Ana Sayfa YIL 13   SAYI 146   ZİLKADE 1422   ŞUBAT 2002 E-Mail

HİZB-UT TAHRİR'İN PAKİSTAN PROJESİ

 26 Ağustos 2001 / İngiltere

Konuşmacı: Dr. Abdul Kayyum

Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:

“Hind taraflarından serin bir esinti hissediyorum”

Allahu Teala şöyle buyurdu:

"Bugün dininizi kemale erdirdim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslam’ı seçip beğendim.” [Maide 3]

Bu ayet-i kerimede Allah Azze ve Celle bizlere, bu dini, İslam’ı tamamladığını bildirmektedir. Bu mükemmeldir. Zira karşılaştığımız tüm problemlere ilişkin çözümlerin elimizde var olduğunu göstermektedir ve zaten herkes bunun farkındadır. Mesela; Keşmir meselesine baktığımızda, orada Hinduların haksız bir şekilde kontrol noktaları oluşturduğunu görürüz. İnsanlar biliyor ki; oradaki problemlerin tek çözümü Raşidi Hilafettir. Çünkü Müslümanlar şu halde zayıftır ve bu problemi gerektiği şekilde çözmeye gücü yoktur. Raşidi Hilafet ise, güçtür ve adaleti ikame etmenin tek yoludur. Hem Müslümanlar için hem de kafirler için...

Hizb, İslam’ı asli kaynakları olan Kur’an ve Sünnet’ten dakik bir kavrayışla kavradı ve şu sonuca ulaştı: İslam, hayatın tüm problemlerine çözümler getiren kapsamlı ve mütekamil bir hayat nizamıdır.

Bundan dolayı bizler tüm bunların ayrıntılı açıklamalarını kitaplarımızda anlattık. Böylece yönetim nizamı, iktisad nizamı, içtimai nizam gibi İslam Nizamlarını apaçık bir biçimde gözler önüne serdik. Bununla birlikte bu nizamların bugünkü pratik hayatta nasıl tatbik edileceğini ve tatbik aşamasında karşılaşılacak problemleri ve zorlukları ortaya koyduk. Bunların çözümlerini de şeri hükümler ile gösterdik. Bundan dolayı Hizb bu nizamları ve bunlara ilişkin fikirleri benimsendi ve bu nizamların ikame edilmesinin ve tatbikinin ve İslam davetinin aleme taşınmasının tek metodu olan Raşidi Hilafet Devleti’nin yeniden kurulması için çalışmaya başladı. Tüm bunları Hizbin gençlerinin bulunduğu bütün beldelerde onlarla tartışılabilir ve ayrıntıları delilleriyle isteyebilirsiniz.

Hizb, Raşidi Hilafet Devleti’nin hakikatini, görevlerini, yetkilerini, yapısını ve bunlarla alakalı tüm ayrıntıları kapsamlı bir şekilde ortaya koydu. Bu amaçla Mukaddimetu’l Düstur (av as baab al mujibatullah) adındaki kitabı ile Raşidi Hilafet Devleti’nin 180 maddelik anayasasını bütün şeri delilleri ile birlikte yayınladı.

İslam’da yönetim sisteminin nasıl vahdet esası üzerine kurulu bulunan apayrı bir sistem olduğunu net bir şekilde gösterdik. Bu sistemin dünyadaki diğer tüm yönetim sistemlerinden farklı olduğunu ve farklılıkların hangi noktalarda bulunduğuna işaret ettik. Onun ne krallık, ne monarşi, ne imparatorluk, ne demokrasi ne diktatörlük ne de teokratik bir yönetim sistemi olmadığını berrak bir şekilde ifade ettik.

Bunun delilleri, Resulullah (s.a.v.)’in Sünneti’nde, O’nun seçkin yönetim sisteminde ve Sahabelerin icmasındadır. Sonuçta bu delilerden yola çıkan Hizb-ut Tahrir, İslam’da Yönetim Sistemi’nin aşağıdaki gibi olduğunu gösterdi: 

Halife: Tüm Müslümanlara liderlik eden bir halife veya imam, İslam hükümlerini ikame eder.

