Türkiye de İslam’a ve Müslümanlara Karşı
Savaş Devam Ediyor
Amerikanın başlattığı İslam’a yönelik
savaş kukla yöneticilerinde iştahını kabarttı. Türkiye’de
medya dört koldan İslam’a ve değerlerine saldırıya geçti.
Yeniden Türkçe ezan ve Türklere has bir din oluşumu gündemde
hararetli tartışmalarla yerini aldı.
Başörtüsünü çıkartmak istemeyen ve onlara
destek veren İlahiyat Fakültesinde okuyan 150 kız ve 200
erkek öğrencinin sınıfta kaldığı bildirildi. Trabzon Akçaabat’ta
bulunan Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi’nde
mescide kilit vuruldu. Meclis ve resmi yerlerde iftar
yemeklerinin verilmesi yasaklandı. Kurban kesimine
sınırlamalar getirildi.
TC hükümetinin bu saldırıları ilk değildir.
Kurulduğu günden itibaren İslam’la savaştığını her
defasında sergilemektedir. Yalnız bunun dozu bazen azalmakta
bazen de artmaktadır. Bütün bu gelişmelere Türkiye
Müslümanlarının sessiz kalması da etki etmektedir.
Müslümanlar olarak bu uygulamalara dur demek gerekir.
Artık IMF’de Borçlu Devletleri İşgale Hazırlanıyor
Uluslararası Para Fonu IMF, borçlarını
ödeyemeyecek durumdaki ülkelerin en uygun koşullarda iflas
edebilmelerini öngören yeni bir plan hazırlıyor. Açıklamayı
IMF birinci başkan yardımcısı Krueger yaptı. IMF planı,
şu anda Arjantin`in içinde bulunduğu durumdaki gibi borçlarını
kesinlikle ödeyemeyeceği ortaya çıkan ülkeler için
geçerli olacak. Bu planda, hem ülkelerin, hem de alacaklılarının
haklarının azami şekilde korunmasının amaçlandığı belirtildi..
Plana göre IMF`nin, iflas halindeki ülkelerin durumunun
belirlenmesinde aktif rol oynaması öngörülüyor. Krueger,
IMF planında şu dört ilkenin geçerli olacağını söyledi:
Alacaklılar, iflas durumundaki ülkeyle yapılan görüşmeler
sırasında, bu ülkeyi kendi devletlerindeki mahkemelere
götürmeyecekler. İflas durumundaki ülkeler, görüşmelerde
borç ödemeleri için bazı alacaklıları diğerlerine tercih
etmeyecek.
İflas durumundaki ülkeye bu koşullarda
bile yeni borç vermeyi kabul eden kuruluşların alacakları,
diğer alacaklılardan önce tahsis edilecek. İflas anlaşması
için alacaklıların tamamının değil, çoğunluğunun onayı
yeterli olacak. Krueger planın, iflas durumundaki ülkeyle
alacaklılar arasındaki meseleleri ele alacak uluslararası bir
yargı sistemi gerektireceğini de belirtti.
IMF bu önerilerle, verdiği kredilerle önce
borçlandıran daha sonra önerdiği reçetesi ile ekonomilerini
çökerttiği ülkeleri denetimine almak için işgalini
meşrulaştıracak iflas planını gündeme getirmekte.
Sömürgecilik hegemonyasını sürdürmek ve korumak için yeni
senaryolar üretmektedir. Yeni yapılanmaya göre borçlarını
ödeyemeyen devlet iflas etmiş olacaktır ki; iflas eden hiçbir
kurumun söz hakkı olmadığı gibi hiçbir devletinde söz
hakkı bulunmaması anlamına gelir. Bu ise IMF’nin doğrudan
o ülkenin denetimini eline geçirmesi demektir. Bunun canlı
örneğini Türkiye’de görüyoruz. Yıllardır IMF
boyunduruğunda aldığı kredilerle ezilen devlet önüne konan
her şartı kabul ederek halkı ile birlikte ülkeyi Amerika’ya
hibe etmeye hazırlanıyor. Derin devletin yahudi kanadı bir
tepsi içerisinde Türkiye’yi ABD’nin önüne sunmuştur.
Çaresizlik içerisinde kıvranan TC. hükümeti çareyi ancak
halkına zulmetmekle çözmeye çalışmakta. Açıklanan
tasarruf önlemleri paketinden sürekli vergi ve zam çıkmakta.
