Ana Sayfa YIL 13   SAYI 145   ŞEVVAL 1422   OCAK 2002 E-Mail

ORTA ASYA VE KAFKASYA'DA BÖYLE BİR PARTİ VARDIR -2-

Röportaj: Tenciz GOBOVA

İkinci Bölüm:

Tenciz Gobava: Ben iki parti arasında benzerlik görüyorum. Biri, geçtiğimiz yüzyılın başında Sovyetler komünist partisi, diğeri ise, içinde bulunduğumuz yüzyılın ortasında Hizb-ut Tahrir’dir. Her iki durumda da nihai hedef olan bir ideal vardır. Biri kominizm, ötekisi ise, evrensel Hilafettir.

Biri gerçek demokrasiyi kabul etmezken öbürü, evrensellik, kanun dışı ve insanlığı kemale erdiren halkçı ayaklanmaya (devrime) dayanır.

Birinci durum; sosyalizm gözükürken, ikinci durumda; dini motifler hakimdir. Ayrıca bildiri dağıtma yani dava işini de unutmamak gerek. Bu karşılaştırma listesi daha da uzayabilir.

İşte böyle bir parti mevcuttur. Bugünkü söyleşimiz, Orta Asya İnsan Hakları Savunma Merkezi “Mimoral” Vitaly Ponomareev ile.

Acaba Hizb-ut Tahrir’in gelişme mekanizması ve Özbekistan’daki üye sayısı hakkında neler söyleyeceksiniz?

Vitaly Ponomareev: Hizb-ut Tahrir Özbekistan’da, özellikle Taşkent patlamalarından sonra filizlendi. Hizbin Orta Asya ile ilgili basılı yayınları Şubat 1999’un bombalama olayına kadar yoktu. Diğer bir ifadeyle diğer dillerden Özbekçe’ye çevrilmiştir. Ancak bu neşriyatlar daha çok Orta Doğudaki gelişmelerin ana hatlarına değiniyordu. Özbekistan hükümeti Şubat 1999’da asılsız olarak Hizb-ut Tahrir’i bombalamalardan sorumlu tuttu. Fakat Özbekistan hükümeti sözünü geri çekti. Bu gelişmelere karşı Hizb-ut Tahrir Özbekistan ile ilgili ilk bildirisini yayınlamıştı. Bu bildiri faaliyeti ilk önce, ayda bir veya iki bildiri olmak üzere 100.000’e ulaşarak devam etti. Bildiri konusu artık gençler başta olmak üzere tüm Özbek halkının ilgisini çekmeye başladı. İslami motiflere sahip hareketlere en yakın çevrenin bile ilgisini çekmeyi başardı. Hafizullah Nasirof’un tutuklandığı sıralarda cinayet dosyasında şu bilgilere yer verildi: 1999’un ekim ayında sadece Özbekistan’da 15.000 üye genç tespit edildi. Bana göre bu rakam 6 ay sonra iki veya üç misline katlandı. İlerleyen aylar da bu rakamın arttığını gösterdi. İlk önce İslami ve siyasi motivelerin zayıf olduğu Özbekistan’ın batısında hızlı bir şekilde hücreler oluşmaya başladı. Sanırım şu ana kadar kesin olarak -en azından- 20.000 Hizb-ut Tahrir üyesinden bahsetmek mümkündür. Hatta Hizbe katılanlar hükümetin tutukladığı gençlerden çok daha fazla.

Tenciz Gobava: Vitaly, sanırım Hizbin varlığı sadece bahsettiğiniz bildiri savaşından ibaret değildir. Acaba bu bildiriler neleri içeriyor ve neye davet ediyor? Komünistlerin bildirileriyle karşılaştırdığımızda yine keskin ve direkt söylemler içeriyor. Peki Hizb-ut Tahrir’in bildirilerinde neler yazıyor?

Vitaly Ponomareev: Bu bildirilerin büyük bir kısmı Orta Doğu’da yayınlanarak çevrilen ve konu itibariyle Özbekistan ile hiçbir ilgisi olmayan bildirilerdir.

Tenci Gobava: Peki bu bildiriler Özbekistan’da hangi dillerle çıkıyor?

Vitaly Ponomareev: Özbekistan içinde Özbekçe, geçen son baharda Kırgızca olarak da çıkmaya başladı. Tacikçe olarak bildirilerin var olduğu söyleniyor, fakat ben hiç görmedim. Şu ana kadar Kazakça olarak bildiri yayınlanmamış, ancak bazı kitaplar çevrilmiştir. Ayrıca çıkan bildirilerde Hizb-ut Tahrir/Kazakistan imzası bulunmuyor.

