Dünya, Hitler efsanesinin canlandırıldığı
sahnede, başrol oynayan Teksaslı kovboy Bush’un estirdiği
terör eylemlerinin illüzyonuna teslim olmuş, ekran başında
nefes almadan Müslümanların hunharca katledildiği görüntülere
şevkle bakarak, filmin bitmemesi ve yeni maceraların devamına
destek ve alkış tutuyor. Düşmanın Müslümanlar olması
ise, filmin ve aktörlerin değerini bir kat daha artırmakta
ve bütün dünya bu sahnelerin devamı için ellerindeki
bütün imkanları seferber etmeye hazır olduklarını ortaya
koymaktadırlar.
Evet... Bu olaylar kafir, haçlı sürüleri
için bir film sahnesi olabilir. Çünkü onlar işlerini
ellerindeki kumandalarla sahneye sürdükleri piyonları
yoluyla rahatça yerine getirmenin zevkini tadıyorlar. Fakat Müslümanlar
açısından bütün bu olaylar elim vericidir. Müslümanların
algılaması gereken husus; filmin çevrildiği yer, düşman
olarak bütün dünyanın gözü önünde işlenen,
insanlığın tarif etmekte zorlandığı görüntüler sadece
kameraların objektifine yansıyan gerçek sahnenin ufacık bir
kesitinin kendi beldelerinde cereyan ediyor olmasıdır.
Günümüze kadar milyonlarca Müslümanı ve
insanı çeşitli desiselerle, savaşlarla katleden Amerika
Nazi Almanya’sından daha da zalimdir.
Orta Asya’da son gelişmeler
Günlerdir Amerikan uçaklarınca bombalanan
Afgan toprakları 21. yüzyılın getirdiği acımasız
yeniliklerle tanıştı. Afganistan’da zuhur eden olaylar
sadece o bölge ile sınırlı kalmayarak, dünya milletlerini
de ilgilendiren bir çok çarpık yapılanmayı da beraberinde
getirdi.
Taliban harekatının son dönemler
Afganistan’da İslami normlarda bir yapılanmaya gittiği dünyaca
bilinen bir gerçekti. Bu husus hiçbir bölge devleti ve başka
güçlerce de kabullenilmesi imkansız olan bir husustu. Hatta
bu olay bölgeyle de sınırlı kalmayıp dünyayı etkisine
alacak bir formattaydı. Bölgedeki İslami gelişmeleri de bu
noktada ele alacak olursak Orta Asya, İslamın en çok
gündemde olduğu bir gerçektir. Bölge devletleri bu gidişattan
tedirginlik duymakta idiler İslam ümmetinin bu kıpırdanışı
Batı dünyası ve kuklalarını bu noktada rahatsız etmiş ve
en sert önlemlerle gidişatı durdurmak için zaman
kaybetmeden yerine getirilmesi için atağa geçilmiştir.
İşe bölgede Amerika’ya kafa tutan, eroin tarlalarını
yakan, ticaretini yasaklayan ve bölge siyasetini alt-üst
edecek Taliban’ı ve misyonunu vurmakla başlama gereğini
duyan haçlı sürüleri yakıp-yıkmaya, sivil-asker ayırımı
yapmadan öldürmeye başladır. Akla şöyle bir soru
gelebilir. Bu işin öncülüğünü neden bölge devletleri değil
de Amerika üstlendi? Bunu ana hatlarıyla şu şekilde açıklamak
mümkündür.
a-Dünyada ideolojiler arası çatışmanın
olmadığı günümüzde İslam’ın bir çok bölgelerde
insanların ilgisini çekmesi, Müslüman halkların sömürgecilikten
kurtulmak için dönem dönem çeşitli şekillerde küfre karşı
cephe alması ve bu doğrultuda yoğunlaşan atılımların gün
geçtikçe kuvvet bulması bölge devletleri kadar Amerika’yı
da endişelendirmekte idi.
