Afganistan olayı tahmin ettiğimiz bazı hususları
ortaya çıkarttı. Bunun için üzerinde ısrarla durduğumuz
konuların haklılık payını bu olay bir kez daha ortaya
koydu.
Tahmin ettiğimiz ise; İslam Devleti veya
şeriatı uygulama bir yerde ilan edildiği takdirde başta
Amerika olmak üzere bütün kafir sömürgeci güçler o
devlete ve o bölgeye mutlaka saldıracaktır. Taliban hareketi
ve hükümeti Amerika ve Batıdan kopup şeriatı uygulamayı
ilan edince, Amerika ve diğer kafir güçler onlara hışımla
saldırdı. Önceki gibi İslam’ı kısmen uygulayıp Amerika’ya
bağlı kalsaydı, Amerika böyle bir saldırıyı gerçekleştirmezdi.
Amerika’ya bağlı olan Pakistan’ın yardımıyla Taliban
hareketi 1994’te ortaya çıktı ve 1996’da Afganistan‘da
yönetime el koydu. Fakat birkaç ay öncesinde Amerika’dan
kopmaya başladı ve İslamî emirliği ilan etti.
Amerika, İngiltere veya başka devletlerin
ve güçlerin yardımıyla yönetime geçmenin siyasi intihar
olduğunu ısrarla söylüyorduk. Bu olay bu görüşümüzü
ispatladı. Birgün kişi, kitle veya ülkeler bu güçlerden
ayrılmayı düşünürse, bu güçler onu rahat bırakmayacaktır.
Hikmetyar’ın partisi ve diğer Afganistan güçleri Amerika’nın
da yardımıyla Rusları oradan kovmuştur. Ondan sonra Amerika
onları birbirine düşürdü ve onların yerine Taliban’ı
getirtti. B. Rabbani ve diğer Afgan güçleri bu olayları
yaşadıkları halde hiç düşünmüyor, ders ve ibret almıyorlar.
Hemen kendilerini Amerika’ya takdim ettiler ve şu an Amerika’nın
yardımıyla tekrar iktidara geçmek için çalışıyorlar.
Amerika hepsiyle oynayacaktır. Kimisini kendine hizmetçi kılacak,
kimlerini de temizleyecek. Bunları önümüzdeki günlerde
göreceğiz.
İdeolojik parti (hizb) kesinlikle kendi ideolojisine
inanmayanların yardımıyla iktidara gelmeye çalışmaz.
Çünkü, ideolojisine inanmayanlar kendisinin iktidara
gelmesine yardımcı olmak istiyorsa onların gizledikleri
emellerinin olduğu ve sinsice kurdukları tuzağa düşürmek
istediklerinden dolayıdır. Bu nedenle doğru bir hareket,
dış güçlerden yardım almayarak yalnız kendi ideolojilerine
inananlara dayanır ve onların yardımıyla iktidara geçer.
Çünkü, bu iktidar ve otorite o ideolojinin etrafında
toplanan insanların hepsine aittir.
İslam ideolojisini hakim kılmak isteyen
hizb (parti), yalnız samimi Müslümanların nusretiyle
otoriteyi eline geçirir. Onun tabanı bu Müslüman halka dayanır,
halk bu otoriteyi korumak için çalışır ve onu savunur.
Çünkü, bu otorite kendisine aittir. O sebeple, bir hareket
(kitle), otoriteyi ele geçirmeyi hedefliyorsa, öncelikle
kendisini halka benimsettirmesi gerekir.
Taliban harekatı Pakistan’dan elde ettiği
askeri güçle Afganistan’a yürüdü ve yönetime el koydu.
Amerikan saldırıları başlayınca milyonlarca Afgan halkı
memleketi terk etti. Asıl olan ise, halkın evlerini terk
etmeyerek sebatlık göstermesi idi. Şeytan olan Amerika
onları bombalasa dahi buna aldırış etmeyerek katlanmaları
gerekirdi. Evlerinde kalmaları ile dünyaya, Amerikan
şeytanının vahşiliğini daha fazla teşhir etme imkanına
sahip olacaklardı. Kaçmak ise, Amerikan saldırısına
haklılık kazandırmak demektir.