Tenci Gobava: Rusça da mı?

Vitaly Ponomareev: Özbekistan ve Kırgızistan’da çıkan bildirilerin bazısı Rusça’ya çevriliyor. Ben özel bildiri yayınlayan Hizb-ut Tahrir/Rusya şubesi diye bir şey duymadım. Ancak bu bildiriler bazı bölgelerde slogan şeklinde yayınlanıyor.

Tenciz Gobava: Peki, nedir slogan?

Vitaly Ponomareev: İsterseniz bir yönetici seçiminden örnek verelim. Onlar, bir Müslüman’ın gayrimüslim bir yönetici seçmesi haramdır diye yazıyorlar. Bildiriler de öyledir. Genelde bilgisayar yazısıyla 2-4 sayfadan oluşuyor. Bu bildirilerde Özbek güvenlik güçlerinin yaptığı zulüm anlatılır ve ekler: “Bu bizi yıldırmayacak.” Bunun sonucunda ve her zaman olduğu gibi hareket daha da genişliyor. Her tasfiye olayından sonra yeni bildiri yayınlanır. Hizb-ut Tahrir mensubu tutuklanıp, güvenlik güçlerince işkence yapılarak öldürüldükten ve cenazesi akrabalarına teslim edildikten sonra, güvenlik güçlerinin uyguladıkları işkence ve zulümler ile ilgili bir bildiri yayınlandı. Bu bildirilerde, Hizb-ut Tahrir gençlerinin gördükleri işkence hakkında geniş bilgi veriliyor.

Tenciz Gobava: Demek ki, bildiriler haber niteliğini taşıyor!

Vitaly Ponomareev: Evet. Yalnız şu gerçeği de kabul etmek gerekir: Hizb-ut Tahrir, Orta Asya’da ve özellikle Özbekistan’daki büyük siyasi boşluğu doldurdu. Olay şöyle: Kerimov’un uyguladığı laik ve sert tedbirler kolay değildi. Vahhabilerin İslami olan faaliyetleri de düzenli değildi. Bunları siyasi bir hizb olarak nitelendirmek yanlıştır. Bunlar bir takım dini görüşlerinden dolayı takibe alınan guruplardır. Kısacası 10 seneden beri Özbekistan, siyasi ve İslami bir partiye gereksinim duyuyordu. Ancak hükümet buna müsaade etmiyordu. Halbuki 90’lı yılların sonuna kadar yapılmaktaydı. İşte bütün bunlar, Hizb-ut Tahrir’in Özbekistan içinde yegane aktif ve ciddi İslami parti olmasına neden oldu. Ben şu anda, Özbekistan dışında oluşan ve ülke içinde şekillenen Özbek İslami Cemaati’nden bahsetmiyorum. Ülke içinde gerçek anlamda kendisine bağlanabilecek İslami ve siyasi bir hareket yok idi. Özbek halkının İslam’a eğilim gösterdikten sonra İslami ve siyasi bir gücün doğması kaçınılmazdır.

Tenciz Gobava: Demek ki, bütün bunlara rağmen bu siyasi boşluğu gizli bir örgüt doldurdu, öyle mi?

Vitaly Ponomareev: Zaten, Özbekistan’da siyasi ve İslami hizb ancak gizli olarak belirebilir. Bunun dışında Hizb-ut Tahrir’in diğer faaliyetleri tamamen açıktır. Hatta Hizb-ut Tahrir’den bir genç tutuklandığı zaman şunu demesi gerekiyor: “Evet ben bu Hizb de üyeyim ve İslam devletinin kurulması için çalışıyorum.” Defalarca Hizb-ut Tahrir gençleri sokağa çıkarak halkın gözü önünde bildiri dağıtırken bir kısmı tutuklanmış. Şunu söylemek istiyorum: Devlete karşı nefret duygusunu taşıyan bir gruba bağlanmak isteyenlere işte aradığınız çalışma. Zira bunlar psikolojik etki bırakıyorlar. Nitekim yakın zamanda (20 Nisan’da) Hizb-ut Tahrir, Kırgızistan’ın güneyinde (görevden alınan) Garaso müftüsü ve hükümetle basın mensuplarının bulunacağı açık bir oturumun düzenlenmesini önererek şunları söyledi: “Devletin dini ve resmi makamlarına yöneltmek istediğimiz 10 sorumuz olacak. Eğer sadece 3 sorunun cevabını verip de yanlış yolda olduğumuzu kanıtlarlarsa, Hizb-ut Tahrir’i derhal terk ederiz”. Bunun üzerine hükümet bu oturuma gelmekten çekindi.

