Ana Sayfa YIL 13   SAYI 156   ŞEVVAL 1423   ARALIK 2002 E-Mail

HABER - YORUM

Hilafet Dergisi

BERLİN’DE ETKİLEYİCİ BİR KONFERANS GERÇEKLEŞTİRİLDİ

27/10/2002’de Berlin Teknik Üniversitesinde “Irak Savaşı” adı altında, Almanca yayınlanan Explitzit dergisinin organize ettiği bir konferans düzenlenmiştir. Explitzit dergisinin yazarlarından Şakir Asım’ın konuşmacı olarak katıldığı toplantıya takriben beş yüz kişi iştirak etti.

Konuşmacı, Saddam rejimine çatmakla beraber, ABD’nin sömürgeciliğini de eleştirdi. Konuşmasında; “Bu sorunun çözümü ABD’den yardım alarak değil ona karşı çıkarak Müslümanlar tarafından çözümlenmelidir. Saddam rejimi ancak Müslümanlar tarafından değiştirilmeli ve onun yerine İslam devleti Hilafet ikame edilmelidir. ABD’nin maksadı bölgede Irak’ın gücünü kırıp tahrip etmek, bölmek, onun servetlerine el koymak ve diğer İslam beldelerinde olduğu gibi orada egemenliği pekiştirmektir. Ayrıca amacı; İslam Devleti Hilafetin dönüşünü (yeniden ikamesini) engellemektir. Asıl sorunun kapitalizmden kaynaklandığı bu yüzdende kapitalizmi kaldırmak şarttır.” dedi. Konuşmacı; kapitalizm sisteminin işlediği zulümlerden örnekler vererek kapitalizmi çürüttü. Konuşmasının devamında; İslam sisteminin doğruluğu ve hilafetin kurulmasının vacibiyetine değindi. “Hizb-ut Tahrir’in bunun için çalıştığına” değinen konuşmacı gelen yoğun sorulara da tek tek yanıt verdi.

Konferansa dinleyiciler arasında bulunan Alman Milliyetçi Demokrat Partisi (NPD)’nin başkanı Udo Voigt söz hakkı istedi ve getirdiği yorumda ABD politikalarını eleştirdi, ABD’nin Almanya’yı terk etmesini istedi. Değişik kesim ve partilerden katılan Almanlar genelde Hilafetin nerede kurulacağı? sorusunu konuşmacıya yönelttiler.

Konuşmacı bu sorulara şöyle yanıt verdi: “Hilafeti İslam dünyasında kurmaya çalışıyoruz. Müslüman olmayanlar İslam Devleti tebaası olarak dışında Müslümanların aldıkları haklara onlarda sahip olurlar, Müslümanlara düşen vecibeler kendilerine de düşer. İnançları, ibadetleri, yiyecekleri, içecekleri, evlilikleri ve boşanmalarını kendi dinlerine göre yapmakta serbest bırakılırlar. Kimse onlara bu hususta dokunamaz. Genel hayatta (nizamın İslam olduğu için) Müslümanlara uygulandığı gibi onlara da uygulanır.”dedi.

Gelen sorular üzerine kapitalizm ile İslam arasındaki farklar gösterildi. Hizb-ut Tahrirle ilgili gelen sorulara; “Bu partinin İslam’a dayalı siyasi bir parti olduğu, İslam Davetini yüklendiği, İslam’ı tatbik etmek için Hilafet Devletinin kurulmasına ümmeti çağırdığı, bütün Müslümanların ve İslam beldelerinin tek bir devlet (Hilafet) çatısı altında birleştirmeye çalıştığını” belirtti.

Konferans Almanya çapında ilgi topladı ve yankı yaptı. Berlin’de yayın yapan radyo, televizyon, ve gazeteler ayrıntılı olarak konferanstan bahsettiler. Ayrıca devlet kanalı olan ZDF “Frontal Programında” bu konuya yer ayırmıştır. Bu programda; Almanya Anayasa Koruma üyesi üç kişiye ve Berlin Teknik Üniversitesinden Rektörüne yer verildi ve bunlardan Hizb-ut Tahrir, Hizb-ut Tahririn Yahudilerle savaşmakla ilgili beyanı, Batı dünyasında yaşayan Müslümanların Batı siyasetlerine katılmalarının hükmünü içeren kitapçık üzerinde açıklamalar yapıldı. Müslümanların Batı hükümetlerine, parlamentolarına, partilerine ve belediyelerine katılmalarının caiz olmadığına ilişkin sözler belirgin bir şekilde (kitapçıktan paragraflar okunarak) belirtildi. Ayrıca kitapçıkta geçen; Müslümanların İslam davetini Almanlara götürmeleri ve tesir bırakmaları ile ilgili bölümler üzerinde de durulmuştur.

