İkinci
Bölüm:
Tenciz
Gobava: Ben iki parti arasında benzerlik görüyorum. Biri,
geçtiğimiz yüzyılın başında Sovyetler komünist partisi,
diğeri ise, içinde bulunduğumuz yüzyılın ortasında
Hizb-ut Tahrir’dir. Her iki durumda da nihai hedef olan bir
ideal vardır. Biri kominizm, ötekisi ise, evrensel Hilafettir.
Biri
gerçek demokrasiyi kabul etmezken öbürü, evrensellik, kanun
dışı ve insanlığı kemale erdiren halkçı ayaklanmaya
(devrime) dayanır.
Birinci
durum; sosyalizm gözükürken, ikinci durumda; dini motifler
hakimdir. Ayrıca bildiri dağıtma yani dava işini de
unutmamak gerek. Bu karşılaştırma listesi daha da
uzayabilir.
İşte
böyle bir parti mevcuttur. Bugünkü söyleşimiz, Orta Asya
İnsan Hakları Savunma Merkezi “Mimoral” Vitaly Ponomareev
ile.
Acaba
Hizb-ut Tahrir’in gelişme mekanizması ve Özbekistan’daki
üye sayısı hakkında neler söyleyeceksiniz?
Vitaly
Ponomareev: Hizb-ut Tahrir Özbekistan’da, özellikle Taşkent
patlamalarından sonra filizlendi. Hizbin Orta Asya ile ilgili
basılı yayınları Şubat 1999’un bombalama olayına kadar
yoktu. Diğer bir ifadeyle diğer dillerden Özbekçe’ye
çevrilmiştir. Ancak bu neşriyatlar daha çok Orta Doğudaki
gelişmelerin ana hatlarına değiniyordu. Özbekistan
hükümeti Şubat 1999’da asılsız olarak Hizb-ut Tahrir’i
bombalamalardan sorumlu tuttu. Fakat Özbekistan hükümeti
sözünü geri çekti. Bu gelişmelere karşı Hizb-ut Tahrir
Özbekistan ile ilgili ilk bildirisini yayınlamıştı. Bu
bildiri faaliyeti ilk önce, ayda bir veya iki bildiri olmak
üzere 100.000’e ulaşarak devam etti. Bildiri konusu artık
gençler başta olmak üzere tüm Özbek halkının ilgisini
çekmeye başladı. İslami motiflere sahip hareketlere en yakın
çevrenin bile ilgisini çekmeyi başardı. Hafizullah Nasirof’un
tutuklandığı sıralarda cinayet dosyasında şu bilgilere yer
verildi: 1999’un ekim ayında sadece Özbekistan’da
15.000 üye genç tespit edildi. Bana göre bu rakam 6 ay sonra
iki veya üç misline katlandı. İlerleyen aylar da bu rakamın
arttığını gösterdi. İlk önce İslami ve siyasi
motivelerin zayıf olduğu Özbekistan’ın batısında hızlı
bir şekilde hücreler oluşmaya başladı. Sanırım şu ana
kadar kesin olarak -en azından- 20.000 Hizb-ut Tahrir
üyesinden bahsetmek mümkündür. Hatta Hizbe katılanlar hükümetin
tutukladığı gençlerden çok daha fazla.
Tenciz
Gobava: Vitaly, sanırım Hizbin varlığı sadece
bahsettiğiniz bildiri savaşından ibaret değildir. Acaba bu
bildiriler neleri içeriyor ve neye davet ediyor? Komünistlerin
bildirileriyle karşılaştırdığımızda yine keskin ve
direkt söylemler içeriyor. Peki Hizb-ut Tahrir’in
bildirilerinde neler yazıyor?
Vitaly
Ponomareev: Bu bildirilerin büyük bir kısmı Orta Doğu’da
yayınlanarak çevrilen ve konu itibariyle Özbekistan ile
hiçbir ilgisi olmayan bildirilerdir.
Tenci
Gobava: Peki bu bildiriler Özbekistan’da hangi dillerle
çıkıyor?
Vitaly
Ponomareev: Özbekistan içinde Özbekçe, geçen son
baharda Kırgızca olarak da çıkmaya başladı. Tacikçe
olarak bildirilerin var olduğu söyleniyor, fakat ben hiç
görmedim. Şu ana kadar Kazakça olarak bildiri yayınlanmamış,
ancak bazı kitaplar çevrilmiştir. Ayrıca çıkan bildirilerde
Hizb-ut Tahrir/Kazakistan imzası bulunmuyor.
Tenci
Gobava: Rusça da mı?