Amerika, dünya jandarmacılığında artık
özveriye yer ayırmamayı düşünürken, siyasetinde şiddeti
içeren üslup değişikliğine gidiyordu.Amerikan siyasetinde
ılımlılık anlayışı artık bitmişti. Çünkü karşısında
kendisine muhalif bir devletin olmadığı ortada idi. Kendi açısından
baktığında Müslümanlara fazla yumuşak davrandığının
da farkındaydı. Menfaati gereği bir çok desteklediği bir
çok parti veya örgütlere de artık gerek duymuyordu. Destek
verdiği İslami kitle ve kuruluşlar bazen rotasından çıkıyor
ve çıkarlarına zarar getiriyordu. Bundan dolayı da Müslümanlara
karşı acımasız olacağının işaretlerini verdi. Aynı
zamanda bu, dünya siyasetinde de Amerikanın yeni çehresini
şekillenmesiydi. Yani zalimlik, kural tanımaz, devletler
arası örfler, insan hakları gibi güdümünde tuttuğu hukuki
yapılanmaları dahi hiçe sayan çağdışı bir siyaseti dünya
kamuoyuna benimsetmeye çalışmaktadır.
b-Amerika ve diğer sömürgeci devletlerin
Orta Asya da emellerinin olduğu ve bundan dolayı da geçmiş
ve yakın tarihimizde bir çok çatışmanın olduğu biliniyor.
ABD bölgenin enerji havzalarına göz diken ülkelerden bir
tanesidir. Taliban’ın desteklendiği ve yönetimde bulunduğu
sıralar bu konuda kendisine yardımcı olmasını engel çıkartmamasını
istemişti. Rusya’nın petrol üzerindeki hakimiyetini kırmak
ve enerji kaynaklarında etkin olabilmek için ABD Taliban’ı
razı edememiş, ABD yönetimi temsilcilerinin Taliban
yönetimine, ‘Ya isteklerimizi kabul edersiniz, ya da
bombalarla sizi yerin altına gömeriz.’ tehditlerinde
bulunmuşlardır. Bundan dolayı da istekleri kabul edilmediği
için Taliban’ın cezalandırılması ABD’nin en büyük
görevleri arasına girdi.
Amerika’da bunu gerçekleştirecek güç ve
siyasi yapılanma mevcuttu. Karşısında bunu engelleyecek
hiçbir muhalif bir devletin varlığı söz konusu değildi. Bölge
ülkelerindeki yapıyı derinlemesine bilen Amerika Rusya ve
Çin gibi devletlerin arasına sızma planlarını daha önceden
yürürlüğe koymuş her an fırsat kollayan bir konuma
gelmişti.
c-Bölgede Çin, Rusya, Hindistan gibi
devletlerin siyasi ve askeri yönden bir çok sorunları mevcut
olup, bulunmuş oldukları konumda yapacakları saldırının
kendilerine zarar getireceği endişesini taşıyorlardı.
Rusya daha önce de Afganistan’da eylemlerde bulunmuş ve
ağır yenilgilerden sonra o topraklardan çekildi. Ayrıca dünya
siyasetinde Rusya’nın komünizm ideolojisini terk etmekle de
bir etkinliği kalmamıştı. Bunun yanında zaten İslam
memleketleri ve halklarıyla yıllardır sorunlu bir halde
yaşıyor ve Çeçen olayları yüzünden de Müslümanların
kin ve nefretine maruz kalıyordu. Ekonomik bakımdan
batılılara muhtaç bir konumda iken bu bölgede maliyeti ağır
olan yeni bir savaşa girmeyi göze alamazdı. Fakat tehlike
de artık kapısına dayanmış, kendisini rahatsız eder bir
hale gelmiş idi. Diğer yandan kontrolü altında olan bir
çok bölgede İslam çığ gibi yayılıyordu. Bütün bu
etkenlerin yanında Amerikanın yanında yer alarak bölgede
İslam’ı tasfiye etmek ve bölgenin diğer sömürgeci
güçlerin teknolojisine dayanarak kaynaklarından az da olsa
istifade etmek istiyordu. Böylesi bir ortamda Çeçen konusunda
kendisini haklı çıkarabilir ve Amerika’dan da bazı
tavizler koparabilirdi. Bundan dolayı Amerikanın bölgeye
gelmesine destek sağlamakta tereddüt etmediği gözlemleniyor.