Tefviz Muavini: Halifenin tayin ettiği bir Tefviz Muavini (halifenin tam yetkili yardımcısı), devletin işlerinin yürütülmesinden ve yönetimden sorumludur.

Tenfiz Muavini: Halifenin tayin ettiği Tenfiz Muavini (halifenin infaz edici yardımcısı) halifenin devletin dahili ve harici işler konusunda aldığı kararları yerine getirir.

Cihad Emiri: Cihad emiri; harici işlerden, savaştan, güvenlikten, sanayiden ve ordu gibi silahlı kuvvetlerden sorumludur.

Kaza (Yargı) Dairesi: Kaza (yargı) Dairesi; anlaşmazlık ve ihtilafları karara bağlamaktan sorumludur. Bu daireye bağlı bulunan Hisbe Kadısı (Kadı el-Muhtesib) genel haklar ile ilgili davalara bakmaktan; Hakim (Kadı el-Amm) muamelat ve ukubat (cezalar) ile ilgili davalara bakmaktan ve Mezalim Kadısı (Kadı el-Mezalim) da insanlar ile devlet arasındaki davalara bakmaktan sorumludur.

Vali: Valiler veya Amiller, İslam Devleti’nin çeşitli vilayetlerinde devletin işlerinin yürütülmesinden sorumlu olan kimselerdir.

Yönetim Kademesi: Yönetim kademesi insanların ihtiyaçlarını ve ümmetin işlerini yönetmek ve yürütmekten sorumludur. Bu 3 yön üzerindedir: Basitlik (sadelik), sürat (hız) ve ehliyet (işleri yürütme güç ve yeteneğine sahip olmak.)

Ümmet Meclisi: Ümmet Meclisi istişari bir meclistir. Çeşitli konularda görüşler beyan eder, devletin işlerini muhasebe eder, halife seçimlerinde adaylar gösterir ve halife tarafından benimsenen bazı hükümleri tartışır.

Ayrıca, Raşidi Hilafet Devleti’nin organlarını, Halifenin nasbedilme çeşitlerini, seçim metodunu ve İslam’da yönetim kaidelerini de tespit ettik. Bununla birlikte Raşidi Hilafet Devleti’nin ilahi bir devlet olmayıp, beşeri bir devlet olduğunu da anlattık. İslam hükümlerinin bir anda ve tam kapsamlı bir şekilde tatbik edilmesinin farz olduğunu, bir başka ifadeyle hükümlerin tedrici (aşama aşama) tatbik edilmesinin haram olduğunu delilleriyle kanıtladık. Benzer şekilde, devletin polisiye bir devlet olmasının ve yöneticilerinin terör estirmesinin haram olduğunu gösterdik. Diğer taraftan yöneticilere ne zaman itaat edilip, ne zaman isyan edilebileceğini ve kılıçlarımıza ne zaman sarılmamızın farz olduğunu açıkladık. Her meselede onları muhasebe etmenin farz olduğunu da ifade ettik.

Hizb-ut Tahrir, Raşidi Hilafet Devleti’ni ve onun İslami yönetim sistemini tüm yönleriyle meydana çıkardı ki; bunun kurulmasının farziyeti Müslümanların zihinlerinde berraklaşsın. İslam Ümmeti bu gayeyi gerçekleştirmek için sahneye çıkan seçkin ve samimi kitleyi ve onun gençlerini desteklesin ve korusun.

Hizb-ut Tahrir, Allah’ın izni ve yardımıyla Pakistan’ın Raşidi Hilafetin kurulmasına hazır olduğunu, İslam Ümmeti, İslam Devleti ve İslam davası’nın aleme taşınması için bir kıvılcım olabileceğini düşünmektedir.

Rabbimize yalvarıyoruz. O Hayy ve Kayyum’dur. Adn Cennetlerinin Sahibidir.

Ey Rabbimiz!