Vitaly
Ponomareev: Özbekistan ve Kırgızistan’da çıkan
bildirilerin bazısı Rusça’ya çevriliyor. Ben özel bildiri
yayınlayan Hizb-ut Tahrir/Rusya şubesi diye bir şey
duymadım. Ancak bu bildiriler bazı bölgelerde slogan
şeklinde yayınlanıyor.
Tenciz
Gobava: Peki, nedir slogan?
Vitaly
Ponomareev: İsterseniz bir yönetici seçiminden örnek
verelim. Onlar, bir Müslüman’ın gayrimüslim bir yönetici
seçmesi haramdır diye yazıyorlar. Bildiriler de öyledir.
Genelde bilgisayar yazısıyla 2-4 sayfadan oluşuyor. Bu
bildirilerde Özbek güvenlik güçlerinin yaptığı zulüm
anlatılır ve ekler: “Bu bizi yıldırmayacak.” Bunun
sonucunda ve her zaman olduğu gibi hareket daha da genişliyor.
Her tasfiye olayından sonra yeni bildiri yayınlanır. Hizb-ut
Tahrir mensubu tutuklanıp, güvenlik güçlerince işkence yapılarak
öldürüldükten ve cenazesi akrabalarına teslim edildikten
sonra, güvenlik güçlerinin uyguladıkları işkence ve zulümler
ile ilgili bir bildiri yayınlandı. Bu bildirilerde, Hizb-ut
Tahrir gençlerinin gördükleri işkence hakkında geniş bilgi
veriliyor.
Tenciz
Gobava: Demek ki, bildiriler haber niteliğini taşıyor!
Vitaly
Ponomareev: Evet. Yalnız şu gerçeği de kabul etmek
gerekir: Hizb-ut Tahrir, Orta Asya’da ve özellikle
Özbekistan’daki büyük siyasi boşluğu doldurdu. Olay şöyle:
Kerimov’un uyguladığı laik ve sert tedbirler kolay
değildi. Vahhabilerin İslami olan faaliyetleri de düzenli değildi.
Bunları siyasi bir hizb olarak nitelendirmek yanlıştır.
Bunlar bir takım dini görüşlerinden dolayı takibe alınan
guruplardır. Kısacası 10 seneden beri Özbekistan, siyasi ve
İslami bir partiye gereksinim duyuyordu. Ancak hükümet buna
müsaade etmiyordu. Halbuki 90’lı yılların sonuna kadar
yapılmaktaydı. İşte bütün bunlar, Hizb-ut Tahrir’in
Özbekistan içinde yegane aktif ve ciddi İslami parti
olmasına neden oldu. Ben şu anda, Özbekistan dışında
oluşan ve ülke içinde şekillenen Özbek İslami Cemaati’nden
bahsetmiyorum. Ülke içinde gerçek anlamda kendisine bağlanabilecek
İslami ve siyasi bir hareket yok idi. Özbek halkının İslam’a
eğilim gösterdikten sonra İslami ve siyasi bir gücün doğması
kaçınılmazdır.
Tenciz
Gobava: Demek ki, bütün bunlara rağmen bu siyasi
boşluğu gizli bir örgüt doldurdu, öyle mi?
Vitaly
Ponomareev: Zaten, Özbekistan’da siyasi ve İslami hizb
ancak gizli olarak belirebilir. Bunun dışında Hizb-ut Tahrir’in
diğer faaliyetleri tamamen açıktır. Hatta Hizb-ut Tahrir’den
bir genç tutuklandığı zaman şunu demesi gerekiyor: “Evet
ben bu Hizb de üyeyim ve İslam devletinin kurulması için
çalışıyorum.” Defalarca Hizb-ut Tahrir gençleri sokağa
çıkarak halkın gözü önünde bildiri dağıtırken bir
kısmı tutuklanmış. Şunu söylemek istiyorum: Devlete karşı
nefret duygusunu taşıyan bir gruba bağlanmak isteyenlere
işte aradığınız çalışma. Zira bunlar psikolojik etki
bırakıyorlar. Nitekim yakın zamanda (20 Nisan’da) Hizb-ut
Tahrir, Kırgızistan’ın güneyinde (görevden alınan)
Garaso müftüsü ve hükümetle basın mensuplarının bulunacağı
açık bir oturumun düzenlenmesini önererek şunları söyledi:
“Devletin dini ve resmi makamlarına yöneltmek istediğimiz
10 sorumuz olacak. Eğer sadece 3 sorunun cevabını verip de
yanlış yolda olduğumuzu kanıtlarlarsa, Hizb-ut Tahrir’i
derhal terk ederiz”. Bunun üzerine hükümet bu oturuma
gelmekten çekindi.
