Ana Sayfa YIL 13   SAYI 146   ZİLKADE 1422   ŞUBAT 2002 E-Mail

HABER -- YORUM

Hilafet Dergisi

Filistin’den Bir Suret Al-Wai dergisine Kudüs’ten bir mektup

“Bizdeki durumlar gittikçe şiddetleniyor; büyük şehirler caniler tarafından işgal ediliyor, içinde her bozgunculuğu yapıyorlar, öldürüyorlar, evleri yakıyorlar ve insanları tutukluyorlar. Filistin Özerklik Otoritesi de onlara “emniyeti sağlama” adı altında katılıyor, onlara sınırsız bir şekilde samimiyet gösteriyor. O caniler (Yahudiler) bir bölgeyi terk ettikleri zaman “sıcak dosyaları” Filistin Özerklik Emniyet Güçlerinin genel komutanı Raccub’a teslim ediyorlar. Bu komutan ise, canilerin ve onların destekçileri olan Amerikanların güvenini diğerlerinden fazla kazanmıştır. Caniler Al-Halil şehrinden çekilince şehri bu adama teslim ettiler.

Amerika, Batı Özerklik Otoritesi üzerinde her gün baskılarını artırıyorlar. Bundan dolayı da her direniş yapanın yolunu kesmek üzere, Yahudilerle işbirliği yapmaları için baskı fazlalaşıyor. Bu baskıların neticesinde; Filistin Özerklik Otoritesi kendisini zayıf kılan ateşkesin kararına bağlı kaldı ve bu kararı ihlal eden kimselerin kanuna aykırı hareket edeceklerini bildirdi.

Şaron “Terörizm” le savaşma bahanesi altında Beytlehm’de kalabildi. Çünkü, derinliklerine darbe yediler. Bu baskılar Batı siyasetçilerinin bölgeyi sürekli ziyaret etmeleri ve ara sıra üzerinden örtü kaldıran telefon etme diplomasisinde görülüyor.

Şimdi ise; özerklik otoritesi ile dost olan Yahudiler arasındaki bir birine uyma konusu ortaya çıktı. Misal olarak; Bin Laden resmini taşıyan bir şahıs, özerklik birliklerinin ateş açması sonucu öldürüldü. Çünkü bu kişi, böylesi hareketle Amerika’ya karşı geldiğini kamuoyuna yansıtıyordu. Ayrıca, direniş gösterenler tutukladı. Çünkü, direniş yapmak; “Yüksek Filistin çıkarlarıyla” çelişir. Oysa, bunlar Yahudilerin istekleridir.

Filistin şehirlerine Yahudilerin saldırmalarının sebebi, yaydıkları söylentiler gibi bu özerkliği yok etmek için değildir. Daha doğrusu, gelecek aşamada bu otoriteyi iyice yerleştirmek içindir. Zira, direniş konusunda aktif olanlara karşı canilerin başlatacakları yoğun suikastların dalgası gücün bu özerkliğin elinden düşmesine yol açacaktır. Şehirler içerisinde ve etrafındaki mahallelerde Yahudilerin askeri güçlerinin varlığı halkın Filistin Özerklik Otoritesine kızgınlığını başka tarafa çevirme amaçlıdır. Çünkü Yahudiler şu anda halka saldırıyorlar. Ayrıca, Yahudilerin direnişte aktiflik gösterenlere suikast düzenleme hamlesi, Filistin Özerklik Otoritesinin bu aktif kişileri tutuklama işini kolaylaştırır. Bu işi de otorite, bu kişileri suikasttan kurtarmak istediğini iddia ederek yapıyorlar. Böylece, Filistin Özerkliği ile dostları olan Yahudiler arasında fark bulunmadığı ortaya çıkar. İki taraf tek bir ekip şeklinde çalışıyorlar. Filistin devletini kurmakla ilgili Amerikan ve Batı kuruntuları bu ekibin oluşturmasına katkı sağladı.