Tenciz Gobava: Demek ki, hükümet bu oturuma gelmekten çekindi. Hizb-ut Tahrir ise büyük bir zafer kaydetti!

Vitaly Ponomareev: Evet öyle. Hatta Hizb-ut Tahrir gençleri şunu da söylediler: “Biz gitmeden önce bir bildiri okuyacağız. Siz oturuma gelmediniz. Biz sizinle insanların ve medyanın hazır olduğu sizin istediğiniz yerde tekrar görüşebiliriz.” Ancak medya, bu olay üzerinde yeterince durmadı. Çünkü, Güney Kırgızistan’da bu hadise Hizb-ut Tahrir’in büyük bir zaferi olarak karşılandı. Aslında Hizbi gizlilik ve karanlıkta çalışmakla suçlayanlar açık oturuma çıkmaktan korktular. Hizb-ut Tahrir karşıtı ve İslam uleması olarak bilinen Alaaddin Mansur, Güney Kırgızistan’da Kur-an’ı değişik dillere çevirdi ve Hizb-ut Tahrir’e karşı bir neşriyat yayınladı. Yayınladığı neşriyatta şu ifadelere yer veriliyor: “Hizb-ut Tahrir, tedavisi olmayan bir AİDS. Bu hastalıktan korunmanın tek yolu onun gençleriyle bir araya gelmemektir.

Tenciz Gobava: Bu açıklamalar fikri tartışmayı derinden zedeler. Peki Hizb-ut Tahrir gençlerine birer dava taşıyıcısı ve düşünür diyebilir miyiz? Hürriyet radyosunda canlı olarak konuşmaya katılabilirler mi?

Vitaly Ponomareev: Sanırım onlar öyle. Hatta onlar Güney Kırgızistan’da belli konuları gündeme getirmek için medyaya özel davetiyeler gönderdikleri halde, maalesef bu davetiyelerin hiç biri ciddiye alınmadı. Çünkü, medyanın bu konuları tartışıp gündeme bile getirmesi yasaktır.

Tenciz Gobava: Fakat Hürriyet radyosu olarak biz, şu anda demokrat değerler üzere ve Amerikan menşeli yayın yapan bir radyo olduğumuza dikkatinizi çekerim. Peki bu örgütün seçimi, demokrat faaliyetleri ve Batı medyayı, katılmayarak boykot etmesine ne dersiniz?

Vitaly Ponomareev: Onların, medya aracılığıyla konuşmaları için bir engel var olduğunu sanmıyorum.

Tenciz Gobava: Hizb-ut Tahrir, Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov’u “kafir ve Yahudi” diye nitelemiş. Bu ne anlama gelir acaba?

Vitaly Ponomareev: Kafir, mümin olmayan kimsedir. Kafir kavramı ilk defa 1999’da yayınlanan bildiride geçti ve şu ifadeye yer verildi: “Neden Kerimov Müslümanlara karşı katı zulüm ve işkence uyguluyor?” Çünkü İslam ümmeti rejimin katı kurallarını açığa çıkarmak için hiçbir eylem yapmadı. Genel olarak Özbek halkı şunu soruyor: “Neden? Bizler Müslümanlar olarak ne yaptık? Bütün bu katı uygulamalar ne için?”

Tabi, bu girişimler sorunun cevabını bir yönden vermiş oldu. Şunu söylemek istiyorum: Bu durum Hizb-ut Tahrir’e münhasır bir durum değildir. Ben, Ukrayna’dan sızan ve Özbek İslami cemaatinde bir süre tutuklu bulunmuş biriyle görüştüm. Kendisine, tutuklama sırasında aranızda neler konuştunuz diye sorduğumda bana şu cevabı verdi: “Onlar bana Rusya ve Ukrayna’daki siyasi gelişmeleri sordular.” Sana neler anlattılar diyorum? Bana halkın %80’i “Kerimov siyonizmin uşağı ve ajanı” diye bahsettiler. İşte onun için Kerimov zulüm ediyor. Bu yanlış anlayış Müslümanlar arasında büyük ölçüde yayıldı.