Ayrıca komünist bir Rusya yerine kapitalist, sömürgeci ve
menfaatçi bir Rusya gelmiştir.
d-Çin, bölgede nüfusu kalabalık,
ekonomisi diğerlerine nazaran iyi gözüken bir ülke olmasına
rağmen, dünya siyasetinde etkin olmayan kapalı bir ülkedir.
Halkı üzerinde komünizm baskıları halen sürmektedir. Şu
ana kadar da komünizmden vazgeçmiş değildir. Baskıcı
politikaları zaman zaman toplu ayaklanmaların doğmasına
neden olmuştur. Son günlerde cin içerisinde yönetime karşı
kıpırdanmaların olduğu da gelen haberler arasında .Tienen
meydanında yaşanan olayların izleri halen hürriyet ve
demokrasi isteyen halkın üzerinden silinmiş değildir.
Kapalı kalan siyasi yapısı ile bölgede çıkış yapacak
cesareti olmadığı gibi bulunduğu konumdan kaynaklanan
çekingenlikleri mevcuttur. Kendisine dokunulmadığı müddetçe
bölgesindeki olaylara uzak kalmayı prensip edinmiştir. Günümüze
kadar dışa açılım politikası izlemediğinden dolayı bu
konuda yetenekli de değildir. Çin’in sınırları içerisinde
Müslümanlarla yıllardır mücadelesi sürmekte ve son
dönemler kendi içerisinde etkin olan İslami hareketler
karşısında öldürmek ve işkence yapmaktan başka bir iş
yapamamanın ıstırabını yaşıyordu. Müslümanların sık
sık ayaklanması artık dünya kamuoyundan gizlenemeyecek bir
noktaya gelmişti. İslam söz konusu olunca bu noktada
birilerinin yanında yer almak için kolları sıvamıştır.
Bundan dolayı Amerikanın bölgede hareket etmesine destek
vermektedir.
Neden Başka bir gurup değil de Kuzey
İttifakı desteklendi?
Raşit Dostumun önderliğinde hareket eden
Kuzey ittifakını diğer guruplardan ayıran bir çok
özellikler bulunmaktadır. Zamanında komünist Rusya ile işbirliği
yapmış olan Raşit Dostum, İslam’a olan düşmanlığıyla
meşhurdur. R. Dostum liderliğindeki bu gurup daha öncede
bir çok genç-yaşlı, kadın-erkek Müslümanı katletmiş,
kadınlara tecavüzde bulunmuş, acıma hissi bulunmayan
İslam’la barışık olmayan milliyetçi unsurları taşıyan
bir karizmaya sahiptir. Bu yönüyle R. Dostum Türkiye
hükümeti de dahil bir çok kafir devletlerinin güvenini sağlamış
ve onlara her türlü taahhütte bulunarak yanlarında yer
alabileceğini açıkça ifade etmiştir. Diğer guruplarda bu
kadar netlik bulunmadığı gibi İslami motiflere sahip
oldukları bilinmekte ve bu yüzden de girişilecek gaddarca bir
saldırıda bu gurupların karşı saflara geçmelerinden
korkuldu. Bundan dolayı kendileri kadar zalim olan Kuzey
ittifakı desteklendi. Zaten Kuzey İttifakının kafirlerin
dahi tereddütle gerçekleştirdikleri zulümlerin kat kat
fazlasını yaptıkları zalimliklere daha sonra bütün dünya
şahit oldu. Ayrıca Kuzey İttifakının önde gelen bir çok
askeri yetkilisi; Afganistan’da bir daha şer-i hükümlere
dayalı İslami bir yönetimin asla yer edinemeyeceği ve köklerinin
kazındığını basına yaptıkları açıklamalarda gündeme
getirdiler.
Taliban neden geri çekilmek zorunda kaldı?