Mücahidlerin İmamı ve Peygamberlerin Efendisi Muhammed (s.a.v.)’in ümmetini bağışla! Bu ümmete Senin hükümlerini tatbik edecek, Senin dinini aleme bir nur ve hidayet olarak taşıyacak ve dünyaya bir güneş gibi doğacak olan Raşidi Hilafet Devleti’ni bir an önce vererek şereflendir. Onlara rahmetini ve yardımını ihsan et! Çünkü onlar sancağını sevinçle ve gururla taşıyacaklardır.

Allah her şeye Kadirdir.

 

Konuşma 3: Avrupa’daki Müslümanlar Ne Yapabilir?

Konuşmacı: Dr. Eşref Bedir

Elhamdulillahi Rabbil Âlemin

Es-Salatu vesselamu âlâ Seyyid’il Murselîn ve âlâ alihi ve sahbihi ecmaîn

 

Peygamber (s.a.v.) şöyle dedi: “Müslümanlar tek bir ümmettir. Onların toprakları tek bir topraktır ve onların savaşı tek bir savaştır!”

Ey Avrupa’daki ve İngiltere’deki Müslümanlar! Sizler Resulullah (s.a.v.)’in bu sözlerine kulak vermek zorundasınız. Bizler Avrupalı veya İngiltereli Müslümanlar değiliz. Bilakis tüm dünyayı kapsayan İslam Ümmetinin bir parçası olduğumuzun farkında olmalıyız. Bakışlarımızı kendi bulunduğumuz bölgelerle sınırlandıramayız. Bunun için ister Filistin, ister Çeçenistan, isterse Pakistan olsun tüm dünyadaki Müslümanların dertleriyle dertlenmeliyiz. Bizler kokuşmuş batı toplumları ile bütünleşemeyiz. Onların demokrasi, özgürlükler ve kapitalizm ile hastalanmış bünyelerine dahil olmayı kabul edemeyiz. Çünkü Allah Subhanehu ve Teala bizi bundan sakındırıyor:

“Siz onların dinine girmedikçe ne yahudiler ne de hıristiyanlar, sizden asla razı olmayacaklardır.” [Bakara 120]

Buna göre, batıdaki ve İngiltere’deki Müslümanlar İslami hayatın yeniden başlaması ve Raşidi Hilafetin yeniden kurulması için yapılan çalışmalara nasıl katkıda bulunabilir?

1) Efendimiz (s.a.v.) şöyle dedi: “Tek bir ayet dahi bilseniz, onu yayın (söyleyin).”

 

Eğer öğretmen isek, bunu öğrencilerimize taşımalıyız.

Eğer yazar veya gazeteci isek, İslam’ı kalemlerimizle taşımalıyız. Bunun için İslam’ın tüm problemlere çözümler koyan evrensel bir hayat nizamı olduğu, Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulmasının farziyeti, Müslümanların mevcut sorunları ve çözümleri gibi konuları aktarmalıyız.

Eğer alim veya mescitlerin imamı isek, minberde sadece Hakkı konuşmalı ve küfrün arzuladığı gibi İslam’ın hayattan ve siyasetten ayrı olamayacağını anlatmalıyız.

Eğer anne isek, ailemizde İslami bir atmosfer oluşturup, çocuklarımızın birer İslam şahsiyeti haline gelecekleri şekilde yetiştirmeliyiz.

İşimiz her ne olursa olsun, bizler İslam’ı tatbik etmek ve dünyayı küfrün boyunduruğundan kurtarmak amacıyla sürdürülen bu mukaddes çalışmasının bir parçası olmak zorundayız.

 

2) Allahu Teala şöyle dedi: “Ve en yakın akrabalarını uyar!”

 

Bundan dolayı bizler İslami mefhumları ve Hilafet çağrısını kendi ailelerimize ve Pakistan’da, Hindistan’da, Bangladeş’te, Suriye’de, Kuveyt’te, Kırgızistan’da, Türkiye’de veya herhangi diğer İslam toprakları üzerinde yaşayan akrabalarımıza taşımak zorundayız.