Tenciz
Gobava: Demek ki, hükümet bu oturuma gelmekten çekindi.
Hizb-ut Tahrir ise büyük bir zafer kaydetti!
Vitaly
Ponomareev: Evet öyle. Hatta Hizb-ut Tahrir gençleri şunu
da söylediler: “Biz gitmeden önce bir bildiri okuyacağız.
Siz oturuma gelmediniz. Biz sizinle insanların ve medyanın
hazır olduğu sizin istediğiniz yerde tekrar görüşebiliriz.”
Ancak medya, bu olay üzerinde yeterince durmadı. Çünkü,
Güney Kırgızistan’da bu hadise Hizb-ut Tahrir’in büyük
bir zaferi olarak karşılandı. Aslında Hizbi gizlilik ve
karanlıkta çalışmakla suçlayanlar açık oturuma çıkmaktan
korktular. Hizb-ut Tahrir karşıtı ve İslam uleması olarak
bilinen Alaaddin Mansur, Güney Kırgızistan’da Kur-an’ı
değişik dillere çevirdi ve Hizb-ut Tahrir’e karşı bir
neşriyat yayınladı. Yayınladığı neşriyatta şu ifadelere
yer veriliyor: “Hizb-ut Tahrir, tedavisi olmayan bir AİDS.
Bu hastalıktan korunmanın tek yolu onun gençleriyle bir araya
gelmemektir.”
Tenciz
Gobava: Bu açıklamalar fikri tartışmayı derinden
zedeler. Peki Hizb-ut Tahrir gençlerine birer dava taşıyıcısı
ve düşünür diyebilir miyiz? Hürriyet radyosunda canlı
olarak konuşmaya katılabilirler mi?
Vitaly
Ponomareev: Sanırım onlar öyle. Hatta onlar Güney Kırgızistan’da
belli konuları gündeme getirmek için medyaya özel
davetiyeler gönderdikleri halde, maalesef bu davetiyelerin hiç
biri ciddiye alınmadı. Çünkü, medyanın bu konuları
tartışıp gündeme bile getirmesi yasaktır.
Tenciz
Gobava: Fakat Hürriyet radyosu olarak biz, şu anda
demokrat değerler üzere ve Amerikan menşeli yayın yapan bir
radyo olduğumuza dikkatinizi çekerim. Peki bu örgütün
seçimi, demokrat faaliyetleri ve Batı medyayı, katılmayarak
boykot etmesine ne dersiniz?
Vitaly
Ponomareev: Onların, medya aracılığıyla konuşmaları için
bir engel var olduğunu sanmıyorum.
Tenciz
Gobava: Hizb-ut Tahrir, Özbekistan Devlet Başkanı İslam
Kerimov’u “kafir ve Yahudi” diye nitelemiş. Bu ne
anlama gelir acaba?
Vitaly
Ponomareev: Kafir, mümin olmayan kimsedir. Kafir kavramı
ilk defa 1999’da yayınlanan bildiride geçti ve şu ifadeye
yer verildi: “Neden Kerimov Müslümanlara karşı katı
zulüm ve işkence uyguluyor?” Çünkü İslam ümmeti
rejimin katı kurallarını açığa çıkarmak için hiçbir
eylem yapmadı. Genel olarak Özbek halkı şunu soruyor: “Neden?
Bizler Müslümanlar olarak ne yaptık? Bütün bu katı
uygulamalar ne için?”
Tabi,
bu girişimler sorunun cevabını bir yönden vermiş oldu.
Şunu söylemek istiyorum: Bu durum Hizb-ut Tahrir’e münhasır
bir durum değildir. Ben, Ukrayna’dan sızan ve Özbek İslami
cemaatinde bir süre tutuklu bulunmuş biriyle görüştüm.
Kendisine, tutuklama sırasında aranızda neler konuştunuz
diye sorduğumda bana şu cevabı verdi: “Onlar bana Rusya
ve Ukrayna’daki siyasi gelişmeleri sordular.” Sana neler
anlattılar diyorum? Bana halkın %80’i “Kerimov siyonizmin
uşağı ve ajanı” diye bahsettiler. İşte onun için
Kerimov zulüm ediyor. Bu yanlış anlayış Müslümanlar arasında
büyük ölçüde yayıldı.
