Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:
“Hind taraflarından serin bir esinti
hissediyorum”
Allahu
Teala şöyle buyurdu:
"Bugün
dininizi kemale erdirdim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım.
Sizin için din olarak İslam’ı seçip beğendim.”
[Maide 3]
Bu
ayet-i kerimede Allah Azze ve Celle bizlere, bu dini, İslam’ı
tamamladığını bildirmektedir. Bu mükemmeldir.
Zira karşılaştığımız tüm
problemlere ilişkin çözümlerin elimizde var olduğunu
göstermektedir ve zaten herkes bunun farkındadır.
Mesela; Keşmir meselesine baktığımızda,
orada Hinduların haksız bir şekilde kontrol
noktaları oluşturduğunu görürüz. İnsanlar
biliyor ki; oradaki problemlerin tek çözümü Raşidi
Hilafettir. Çünkü Müslümanlar şu halde
zayıftır ve bu problemi gerektiği şekilde
çözmeye gücü yoktur. Raşidi Hilafet ise, güçtür ve
adaleti ikame etmenin tek yoludur. Hem Müslümanlar için hem de
kafirler için...
Hizb,
İslam’ı asli kaynakları olan Kur’an ve Sünnet’ten
dakik bir kavrayışla kavradı ve şu sonuca
ulaştı: İslam, hayatın tüm problemlerine
çözümler getiren kapsamlı ve mütekamil bir hayat nizamıdır.
Bundan
dolayı bizler tüm bunların ayrıntılı açıklamalarını
kitaplarımızda anlattık. Böylece yönetim nizamı,
iktisad nizamı, içtimai nizam gibi İslam
Nizamlarını apaçık bir biçimde gözler önüne
serdik. Bununla birlikte bu nizamların bugünkü pratik
hayatta nasıl tatbik edileceğini ve tatbik
aşamasında karşılaşılacak
problemleri ve zorlukları ortaya koyduk. Bunların
çözümlerini de şeri hükümler ile gösterdik. Bundan
dolayı Hizb bu nizamları ve bunlara ilişkin
fikirleri benimsendi ve bu nizamların ikame edilmesinin ve
tatbikinin ve İslam davetinin aleme
taşınmasının tek metodu olan Raşidi
Hilafet Devleti’nin yeniden kurulması için çalışmaya
başladı. Tüm bunları Hizbin gençlerinin bulunduğu
bütün beldelerde onlarla tartışılabilir ve
ayrıntıları delilleriyle isteyebilirsiniz.
Hizb,
Raşidi Hilafet Devleti’nin hakikatini, görevlerini,
yetkilerini, yapısını ve bunlarla alakalı tüm
ayrıntıları kapsamlı bir şekilde ortaya
koydu. Bu amaçla Mukaddimetu’l Düstur (av as baab al
mujibatullah) adındaki kitabı ile Raşidi Hilafet
Devleti’nin 180 maddelik anayasasını bütün şeri
delilleri ile birlikte yayınladı.
İslam’da
yönetim sisteminin nasıl vahdet esası üzerine kurulu
bulunan apayrı bir sistem olduğunu net bir şekilde
gösterdik. Bu sistemin dünyadaki diğer tüm yönetim
sistemlerinden farklı olduğunu ve
farklılıkların hangi noktalarda bulunduğuna
işaret ettik. Onun ne krallık, ne monarşi, ne
imparatorluk, ne demokrasi ne diktatörlük ne de teokratik bir
yönetim sistemi olmadığını berrak bir
şekilde ifade ettik.
Bunun
delilleri, Resulullah (s.a.v.)’in Sünneti’nde, O’nun
seçkin yönetim sisteminde ve Sahabelerin icmasındadır.
Sonuçta bu delilerden yola çıkan Hizb-ut Tahrir, İslam’da
Yönetim Sistemi’nin aşağıdaki gibi olduğunu
gösterdi:
Halife: Tüm
Müslümanlara liderlik eden bir halife veya imam, İslam hükümlerini
ikame eder.
Tefviz Muavini: Halifenin
tayin ettiği bir Tefviz Muavini (halifenin tam yetkili
yardımcısı), devletin işlerinin yürütülmesinden ve
yönetimden sorumludur.