Bu konferans şu gerçeği ortaya çıkartmıştır: Dünyanın her yerinde olduğu gibi Almanya’da da medya Hizb-ut Tahrir gerçeğine objektif bir şekilde yaklaşmamakta ve sürekli meseleyi saptırmaktadır. Bazı medya kuruluşları Hizbin eserlerinden ve beyanlarından aldıkları (öncesi ve sonrası ile ilişiği gösterilmeyen) paragraflarla Hizb-ut Tahriri karalama yoluna gitmişlerdir. Gerçeği yansıtmayan bir çok ifadelerde bulunarak hizbe saldırmaktan geri durmuyorlar. Oysa ki; Hizb-ut Tahrir’i tanımak istiyorlarsa onun kitaplarına ve beyanlarına yönelmeleri şarttır. Bu her oluşum için geçerli olan bir husustur.

Basında yansıtılan farklı, saldırgan haberler neticesi Almanya çapında, 12/11/2002 tarihinde 27 Hizb-ut Tahrir mensubu olan şahısların evlerine Alman polisi tarafından baskınlar düzenlendi. Polis bu kişilerin evlerindeki bilgisayar, cep telefonları, telefon ve adres defterlerini, hizbe ait dokümanlar, bildiriler ve kitaplara el koydu. Bazı şahıslara karşı vahşice bir tavır sergilendi. Bu şahıslar tutuklanarak karakollara götürülüp sorgulandılar. Haklarında soruşturma açılan bu şahıslar daha sonra serbest bırakıldılar.

Alman medyası olayı okuyucu ve seyircilerine aktardı. Ayrıca ZDF televizyonu; “Hizb-ut Tahririn 11 Eylül olaylarından sonra faaliyetlerini artırdığını” duyurdu. Arapça yayın yapan Al-Jazeera televizyonu da konuya ilişkin haberi yayınladı.

Hizb-ut Tahrir her defasında elemanlarının terörizmle ilişkisinin bulunmadığını, yalnızca siyasi olarak faaliyetlerini yürüttüğünü beyan etmektedir. Ayrıca Hizbin 50 senedir fikri ve siyasi çalıştığı açıkça bilinmektedir.

TÜRKİYEDE HİZB-UT TAHRİR’E YÖNELİK TUTUKLAMALAR DEVAM EDİYOR

ADANA Gazetesi; “19/10/2002 tarihinde Türkiye’nin 12 şehrinde değişik semtlerde beyan dağıtmak, duvarlara yasa dışı afiş asmaktan sekiz kişinin tutuklandığını” duyurdu.

Milliyet Gazetesi bu haberi şu şekilde aktardı: “Hizb-ut Tahrir üyeleri Türkiye Millet Meclisi bahçesinde ve Amerikan büyükelçiliği önünde (Amerikan karşıtı) bildiri dağıtıp afiş yapıştırdılar.”

Damga Gazetesi “Hatta Ankara’da” adı altında şu haberi geçti: “22/11/2002 tarihinde Hizb-ut Tahrir üyeleri Kızılay’da duvarlara ve direklere beyanlar yapıştırdılar.” Gazetenin “kara leke” olarak adlandırdığı şunlar geçmektedir:

“Ey Türkiye Müslümanları! Küfür ve beyinsizlik olan cumhuriyet bayramını kutlamak yerine; Müslümanların izzetini ve şerefini geri getirecek ve yakında kurulacak Raşidi Hilafetin bayramını kutlayalım.”

TGRT ve İnternet sayfası aynı içerikli haberi duyurdu.

Türk Haber Ajansı 23/10/2002 tarihinde aynı haberi duyururken şunları da ekledi: “Hizb-ut Tahrir bildirileriyle cumhuriyete çatıyor ve cumhuriyet bayramını kutlamanın yabancı devletlere kulluk etmek ve bağlılık göstermek olduğunu açıklıyor.”