Taliban hareketi bilindiği gibi daha
önceleri ABD tarafından desteklenmiş ve her türlü finans sağlanmıştı.
Bu kaynaklar Taliban’ın ABD ile arası açıldıktan sonra
kesildi. Bu gelişmelerden sonra Afganistan’ın büyük bir
kesiminde hakim olan Taliban yönetimi ABD tarafından düşman
kabul edildi.
a-Beş yıllık geçen süre içerisinde
Taliban yönetiminin toplum üzerinde gerekli organik yapılanmayı
oluşturmadığını görüyoruz. Halkın desteğini sağlayacak
aradaki bağların yapılanmasında geç kalındığı
ortadadır. Aksi takdirde Afgan halkının Taliban yanında yer
aldığı gözlemlenecekti.
b-Afgan topraklarının büyük bir kesimini
elinde bulundurmasına rağmen Kuzey ittifakının bugünkü
kadar kuvvetli olmadığı bir ortam mevcutken gerekli
atılımı yaparak ortadan kaldırma yönüne gidilmemiştir. Bu
ise düşman güçlerin Afgan topraklarına girişini
kolaylaştırmıştır.
c-Düzenli bir ordu oluşturmakta geç kalmıştır.
Dağınık, vur kaç taktiklerine göre hesaplama savaş
benimsenmesi hatadır. Bu düşman güçlerin o topraklar
üzerinde zemin bulmasını kolaylaştırır. Her türlü saldırılara
karşı koruması gereken topraklardan geri çekilme düşüncesinin
yanlışlığını daha sonra gelişen olaylarla ortaya çıktı.
d-ABD, Rusya, Çin ve İngilizlerin
desteğine sahip olan Kuzey ittifakının İran üzerinden gelen
silahlarla da güç ve düzen kazanması sonucu Taliban’ın
kendisine olan güveni sarsılmıştır. Havadan yapılan bombardımanı
da buna eklediğimizde denge farkı açıkça ortaya çıkmış
oldu.
e-En çok güvendiği Pakistan’ın
kara-hava sahasını ABD’ye açması, gerekli yardım ve desteğin
Amerikan kuklası Pakistan Lideri Müşerref tarafından kesilip
sınırdan giriş çıkışların önlenmesi Taliban’ı dar
bir alanda, her tarafı sarılmış bir konuma getirmiştir.
Burada tarafsız kalacağını bildirmesine rağmen İran’ın
karşıt guruplara silah ve diğer yardımlarda bulunması çatışmanın
çehresini değiştiren diğer etkenlerdendir.
f-En etkin olan hususlardan bir tanesi de
kafirlerin İslam ümmeti üzerinde kullandığı milliyetçilik
olayıdır. Bilindiği gibi bir çok bölgelerde İslami bakış
kaybolmuş yerine bölgeselcilik hakim olmuştur. Kafirler
Osmanlı İslam Devletini de bu zehirli oklarla yıkmışlardı.
Filistin’in İslami ve ümmetin meselesi olmaktan çıkarılması
da aynı yöntemle gerçekleşmişti. Afganistan’da da bu oyun
oynandı ve kavmiyetçilik ön plana çıkarıldı. Mesele Müslümanların
meselesi olmaktan çıkartılıp Afganlıların meselesi
haline getirildi. Böylece Pakistan’dan gelen Taliban hareketi
ve içerisinde mevcut olan Arap, Çeçen, Yemenli ve diğerlerine
karşı kin ve nefret duyguları alevlendirildi.
Ne yazık ki; Kuzey İttifakını oluşturan
bilinçsiz Müslümanlar (!) bu oyuna çabuk kapıldılar ve
ellerine geçirdikleri yabancı uyruklu Müslümanları hunharca
katlettiler, bir çoklarını da kafirlerin ellerine teslim
ettiler. Teslim olan bu Müslümanlar isyan çıkarttılar
bahanesi ile topluca kapatıldıkları Kale- Cengi içerisinde
Amerikan uçaklarınca bombalanarak topluca katledildiler. Bosna’da,
Kosova’da, Filistin’de, Sırpların, Yahudilerin toplu
katliamlarına ortak olan, yardım eden, planlayan daha sonra suçlayan
(!) Amerika, zalimane kurallarıyla dünya kamuoyu önünde
büyük bir katliam gerçekleştirmektedir.