Tenfiz Muavini: Halifenin
tayin ettiği Tenfiz Muavini (halifenin infaz edici
yardımcısı) halifenin devletin dahili ve harici işler
konusunda aldığı kararları yerine getirir.
Cihad Emiri: Cihad
emiri; harici işlerden, savaştan, güvenlikten, sanayiden ve ordu
gibi silahlı kuvvetlerden sorumludur.
Kaza (Yargı)
Dairesi: Kaza (yargı)
Dairesi; anlaşmazlık ve ihtilafları karara bağlamaktan
sorumludur. Bu daireye bağlı bulunan Hisbe Kadısı
(Kadı el-Muhtesib) genel haklar ile ilgili davalara bakmaktan; Hakim
(Kadı el-Amm) muamelat ve ukubat (cezalar) ile ilgili davalara bakmaktan
ve Mezalim Kadısı (Kadı el-Mezalim) da insanlar ile devlet
arasındaki davalara bakmaktan sorumludur.
Vali: Valiler
veya Amiller, İslam Devleti’nin çeşitli vilayetlerinde devletin
işlerinin yürütülmesinden sorumlu olan kimselerdir.
Yönetim Kademesi: Yönetim
kademesi insanların ihtiyaçlarını ve ümmetin işlerini yönetmek
ve yürütmekten sorumludur. Bu 3 yön üzerindedir: Basitlik (sadelik),
sürat (hız) ve ehliyet (işleri yürütme güç ve yeteneğine
sahip olmak.)
Ümmet Meclisi: Ümmet
Meclisi istişari bir meclistir. Çeşitli konularda görüşler
beyan eder, devletin işlerini muhasebe eder, halife seçimlerinde adaylar
gösterir ve halife tarafından benimsenen bazı hükümleri tartışır.
Ayrıca,
Raşidi Hilafet Devleti’nin organlarını, Halifenin nasbedilme
çeşitlerini, seçim metodunu ve İslam’da yönetim kaidelerini de
tespit ettik. Bununla birlikte Raşidi Hilafet Devleti’nin ilahi bir
devlet olmayıp, beşeri bir devlet olduğunu da anlattık.
İslam hükümlerinin bir anda ve tam kapsamlı bir şekilde
tatbik edilmesinin farz olduğunu, bir başka ifadeyle hükümlerin
tedrici (aşama aşama) tatbik edilmesinin haram olduğunu
delilleriyle kanıtladık. Benzer şekilde, devletin polisiye bir
devlet olmasının ve yöneticilerinin terör estirmesinin haram olduğunu
gösterdik. Diğer taraftan yöneticilere ne zaman itaat edilip, ne zaman
isyan edilebileceğini ve kılıçlarımıza ne zaman
sarılmamızın farz olduğunu açıkladık. Her
meselede onları muhasebe etmenin farz olduğunu da ifade ettik.
Hizb-ut Tahrir,
Raşidi Hilafet Devleti’ni ve onun İslami yönetim sistemini tüm
yönleriyle meydana çıkardı ki; bunun kurulmasının
farziyeti Müslümanların zihinlerinde berraklaşsın. İslam
Ümmeti bu gayeyi gerçekleştirmek için sahneye çıkan seçkin ve
samimi kitleyi ve onun gençlerini desteklesin ve korusun.
Hizb-ut Tahrir, Allah’ın
izni ve yardımıyla Pakistan’ın Raşidi Hilafetin
kurulmasına hazır olduğunu, İslam Ümmeti, İslam
Devleti ve İslam davası’nın aleme taşınması için
bir kıvılcım olabileceğini düşünmektedir.
Rabbimize yalvarıyoruz.
O Hayy ve Kayyum’dur. Adn Cennetlerinin Sahibidir.
Ey Rabbimiz!
Mücahidlerin İmamı ve
Peygamberlerin Efendisi Muhammed (s.a.v.)’in ümmetini bağışla!
Bu ümmete Senin hükümlerini tatbik edecek, Senin dinini aleme bir nur ve
hidayet olarak taşıyacak ve dünyaya bir güneş gibi
doğacak olan Raşidi Hilafet Devleti’ni bir an önce vererek
şereflendir. Onlara rahmetini ve yardımını ihsan et!