Star Gazetesi; “Cumhuriyet düşmanlarının yapıştırdıkları bildirileri gördünüz mü?!” başlığını attı. Ayrıca Hizb-ut Tahrir üyelerinin yaptıkları faaliyetleri duyurdu. Hizb-ut Tahrir üyelerinin; “Evet, kafir partilere oy vermek haramdır” ve “Cumhuriyet bayramını Türk devletinin kutlaması; Ümmet üzerinde raks yapmaktır” adlı bildirileri dağıttıklarını yazdı.

Cumhuriyet Gazetesi; Hizb-ut Tahrir üyelerinden Sincan ve Yeni mahallede demokratik seçime çatan ve cumhuriyet bayramını kutlamamaya çağıran beyan dağıtmaktan suçlu bulunan sekiz kişiyi gözaltına aldı. Bunlardan dördü ticaret, üçü işçi diğerinin TV 7 kanalında fotoğrafçılık yaptıklarını duyurdu. Bunlardan; Sezai Deniz, Erdoğan Güven, Muharrem Karakaş, Ali Eştiklik ve Metin Işık yargılanmak üzere DGM’ye sevk edildiler.

ABD’NİN KİMYASAL SAVAŞI VE SÖMÜRÜSÜ

22/11/2002’de Güney Amerikanın Muz cumhuriyetlerinden biri olan Nikaragua cumhuriyetinde, muz bahçelerinde yetmişlerde çalışmış olan on binlerce işçi Amerikan Büyükelçiliği önünde tezahürat yapıp, Amerikan şirketlerinden tazminat istediler. Bunun nedeni muz bahçelerinde Amerika kimyasal ilaç kullanıyordu. Bütün bu işçiler kanser hastalığına yakalandılar. ABD ancak 1997’de bu ilaçların kullanımını yasakladı. Oysa senelerdir o ilacı kullanıyordu. İşçilerse sürekli hastalanıyordu. Amerika bu insanlara hiç değer vermemiştir. Nitekim Güney Amerika’daki bütün muz bahçeleri Amerikan şirketlerine aittir. Burada Amerika kimyasal silah kullandı, insanların tehlikeli hastalıklara yakalanmasına sebep oldu, onların malları olan muzu bedava aldı ve de onları ucuz işçilikle sömürdü. Amerikanın insana verdiği değer işte budur! Sonra da Amerikalılar; “dünya neden bu kadar Amerika’dan nefret ediyor” diye soruyorlar. Nasıl nefret etmesinler ki!!!

Yahudilerden kınama:

Yahudilerden yüz kadar profesör ve akademisyen bir bildiri yayınlayarak; İsrail siyasetine çattılar. ABD Irak’a saldırma hazırlıkları yaptığı şu günümüzde İsrail’in Filistinlileri Filistin’den kovma siyasetinden sakınması gerektiğini bildirdiler. Bildirilerinde şöyle açıklamada bulundular:

“Biz İsrail Akademi Çevresinin üyeleri olarak Amerika’nın Irak’a tecavüzlerinin hiddeti ve İsrail siyasetçilerinin bunu desteklemeleri bizi hayli şekilde korkutuyor. Irak’a yapılacak savaş esnasında meydana gelecek kargaşaya İsrail hükümeti tarafından istismar edilip, Filistin halkına karşı daha fazla cinayet işlenmesi, belki tam ırkı tasfiye etme derecesine ulaşmasından sakındırıyoruz.” (Akıl sahiplerine ibret!)

Cihadın Ramazanla ilgisi:

Ramazan ayında büyük fetihlerin gerçekleşmesini görüyoruz: Bedir savaşı, Mekke’nin fethi, Endülüs’ün fethi, Ayn Calut savaşında Moğulların yenilmesi ve başkalarıdır. Müslümanlar özellikle Ramazanda daha fazla cihad yapıyorlardı. Nedenine gelince;

Birinci sebep; Ramazan mübarek aydır. Bereket sağlar, böylece içinde yapılan hayırlı ameller meyve verir. Zira; Kur’an bu ayda indirilmeye başladı. Kadir gecesi içinde rastlanır, melekler müminlerin yanına iner ve şeytanlar müminlerden uzaklaştırılır.