Medya terörü
Amerika girişeceği her savaştan önce saldırısını
meşrulaştırmak için medya yolu ile büyük bir propaganda
yürüterek dünya kamuoyunu yanıltmaktadır. Afganistan
olayında da bu yine böyle olmuştur. Vietnam savaşını
kaybetmesinde etkili olan basını daha sonraki olaylarda
tamamen izole etmesini bilen Amerika, bu savaşta daha da
ileri giderek kendi dışında, onayını almayan, tarafsız
veya başka ülkelerin basın yayınları üzerinde de terör
estirmiştir. EL Cezire televizyonu tehdit edilmiş, BBC canlı
yayın anında bombalanmış, Amerika basınından gelmeyen hiçbir
habere yer verilmesine müsaade edilmemiştir. Günümüzde sağlıklı
haber anlayışı dinamitlenmiştir. Bugün Afganistan’da
nelerin olup bittiği gerçek anlamıyla kamuoyunda
bilinmemektedir. Dünya basını CNN’de geçen haberleri
sadece lisan farkıyla izleyicilerine aktarmaktadır. Afgan
olayları öncesi ve sonrası dünya basınında yer alan
İslam düşmanlığına İslam beldelerindeki basının da
ortak destek vererek Müslümanlar üzerinde oluşturdukları
baskı artık saklanamayacak kadar açıktır. Bu
zalimler hakkında Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Bilgisizce insanları saptırmak için Allah'a karşı
yalan uydurandan kim daha zalimdir! Şüphesiz Allah o
zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” (En'am
144)
Müslümanların bu zalimlere itimat etmemesi
gerekir. Onlar her fırsatta ümmetin asli değerlerine
saldırarak zihinlerde kargaşa çıkartmak ve Müslümanların
inançlarıyla olan bağlarını kopartmak istiyorlar. Bundan
dolayı Allah iman edenleri şöyle uyarıyor:
“Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber
getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir
topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman
olursunuz.” (Hucurat 6)
Afganistan’da işlenen olayları basın ne
kadar saklamaya çalışırsa çalışsın, orada şu an büyük
bir katliam yaşanmaktadır ve arkasından oluşturulacak düzen
kafirlere hizmet edecek onların bölgedeki sömürgesini kökleştirecek
bir oluşumdur. Bu meselede Müslümanlar tarafsız ve tutarsız
kalamazlar.
Savaşın diğer yansımaları
a-Bu savaş, Amerikanın dünyada artık
yalnız hareket edebilme kabiliyetinin bir ispatı niteliğini
taşıyordu. İlk dönemler gündeme gelen ittifak ve NATO desteğine
gerek duymadan hatta onları hiç bilgilendirmeden, Amerikan
karar mekanizmalarından çıkan planların uygulandığını
görüyoruz. Tek kutuplu dünya idare tarzı arzulayan ABD’nin
neler yapmak istediğini pek algılayamayan müttefikleri
Amerikanın peşinde dolanıp durmaktadırlar. Amerika ise
devletlerarası hukukta ilklere imza atmaktadır. Bush’a
tanınan, yetkiler firavunun ilahlık iddiasını aratmayacak
niteliktedir. Verilen yetkilere göre mahkemesiz, istediği
kişi veya devlet hakkında infaz kararı verebilecektir.