Çünkü onlar
sancağını sevinçle ve gururla taşıyacaklardır.
Allah her şeye Kadirdir.
Konuşma 3:
Avrupa’daki
Müslümanlar Ne Yapabilir?
Konuşmacı: Dr. Eşref
Bedir
Elhamdulillahi
Rabbil Âlemin
Es-Salatu
vesselamu âlâ Seyyid’il Murselîn ve âlâ alihi ve sahbihi
ecmaîn
Peygamber
(s.a.v.) şöyle dedi: “Müslümanlar
tek bir ümmettir. Onların toprakları tek bir topraktır ve
onların savaşı tek bir savaştır!”
Ey Avrupa’daki
ve İngiltere’deki Müslümanlar!
Sizler Resulullah (s.a.v.)’in bu sözlerine kulak vermek zorundasınız.
Bizler Avrupalı veya İngiltereli Müslümanlar değiliz. Bilakis tüm
dünyayı kapsayan İslam Ümmetinin bir parçası olduğumuzun
farkında olmalıyız. Bakışlarımızı kendi bulunduğumuz bölgelerle
sınırlandıramayız. Bunun için ister Filistin, ister
Çeçenistan, isterse Pakistan olsun tüm dünyadaki Müslümanların
dertleriyle dertlenmeliyiz. Bizler kokuşmuş batı toplumları ile
bütünleşemeyiz. Onların demokrasi, özgürlükler ve kapitalizm
ile hastalanmış bünyelerine dahil olmayı kabul edemeyiz.
Çünkü Allah Subhanehu ve Teala bizi bundan sakındırıyor:
“Siz onların dinine
girmedikçe ne yahudiler ne de hıristiyanlar, sizden
asla razı olmayacaklardır.” [Bakara
120]
Buna göre,
batıdaki ve İngiltere’deki Müslümanlar İslami hayatın
yeniden başlaması ve Raşidi Hilafetin yeniden kurulması için
yapılan çalışmalara nasıl katkıda bulunabilir?
1)
Efendimiz (s.a.v.) şöyle dedi:
“Tek
bir ayet dahi bilseniz, onu yayın (söyleyin).”
Eğer öğretmen
isek, bunu öğrencilerimize taşımalıyız.
Eğer yazar
veya gazeteci isek, İslam’ı kalemlerimizle taşımalıyız.
Bunun için İslam’ın tüm problemlere çözümler koyan evrensel
bir hayat nizamı olduğu, Raşidi Hilafet Devleti’nin
kurulmasının farziyeti, Müslümanların mevcut sorunları ve
çözümleri gibi konuları aktarmalıyız.
Eğer alim
veya mescitlerin imamı isek, minberde sadece Hakkı konuşmalı ve
küfrün arzuladığı gibi İslam’ın hayattan ve siyasetten
ayrı olamayacağını anlatmalıyız.
Eğer anne
isek, ailemizde İslami bir atmosfer oluşturup, çocuklarımızın
birer İslam şahsiyeti haline gelecekleri şekilde
yetiştirmeliyiz.
İşimiz her
ne olursa olsun, bizler İslam’ı tatbik etmek ve dünyayı küfrün
boyunduruğundan kurtarmak amacıyla sürdürülen bu mukaddes çalışmasının
bir parçası olmak zorundayız.
2)
Allahu Teala şöyle dedi:
“Ve en
yakın akrabalarını uyar!”
Bundan
dolayı bizler İslami mefhumları ve Hilafet çağrısını kendi
ailelerimize ve Pakistan’da, Hindistan’da, Bangladeş’te,
Suriye’de, Kuveyt’te, Kırgızistan’da, Türkiye’de veya
herhangi diğer İslam toprakları üzerinde yaşayan
akrabalarımıza taşımak zorundayız.
İslam
topraklarında davanın taşınmasına yardımcı olmak için dışarıda
bulunan kendi akrabalarımızla ve tanıdıklarımızla doğrudan
bağlantı kurarak, onları davayı yüklenmeye davet edebiliriz.