Resulullah (sav) Medine’de İslam devletini
kurunca yalnız Müslümanlardan yardım almış, Yahudi,
Hıristiyan ve müşriklerin yardımını kabul etmemişti. Müslümanlardan
bile yardım alırken onların samimiyetlerini denedi ve belirli
bir güven hasıl olduktan sonra hicret edip devlet kurdu.
Devleti kurduktan sonra Yahudi, Hıristiyan ve müşrik
Arapları hemen İslam’a boyun eğdirdi. Müslümanların gücüyle
devleti korumaya ve geliştirmeye başladı. Ensar’a dedi ki;
“mallarınızı muhacirlerle paylaşın.” Ensar bu söze
icabet edip muhacirlere yardımda bulundular. Demediler ki, bunlar
yabancıdır buradan çıkartılmalıdır. Tersine kafir
akrabalarına miras bırakmayarak, diğer memleketlerden gelen Müslümanlara
vermeye başladılar. Çünkü bu İslam ideolojisinin emridir.
Fikri liderlik orada tecelli etti ve ideolojinin emri ne ise
hemen tereddütsüzce uygulamaya koydular.
Bedir olayında Ensar’dan olanlar savaşa
çıkmadılar. Çünkü, İslam Devletinin başkanı olan
Resulullah (sav) onlarla dışarıda savaşmak üzere daha önce
anlaşma yapmamıştı. Fakat daha sonra şu olayda durum
değişti: Kafirlerin kafilesi yol değiştirmiş, kafir Kureyş
Bedirde kafileyi bekleyen 360 Müslüman’dan intikam almak ve
onlara ders vermek için 1000 kadar asker göndermişti.
Başında bir çok önde gelen kişiler bulunuyordu. İslam
Devletinin Başkanı Hz. Muhammed (sav) Medine halkından olan
Ensar’a sordu: Ne dersiniz? Ensar’ın liderinden olan
Saad bin Muaz şöyle dedi: İsrailoğullarının Musa (as)’a
şöyle dedikleri gibi “Sen Rabbinle beraber git ve savaş”
dedikleri gibi sana demeyeceğiz. Aksine sen ve Rabbinle beraber
biz de savaşacağız deriz” dediler. Böylece bütün
Ensar Resulullah (sav) ve Muhacirlerle beraber kafirlere karşı
savaştılar. Hendek savaşında, müşrik Arap ve Yahudiler
Medine’yi kuşatıp işgal etmeye başlayınca Müslümanlar
Medine içinde sebatlık gösterdiler. Bu savaş bir ay sürdü
ve Müslümanlar hiç yılmadılar. Hatta, Resulullah (sav)
bazı müşrik Arap kabilelerini küfür ittifakını bozmak için
Medine’nin meyvesinden bir kısmını vermek isteyince Ensar’ın
liderlerine danıştı. Ensar’ın liderleri bunu istemeyip
savaşmaya hazır olduklarını gösterdiler. O anda Resulullah
(sav) o işten vazgeçip, o kabilelerin liderlerine dedi ki: “Gidin!
Size ancak kılıçla karşılık veririz.”
Mustalak gazvesinde münafıkların
örgütünün başkanı Abdullah bin Ubey Ensarlar ile Muhacirler
arasında fitne çıkartmaya çalıştı ve şöyle demişti: “Medine’ye
gelip izzetlenen Muhammedi Medine’den zelil olarak çıkartacağız.”
İslam Devletinin reisi Resulullah (sav)’e, bu olay ve sözler
iletilince, yanında bulunan Ensarın liderlerinden olan Useyd
bin Hudeyr’e şöyle dedi : “Sizin arkadaşınız (sizden
olan) Abdullah bin Ubey’in dediğini duydun mu?” Useyd
bin Hudeyr onun ne dediğini Hz. Muhammed (sav)’den öğrendikten
sonra şöyle dedi: “Ey Resulullah onu zelil olarak çıkartacağız
ve sen Medine’de izzetli kalacaksın”.