İslam topraklarında davanın taşınmasına yardımcı olmak için dışarıda bulunan kendi akrabalarımızla ve tanıdıklarımızla doğrudan bağlantı kurarak, onları davayı yüklenmeye davet edebiliriz. Onların davayı anlamaları için kendilerine beyanname, dergi, kitap veya diğer yayınları gönderebiliriz. Şüphesiz Dr. Abdul Kayyum’un İngiltere’de bulunan yeğenlerinin ona sürekli gönderdiği mektuplar ve beyannamelerden sonra buraya gelip, Raşidi Hilafet için çalıştığını ve yaptığı Urduca konuşmalarla Hizb-ut Tahrir’in davetini taşıdığını biliyorsunuz.

İster ordu mensubu, ister politikacı isterse çiftçi olsun bütün akrabalarımızla temas etmeliyiz. Tüm Müslümanların sesini onlara duyurmalıyız. Bunu ihmal etmemeliyiz.

Elbette İngiltere’deki Müslümanlar; Pakistan, Mısır ve Suriye gibi birçok halkı Müslüman olan beldede yürütülen Raşidi Hilafetin kurulması çalışmalarına zaten yardımcı olmaktadırlar.

 

3) Müslüman beldelerden ziyaret, ticaret veya eğitim amacıyla kısa süreli gelen veya iltica etmek yada buna benzer vesilelerle uzun süreli olarak Avrupa’ya gelen tüm insanlarla temas etmeli ve onlara davayı taşımalıyız.

 

Dünyanın birçok bölgesinden binlerce Müslüman her yıl Batı ülkelerine gelmektedir. Şüphesiz onların bir kısmı Raşidi Hilafet davasını İngiltere’de duymaktadır. Muhakkak ki onlar; Batılı kafir ülkelerde, İslami hayatın yeniden başlamasına ve İslam hükümlerinin tatbik edilmesine davet eden insanları gördüklerinde şok oluyorlar ve bu onların üzerinde derin etkiler bırakıyor. Bozuk Batı toplumları içerisinde böyle altın bir yolun varolması ile İslam Dünyasındaki mevcut durumu sorgulamaları neticesinde zihinlerinde soru işaretleri meydana geliyor.

Eğer, gelen kimseler ister sıradan turistler olsun, ister İslami cemaatlerin liderleri olsun, isterse Pakistanlı yöneticiler olsun, onlarla tartışma ortamları hazırlamalı ve davanın farziyetini kavratmaya çalışmalıyız.

 

4) Efendimiz (s.a.v.) şöyle dedi: “Kim boynunda biat halkası olmadan (üç gün içerisinde) ölürse, cahiliyye ölümü ile ölmüş olur.”

Dolayısıyla ister kadın-ister erkek olsun, ister genç-isterse yaşlı olsun Raşidi Hilafeti kurmak için çalışmak tüm Müslümanlar üzerine farzdır. Zira bu günahtan kurtulmak ancak Müslümanların biat edebilecekleri bir Halifenin var olması ile mümkündür. Bu farz sadece ferdi çalışmalarla yerine getirilemez. Bilakis bu farzı yerine getirmek için çalışacak bir kitle bulunmalıdır. Buna işaretle Allahu Teala şöyle buyurdu:

“Aranızda hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten nehyeden bir ümmet (topluluk, kitle) bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”

Ey Kardeşlerim ve Bacılarım!

Sizi bu mukaddes hedefi gerçekleştirmek, İslam Ümmetini kendisini istila eden sömürgeci kafirlerden ve onların kalıntılarından kurtarmak ve İslam hükümlerini Raşidi Hilafet Devleti bünyesinde tam kapsamlı bir şekilde tatbik etmek üzere Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya davet ediyoruz.

Konuşma 5: Hizb-ut Tahrir İngiltere Gençlerinden Özel Hitap

 

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: "İsrailoğulları peygamberler (a.s.) tarafından yönetiliyordu. Bir peygamber vefat edince, onun yerine ikinci bir peygamber geçiyordu. Ancak, benden sonra peygamber yoktur. Ama ardımdan halifeler gelecek ve çok olacaklardır." Orada bulunanlar: "(Onlar hakkında) bize ne emredersiniz?" diye sordular. "Önceki biatınıza sadakat gösterin. Onlara haklarını verin. Onlar üzerindeki haklarınızı (eda etmedikleri taktirde, kendilerinden değil) Allah'tan isteyin. Zira Allahu Teala, idareleri altındakilerin hukukunu onlardan soracaktır" buyurdu." [Buharî, Enbiya 50; Müslim, İmaret 44]

Kıymetli Kardeşler ve Bacılar!