Onların davayı anlamaları için kendilerine beyanname, dergi,
kitap veya diğer yayınları gönderebiliriz. Şüphesiz Dr. Abdul
Kayyum’un İngiltere’de bulunan yeğenlerinin ona sürekli
gönderdiği mektuplar ve beyannamelerden sonra buraya gelip,
Raşidi Hilafet için çalıştığını ve yaptığı Urduca
konuşmalarla Hizb-ut Tahrir’in davetini taşıdığını
biliyorsunuz.
İster ordu
mensubu, ister politikacı isterse çiftçi olsun bütün akrabalarımızla
temas etmeliyiz. Tüm Müslümanların sesini onlara duyurmalıyız.
Bunu ihmal etmemeliyiz.
Elbette
İngiltere’deki Müslümanlar; Pakistan, Mısır ve Suriye gibi
birçok halkı Müslüman olan beldede yürütülen Raşidi
Hilafetin kurulması çalışmalarına zaten yardımcı
olmaktadırlar.
3)
Müslüman
beldelerden ziyaret, ticaret veya eğitim amacıyla kısa süreli
gelen veya iltica etmek yada buna benzer vesilelerle uzun süreli
olarak Avrupa’ya gelen tüm insanlarla temas etmeli ve onlara
davayı taşımalıyız.
Dünyanın
birçok bölgesinden binlerce Müslüman her yıl Batı ülkelerine
gelmektedir. Şüphesiz onların bir kısmı Raşidi Hilafet
davasını İngiltere’de duymaktadır. Muhakkak ki onlar; Batılı
kafir ülkelerde, İslami hayatın yeniden başlamasına ve İslam hükümlerinin
tatbik edilmesine davet eden insanları gördüklerinde şok
oluyorlar ve bu onların üzerinde derin etkiler bırakıyor. Bozuk
Batı toplumları içerisinde böyle altın bir yolun varolması ile
İslam Dünyasındaki mevcut durumu sorgulamaları neticesinde
zihinlerinde soru işaretleri meydana geliyor.
Eğer, gelen
kimseler ister sıradan turistler olsun, ister İslami cemaatlerin
liderleri olsun, isterse Pakistanlı yöneticiler olsun, onlarla
tartışma ortamları hazırlamalı ve davanın farziyetini
kavratmaya çalışmalıyız.
4)
Efendimiz (s.a.v.) şöyle dedi:
“Kim
boynunda biat halkası olmadan (üç gün içerisinde) ölürse,
cahiliyye ölümü ile ölmüş olur.”
Dolayısıyla
ister kadın-ister erkek olsun, ister genç-isterse yaşlı olsun
Raşidi Hilafeti kurmak için çalışmak tüm Müslümanlar
üzerine farzdır. Zira bu günahtan kurtulmak ancak Müslümanların
biat edebilecekleri bir Halifenin var olması ile mümkündür. Bu
farz sadece ferdi çalışmalarla yerine getirilemez. Bilakis bu
farzı yerine getirmek için çalışacak bir kitle bulunmalıdır.
Buna işaretle Allahu Teala şöyle buyurdu:
“Aranızda
hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten nehyeden bir
ümmet (topluluk, kitle) bulunsun. İşte kurtuluşa erenler
onlardır.”
Ey
Kardeşlerim ve Bacılarım!
Sizi bu mukaddes hedefi gerçekleştirmek,
İslam Ümmetini kendisini istila eden sömürgeci kafirlerden ve
onların kalıntılarından kurtarmak ve İslam hükümlerini Raşidi
Hilafet Devleti bünyesinde tam kapsamlı bir şekilde tatbik etmek
üzere Hizb-ut
Tahrir ile
birlikte çalışmaya davet ediyoruz.
Konuşma 5:
Hizb-ut
Tahrir İngiltere Gençlerinden Özel Hitap
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:
"Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: "İsrailoğulları
peygamberler (a.s.) tarafından yönetiliyordu. Bir peygamber vefat
edince, onun yerine ikinci bir peygamber geçiyordu. Ancak, benden
sonra peygamber yoktur. Ama ardımdan halifeler gelecek ve çok
olacaklardır." Orada bulunanlar: "(Onlar
hakkında) bize ne emredersiniz?" diye sordular. "Önceki
biatınıza sadakat gösterin. Onlara haklarını verin. Onlar
üzerindeki haklarınızı (eda etmedikleri taktirde, kendilerinden
değil) Allah'tan isteyin. Zira Allahu Teala, idareleri
altındakilerin hukukunu onlardan soracaktır"
buyurdu." [Buharî, Enbiya 50; Müslim, İmaret 44]
Kıymetli
Kardeşler ve Bacılar!