Milletin elinde bulunan malı gasbetmek için yasalar
düzenlenmektedir. IMF patentli pakette, milletin ise mezarı
kazılıyor, devlet kurumları teker teker IMF güdümüne
geçiyor. Lojmanlar ya çalışanların ellerinden alınıyor,
ya da kira bedelleri fahiş oranlarda artırılıyor. Halk günden
güne fakirleştirilerek aç bırakılmak isteniyor. Artık
ülkede atamalardan tutun devletin küçültülmesi, bakanların
azaltılması, siyasetin yeniden yapılanması, hazinenin
kullanım yetkilerinin devredilmesi ile ilgili hususlarda artık
Ankara’da ki IMF bürolarından yönetiliyor. İşte demokrasi,
kapitalizm ve kapitalist ekonominin getirdiği sonuç budur.
Yani işgal...
Afgan Halkı Ölüme Terk Edildi
Afganistan'daki Herat eyaletinin Valisi
İsmail Han, 8-9 milyon Afganlının açlıktan ölmek üzere
olduğunu söyledi.
Kafirlere her türlü imkanları sağlayarak
petrolün tüm gelirlerini kafir Amerikanın Müslümanları
kırması için seferber edenler bunun hesabını nasıl
verecekler?
Ümmetin ortak olması gereken petrolü
üç-beş sömürgeci kafire peşkeş çekenler koltuklarını
korumak için hiç acıma hissi duymadan toplumları ölüme
terk ediyorlar. Bu halleriyle onlar kafirlerin Müslümanları
topluca yok etme planlarına destek vermektedirler.Yıllardır
savaşın getirdiği yük altında ezilen Afgan halkı bir de
Amerikan kafirinin zulmüyle karşı karşıya kalmıştır.
Bombalamalar sonucunda tamamen harabeye dönen Afganistan’da,
kışın yaklaşmasıyla açlıktan milyonlarca insanın
ölümü söz konusudur. Kafirler çaldıkları Müslümanların
servetleriyle refah içerisinde yaşarken, bu servetlere sahip
olan Müslümanların mallarını gasp eden kafirlere ve onlarla
işbirliği yapan hain idarecilerine sukut etmeleri şaşılacak
şeydir. O hain idareciler değil mi İslam beldesindeki
zenginlikleri kafirlere sunan?!.
Müslümanlar bu halden ancak İslam’a ve
onun yönetimini hayata yeniden hakim kılmakla kurtulabilirler.
İşte o zaman sırtında un torbalarını taşıyarak kapı
kapı aç insan var mı diye dolanarak adaletin temellerini
İslam değerleri üzerine bina etmiş Hz. Ömer gibi
yöneticilere sahip olacaklar.
Hayret!.. Günlerdir Sesi Çıkmayan Müşerref
Sonunda Konuştu: ABD, Yeraltı Kaynaklarını Ele Geçirecek
Müşerref, Pakistan’daki yerel medya yöneticileriyle
yaptığı görüşmede, ABD’nin şimdilik amacının
Afganistan’dan terörü(!) temizlemek olduğunu öne sürerek
“Ama ABD’nin savaştan sonra Orta Asya’daki gaz ve diğer
yeraltı kaynaklarına sahip olabilmek için Afganistan’da
kalması mümkün gözüken bir ihtimal” dedi.
Bu idareciler ya kör-sağır veyahut ta basiretleri
kapalı. Bu sözleriyle ne demek istiyor?!. Sanki hiçbir şeyin
farkında değilmişçesine, sanki Amerikan kafirlerine bütün
askeri, siyasi desteği sağlayan başkasıymışçasına
olanları önemsemeyen bir eda içerisinde bu şekilde bir demeç
vermesi hangi siyasi yapıya sığar. Galiba bunlar hafızasını
kaybetmişlerdir!.. Ne yazık ki bugün İslam alemi Müşerref
gibi her şeyi ile köleleşmiş, zihni bozuk, hiçbir şey hatırlamayan,
ayakkabısını dahi unutup giden, beceriksiz, düşüncesiz
asalak idarecilerin eline düşmüştür. Bunlara rıza göstermekle
ümmet büyük bir vebalin altına girmektedir. O idarecilere
susmak kafirlerin fikri ve maddi sömürgelerini kabullenmek
anlamına gelir. Bunun hesabını vermek ise Allah indinde çok
çetin olacaktır.