Şüphesiz Allah Subhanehu ve Teala, şerefli Rasulü (s.a.v.)’i Hak Din ve Hidayet ile gönderdi. O (s.a.v.) tüm hayatını müşriklerin fikirlerine meydan okumakla, küfrün kurumlarını yıkmakla ve İslam Risaleti’ni yaymakla geçirdi. O (s.a.v.) otoriteyi eline aldı, bir devlet kurdu ve Şeriatı tatbik etti. O (s.a.v.) bu dünyadan görevini hakkıyla yerine getirmiş ve Rabbini razı etmiş bir şekilde ayrıldı.

Fakat O (s.a.v.) vefatından sonra ortaya çıkacak hususlar için hiçbir boşluk bırakmadı. Bizi rehberliğinden mahrum etmedi. Nübüvvetin sona ereceğini bildirdiği gibi Hilafetin başlayacağını da bildirdi. O (s.a.v.) kendisinden sonra; Müslümanların ellerini sapasağlam sıkıp, onlardan sadakat sözünü, biatı alacak olan Halife’yi, bu işten sorumlu kıldı. Bunun içindir ki; İslam’ın öncüleri olan Sahabeler (r.anhum), Rasulullah (s.a.v.)’in irtihalinden hemen sonra, derhal aralarından en seçkin olanını bu işin başına geçirmek için harekete geçtiler. Zira bununla emrolunmuşlardı.

 

Kıymetli Kardeşler ve Bacılar!

Şüphesiz Hilafetin, kurulması bütün müslümanlar üzerinde zorunlu olan bir farzdır. Muhakkak ki Hilafet, bu İslam Ümmeti için yegane meşru otoritedir. Onun görevi Şeriatı uygulamak olduğu için kendisine itaat vaciptir. O her bir Müslümanın aklına ve kalbine derinden yerleşen devlettir. Zira devlet haklı olarak sadakatli bir devlet olacak, topraklarımızı bölen sınırları silerek yok edecek, ümmet üzerinde egemenlik kuran tüm milliyetçilik ve vatancılık köklerini kaldıracaktır. Böylece izzet ve şerefimizi tekrar iade edecektir.

Allah’ın izniyle Ümmet bu devlete ve şeriatın uygulanmasına hazırdır. Onun kurulmasını ve her hareketinde hırs ve heyecanını göstermeyi istekle beklemektedir. Bu ümmet imal edeceği tanklara Halid bin Velid (r.a.) gibi mücahidlerin isimlerini, tasarlayacağı füzelere Muhammed el-Ğavri gibi fatihlerin isimlerini ve inşa edeceği kentlere İslamabad (İslam’ın bol olduğu yer) gibi isimleri vermek istemektedir.

Bununla beraber bu mesele; İslami bir hayat yaşamak, İslami bir devleti kurmak ve İslam’ın hakimiyetini ortaya çıkarmak için; ümmetin kesin bir teslimiyet, sarsılmaz bir bağlılık ve çarpıcı bir fedakarlık göstermesi meselesidir. Onların Rabbi bu farziyeti kendilerine şöyle bildirdi:

Bu Kitab’ı insanlar arasında Allah sana gösterdiği şekilde hükmedesin diye Hak ile indirdik.” [Nisa 105]

 

Ey Müslümanlar!

