Müslümanlar,
her gün ortaya atılan olaylarla baskı altında tutulmak
isteniyor. Müslümanlarsa bu olayların bir gün hız kesip
kabuğuna çekileceğini beklemektedirler. Bu bekleyiş belki
asırları aşabilir. Çünkü kafirler ve onların kapı kulları
bu siyasetlerinden asla vazgeçmeyeceklerdir. Allah (cc) şöyle
buyuruyor:
“…
Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar
size karşı savaşa devam ederler…” (Bakara 217)
Burada
işaret edilen husus; kafirlerin Müslümanları dinlerinden döndürmek
için zaman gözetmeksizin (süre belirtmeksizin) işlerinin
başarılı olasıya kadar devam edeceğidir. Onların asli
yapısında bu vardır. Yani kafirlerle Müslümanlar arasındaki
çatışma İslam dininin hayata gelmesinden itibaren günümüze
kadar süregelmiştir. Ve de sürecektir.
Müslümanlar
Hilafetten sonra dönemlerinin en ağır saldırıları ile karşı
karşıyadır. Başka bir ifade ile yaşam hakları ellerinden
alınmaktadır. Hatta öyle ki kafirler artık derin derin düşünerek
yıkma planları da yapmaya gerek duymuyorlar. Hilafet yıkılmadan
önce yapılan sinsi planların çok basitleri bugün daha da alenen
ve basitçe oyunlarla gerçekleştirilmektedir. Yalanlarla dolu
senaryoları koz olarak kullanarak töhmet altında bırakmak çok
kolaylaşmıştır. Basın-yayın da buna alet edilerek işler
istenileninde üzerinde başarı noktasına ulaşıyor. Batının
ürettiği mikroplar bir bir İslam alemine ve Müslümanların
üzerine atılıyor. Basiretten uzak yaşayan Müslümanlarsa batının
ürettiği mikroplara aşı bulma noktasında uğraşıp duruyorlar.
Kafirlerin ürettiği düşüncelerin İslam’da yerini bulmaya
çalışmaları ise büyük bir Müslüman kitlenin basiretsiz yaşadığını
gösteriyor.
Olayları
ya anlayamıyorlar veya olaylara bakışta basiret sahibi
değildirler. Örneğin; “İslam terörü” günlerdir tartışmaların
ana teması olmuş durumda. Bazı yazarlar ve ekranlara çıkan İslâmî
kesim (ne kadar İslâmî olduğu ayrıca bir tartışma konusu) “İslam
Terörizmi” tartışıyor. Bunlar sözde karşı kesime İslam’da
terörizm olmadığını ispatlama peşindeler. Belki bir açıdan
aydınlatılması gereken husustur. Ona itiraz etmiyoruz. Fakat
asıl üzerinde durulması gereken bu gibi düşüncelerin hangi
kaynak ve membadan kaynaklandığını tespittir. O membaa tespit
edilir ve onun üzerinde ne yapılacağı konusu gündeme taşınırsa
Müslümanlar sorunları çözmede ileri bir adım atmış demektir.
Daha önce batı irtica, gerici, yobaz, Türk dini, Amerikancı
İslam, bedevi dini gibi bir çok terimler ürettiler. Yıllardır Müslümanlar
buna karşı savunmalarını yaptılar, neticede kafirler işlerine
hiç aralık vermeden devam ettiği ortaya çıktı. Siz irticanın
İslam’dan olmadığını tartışa durun arkasından terörizm
kelimesi çıkıp geldi. Herhalde uzun yıllar bunun tartışması
ile geçecektir. Müslümanlar bunun üzerinde uğraşa dursun,
kafirlerin amaçladığı hedefler gerçekleşiyor. Şöyle ki:
a-
Müslümanları töhmet altında bırakmak.
b-
Onları suçlu konumuna sokmak.
c-
Bu gibi çıkışlarla kendini suçlu hisseden Müslümanlara
yine İslam ve Müslümanlarla savaşmada yanlarında yer vermek.
d-
Bu uğraş içerisine sokarak asıl ulaşılması gereken (veya
Müslümanların gitmek istediği) hedefin önünü kesmek. Örneğin;
İslam’ın siyasete müdahalesini engellemek, İslam fikrinin
yayılmasını durdurmak, Hilafet düşüncesini görünmez kılmak
gibi.
Elbette
İslâmî terörizm yoktur ve de olamaz da. Bunu üretenlerin
kafirler olduğunu kavramak ise siyasi feraseti, basireti ve dehayı
gerekli kılmaktadır.
Siyasi
basiret:
a-
Kişinin, bir vakıayı, konuyu kavrama, o olay ve hususun iyice
anlama gücü, gerçeği tüm detaylarıyla görebilme kabiliyeti ve
ileri görüşlülüğü,
b-
Taşıdığı inanç gereği (akidenin gereği) İslâmî bakışla
o alay ve hükümle ilgili Şer-i Nasları bulma veya ulaşma.
c-
Gelişen her olay için hükmü bulmada meseleye Kur’an ve
Sünnet bütünlüğü içerisinde yaklaşma.
d-
Sonuç olarak da bu Naslardan çıkan Şer-i hükümleri hiçbir
sıkıntı duymadan benimseyerek, önüne çıkacak her türlü
zorluklara göğüs gerip gerekli tavrı takınma yeteneğidir.
