Ana Sayfa YIL 14  SAYI 168  ŞEVVAL 1424  ARALIK 2003 E-Mail

Siyasi Basiret, Kalkınmanın Temel Taşlarındandır

Hilafet Dergisi

Müslümanlar, her gün ortaya atılan olaylarla baskı altında tutulmak isteniyor. Müslümanlarsa bu olayların bir gün hız kesip kabuğuna çekileceğini beklemektedirler. Bu bekleyiş belki asırları aşabilir. Çünkü kafirler ve onların kapı kulları bu siyasetlerinden asla vazgeçmeyeceklerdir. Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“… Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler…” (Bakara 217)

Burada işaret edilen husus; kafirlerin Müslümanları dinlerinden döndürmek için zaman gözetmeksizin (süre belirtmeksizin) işlerinin başarılı olasıya kadar devam edeceğidir. Onların asli yapısında bu vardır. Yani kafirlerle Müslümanlar arasındaki çatışma İslam dininin hayata gelmesinden itibaren günümüze kadar süregelmiştir. Ve de sürecektir.

Müslümanlar Hilafetten sonra dönemlerinin en ağır saldırıları ile karşı karşıyadır. Başka bir ifade ile yaşam hakları ellerinden alınmaktadır. Hatta öyle ki kafirler artık derin derin düşünerek yıkma planları da yapmaya gerek duymuyorlar. Hilafet yıkılmadan önce yapılan sinsi planların çok basitleri bugün daha da alenen ve basitçe oyunlarla gerçekleştirilmektedir. Yalanlarla dolu senaryoları koz olarak kullanarak töhmet altında bırakmak çok kolaylaşmıştır. Basın-yayın da buna alet edilerek işler istenileninde üzerinde başarı noktasına ulaşıyor. Batının ürettiği mikroplar bir bir İslam alemine ve Müslümanların üzerine atılıyor. Basiretten uzak yaşayan Müslümanlarsa batının ürettiği mikroplara aşı bulma noktasında uğraşıp duruyorlar. Kafirlerin ürettiği düşüncelerin İslam’da yerini bulmaya çalışmaları ise büyük bir Müslüman kitlenin basiretsiz yaşadığını gösteriyor.

Olayları ya anlayamıyorlar veya olaylara bakışta basiret sahibi değildirler. Örneğin; “İslam terörü” günlerdir tartışmaların ana teması olmuş durumda. Bazı yazarlar ve ekranlara çıkan İslâmî kesim (ne kadar İslâmî olduğu ayrıca bir tartışma konusu) “İslam Terörizmi” tartışıyor. Bunlar sözde karşı kesime İslam’da terörizm olmadığını ispatlama peşindeler. Belki bir açıdan aydınlatılması gereken husustur. Ona itiraz etmiyoruz. Fakat asıl üzerinde durulması gereken bu gibi düşüncelerin hangi kaynak ve membadan kaynaklandığını tespittir. O membaa tespit edilir ve onun üzerinde ne yapılacağı konusu gündeme taşınırsa Müslümanlar sorunları çözmede ileri bir adım atmış demektir. Daha önce batı irtica, gerici, yobaz, Türk dini, Amerikancı İslam, bedevi dini gibi bir çok terimler ürettiler. Yıllardır Müslümanlar buna karşı savunmalarını yaptılar, neticede kafirler işlerine hiç aralık vermeden devam ettiği ortaya çıktı. Siz irticanın İslam’dan olmadığını tartışa durun arkasından terörizm kelimesi çıkıp geldi. Herhalde uzun yıllar bunun tartışması ile geçecektir. Müslümanlar bunun üzerinde uğraşa dursun, kafirlerin amaçladığı hedefler gerçekleşiyor. Şöyle ki:

a- Müslümanları töhmet altında bırakmak.

b- Onları suçlu konumuna sokmak.

c- Bu gibi çıkışlarla kendini suçlu hisseden Müslümanlara yine İslam ve Müslümanlarla savaşmada yanlarında yer vermek.

d- Bu uğraş içerisine sokarak asıl ulaşılması gereken (veya Müslümanların gitmek istediği) hedefin önünü kesmek. Örneğin; İslam’ın siyasete müdahalesini engellemek, İslam fikrinin yayılmasını durdurmak, Hilafet düşüncesini görünmez kılmak gibi.

Elbette İslâmî terörizm yoktur ve de olamaz da. Bunu üretenlerin kafirler olduğunu kavramak ise siyasi feraseti, basireti ve dehayı gerekli kılmaktadır.