Tenciz
Gobava: Anlaşıldı. Tek kelime ile geçtiğimiz yüzyılda
siyonizme olan düşmanlık yüzünden doğan güvensizliktir
ki, daha sonraki dönemlerde -bildiğimiz gibi- bu şer
kaynaklı güçlerin yeryüzünde dağılmasına neden
olmuştur. Peki Hizb-ut Tahrir bu bağlamda ne derece siyonizme
düşman sayılır?
Vitaly
Ponomareev: Kerimov ile ilgili yazılar dışında siyonizm
hakkında kısa olarak yazılan metinleri hiç görmedim.
Hizb-ut Tahrir, siyonizme karşı düşmanlığın yoğun
olduğu İslami bir ortam olan Ortadoğu’da oluşmuştur.
Tabi, Ortadoğu yazarlarının bu konu ile ilgili yazı
yazdıklarını inkar etmiyorum. Ancak ben bu yazıları görmedim.
Tenciz
Gobava: Araplar ve siyonistler bir arada oldukları için
siyonizme olan düşmanlık kavramı Arap dünyasında tuhaf
karşılanan bir durum. Burada Özbek Müslümanlarının sordukları
şu soruya cevap vermeye çalışalım. Neden Kerimov
acımasızca dindar Müslümanları ezmeye çalışıyor? Siz
bunu nasıl yanıtlayacaksınız? Neden Tacik örneğini
uygulamıyor? Yani, Müslümanların yönetim kadrosuna
girmelerine izin verirse kontrol altında tutmuş olur ve böylelikle
kökten dincilik de yok oluyor, öyle değil mi?
Vitaly
Ponomareev: Sanırım Kerimov, Aralık 1999 ve Namingan
olaylarından beri İslam’ı frenleyememek gibi bir takım
kaygılar taşıyor. Hâla da bu olayları bitirmiş değildir.
Bu olaylar Özbek İslami cemaatine karşı alınan tedbirlerden
söz edildiği zaman bir görüş temsil ediyordu.
Tenciz
Gobava: Buna göre Hizb-ut Tahrir, hasta ve gerici
rejimlerce hâla tehlike arz ediliyor. Keza rejimlerin hizbin
gençlerine -maalesef- zulüm etmesi de bunun içindir.
Özbekistan’da
tutuklu bulunan Hizb-ut Tahrir gençleri kadar diğer Orta Asya
ülkelerinde de var mıdır?
Vitaly
Ponomareev: Bizdeki bilgilere göre “Anayasal rejime karşı
gelmek” gerekçesiyle sadece Özbekistan’da 7500 genç
tutuklu bulunuyor. Bu tutuklamalar geçtiğimiz 2,5 sene içerisinde
gerçekleşti. Hizb-ut Tahrir gençleri hapishanelerde tutuklu
bulunanların yarısından fazlasını oluşturuyor. Diğer Türk
cumhuriyetlerine gelince: Bu sene başında Tacikistan’da
onlarca genç tutuklanmış. Fakat şu anda bir kaç genç
hariç bütün gençler serbest bırakıldı. Kazakistan’da
ise sadece bir kez tutuklamalar gerçekleşmişti. Silah
bulunduran bir kişi tutuklanmıştı. Zannediyorum bu olay Hizb
ile ilgili değil, cinayet ile ilgili bir olaydır.
Tenciz
Gobava: Rusya Hizb-ut Tahrir’e nasıl bakıyor? Bu
teşkilat Rusya’da bulunduğu takdirde hükümet nasıl
ilgilenmeyi düşünüyor?
Vitaly
Ponomareev: Rusya’da geçen zaman boyunca, Rus güvenlik
güçlerinin Hizb-ut Tahrir’e karşı tepkisi olmamıştır.
Çünkü, onlardan kanun dışı bir hareket sadır
olmamıştır. Bu tür olaylar Moskova ve Bayram’da Hizb-ut
Tahrir mensupları olan, Özbek asıllı birkaç kişinin
tutuklanmaları ve Özbekistan’a iade etmeleri ilk defa mayıs
ayında olmuştu. Bunun üzerine 20 Haziran’da bazı insan
hakları dernekleri özel basın toplantısı düzenleyerek bu
gidişatın çok tehlikeli olduğunu açıklamışlardı.
Çünkü, Rusya’da bir hizb mensubu olarak bulunmak ve Kerimov’u
eleştirmelerinden dolayı teslim etmek meselesi, silahlı
örgütlere mensup, yahut terör eylemlerini düzenleyen
militanları teslim etmek meselesinden apayrı bir şey. Ayrıca
şu anda, Hizb-ut Tahrir mensupları hakkında uzun mahkumiyet
cezasına çarptırılmaları belli eylemleri düzenlediklerinden
dolayı değil Hizb-ut Tahrir mensubu olduklarını itiraf
ettiklerinden kaynaklanıyor. Bu da “terör örgütleri”
kategorisinde tasnif ediliyor.