İşte, İslam Devleti bu şekilde sağlam
bir taban üzerine kurulmuştu. Öyle ki bu devlet, yalnız
İslam’a giren halkın gücüne dayalı idi. Yahudilerin, Hıristiyanların,
müşrik Arapların gücüne dayalı olarak İslam Devleti
kurulsaydı veya Resulullah (sav) bunlardan yardım alarak bu
devleti kursaydı, bunlar daha sonra mutla bir ihanete
yöneleceklerdi. Hatta, Yahudi olan Kurayzaoğulları daha önce
İslam Devletiyle iyi komşuluk anlaşması yapmıştı, fakat
bu savaşta ihanet ettiler.
Taliban hareketi yalnız Afganistan’da çalışıyordu,
başka yerde belirli bir faaliyeti yoktu. Komşusu Pakistan ve
diğer İslam memleketlerinde hiçbir çalışma gerçekleştirmemiştir.
Oysa, İslamî çalışma bütün İslam memleketlerinde yapılmalıdır.
Özellikle, komşusu olan bütün İslam beldelerinde bu çalışmayı
yapmak şarttır. İslam Devleti bir memlekette kurulursa, beklemeden
komşu memleketlere hemen yayılmalıdır. Birkaç memlekette
birden devletin kurulması etkileyici ve daha güçlü olur.
Mesela; Afganistan ile Pakistan beraber olsaydı, en az Pakistan
onunla birleşseydi Amerika böylesi bir durumda saldıramazdı.
Böyle bir şey gerçekleşmediğinden Amerika önce Pakistan’ı
kendi tarafına çekti, ondan sonra bölge ülkelerinden
Özbekistan ve Tacikistan’ı kendi saflarına kattı. Bu
şekilde Afganistan kuşatılmış oldu. Bu nedenle, yalnız bir
memlekette çalışma yapanlar yanılıyorlar. Her memlekette, bütün
Müslümanlar arasında çalışma yapanlar doğru bir seçim
yapmışlardır. Özellikle birbirine komşu memleketlerde çalışma
yapmak doğru olur. Misal olarak; Türkiye, Suriye, Lübnan,
Irak ve Ürdün birbirine komşu memleketlerdir. Buralar bir
bölge addedilerek hepsinde aynı faaliyeti sürdürme doğru
bir çalışmadır. Buna benzer; Mısır, Sudan, Libya, Tunus,
Cezayir, ve Fas bir bölge, Özbekistan, Kırgızistan,
Azerbaycan, Pakistan ve Afganistan bir bölge, Endonezya,
Malezya, Suudi Arabistan, Yemen, Bahreyn, Katar, İran gibi
yerler bir bölge olarak ele alıp buralarda aynı anda faaliyet
göstermek isabetli bir çalışmadır. Eğer bir hizb, bütün
İslam beldelerinde birden çalışıyorsa daha güzel bir çalışma
yapmış olur. Bütün dünya çapında faaliyet yaparsa bu daha
da güzel çalışma olur. İslam Devletinin kurulması için doğru
metot budur. Nitekim İslam evrenseldir, belli bir halk veya
belli bir memleket için gelmedi. Sonra Resulullah (sav)’in
metoduna baktığımızda yalnız kendi memleketi için çalışmadığını,
diğer memleketlerde de çalışma yaptığını görüyoruz.
Zira devletin kurulacağı yer belli değildir. Nitekim
Resulullah (sav)’in memleketi olan Mekke’-de devlet
kurulamadı, Medine’de kuruldu. Ayrıca, Taliban hareketinin
siyasi tecrübeye sahip olmadığı anlaşıldı. Bu nedenle de
hiçbir siyasi faaliyet gerçekleştirmedi. Kendisi diğer
devletlerle hiçbir resmi temasta bulunmadı. Aslında,
Resulullah (sav) siyasi faaliyete büyük önem veriyor ve diğer
devletlerle, kabilelerle ve aşiretlerle temas kuruyordu.
Bazılarıyla iyi komşuluk anlaşması gerçekleştiriyor,
bazılarıyla tarafsızlık ilişkileri kuruyor, bazılarına da
savaş açıyordu. Misal olarak; Hendek savaşında küfür
ittifakını dağıtmaya başladı. Gatafan kabilesine Medine’nin
meyvesini vermeye çalışırken, Hayber ile Kureyş arasını
bozmaya çalışıyordu. Siyasi manevralar yapıyordu. Bundan
dolayı yalnız İslam fıkhını bilimsel olarak bilmek yeterli
değildir. Pratikte bu fıkhı anlamak ve vakıalara indirmek
gerekir. Böylece hizb siyaseti kavrayarak, sürekli olayları
izleyecek, üzerine şer-i hükmü indirecek ve nasıl
davranacağını düşünecektir.