Size bugün olduğu gibi, daha önce de yapmanız gereken görevleri haber verdik ve üzerinizde bulunan farzı sizlere hatırlattık. Raşidi Hilafet bu zamanda bir farz olmakla birlikte, kaçınılmaz bir sonuç haline gelmiştir. Çünkü İslam ümmetinin dünya üzerinde hak ettiği konumu kazanmasının tek metodu budur. Sizi kurmanız için davet ettiğimiz devlet, Pakistan ve Afganistan’dan farklıdır. Mısır ve Ürdün’den uzaktır. Bangladeş ve Bahreyn’den üstündür. Çünkü o, ümmetin tamamını kapsayacaktır. Bizler inanıyoruz ki; Pakistan bildiğiniz Pakistan değildir. Onun içinde Lahor ve Karaçi, Dakka (Bangladeş’in başkenti) ve Kabil bulunduğu gibi, Yeni Delhi ve Şam, Kahire ve İstanbul ile Mekke ve Medine de bulunmaktadır. İşte bunun içindir ki; biz bu devlete Allah ve Rasulü’nün gösterdiği gibi Raşidi Hilafet Devleti dedik.

İşte sizleri bunun için buraya topladık ve davetimizi bunun için yapıyoruz. Bu ihlaslı ve samimi çalışmaya katılmanızı, meydan okuyucu ve uzlaşmaz bir tavır sergilemenizi ve böylece Rasulullah (s.a.v.)’in metodu üzere yürümenizi istiyoruz. İslam’ın öncüleri olan Sahabelerin zihnini ve hayatını işgal eden çalışma işte buydu. Bu sebeple bugün Müslümanların en gerekli ve en öncelikli çalışması bu çalışma olmalıdır.

Hizb-ut Tahrir Hilafeti kurmakla emrolunmadı. Bilakis bu İslam Ümmeti’ne emredildi. Fakat Hizb-ut Tahrir ümmet içinden Hayra davet eden tek kitle oldu. İşte bu nedenledir ki; bu aziz davanın başarıya ulaşmasında, üzerinizdeki farziyetin kalkmasında ve sizi bekleyen biatı gerçekleştir- menizde, bize katılmanız gerektiğinin farkında olmanız için size bu beyanatı yapıyoruz.

Sizden bu daveti kucaklamanızı ve bakış açımızı kavramanızı istiyoruz. Yine sizin kerim birer dava adamları olmanızı ümid ediyoruz. Bu davetin sadece bu salonun içinde hapsolmamasını, toplantı ve meclislerinize taşınmasını, çevrenizdeki insanları bunun gerekliliği konusunda ikna etmenizi ve davetin sonuca ulaşması için gayret göstermenizi bekliyoruz.

Burada konuşulan sözler; en güçlü etkiyi yapabilecek sözlerdir. Yine bu sözler zihinlere bulaşan bozuk fikir ve mefhumları kökünden kazıyabilecek sözlerdir ve bu sözler Kureyş kabilesini sarsan sözlerdir. Bunun için bu sözler bugün mevcut olan tüm kabileleri sarsacak güçtedir. İşte Rasulullah (s.a.v.) şu sözünü söylediğinde şüphesiz ki; doğruyu söylüyordu: Şehitlerin efendisi Hamza bin Abdulmuttalib ile zalim hükümdara karşı Hak sözü söylediği için katledilen kimsedir.

Sizden bu mesajı özellikle Nusret Ehli konumunda bulunan güç sahiplerine ve Müslüman ordu mensuplarına ulaştırmanızı istiyoruz. Bu orduların mensupları, ilk nusret ehli olan Medineli Ensar’ın torunlarıdır. Bu ordular tamamen bizim babalarımızdan, çocuklarımızdan, amcalarımızdan ve kardeşlerimizden oluşmaktadır. Onlara sahip oldukları konumu hatırlatın! Başımıza geçen onların ilk komutanının kendilerine ihsan ettiği yüksek dereceyi haber verin! Hani Allah Rasulü (s.a.v.) Huneyn günü Ensar’a şöyle hitap etmişti: Muhammed’in canını elinde tutan Zat’a yemin olsun ki; Bütün dünyanın adamları bir tarafa gitse ve Ensar da öbür tarafa gitse; Vallahi Ensar’ın tarafına giderim. Ben Muhacir olmak değil, Ensar’dan biri olmak isterdim. Ey Allahım! Ensar’a, onların çocuklarına ve çocuklarının çocuklarına rahmetini ve rızanı gönder. [Buhari, Meğazi 56, Humus 19, Menakıb 14, Menakıbu'l-Ensar 1-2, Feraiz 34; Müslim, Zekat 135; Tirmizi, Menakıb, (3897).]