Şüphesiz
Allah Subhanehu ve Teala, şerefli Rasulü (s.a.v.)’i Hak Din ve
Hidayet ile gönderdi. O (s.a.v.) tüm hayatını müşriklerin
fikirlerine meydan okumakla, küfrün kurumlarını yıkmakla ve
İslam Risaleti’ni yaymakla geçirdi. O (s.a.v.) otoriteyi eline
aldı, bir devlet kurdu ve Şeriatı tatbik etti. O (s.a.v.) bu dünyadan
görevini hakkıyla yerine getirmiş ve Rabbini razı etmiş bir
şekilde ayrıldı.
Fakat O
(s.a.v.) vefatından sonra ortaya çıkacak hususlar için hiçbir
boşluk bırakmadı. Bizi rehberliğinden mahrum etmedi. Nübüvvetin
sona ereceğini bildirdiği gibi Hilafetin başlayacağını da
bildirdi. O (s.a.v.) kendisinden sonra; Müslümanların ellerini
sapasağlam sıkıp, onlardan sadakat sözünü, biatı alacak olan
Halife’yi, bu işten sorumlu kıldı. Bunun içindir ki; İslam’ın
öncüleri olan Sahabeler (r.anhum), Rasulullah (s.a.v.)’in
irtihalinden hemen sonra, derhal aralarından en seçkin olanını
bu işin başına geçirmek için harekete geçtiler. Zira bununla
emrolunmuşlardı.
Kıymetli
Kardeşler ve Bacılar!
Şüphesiz
Hilafetin, kurulması bütün müslümanlar üzerinde zorunlu olan
bir farzdır. Muhakkak ki Hilafet, bu İslam Ümmeti için yegane meşru
otoritedir. Onun görevi Şeriatı uygulamak olduğu için kendisine
itaat vaciptir. O her bir Müslümanın aklına ve kalbine derinden
yerleşen devlettir. Zira devlet haklı olarak sadakatli bir devlet
olacak, topraklarımızı bölen sınırları silerek yok edecek,
ümmet üzerinde egemenlik kuran tüm milliyetçilik ve vatancılık
köklerini kaldıracaktır. Böylece izzet ve şerefimizi tekrar
iade edecektir.
Allah’ın
izniyle Ümmet bu devlete ve şeriatın uygulanmasına hazırdır.
Onun kurulmasını ve her hareketinde hırs ve heyecanını göstermeyi
istekle beklemektedir. Bu ümmet imal edeceği tanklara Halid bin
Velid (r.a.) gibi mücahidlerin isimlerini, tasarlayacağı füzelere
Muhammed el-Ğavri gibi fatihlerin isimlerini ve inşa edeceği
kentlere İslamabad (İslam’ın bol olduğu yer) gibi isimleri
vermek istemektedir.
Bununla beraber bu mesele;
İslami bir hayat yaşamak, İslami bir devleti kurmak ve İslam’ın
hakimiyetini ortaya çıkarmak için; ümmetin kesin bir teslimiyet,
sarsılmaz bir bağlılık ve çarpıcı bir fedakarlık göstermesi
meselesidir. Onların Rabbi bu farziyeti kendilerine şöyle
bildirdi:
“Bu
Kitab’ı insanlar arasında Allah sana gösterdiği şekilde hükmedesin
diye Hak ile indirdik.” [Nisa
105]
Ey
Müslümanlar!
Size bugün olduğu gibi,
daha önce de yapmanız gereken görevleri haber verdik ve
üzerinizde bulunan farzı sizlere hatırlattık. Raşidi Hilafet bu
zamanda bir farz olmakla birlikte, kaçınılmaz bir sonuç haline
gelmiştir. Çünkü İslam ümmetinin dünya üzerinde hak ettiği
konumu kazanmasının tek metodu budur. Sizi kurmanız için davet
ettiğimiz devlet, Pakistan ve Afganistan’dan farklıdır. Mısır
ve Ürdün’den uzaktır. Bangladeş ve Bahreyn’den üstündür.