Amerika Dünyada Egemenliğini Korumaya
Yemin Etti
09/11/01 tarihinde ABD başkanı Bush eski
muharipler gününde bir konuşma yaptı. Bu konuşmada şöyle
söyledi: “Biz dünyada Amerikan değerlerinin
egemenliğini garanti etmek için savaşıyoruz.”
Daha önce de Bush Müslüman memleketi olan
Afganistan’a savaş ilan edince; Haçlı savaşları
başlattık demişti. Orta Doğuda onun komisyoncusu Mısır
başkanı Hüsnü Mübarek efendisi olan Bush’u şöyle
savundu “O dil sürçmesidir.” Oysa Bush, kendisinin
dil sürçmesi yaptığına dair daha sonra hiç böyle bir açıklamada
bulunmadı. Ancak onun müritleri bu sözü yorumlamaya kalktılar.
Bu gün ise Bush, Amerikan değerlerinin hakimiyetini garanti
etmek için savaştığını açıklıyor. Amerikan değerleri
ise haçlı değerlerinden ayrı bir şey değil bir parçadır.
Yani Bush başka bir şekilde aynı sözleri tekrar etmiştir.
Komisyoncusu Mübarek bu sözler karşısında herhangi bir açıklamada
bulunmadı. Çünkü, Bush bu sözlerle tepki toplamadı. Belki
bir çok kişi bunun manasını düşünmedi veya düşünmek
istemedi. Ayrıca, İslam dünyasındaki enformasyon araçları
da bunun üzerinde durmadı. Belki maksatlı olarak ümmet bir
şeyler anlar korkusuyla değinmekten kaçınmışlardır. Böyle
bir şey yapmaya da cesaret edemezler. Çünkü onları yönlendiren
Amerika ve Batıya tabi olan yönetici ve medya patronlarıdır.
Vatikan Dünya Dini Liderliğine Soyundu
Vatikan papazı II. Paul, bütün dinlerin
mensuplarını, özellikle Müslümanları Roma’da, kutsal
adam (!) Fransis Asisi’nin doğum yerinde 14/12/01 tarihinde
beraber tapınmaya çağırdı. Aynı anda Katolik Hıristiyanları
da o gün oruç tutmaya çağırdı. Bununla beraber terörizm
(!) konusunda Amerika’ya destek vermeye çağırdı. Bu
girişimlerden her düşünce sahibi papa Paul’un ne maksat
güttüğünü anlar. Dinler arası diyalogdan maksat; Müslümanları
Hıristiyanlara ve özellikle Amerika’ya boyun eğdirmektir.
İslam’a karşı Batının ve başında Amerika’nın
savaşını desteklemek ve onaylamaktır. Onlara göre,
terörizmden maksat gerçek İslam’dır. Gerçek İslam ise,
devletiyle mücessem olur. Batı ve Amerika İslam devleti veya
başka ifadeyle Hilafeti kurmaya çalışanlarla savaşıyor.
Onlar ancak varlığını kabul edebilecekleri ılımlı İslam’a
çağırıyorlar. Kastettikleri ılımlı İslam(!) ise,
İslam devletini içermeyen, Hıristiyanlar ve Yahudilerle diyalog
kuran, cihada çağırmayan, İslam’ın yalnız iman, ibadet
ve ahlaktan ibaret olduğunu kabullenen bir anlayıştır. Bu,
İslami hayat nizamı ve devlet anlayışından uzaktır ve asla
İslam’la bağdaşmaz. Allah’ın Resulüne indirdiği, Resulünün
çağırdığı ve uyguladığı İslam; iman, ibadet, ahlak,
muamelat ve ukubatın tümünü içerir.
Sırada Irak mı var?