İnsan
hakları derneği olarak biz, Rusya’nın bu gençleri
Özbekistan’a teslim etmesini ne yazık ki, hukukun
yetersizlikten yoksun olduğunu düşünüyoruz. 1996’dan beri
Rusya’da yaşamını sürdüren ve anayasal rejime karşı
gelmek gerekçesiyle İşmiyye camii imamı Hacıyef’in geçen
sene tutuklanarak teslim edilmesi de böyle olmuştur.
Tenciz
Gobava: Hizb-ut Tahrir mensubu muydu?
Vitaly
Ponomareev: Hayır, O Hizb-ut Tahrir mensubu değildi.
Hatırladığım kadarıyla o bağımsızdı. Kendisi Nimengan’lı
olup Rusya’da resmi olarak kaydını yaptırdı. Onu üç ay
boyunca oyaladıktan sonra teslim ettiler. Gerçi onun suçunu
da bilmiyorum!? Şahsen ben “Anayasal rejime karşı gelmek”
suçunu anlamış değilim. Şimdi ise, Hizb-ut Tahrir ile
ilgili gelişmeleri görüyoruz. Gerçeği söylemek gerekirse
kişileri siyasi görüşlerinden dolayı teslim etmek son
derece tehlikeli bir durum. Ancak bir gerçeği daha söylememiz
gerekirse; Rusya 90’lı yılların ortalarına kadar bu tür
kişileri Orta Asya cumhuriyetlerine teslim etmekten kaçınıyordu.
Tenciz
Gobava: Vitaly sana son sorum olacak. İslami meselelere
karşı nasıl davranmak lazım? Maalesef terör gücü bir
gerçek oldu. Bu güçler komünist ilkeler üzerinde varlığını
ispatlıyor. Acaba Orta Asya’da İslam meselesine karşı
nasıl davranılıyor?
Vitaly
Ponomareev: Aslına bakılırsa silahlı İslami
örgütlerin doğması, Kerimov’un iç siyasetinin doğal
sonucudur. Ve bu siyaset değişmediği sürece bu problemin
devam edeceğini gösteriyor.
Tenciz
Gobava: Peki, Hizb-ut Tahrir’e karşı nasıl davranıyor?
Vitaly
Ponomareev: Zulüm ve işkence yöntemlerini uygulamak, dava
için eziyet gören ve insanların onlara meyletmelerine neden
oluyor.
Genel
olarak şu söylenebilir: Eğer Hizb-ut Tahrir’i bırakıp ta
silahlı örgütler başta olmak üzere İslami direniş
hareketlerinden söz edecek olursak, insanların çoğu
istemeseler de kendilerini bu çatışmanın içerisinde
bulacaklardır. Zaten bu tür insanlar, Özbek güvenlik
güçlerinin hazırladıkları ve kanuni dayanaktan yoksun olan
kırmızı bültenle aranmaktadırlar. Ayrıca bu insanların
Özbekistan rejiminin öngördüğü kanunlar çerçevesinde
kendi hürriyetlerini korumak için yurtdışına kaçmaktan başka
şansları yok. Nitekim mahkemeler aracılığıyla bir şeyler
elde etmeleri imkansızdır. Onun için sonunda silahlara sarılıyorlar.
Sanırım bu gibi devrimci hareketlerin doğmasının altında
daha çok ahlaki nedenler yatıyor. Örneğin; akrabalarına
acımasızca işkence yapıldığını gördüklerinde v.s. yani
ekonomik nedenler dışında iç sebepler de vardır. Bu durum,
devrimcilerin ve diğer militanların bulundukları onlarca
ülkeler için de geçerlidir.
Tenciz Gobava:
Sanırım programın sonuna geldik. Fakat ben 20. yüzyılın
başında İslami Hizb-ut Tahrir ile komünist partisi arasında
bir karşılaştırmaya tekrar işaret etmek istiyorum. Ancak bu
sefer var olan rejimle ve onun Hizbe karşı gösterdiği
tepkilerle ilgili olacaktır. Maalesef Özbekistan Rejiminin şu
anki tutumunun geçmişte Kayserlerin tutumlarından hiç bir
farkı yoktur. Kayser’in izlediği taktiğin sonu herkesin
bildiği bir gerçektir.
|