Çünkü o, ümmetin tamamını kapsayacaktır. Bizler inanıyoruz
ki; Pakistan bildiğiniz Pakistan değildir. Onun içinde Lahor ve
Karaçi, Dakka (Bangladeş’in başkenti) ve Kabil bulunduğu gibi,
Yeni Delhi ve Şam, Kahire ve İstanbul ile Mekke ve Medine de
bulunmaktadır. İşte bunun içindir ki; biz bu devlete Allah ve
Rasulü’nün gösterdiği gibi Raşidi Hilafet Devleti dedik.
İşte sizleri bunun için
buraya topladık ve davetimizi bunun için yapıyoruz. Bu ihlaslı
ve samimi çalışmaya katılmanızı, meydan okuyucu ve uzlaşmaz
bir tavır sergilemenizi ve böylece Rasulullah (s.a.v.)’in metodu
üzere yürümenizi istiyoruz. İslam’ın öncüleri olan
Sahabelerin zihnini ve hayatını işgal eden çalışma işte
buydu. Bu sebeple bugün Müslümanların en gerekli ve en
öncelikli çalışması bu çalışma olmalıdır.
Hizb-ut
Tahrir Hilafeti kurmakla emrolunmadı. Bilakis bu İslam Ümmeti’ne
emredildi. Fakat Hizb-ut Tahrir ümmet içinden Hayra davet eden tek
kitle oldu. İşte bu nedenledir ki; bu aziz davanın başarıya
ulaşmasında, üzerinizdeki farziyetin kalkmasında ve sizi
bekleyen biatı gerçekleştir- menizde, bize katılmanız
gerektiğinin farkında olmanız için size bu beyanatı yapıyoruz.
Sizden bu daveti
kucaklamanızı ve bakış açımızı kavramanızı istiyoruz. Yine
sizin kerim birer dava adamları olmanızı ümid ediyoruz. Bu
davetin sadece bu salonun içinde hapsolmamasını, toplantı ve
meclislerinize taşınmasını, çevrenizdeki insanları bunun
gerekliliği konusunda ikna etmenizi ve davetin sonuca ulaşması için
gayret göstermenizi bekliyoruz.
Burada konuşulan sözler;
en güçlü etkiyi yapabilecek sözlerdir. Yine bu sözler zihinlere
bulaşan bozuk fikir ve mefhumları kökünden kazıyabilecek sözlerdir
ve bu sözler Kureyş kabilesini sarsan sözlerdir. Bunun için bu
sözler bugün mevcut olan tüm kabileleri sarsacak güçtedir.
İşte Rasulullah (s.a.v.) şu sözünü söylediğinde şüphesiz
ki; doğruyu söylüyordu: “Şehitlerin efendisi Hamza bin
Abdulmuttalib ile zalim hükümdara karşı Hak sözü söylediği için
katledilen kimsedir.”
Sizden bu mesajı özellikle
Nusret Ehli konumunda bulunan güç sahiplerine ve Müslüman ordu
mensuplarına ulaştırmanızı istiyoruz. Bu orduların
mensupları, ilk nusret ehli olan Medineli Ensar’ın
torunlarıdır. Bu ordular tamamen bizim babalarımızdan, çocuklarımızdan,
amcalarımızdan ve kardeşlerimizden oluşmaktadır. Onlara sahip
oldukları konumu hatırlatın! Başımıza geçen onların ilk
komutanının kendilerine ihsan ettiği yüksek dereceyi haber
verin! Hani Allah Rasulü (s.a.v.) Huneyn günü Ensar’a şöyle
hitap etmişti: “Muhammed’in canını elinde tutan Zat’a
yemin olsun ki; Bütün dünyanın adamları bir tarafa gitse ve
Ensar da öbür tarafa gitse; Vallahi Ensar’ın tarafına giderim.