İkinci sebep; Allah’u Teala şöyle buyurdu:

“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara 183)

“Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara 216)

Oruç ve savaşla ilgili ifade aynıdır. Nasıl oruç farz kılınmışsa cihadda öyle farz kılınmıştır. Bu nedenle cihad, Ramazan ayında daha fazla kılındı. Ama bugün cihad durduruldu, terörizm sayıldı. Ondan söz eden terörist oldu. Cihad kalemle, kağıtla, internet vasıtasıyla ve gazeteyle mücadele etmek haline getirildi. Oysa cihad; kıtaldır, savaşmaktır. Nedeni de; İslam davetinin yayılması önünde duran maddi engelleri kaldırmak ve yeryüzünde Allah’ın hakimiyetini kılmaktır.

“Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur.” (Bakara 193)

Fitne-küfür; insanın İslam’a girmesini engellemek ve İslam’a gireni vazgeçirmek manalarında geçti.

Bugün Ramazan ayı eğlence ayı haline getirildi. Öyle ki; Bu mübarek ayda, hayasızlık hat safhaya ulaşmış televizyon ve basın vasıtasıyla bu çirkefliği evlere taşımaktadırlar.

Bu nedenle, Ramazan ayında Müslümanların başına belalar geliyor, sıkıntıları devam ediyor ve onlara düşmanları musallat oluyor. Öyleyse nereden melekler onların yanına gelecek?! Cihadı durdurunca mı?! Ramazan ayını eğlence ayına çevirince mi?!

Şu gelinen noktada halen İbret alan kimse yok mu?!

Amerika’nın alternatifleri:

Amerika Saddam yerine kimi öneriyor biliyor musunuz? Size bu isimleri aktaralım:

General Nizar Al-Hazracı’dır. Bu general İnsan Hakları Örgütleri raporuna göre 1988’de Halebçe’de kimyasal silahları kullanma işini gerçekleştiren kimsedir.

General Necip El-Salihi’dir. Bu general 1995’te Saddam’a karşı bir devrimi söndürebildi, insanları ezdi ve en az 1,5 milyon insanı evinden göçe zorladı. Bununla ilgili kitap yazdı, şimdi ise “Hür Subaylar Hareketi’ne” başkanlık ediyor. Bu hareket CAI’a bağlıdır.

Ahmed Çelebi’dir. Ürdün’e geçmişti, Ürdün’de bir bankadan hayli para ihtilas (zimmetine geçirerek çalma) etti ve Londra’ya kaçtı. 1992’de Ürdünlü bir mahkeme tarafından gıyabı olarak 32 sene hapis cezasına çarptırıldı. ABD’nin alternatifleri yeni diktatör, katil, cani ve hırsızdır. Zaten ABD bu tip insanlardan başkasını yönetime getirmez.

ABD Savunma Bakanı Rumsfeld 1983’te Regan döneminde bir çok defa Saddam’la görüştü. O zamanda Regan’ın temsilcisi idi ve Saddam’ı savunuyordu. 1984’te Irak’ın kimyasal silahın kullanmasıyla ilgili BM’lere bir rapor sunmuştu ve Irak’a karşı hiçbir sözcük sarf edilmedi. O zaman Saddam Irak ve İran halklarını katlettiriyordu. ABD ondan memnun idi. Bugün Rumsfeld’e göre Saddam dünyanın en şerli insanıdır. Oysa eski Saddam ve yeni Saddam arasında fark yoktur. ABD’nin yeni planı İslam memleketlerini direkt işgal etmektir. Bundan dolayı her memlekette bir Karzai (Afganistan’ın yeni başkanı gibi) istiyor. Afganistan’daki Karzai Amerikan askerlerinin azlığından şikayet ediyor. Daha fazla Amerikan askeri istiyor. Hatta özel korumaları Afgan idi. Onları kovarak yerlerine Amerikan korumalar getirildi. Bu kuklalarla ABD hedeflerini daha güzel bir biçimde gerçekleştirebilir, Müslümanları ezebilir. Onların kalkınmalarını engelleyebilir ve servetlerinin tümünü çalıp götürülebilir. Latin Amerika’da yaptığı gibi. Oradaki insanlar yalnız ABD şirketlerinde, kendi muz bahçelerinde birer işçi olarak çalışıyorlar.

YIL 13  SAYI 156  ŞEVVAL 1423  ARALIK 2002

Yukarı