Bütün dünya Afganistan’dan sonra hangi
ülkenin Amerikanın ilk hedefleri arasında olduğunu merak
ediyor. Bu arada günden güne sinsi planların ve
anlaşmaların yapıldığı da ortaya çıkmakta. Suudi
Arabistan’da yayınlanan El Hayat gazetesi Amerikalı, Türk
ve İranlı yetkililerin başkent Ankara’da bir araya gelerek
“Irak’ın toprak bütünlüğünün korunacağı ancak
Saddam Hüseyin’in devrileceği” bir operasyon
hakkında görüştü. 14 Ekim’de yayınlanan haberde
Amerikalı askeri uzmanların, 2 bin 300 Peşmergeyi Irak’ın
Türkiye sınırında olası bir harekat için hazırladığı
ifade ediliyor. El Vatan el Arabi gazetesi ise ABD, İran, Pakistan,
Türk ve Rus yetkililerin geçen Kasım’da Almanya’nın
başkenti Berlin’de Saddam sonrası yönetimi görüştüğünü
yazdı. Gazete, görüşmeye katılan İran İslam Devrim
Muhafızları Konseyi yetkililerinin Irak Ulusal Kongresi lideri
Ahmet Çelebi’ye verilen ABD desteğinin kesilip Saddam’ın
yerine Kürt asıllı Şii Aras Kerim’in getirilmesini istedi.
Bu şartla Saddam’ın devrilmesi için düzenlenecek
operasyonda işbirliği yapmayı kabul ettiler.
Daha önce Irak'a bir müdahale yapılmasına
kesinlikle karşı olduğunu belirten Milli Savunma Bakanı
Çakmakoğlu, "yeni veri gelirse tavrımızı gözden
geçiririz" dedi.
Daha önce Irak’a karşı düzenlenecek bir
müdahaleye karşı olduğunu söyleyenlere ne oldu! Ne oldu da
birden bire tavır değiştirip Amerikanın isteklerini kabul
ediverdiler? Kana doymayan zalim Amerikanın hışmından korkan
kuklaların görevi kafirlerin isteklerini olduğu gibi kabul
edip yerine getirmektir. Bölgede daha önce etkin olan
İngiltere sınırları değiştirmede tek söz sahibi idi. Şu
an bu imkanlar Amerikanın eline geçmiştir ve Amerika
istediği gibi bölgede sınır değişimine gidecektir. Alınan
bu karar önünde duracak hiçbir devlet yoktur. Kuklalara düşen
asil vazife ise bu işi kolaylaştırmaktır. Ayakta kalabilmek
ve azami menfaatlerden yararlanabilmek için kendilerini ya İngiliz
kafirinin veya Amerikan kafirinin kucağına atan köleler
zillet içerisinde yaşamaya alışmışlardır. Bugün
Afganistan’ı bu hale getiren, Irak’ı bölme planları
yapanlara ortak olanların yarınlarına garanti mi verildi ki
bu işe yöneldiler? Kendilerinin kafirler tarafından parçalanması,
sınırların küçültülmesi ortada iken başka bir ülkeyi
bölmeye ortak olanlara şaşmak gerek. Oysaki İslam onlara en
güzel alternatifleri sunmaktadır. Küçülerek parçalanma
yerine İslam devleti Hilafeti ikame edip, aradaki sınırları
kaldırarak büyük bir güç olmalarını ve kafirlerin İslam
beldelerindeki egemenliğine son vermelerini istiyor. Böylece
hem ekonomik bakımdan hem de siyasi ve askeri bakımdan dünyada
en güçlü devlet olarak yerlerini alacaklardır.
Müslümanı Müslüman’a Kırdırma Planı
MSNBC'nin bir haberine göre Afganistan'da
ele geçirilen el-Kaide üyelerinin ABD askeri üslerinin
bulunduğu Guam adasına götürülmeleri planlanıyor.
Afganistan'da kendi askerleriyle doğrudan çatışmaya girmekten
kaçınan ABD, el-Kaide örgütü mensuplarının 'infazları'
konusunda da olağanüstü yöntemler kullanmayı planlıyor.
CIA’nin, Afganistan'da yakalayacağı el-Kaide üyelerini
Pasifik'teki Guam adasına götürerek infaz edeceği kaydedildi.
CIA’nin infaz planı, Kuzey Irak'tan Guam'a nakledilen
Peşmergelerin, el-Kaide elemanlarına karşı
kullanılabileceği ihtimalini gündeme getirdi. Guam adası,
Filipinlerin doğusundaki ABD'ye ait bir Pasifik adası. Guam
ismi daha önce de Körfez Savaşı'ndan sonra Kuzey Irak'ta CIA
Peşmergeleri olayı ile gündeme geldi. CIA'nin Kuzey Irak'ta
400 kadar Kürt Peşmergeyi ajan olarak kullandığı ve aileleriyle
birlikte maaşa bağladığı ortaya çıktı. Peşmergelerin
deşifre olması üzerine ABD, beş binin üzerinde Peşmerge ve
ailesini gözlerden uzak olan Guam Adası'na götürdü. CIA, Peşmergeleri
sıkı bir eğitimden geçirdi. Peşmergelerin bir kısmının
FBI ajanı olarak yetiştirildikleri öne sürüldü. Peşmergelerin
önemli bir kısmı tekrar Kuzey Irak'a götürülerek istihdam
edildiler.