 

Siz Ey Kargil Aslanları!

İşte bu sizin sahip olduğunuz konumdur. Allah ve Rasulü’nün şereflendirdiklerinin konumudur. Raşidi Hilafet’i kuracak, bu dini hayata hakim kılacak ve bu ümmeti lider ümmet haline getirecek anahtarlar elinizdedir. Bulunduğunuz konumun farkında olun! Üzerinize düşen sorumluluğu yerine getirin!

 

Kıymetli Müslümanlar!

Muhakkak ki; sizler bu görevi yerine getirecek güç ve yeterliliğe sahipsiniz. Sizler Hakkın şahidlerisiniz. Öyleyse Hakkı bulunması gereken konuma yükseltin! Fiillerinizin temeli olarak Rasulullah’ın Sünneti’ni alın. Buna göre küfrün bizi arzuladığı şekilde hareket ettirmesine ve bizi yoldan çıkarmasına izin veremeyiz. Ne bütünleşme ve izolasyon gibi hatalara, ne özgürlük ve fundamantalizm gibi bozuklulara ne demokrasi ve insan hakları gibi tuzaklara ve ne de diktatörlük ve teokrasi gibi saptırmalara izin veremeyiz. Tüm bu ve buna benzer plan ve programlar; Müslümanları aldatmak, doğru olan çalışmayı kesintiye uğratmak ve İslam Devleti’nin kurulması suretiyle, İslami bir hayat başlatma çabalarını baltalamak için hazırlanmış tehlikeli entrika ve komplolardır.

Hilafetin kurulması için yapılan davet ise, müthiş bir şekilde ve doğal olarak yayılmaktadır. Dava adamlarının omuzlarında taşınmakta ve mü’minlerin kalplerine ve zihinlerine yerleşmektedir. Müslümanlara zaferin çok yakın olduğunu hatırlatmakta ve uyuyakaldıkları uykudan uyanmaları için onları dürtmektedir.

Ey Allahım! Bugün veya bundan önce yaptığımız tüm hataları bağışla. Günahlarımızı affet ve bizlere mağfiret et. Bugün burada konuşulan kelimeleri burada bulunanlar ve bulunmayanlar için hayırlı kelimelere dönüştür. Amin.

Resulullah (s.a.v.) Veda Hutbesi’nde orada toplanan Müslümanlara şöyle hitap etti: Burada bulunanlar sözlerimi burada bulunmayanlara ulaştırsın. Belki söylediklerimi kendisine ulaşılan, ona ulaştırandan daha iyi anlar.

Ey Allahım!

Bize katından bir rahmet indir! Bizleri Senin dinini anlayan, Rasulü (s.a.v.)’in Sünneti’ni takip eden ve Raşidi Hilafeti yeniden kuracak olan kullarından eyle. Bize işimizde kuvvet ve sebat ver ki; işimiz senin dinini diğer tüm nizamların üstüne çıkarmak ve bu mesajı ister Batı’da isterse Doğu’da olsun her millete ve ister çamurdan isterse mermerden olsun her eve ulaştırmaktır. Bu iş asla bitmeyecek ve heyecanımız inşaAllah tükenmeyecektir.

İmam Ahmed ve Nesai, Ebu Hureyre (r.a.)’den şöyle rivayet ettiler: Rasulullah (s.a.v.) bize Hindistan’ın fethini haber verdi. Eğer o güne ulaşırsam, malımı ve canımı feda edeceğim. Eğer öldürülürsem, en yüksek şehitlerin arasında olurum. Eğer geri dönersem, Ebu Hureyre zaten serbesttir.

"Müşriklerin hoşuna gitmese de kendi dinini diğer dinler üzerine hakim kılmak için Rasulünü Hakk Din ve Hidayet ile gönderen O’dur." [Saff 8-9]

YIL 13  SAYI 146  ZİLKADE 1422  ŞUBAT 2002

Yukarı