 1995’te Saddam’a karşı bir
devrimi söndürebildi, insanları ezdi ve en az 1,5 milyon insanı
evinden göçe zorladı. Bununla ilgili kitap yazdı, şimdi ise “Hür
Subaylar Hareketi’ne” başkanlık ediyor. Bu hareket CAI’a
bağlıdır.
Ahmed
Çelebi’dir. Ürdün’e geçmişti, Ürdün’de bir bankadan
hayli para ihtilas (zimmetine geçirerek çalma) etti ve Londra’ya
kaçtı. 1992’de Ürdünlü bir mahkeme tarafından gıyabı
olarak 32 sene hapis cezasına çarptırıldı. ABD’nin
alternatifleri yeni diktatör, katil, cani ve hırsızdır. Zaten
ABD bu tip insanlardan başkasını yönetime getirmez.
ABD
Savunma Bakanı Rumsfeld 1983’te Regan döneminde bir çok defa
Saddam’la görüştü. O zamanda Regan’ın temsilcisi idi ve
Saddam’ı savunuyordu. 1984’te Irak’ın kimyasal silahın
kullanmasıyla ilgili BM’lere bir rapor sunmuştu ve Irak’a
karşı hiçbir sözcük sarf edilmedi. O zaman Saddam Irak ve İran
halklarını katlettiriyordu. ABD ondan memnun idi. Bugün Rumsfeld’e
göre Saddam dünyanın en şerli insanıdır. Oysa eski Saddam ve
yeni Saddam arasında fark yoktur. ABD’nin yeni planı İslam
memleketlerini direkt işgal etmektir. Bundan dolayı her memlekette
bir Karzai (Afganistan’ın yeni başkanı gibi) istiyor.
Afganistan’daki Karzai Amerikan askerlerinin azlığından
şikayet ediyor. Daha fazla Amerikan askeri istiyor. Hatta özel
korumaları Afgan idi. Onları kovarak yerlerine Amerikan korumalar
getirildi. Bu kuklalarla ABD hedeflerini daha güzel bir biçimde
gerçekleştirebilir, Müslümanları ezebilir. Onların
kalkınmalarını engelleyebilir ve servetlerinin tümünü çalıp
götürülebilir. Latin Amerika’da yaptığı gibi. Oradaki
insanlar yalnız ABD şirketlerinde, kendi muz bahçelerinde birer işçi
olarak çalışıyorlar.
|