Bir dönemler esirleri arena meydanlarında
birbiriyle dövüştürerek zevk alan kafir zihniyeti yeniden
hortladı. Bu sefer meydanlarda beyinleri kafirlerin vermiş
olduğu küfür fikirleriyle uyuşturulmuş esir Müslümanlarla
Afganistan’da esir alınan Müslümanlar var. Kafir Amerika acımasızca
bunları birbirine kırdırmak istiyor. Roma devrinin mirasını
yüklenen Amerika Kuzey ittifakına da aynı imkanları
tanıyarak binlerce müslümanı birbirine kırdırarak zevk
alıyor. Yüzlerce esiri kurşuna dizen beyinsiz Müslümanlar
kime hizmet ettiklerinin farkında değiller. Ellerinde film
kameralarıyla olayları sanki bir filimmiş gibi görüntüleyen
kafirlerse mutlu!..
Oysaki İslam Müslümanların birbirini
katletmelerini haram kılmıştır.
İbn-i Ömer (ra) rivâyet olunduğuna göre:
Resûlullâh (sav): “Her Müslüman
Müslümanın (din) kardeşidir. Müslüman Müslüman’a zulm
etmez; Müslüman Müslümanı (başına gelen musîbette) terk
etmez de; hangi Müslüman ki (Müslim) kardeşinin hâcetinde
bulunursa, Allah da onun hâcetini kazâ eder; (Müslüman bir
kul din kardeşinin yardımında bulundukça Allah da ona yardımda
bulunur;) hangi Müslüman ki, bir Müslümandan dünyâ darlığını
giderip şâd ederse, Allah da Kıyâmet gününde onun gussasını
giderip mesrûr eder. Kim ki Müslüman kardeşinin (dünyâda
ayıbını) örterse, Allah da kıyâmet gününde onun ayıbını
örter” buyurmuştur.
Şaron, ABD'nin Girişiminden Hoşnut
KUDÜS: İsrail Başbakanı Ariel Şaron
Amerikan yönetiminin özel görevlisi William Burns'u yeniden
Orta Doğuya gönderme girişimini hoşnutlukla
karşıladığını bildirdi. Şaron'un yaptığı açıklamada,
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George W. Bush ve Amerikan
Dışişleri Bakanı Colin Powell'in uluslararası terörle kayıtsız
şartsız mücadeleden yana oldukları ifadesini kullanıyor. Bu
arada İsrail ordusu yeniden Filistinlilerin özerk topraklarına
girerek, Gazze Şeridi'ndeki Refah mülteci kampında çok sayıda
konutu tahrip etti.
Elbette memnun olacak!.. İsrail elinden
gelse dünyadaki bütün Müslümanların tümünü ortadan kaldırmak
istemektedir. Buna gücü yetmediği için bu işi yapanların
icraatlarına ortak olmak ve desteklemek en büyük vazifesidir.
Çünkü diğer kafirlerde Filistin’de kendisinin
Müslümanlara yaptığı katliamı ve zulmü destekliyor ve
yardım ediyorlar. Allah’ın (cc) buyurduğu gibi:
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları
dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar
(birbirinin tutarlar).” (Maide 51)
Amerika Gerçek Asker Ölü Sayısını Halkından
Saklıyor
The News gazetesi, 35 ceset ve çok sayıdaki
yaralının helikopterlerle Pakistan`ın Yakubabad kentindeki
hava üssüne getirildiğini ve cenazelerin ABD`ye götürülmek
üzere C-130 nakliye uçaklarına yüklendiğini yazdı. Ayrıca
Kıbrıs Rum kesiminde yayın yapan bir yerel gazete İngiliz
üssünde görev yapan adı açıklanmayan bir askeri yetkiliye
dayanarak verdiği haberde; yüzlerce ceset torbası ısmarlandığını
ve Afganistan’dan her gün onlarca ölü ve yaralı geldiğini
yazdı. Bu ölülerin bazılarının parçalanmış,
bazılarının da boğazları kesilmiş Amerikan askerleri
olduğu haberin devamında yer aldı. Amerikan Savunma Bakanlığı
yetkilisi Teğmen David Lapan ise, The News gazetesinin
haberinin kesinlikle yanlış olduğunu söyleyerek,
Afganistan`da şimdiye kadar yürütülen askeri operasyonlarda
Amerikan tarafının hiçbir kayıp vermediğini savundu.