ABD içerisinde İslam karşıtı faaliyet gösteren bir kurumun yaptıkları:

Amerika’nın Teksas eyaletinde “Doğu tehlikelerinden Batı kültürü ve hadaratını korumak için inceleme ve araştırma merkezi” diye bir kuruluş bulunmaktadır. Bu merkez “İslam’ın saldırısı ve işgali” adı altında bir kitap çıkartmıştır. Bu kitabın kapağında Ayasofya camii yer almaktadır. Cami kırmızı renkle boyanmıştır. Bunun manası; Müslümanlar bu yeri gasp edip ! camiye çevirmeleridir. Kitap; İslam’a ve Müslümanlara iftira ve ithamlarla doludur. Bunlardan bazıları: “İslam’ın gerçeği Muhammed’in koyduğu ilkel gelenekler ile bu adın arasından bir karışımdır.” “İslam demokrasi karşısında bir engeldir.” “İslam memleketleri İslam’ı ortadan kaldırmazsa demokrasiyi gerçekleştiremez.” “Hac her senede binlerce hac yapan fakir Müslümanların paralarını kötü şekilde çekmek için yasal bir şey olarak ortaya çıkartıldı.” “İslam bizi berberi asırlara döndürmek istiyor, o zaman kırbaçlama, öldürme, kısas ve cezalar uygulanacaktır.” Ayrıca, bu kitap; Hz. Muhammed (sav)’e birkaç yerde çatıyor. Kur-an hakkında bir sürü şüpheler ve kuşkular uyandırmaya çalışıyor.

Ne yazık ki, kafir Batılıların İslam’a ve Müslümanlara saldırıları uygarlık, ilmi araştırma ve objektiflik sayılmakta. Böylesi merkezleri de medeniyet ve ilerlemeden bir parça addedilerek sürekli yenileri ekleniyor.

Diğer taraftan, Müslümanların İslam davasını yüklenmelerini fundamentalist, bağnaz, mutaassıp ve terörist sayılıyorlar. Yine Kur-an kursu veya İslami okul açmak büyük bir suç sayılır ve hemen kapatılır. Dünyada batıl devlet egemen olunca ve hakkın devleti olmayınca yalan, zulüm ve iftira yayılır. Ayrıca, hakkı isteyenlere saldırıp onları öldürürler ve onlar hakkında her iftirayı uydururlar.

İslam dünyasında Batı kültürü ve hadaratına hayran olanlara sesleniyoruz! Aslınıza dönün ve Batının çirkinliği ve bozgunculuğunu görün. Batının vahşetini ve barbarlığını görmeye çalışın. Hak olan İslam devletinin kurulması ve kültürünü yaymak için İslam Devleti Raşidi Hilafeti kurmak için çalışanlara katılın. Böylece, dünyayı ve bütün insanları Batının ve onun vahşetinden kurtarmak sizin elinizle gerçekleşsin.

DEVLETLERARASI AF ÖRGÜTÜ RAPORU

Devletlerarası Af örgütü şu başlık altında bir rapor yayınladı; “İnsan hakları, çiğnenmekle ilgili hamleyi güçlendirmek için mazeret yoktur.” Dünyada bütün İslami grupların geleceği ve özellikle Orta Asya’da; Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan’daki İslami grupların geleceği tehlikededir. Bu grupların mensuplarına vahşi işkence uygulandığı ve bunların kuvvetle ezildiğine dair açıklama yaptı. Çin’in egemenliği altında (Doğu Türkistan’da) Uygur Müslümanları sebepsiz yere tutuklandığı ve işkenceye uğradıklarını gösterdi. Özbekistan’da yasaklanan İslamî Muhalefet partilerine karşı önlemler şiddetleniyor. Bu partilerin mensupları tutuklanıyor, adaletsizce yargılanıyor ve ağır cezalara çarptırılıyor. Örgütün raporunda şu da geçti: “Amerikan yönetiminin bakışına göre, Özbekistan’ın komşularına İslamî gruplara karşı emniyet tedbirlerini artırmak için baskı yaptığına dair tarafsız gözlemcilerin kuşkuları vardır.”

Bazı gazeteler, Özbekistan yönetiminin 3400 camiyi ve 35 İslamî okulu kapattığını ve 50.000 Müslüman’ı hapse attığını duyurdu.

İnsan haklarıyla ilgilenen 21 Amerikan örgütü, 11 Eylül olaylarıyla ilgili tutuklananların durumunun karanlık (haklarında hiçbir açıklama yapılmadığı) içinde olduğunu, bunların sayısı 1.000 kişiden fazla olduğunu, bunların çoğunun Müslümanlardan ve Araplardan olduğunu açıkladı. Ayrıca şunu da ekledi “Oysa bunlardan şüpheli olanların sayısı yalnızca 10 kişidir.” Bu örgütler; Amerikan Adalet Bakanlığında tutuklu olanların sayısını, durumu, cezaevlerinin isimleri, onlar için avukatlar ve mahkemelerin tayin edilmesini istediler. Ek olarak, bir çok kapalı tutuklama olayı gerçekleştiği, devlet kuruluşları ve yetkililerinin bu olaylar ve kişiler hakkında herhangi bir bilgi verilmesini yasakladığı, bu tutuklu kişilerin işkencelere maruz kaldıkları ve haklarından mahrum kaldıklarına dair haberler sızdı.