Ben Muhacir olmak değil, Ensar’dan biri olmak isterdim. Ey
Allahım! Ensar’a, onların çocuklarına ve çocuklarının
çocuklarına rahmetini ve rızanı gönder.” [Buhari, Meğazi
56, Humus 19, Menakıb 14, Menakıbu'l-Ensar 1-2, Feraiz 34; Müslim,
Zekat 135; Tirmizi, Menakıb, (3897).]
Siz Ey
Kargil Aslanları!
İşte bu sizin sahip
olduğunuz konumdur. Allah ve Rasulü’nün şereflendirdiklerinin
konumudur. Raşidi Hilafet’i kuracak, bu dini hayata hakim
kılacak ve bu ümmeti lider ümmet haline getirecek anahtarlar
elinizdedir. Bulunduğunuz konumun farkında olun! Üzerinize düşen
sorumluluğu yerine getirin!
Kıymetli Müslümanlar!
Muhakkak ki; sizler bu
görevi yerine getirecek güç ve yeterliliğe sahipsiniz. Sizler
Hakkın şahidlerisiniz. Öyleyse Hakkı bulunması gereken konuma yükseltin!
Fiillerinizin temeli olarak Rasulullah’ın Sünneti’ni alın.
Buna göre küfrün bizi arzuladığı şekilde hareket ettirmesine
ve bizi yoldan çıkarmasına izin veremeyiz. Ne bütünleşme ve
izolasyon gibi hatalara, ne özgürlük ve fundamantalizm gibi
bozuklulara ne demokrasi ve insan hakları gibi tuzaklara ve ne de
diktatörlük ve teokrasi gibi saptırmalara izin veremeyiz. Tüm bu
ve buna benzer plan ve programlar; Müslümanları aldatmak, doğru
olan çalışmayı kesintiye uğratmak ve İslam Devleti’nin
kurulması suretiyle, İslami bir hayat başlatma çabalarını
baltalamak için hazırlanmış tehlikeli entrika ve komplolardır.
Hilafetin kurulması için
yapılan davet ise, müthiş bir şekilde ve doğal olarak
yayılmaktadır. Dava adamlarının omuzlarında taşınmakta ve mü’minlerin
kalplerine ve zihinlerine yerleşmektedir. Müslümanlara zaferin
çok yakın olduğunu hatırlatmakta ve uyuyakaldıkları uykudan
uyanmaları için onları dürtmektedir.
Ey Allahım!
Bugün veya bundan önce yaptığımız tüm hataları bağışla. Günahlarımızı
affet ve bizlere mağfiret et. Bugün burada konuşulan kelimeleri
burada bulunanlar ve bulunmayanlar için hayırlı kelimelere dönüştür.
Amin.
Resulullah
(s.a.v.) Veda Hutbesi’nde orada toplanan Müslümanlara şöyle
hitap etti: Burada bulunanlar
sözlerimi burada bulunmayanlara ulaştırsın. Belki söylediklerimi
kendisine ulaşılan, ona ulaştırandan daha iyi anlar.
Ey Allahım!
Bize katından bir rahmet
indir! Bizleri Senin dinini anlayan, Rasulü (s.a.v.)’in Sünneti’ni
takip eden ve Raşidi Hilafeti yeniden kuracak olan kullarından
eyle. Bize işimizde kuvvet ve sebat ver ki; işimiz senin dinini
diğer tüm nizamların üstüne çıkarmak ve bu mesajı ister
Batı’da isterse Doğu’da olsun her millete ve ister çamurdan
isterse mermerden olsun her eve ulaştırmaktır. Bu iş asla
bitmeyecek ve heyecanımız inşaAllah tükenmeyecektir.
İmam Ahmed
ve Nesai, Ebu Hureyre (r.a.)’den şöyle rivayet ettiler: Rasulullah
(s.a.v.) bize Hindistan’ın fethini haber verdi. Eğer o güne ulaşırsam,
malımı ve canımı feda edeceğim. Eğer öldürülürsem, en
yüksek şehitlerin arasında olurum. Eğer geri
dönersem, Ebu Hureyre zaten serbesttir.
"Müşriklerin hoşuna gitmese de kendi
dinini diğer dinler üzerine hakim kılmak için Rasulünü Hakk
Din ve Hidayet ile gönderen O’dur." [Saff
8-9]
|