Şu ana kadar Amerika kendi çıkarlarına ve
halkının tepkisine sebep olacak hiçbir haberi kabullenmek
istememiştir.Çünkü kafirler dünyayı ve hayatI çok
severler. Onlar için hayat ayette de buyrulduğu gibi çok tatlıdır:
“Kafir olanlar için dünya hayatı câzip
kılındı. (Bu yüzden) onlar, iman edenler ile alay ederler.”
(Bakara 212)
Kendi hayatlarını düşündükleri kadar başkalarının
hayatının düşünmezler. Başkalarının hayatı onlar
nezdinde çok ucuzdur. Bundan dolayı kendilerinden ölenler
olursa bunu kamuoyundan saklarlar, karşı tarafın ölülerini
ve işledikleri katliamları ve zulümleri ise saptırarak
bütün dünyaya büyük bir şevkle yayarlar.
Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek Libya'ya
Sürpriz Bir Ziyaret Yaparak Libya Devlet Başkanı Muammer
Kaddafi İle Görüştü.
Mısır Enformasyon Bakanı Safuat el Şerif,
gazetecilere yaptığı açıklamada, görüşmede karşılıklı
münasebetler ve Orta Doğu meselelerinin ele alındığını ve
tarafların, Filistinlilerin hakları sağlanmadan yaygın bir
barış anlaşmasının yapılamayacağı hususunda
anlaştıklarını ifade etti. Mübarek'in ani Libya ziyaretine
Şerif ile birlikte Dışişleri Bakanı Ahmed Mahir de
katıldı.
İngiliz kuklaları son dönemler rota değiştirmeye
başladılar. Amerika önce Hindistan’a kuklası Müşerref
yolu ile el attı şimdi de Mübarekle (!) Libya’ya el atıyor.
Bir nevi İngiliz sömürgeleri teker teker el değişmeye
başladı. İngilizlerin son kalesi olan Türkiye'ye de bu
günler bir şeyler oluyor. İngilizler sancılı bir döneme
girdiler. Fakat şunu belirtmek gerekir ki; Amerika ile
İngilizler arasında hiç fark yoktur. Onlar küfrün
temsilcileri ve sömürgecilerdir. Amerika safında yer almak
zelilliğin belki de boyutunu biraz daha artıracaktır. Hain
idareciler de ancak menfaatlerini düşünürler. Olan bir top
gibi sağa-sola atılan Müslümanlara olmaktadır.
Fransa günahlarından kaçamıyor
Sözde Ermeni soykırımını ‘yasal olarak’
tanıyan Fransa, bugünlerde, örtbas etmek istediği kendi
yakın tarihi ile yüzleşiyor. “Özel Servisler, Cezayir
1955-1957” adlı kitabında bazen kendisinin emir verdiği,
bazen de bizzat tanık olduğu, Fransız Ordusu’nun Cezayir’de
yaptığı katliam, işkence ve yargısız infazları anlatan
General Paul Aussaresses bugün yargı önüne çıktı. Fransa
Savunma Bakanlığı, Cezayir’deki katliamların resmi
makamların emir ve bilgisi dahilinde yapıldığını itiraf
eden Aussaresses hakkında soruşturma açarken, Cumhurbaşkanı
Jacques Chirac da emekli generale daha önce verilen liyakat nişanının
geri alınmasını istemişti.
İslam ümmetine enjekte edilmeye çalışılan batı kültürünün
gerçek çehresi işte budur. Onların nizamında sömürü,
zulüm ve katliam vardır. Bunu artık geldikleri şu ortamda
saklama gereği duymuyorlar. Bütün bu itiraflara rağmen hala
demokrasiyi ölçü kabul eden, batılıların kültürünü
İslam beldelerine taşımak isteyenler hala bu işlerine devam
edecekler mi?!
|