İşte, demokrasi budur! Artık demokrasinin çirkinliğini örten tül perdesinden herkes bunları görmeye başladı. Batı ve ABD demokrasiyi ilk çıkartanlar ve uygulayanlardandır.

Türkiye’de demokrasinin çirkinliği insanlar tarafından görüldükçe demokrasiyi savunanlar insanlara şu iddiayı uyduruyorlardı: “Türkiye’de demokrasi yoktur, demokrasi Amerika’da ve Avrupa’dadır, onlar gibi demokrasiyi uygulayacağız.” Gelinen noktada Müslümanlar ve bütün insanlık Amerika ve Avrupa’nın demokrasisini gördü. Türkiye’deki o iddiaya sahip olanlar, şimdi ne diyecekler acaba?!

Bugün düne benziyor

1918’de İngilizler, Fransızlar, Ruslar ve İtalyanlar Osmanlı devletinin bütün topraklarını işgal etmişlerdi. Başkent İstanbul’a girdiler. Mustafa Kemal’i ayarladılar, ona hükümet kurdurdular. Lozan’da toplandılar, Mustafa Kemal Lozan’da temsilcileri vasıtasıyla bu işgalcilerin bütün isteklerini kabul etti. Daha önce gizlice her şeyi (İngilizlerin ortaya koydukları) kabul etmişti. Mustafa Kemal Lozan anlaşmasını onaylamıştır. Böylece (Türkiye olarak sonradan adlandırılan) Osmanlıların bir parçasından işgalci sömürgeciler geri çekildi. Mustafa Kemal onların bütün isteklerini onayladı: Türkiye dışında Kafkas memleketlerini, Arap memleketleri ve Balkan memleketlerini de bu işgalcilere teslim etti. İslam’ı hayattan ve devletten uzaklaştırdı, cumhuriyeti kurdu ve laikliği getirdi.

Afganistan’da benzeri olmuştur; Bonn’da Amerika ve müttefikleri Afganistan’ın geleceğini çizdiler. İslam kaldırılacak, küfür anayasası getirilecek ve İslam’ı hayattan ve devletten uzaklaştıran proje çizildi. Bunların hayata geçirilmesi için Karazai ve hükümetini tayin ettiler.

Sömürgecilerin yolu her asırda birdir. memleketi işgal ederler, sonra yerlerine kendilerine bağlı olacak başkan ve hükümetini ayarlarlar, anayasasını belirlerler ve daha sonra oradan askerlerini çekerler.

İngilizler 1920’lerde Afganistan’ı işgal ettiler. İngilizler orada hezimete uğradılar. Fakat, Amanullah adlı kralı satın alabildiler. Onun vasıtasıyla her şeyi uygulamak istediler. Onların komisyoncusu Mustafa Kemal idi. Mustafa Kemal bu kralla temas etmeye başladı. Türkiye’de uyguladığı anayasa ve devrimlerini ona benimsettirmek istedi.

O kral, bunları uygulamak için hareket edince Afganistan halkı hemen başkaldırıp 1928’de kral Amanullah’ı devirdiler ve böylece Müslümanlıklarını korudular. Maalesef böyle bir şey Türkiye’de olmamıştır. İngilizler o tarihte gerçekleştiremedikleri şeyi şimdi Afganistan’da gerçekleştirmek istiyorlar. Ama bu sefer Amerika’nın gücüyle ve yardımıyla. Bu sebeple, Amerikanlar İngilizlere Kabil’de yer ve imkan verdiler ki; İngilizler eski yenilgileri için intikam alsınlar.

Yeni yönetimin başkanı ise, (Hamit Karazai) Amerikan Lenkoln Petrol şirketinde çalışıyordu. Bu şirket Orta Asya’dan Afganistan üzerinden petrol ve gaz boruları döşemek için Talibin hükümetiyle görüşüyordu. Taliban bunların şartlarını kabul etmemişti. Amerika kendi şirketlerinin memuru olan Karazai Kabil’de küfür ilkelerini uygulamak ve İslam’la savaşmak için memur olarak tayin etti.