Taliban iç cepheyi halletmemişti. Kuzey
İttifakının ihaneti olmasaydı Amerika’nın ve İngiltere’nin
havadan bombalaması o kadar da etkili olmayacaktı. Karada
Amerikan ve İngiliz askeriyle savaşabilecekti. Bu sebeple, içişlerini
sağlamlaştırmak gerekir. Bir memlekette İslam Devleti
kurulursa içerdeki bütün düşmanları temizlemek kaçınılmazdır.
Resulullah (sav) bunu gerçekleştirmiştir.
Ümmeti İslamî temeller üzerine bina etmek
gerekir. Bu doğrultuda milliyetçilik, vatancılık ve mezhepçilik
gibi ümmeti bölen ve aralarına nifak girmesine sebep olan bütün
unsurlar temizlenmelidir. Afganistan’da Peştun, Özbek ve
Tacik gibi milliyetçilik, Şii ve Sünni gibi mezhepçilik
İslami olmayan bir durum mevcuttu. Ayrıca, yalnız Afganistan’ı
düşünme eylemi doğrultusunda vatancılık vardı. Bu
sebeple; Tacikler, Özbekler, Peştunlar birbirine karşıdır,
Sünni ve Şii’ler de birbirine karşı mücadele
içerisindeler. Oysa, İslam ümmeti tek bir vücuttur, kavimler
ve mezhepler ayrımı yapılmaz. Vatandaş kategorisinde
yabancılar ayırımı diye bir ayırıma tabi tutulma olayı
olmadığı gibi, İslam memleketlerinde hiçbir zaman
Müslüman yabancı olarak görülemez. Ancak İslam’da,
İslam tabiiyeti taşıyan ve taşımayan diye bir ayırım
mevcuttur. İslam Devletinde kim bulunursa bulunsun aynı
haklara sahip olur. Yabancı olan, yalnızca işgal eden veya
dolaylı yollarla İslam beldelerinde bulunan küfür
güçleridir. Bunların bu toprakları terk etmeleri veya çıkarılmaları
gerekir.
Enformasyon, medya ve yayın organlarını
tesis etmek ve radyo, televizyon, gazeteler, dergiler, kitaplar,
İnternet, faks gibi araçları kullanmak gerekir. Böylece
devlet ve İslam için davet ve propaganda yapılsın ve bu
yolla düşmanların iddiası çürütülebilsin. Taliban
bütün bunları ihmal etti diyebiliriz. Çünkü, kafirler
oradaki İslami icraatları kötülüyor Taliban ise bunlara
cevap vermiyordu. Hatta Müslümanlar dahi orada olan
bitenlerden haberdar olamıyorlardı.
Önemli olan diğer bir nokta ise; devlet kurulur
kurulmaz sanayi ve teknolojik yapılanmanın temellerini gizli
de olsa atmalıdır ve hızlıca geliştirmelidir. Hatta, yönetime
geçmeden önce bunun planlarını çizmek ve bilim adamları
ile temas kurmak gerekir. Zira, İslam Devleti cihad devletidir
ve kafir sömürgeci güçler onu rahat bırakmayacaktır. Bu
nedenle, devletin bütün unsurlarını sağlamak ve ümmeti sağlam
şekilde tekrar bina etmek gerekir ki bütün şer güçlerine
karşı dayanabilsin. Afganistan’da anlaşılan ve görülen
husus odur ki, bu noktalar üzerinde hiç durulmamıştır.
Kamuoyunu hazırlamak ve dünya kamuoyunda
güzel bir portre çizmek, İslam’ı en güzel ve adaletli
şekilde uygulamak gerekir. Bütün bu hususları idrak eden,
İslam’a dayalı siyasi hizbe katılmak veya destek vermek
gerekliliğin ötesinde farzdır...
“De ki: Amel edin! Amelinizi Allah da Resûlü de müminler
de görecektir.” (Tevbe 105)
|