Allah
(cc) şöyle buyurdu:
“(Doğrusu)
size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti)
verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de
kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize bekçi değilim.”
(En’am 104)
Ayrıca
Allah (cc) basiretin kaynağını gösterdi:
“Bu
(Kur'an), insanlar için basiret nurları, kesin olarak inanan bir
toplum için hidayet ve rahmettir.” (Casiye 20)
“…
Bu (Kur'an), Rabbinizden gelen basiretlerdir (kalp gözlerini açan
beyanlardır); inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir.” (Araf
203)
Basiret;
‘görmek' anlamındaki (ba-sa-ra) fiil kökünden gelen bir
mastardır. Bir kavram olarak basiret, idrak, derin görüş,
ileriyi görme, bilinçle kestirme, yakîn, burhan, hüccet, bir
şey hakkında oldukça bilgili olmak, zeka, ibret, kendisiyle hakla
batılın temyiz edildiği marifet" kavrama yeteneği, vukuf
kazanmak, olay ve nesneleri anlayıp kavramak, vukufiyet
kesbetmektir olarak tarif edilmiştir. İdrak, zeka, ilim, tecrübe,
kalp ile görme, doğru ve ölçülü bakış, uzağı görme,
kavrayış, feraset. Başımızdaki göze basar, kalp gözüne de
basîret denir. (Rağıb el-ısfahânî, el-Müfredat, 49)
Siyasi
basiret bütün bunlarla beraber insanın sahip olduğu çabuk
anlama, kavrama bağ kurma yeteneğidir. Allah (cc) bu hususta şöyle
buyurdu:
“Körle
gören, inanıp iyi amellerde bulunanla kötülük yapan bir olmaz.
Ne kadar az düşünüyorsunuz!” (Mümin 58)
Burada
basiret; görenle kör olan kişi örnek gösterilerek keskin bir ayırım
yapılmıştır. Basiretten uzak olanlar kör olarak vasıflandırılmıştır.
Basiret
sahibi iman eden, her hususta imanının gereğini yerine
getirendir. Diğer bir ifade ile siyasi basiret; düşünceyi
hayatla bağlamadır. Yani hayat nizamı kılma ve gereği
doğrultusunda yönlenmedir ve bakış açısına sahip olmadır.
Siyasi
basiret sahibi kişi karşılaştığı bir olayı, bir tavrı ya da
bir sözü en doğru şekilde analiz edebilme yeteneğine sahip olan
kişi demektir. Siyasi basiret sahibi olan kişi geçmişte
edindiği tecrübelerden en doğru bilgilerle sonuçları çıkarır
ve bu bilgileri ilerisi için en isabetli şekilde kullanmayı
bilendir. İçerisinde bulunduğu ortamı, şartları ve imkanları
“aydın” bakış açısıyla değerlendirir. Her konuşması
isabetli, her tavrı itidalli ve her düşüncesi keskin bir kavrayışa
sahip İslam şahsiyetiyle içli dışlı olan kişidir.
Kafirler
ve kukla yöneticiler giderek yaygınlaşan İslâmî düşüncenin
önünü kesmek için gece-gündüz stratejiler geliştirmektedirler.
Kafirler bilmektedirler ki; Müslümanları kalkındıracak olan tek
nizam İslam’dır. Yükseliş ve kalkınmayı yakalamada buna yönelmekle
gerçekleşir. Onun için Müslümanları yollarından çevirmenin
yolu, Müslümanları kendi dinleri hakkında kuşkuya düşürmekten
geçmektedir. Müslümanlar ancak bu oyunları İslam’la
donanmış siyasi basiretle aşabilirler. Böylesi durumlarda
Müslümanlar, tıpkı Allah Resulü’nün her türlü zorluklara
karşı sarsılmaz duruşu gibi bir duruş göstermekle aşabilirler.
Sözün
özü olarak diyoruz ki; bugün bu gibi oyalayıcı terörizm
söylemlerine alet olma yerine siyasi bakışla neden ve niçin
ortaya atıldığı ve Müslümanların ne yapmaları gerektiği
üzerinde durulmalıdır. Müslümanlar olarak İslam düşüncesi
etrafında odaklaşıp Hilafete giden yana yolda çığırlar
aşmalıyız. Bu noktada ümmeti de siyasi basiretle donatarak
kafirlerin oyunlarını bozmalıyız. Müslümanları siyasi
basiretle bilinçlenmeye davet ediyoruz.
“(Resûlüm!)
De ki: "İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum,
ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı
(ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan
değilim." (Yusuf 108)
|