Suudi Arabistan’a ABD, Irak’la savaşmak bahanesiyle 1991’de on binlerce asker göndermişti

Orada üsler kurmuştu. Bu üslerde 5000 bin Amerikalı asker vardır. Bir kısmı kadınlardır. Bu kadınlar üslerden sokağa gidecekse kapalı İslamî elbise giymelidir. Şimdi ise bu Amerikalı kadın askerler İslamî elbise giymeden sokağa çıkabileceğine dair ABD’den müsaade çıktı. Çünkü, bir Amerikan kadın pilot subayı Martha Mcsally ABD’de dava açtı. Buna rağmen, ABD hükümeti kadın askerlerine kapalı İslamî elbiseyi giymeyi nasihat ediyor. Çünkü, Müslüman halkın tepkisinden korkuyor. Bu subay kadın da şunu dedi: “Düşman toprakları üzerine tek koltuklu bir uçağı sürebiliyorum, fakat arabayı süremiyorum. Arka koltukta oturmam gerekir ve bir adam arabamı sürmelidir. Arabam Suudi polis tarafından durdurulursa bu adam kocam demeliyim.”

Suud devleti Amerika’yı dost sayar, fakat Amerikanlar Suud topraklarını düşman toprakları olarak sayıyor. Bu subay kadın bunu açıkça ifade etmiştir. Ayrıca, ABD kendi varlığını göstermemek için asker kadınlarına kapalı, İslamî elbiseleri giymelerini teşvik ediyor. Son günlerde halk arasında Amerikalıların varlığından ve üslerinden rahatsızlık başladı, bu nedenle Suudi Arabistan yetkililerinin oradan Amerikalıların çıkmaları ve üslerini kapatmakla ilgili istekleri Amerikan yönetimine iletilince bu kibirlenmiş ve burnu göklerde olan yönetimi ve adamları Suudlara şöyle dediler: “Siz değil biz ne zaman çıkacağımıza dair karar alırız.”

Bu münasebetle şunu sormak istiyoruz; Türkiye’de 50 seneden beri Amerikan üsleri vardır. Bu üslerde en gelişmiş silahlar vardır. Bu üsler 1952’de orada kurulunca komünist Sovyetler Birliğinin tehdidine karşı ve bahanesiyle kurulmuştu. Sovyetler Birliği 11 sene önce yıkıldı. Peki bu üsler niçin orada duruyor? Türkiye yöneticileri bu üsleri kapatmaya hiç çağırmıyorlar. Türkiye’deki halk niye bu üslere tepki göstermiyor ve yöneticilerine bunları kapatmak için baskı yapmıyor? Bu üslerden Irak halkını bombalayan ve her şeyini tahrip eden uçaklar uçmuştu. Hâla da uçmaktadır! Bu üslerden Afganistan’ı bombalamak, halkını ezmek ve İslam’ı yok etmek için yok edici uçaklar uçmuştu. Türkiye’deki Müslüman halka ne oldu? İhsası çok mu zayıfladı? Yoksa maddiyatla ve ekmek kazanmakla mı meşgul ettiriliyor? Müslümanların olup bitenlere bakmaya ve bunları düşünmeye hiç mi vakti kalmadı?

Amerika'nın maskesi düştü!

Artık Amerika bundan söz etmiyor. Afganistan’dan Küba’daki üssüne götürdüğü Müslümanları esir olarak kabul etmiyor. Onları canî sayıyor ve onlara şu adı verdi; “yasal olmayan savaşçılar” Öyle olsalar bile bunlar insan değil midir? Herhangi bir insana gerekli muameleyi göstermek gerekmiyor mu, eğer insan haklarından söz ediyorsa!...

Bu Müslümanları çırılçıplak bırakıyor, diz çöktürüyor, onları horluyor, köpeklerin yaşadıkları kafeslere yerleştiriyorlar.

Bu olay şunu gösteriyor; Amerikalılar İslam’a ve Müslümanlara büyük kin besliyor. İnsan hakları bir hikayedir, bir oyundur. İstediği zaman istediği devlete karşı kullanır. İngiltere ve diğer Avrupa devletleri de aynı durumdadır. Onlar da Amerika’yı destekliyor ve ona katılıyorlar. Filistin’i gasp eden Yahudilerin varlığını ve vahşiliğini destekliyorlar ve finans ediyorlar.

Öte yandan, insan haklarını kendi halkları için tanırlar, diğer halklara ve özellikle Müslüman halklarına tanımazlar. O sebeple, İslam yönetimini tesis etmeye çalışan Müslümanları ezen rejimleri destekliyorlar. Bütün İslamî hareketleri terörist olarak ilan ettiler.

YIL 13  SAYI 146  ZİLKADE 1422  ŞUBAT 2002

Yukarı