Siyasi basiret:

a- Kişinin, bir vakıayı, konuyu kavrama, o olay ve hususun iyice anlama gücü, gerçeği tüm detaylarıyla görebilme kabiliyeti ve ileri görüşlülüğü,

b- Taşıdığı inanç gereği (akidenin gereği) İslâmî bakışla o alay ve hükümle ilgili Şer-i Nasları bulma veya ulaşma.

c- Gelişen her olay için hükmü bulmada meseleye Kur’an ve Sünnet bütünlüğü içerisinde yaklaşma.

d- Sonuç olarak da bu Naslardan çıkan Şer-i hükümleri hiçbir sıkıntı duymadan benimseyerek, önüne çıkacak her türlü zorluklara göğüs gerip gerekli tavrı takınma yeteneğidir.

Allah (cc) şöyle buyurdu:

“(Doğrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize bekçi değilim.” (En’am 104)

Ayrıca Allah (cc) basiretin kaynağını gösterdi:

“Bu (Kur'an), insanlar için basiret nurları, kesin olarak inanan bir toplum için hidayet ve rahmettir.” (Casiye 20)

“… Bu (Kur'an), Rabbinizden gelen basiretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır); inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir.” (Araf 203)

Basiret; ‘görmek' anlamındaki (ba-sa-ra) fiil kökünden gelen bir mastardır. Bir kavram olarak basiret, idrak, derin görüş, ileriyi görme, bilinçle kestirme, yakîn, burhan, hüccet, bir şey hakkında oldukça bilgili olmak, zeka, ibret, kendisiyle hakla batılın temyiz edildiği marifet" kavrama yeteneği, vukuf kazanmak, olay ve nesneleri anlayıp kavramak, vukufiyet kesbetmektir olarak tarif edilmiştir. İdrak, zeka, ilim, tecrübe, kalp ile görme, doğru ve ölçülü bakış, uzağı görme, kavrayış, feraset. Başımızdaki göze basar, kalp gözüne de basîret denir. (Rağıb el-ısfahânî, el-Müfredat, 49)

Siyasi basiret bütün bunlarla beraber insanın sahip olduğu çabuk anlama, kavrama bağ kurma yeteneğidir. Allah (cc) bu hususta şöyle buyurdu:

“Körle gören, inanıp iyi amellerde bulunanla kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz!” (Mümin 58)

Burada basiret; görenle kör olan kişi örnek gösterilerek keskin bir ayırım yapılmıştır. Basiretten uzak olanlar kör olarak vasıflandırılmıştır.

Basiret sahibi iman eden, her hususta imanının gereğini yerine getirendir. Diğer bir ifade ile siyasi basiret; düşünceyi hayatla bağlamadır. Yani hayat nizamı kılma ve gereği doğrultusunda yönlenmedir ve bakış açısına sahip olmadır.

Siyasi basiret sahibi kişi karşılaştığı bir olayı, bir tavrı ya da bir sözü en doğru şekilde analiz edebilme yeteneğine sahip olan kişi demektir. Siyasi basiret sahibi olan kişi geçmişte edindiği tecrübelerden en doğru bilgilerle sonuçları çıkarır ve bu bilgileri ilerisi için en isabetli şekilde kullanmayı bilendir. İçerisinde bulunduğu ortamı, şartları ve imkanları “aydın” bakış açısıyla değerlendirir. Her konuşması isabetli, her tavrı itidalli ve her düşüncesi keskin bir kavrayışa sahip İslam şahsiyetiyle içli dışlı olan kişidir.

Kafirler ve kukla yöneticiler giderek yaygınlaşan İslâmî düşüncenin önünü kesmek için gece-gündüz stratejiler geliştirmektedirler. Kafirler bilmektedirler ki; Müslümanları kalkındıracak olan tek nizam İslam’dır. Yükseliş ve kalkınmayı yakalamada buna yönelmekle gerçekleşir. Onun için Müslümanları yollarından çevirmenin yolu, Müslümanları kendi dinleri hakkında kuşkuya düşürmekten geçmektedir. Müslümanlar ancak bu oyunları İslam’la donanmış siyasi basiretle aşabilirler. Böylesi durumlarda Müslümanlar, tıpkı Allah Resulü’nün her türlü zorluklara karşı sarsılmaz duruşu gibi bir duruş göstermekle aşabilirler.

Sözün özü olarak diyoruz ki; bugün bu gibi oyalayıcı terörizm söylemlerine alet olma yerine siyasi bakışla neden ve niçin ortaya atıldığı ve Müslümanların ne yapmaları gerektiği üzerinde durulmalıdır. Müslümanlar olarak İslam düşüncesi etrafında odaklaşıp Hilafete giden yana yolda çığırlar aşmalıyız. Bu noktada ümmeti de siyasi basiretle donatarak kafirlerin oyunlarını bozmalıyız. Müslümanları siyasi basiretle bilinçlenmeye davet ediyoruz.

“(Resûlüm!) De ki: "İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim." (Yusuf 108)

YIL 14  SAYI 168  ŞEVVAL 1424  ARALIK 2003

Yukarı