Amerikan askerleri de istedikleri an, istedikleri bölgeleri işgal
edebilecek ve muhalif olsun veya olmasın suçlu gördükleri kişileri
anında yargılamadan öldürebileceklerdir. Aslında bu
kararlar bütün dünya halk ve devletlerine karşı açılmış
alenen bir savaştır. Dünya devletlerinin bu konuda susmaları
bu hukuku kabul etmeleri anlamına gelir. Şu halde BM gibi
örgütlere ne ihtiyaç var, bu örgütler de Amerikanın güdümünde
değil mi? Amerika aldığı karalarla bu örgütlere ihtiyaç
duymuyorsa bu örgütlerin lağvedilmesi gerekmez mi?
b-Amerika bu olay neticesinde kendinde
bulduğu güçle Avrupa’ya gereksinim duymadığını, İngiltere
ve diğer Avrupa ülkelerini yaptığı çalışmalarda
dışlayarak ortaya koymuştur. İngiliz, Alman, Türk, ve diğer
askerleri Afganistan’da görmek istememektedir. Şu an
Afganistan’da bulunan İngiltere ve İngiltere dışında ismi
açıklanmayan diğer devletlerin askerlerinin bölgeden çıkması
için baskı yapmaktadır. Basında çıkan, bu devletlerin
asker talebi var niteliğindeki haberlerin asılsız olduğu gün
be gün ortaya çıkmaktadır. Bölgede kalıcı olduğunun göstergeleri
oraya yığdığı askeri güçten anlaşılmaktadır. Bölgede
Kandahar yakınlarında büyük bir askeri üs kurma çalışmalarına
ivedilik kazandırmıştır.
Rusya ve Çin sadece olayları izlemekle
yetinmektedir. Aralarında içeriliği bilinmeyen gizli bir
ittifaktan söz edilmektedir. Bu anlaşmanın gereğinden
dolayıdır ki; Rusya da Afgan topraklarına askaer yığmaya
başladı. Fakat kesinlik kazanan ve açık olan tek husus, Müslümanların
beldeleri ve enerji kaynakları üzerinde yapılan
pazarlıklardır.
c-İngiltere bölgeden dışlanmayı
kabullenememekte ve etkin olabilmek için çeşitli yollar denemektedir.
Bu olaylar zuhur edene kadar Amerikanın en güvenilir
müttefiki rolünü üstlenen İngiltere, dışlanması
neticesinde AB içerisinde etkinliğini artıracak ve birliğin
etkin olmasını sağlayacak (daha önce itiraz ettiği) bir
çok hususlarda görüş birliği içerisinde olduğunu açıklamasıydı.
d-Amerika bu saldırıda sergilediği
zalimane tavırla Müslümanlara korku salmayı amaçlamıştır.
Açlık ve sefaletin kol gezdiği Afganistan’ı harabeye
çevirmesi, İslam aleminin gözü önünde kararlılıkla yürüttüğü
bombalama ve katliamlarla, ezme politikası güderek baş
kaldıran Müslümanların ezileceği mesajını vermiştir.
Ve Amerika muhalifsiz kaldığı dünyada adeta Müslüman coğrafyayı
kendisine muhalif olarak görüyor ve sürekli saldırı
planları hazırlıyor.
Ey Müslümanlar! Amerikanın bu tavrı
sizleri korkutmasın. Sizlerin asıl korkacağınız şey; eğer
bu gidişata göz yumarsanız, olaylara seyirci kalırsanız, küfür
sistemlerine destek verirseniz, kuklalarına boyun bükerseniz,
Allah’ın dinine ve Müslümanlara yapılan bu hakaretleri
sineye çekerseniz azapların en şiddetlisi olan Allah’ın
azabının, cehennem ateşinin sizlere dokunmasından korkunuz.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur
(cehennemde yanarsınız). Sizin Allah'tan başka
dostlarınız yoktur. Sonra (O'ndan da) yardım göremezsiniz!”
(Hud 113)
Ey Müslümanlar!.. Sizler Allah’tan
korkarsanız Allah düşmanlarınızın kalbine korku
salacağını buyuruyor. Sizlerde var olan, üzeri küllenmiş
imanınızın gücünü hatırlayın. O güç sizlere cesaret
vermeye, sizleri muzaffer kılmaya her zaman muktedirdir.
Yeter ki sizler bu işe tevessül edin...
“Kim Allah'ı, Resûlünü ve iman edenleri dost edinirse
(bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın
tarafını tutanlardır.” (Maide 56)
|