Tenciz Gobava: Anlaşıldı. Tek kelime ile geçtiğimiz yüzyılda siyonizme olan düşmanlık yüzünden doğan güvensizliktir ki, daha sonraki dönemlerde -bildiğimiz gibi- bu şer kaynaklı güçlerin yeryüzünde dağılmasına neden olmuştur. Peki Hizb-ut Tahrir bu bağlamda ne derece siyonizme düşman sayılır?

Vitaly Ponomareev: Kerimov ile ilgili yazılar dışında siyonizm hakkında kısa olarak yazılan metinleri hiç görmedim. Hizb-ut Tahrir, siyonizme karşı düşmanlığın yoğun olduğu İslami bir ortam olan Ortadoğu’da oluşmuştur. Tabi, Ortadoğu yazarlarının bu konu ile ilgili yazı yazdıklarını inkar etmiyorum. Ancak ben bu yazıları görmedim.

Tenciz Gobava: Araplar ve siyonistler bir arada oldukları için siyonizme olan düşmanlık kavramı Arap dünyasında tuhaf karşılanan bir durum. Burada Özbek Müslümanlarının sordukları şu soruya cevap vermeye çalışalım. Neden Kerimov acımasızca dindar Müslümanları ezmeye çalışıyor? Siz bunu nasıl yanıtlayacaksınız? Neden Tacik örneğini uygulamıyor? Yani, Müslümanların yönetim kadrosuna girmelerine izin verirse kontrol altında tutmuş olur ve böylelikle kökten dincilik de yok oluyor, öyle değil mi?

Vitaly Ponomareev: Sanırım Kerimov, Aralık 1999 ve Namingan olaylarından beri İslam’ı frenleyememek gibi bir takım kaygılar taşıyor. Hâla da bu olayları bitirmiş değildir. Bu olaylar Özbek İslami cemaatine karşı alınan tedbirlerden söz edildiği zaman bir görüş temsil ediyordu.

Tenciz Gobava: Buna göre Hizb-ut Tahrir, hasta ve gerici rejimlerce hâla tehlike arz ediliyor. Keza rejimlerin hizbin gençlerine -maalesef- zulüm etmesi de bunun içindir.

Özbekistan’da tutuklu bulunan Hizb-ut Tahrir gençleri kadar diğer Orta Asya ülkelerinde de var mıdır?

Vitaly Ponomareev: Bizdeki bilgilere göre “Anayasal rejime karşı gelmek” gerekçesiyle sadece Özbekistan’da 7500 genç tutuklu bulunuyor. Bu tutuklamalar geçtiğimiz 2,5 sene içerisinde gerçekleşti. Hizb-ut Tahrir gençleri hapishanelerde tutuklu bulunanların yarısından fazlasını oluşturuyor. Diğer Türk cumhuriyetlerine gelince: Bu sene başında Tacikistan’da onlarca genç tutuklanmış. Fakat şu anda bir kaç genç hariç bütün gençler serbest bırakıldı. Kazakistan’da ise sadece bir kez tutuklamalar gerçekleşmişti. Silah bulunduran bir kişi tutuklanmıştı. Zannediyorum bu olay Hizb ile ilgili değil, cinayet ile ilgili bir olaydır.

Tenciz Gobava: Rusya Hizb-ut Tahrir’e nasıl bakıyor? Bu teşkilat Rusya’da bulunduğu takdirde hükümet nasıl ilgilenmeyi düşünüyor?

Vitaly Ponomareev: Rusya’da geçen zaman boyunca, Rus güvenlik güçlerinin Hizb-ut Tahrir’e karşı tepkisi olmamıştır. Çünkü, onlardan kanun dışı bir hareket sadır olmamıştır. Bu tür olaylar Moskova ve Bayram’da Hizb-ut Tahrir mensupları olan, Özbek asıllı birkaç kişinin tutuklanmaları ve Özbekistan’a iade etmeleri ilk defa mayıs ayında olmuştu. Bunun üzerine 20 Haziran’da bazı insan hakları dernekleri özel basın toplantısı düzenleyerek bu gidişatın çok tehlikeli olduğunu açıklamışlardı. Çünkü, Rusya’da bir hizb mensubu olarak bulunmak ve Kerimov’u eleştirmelerinden dolayı teslim etmek meselesi, silahlı örgütlere mensup, yahut terör eylemlerini düzenleyen militanları teslim etmek meselesinden apayrı bir şey. Ayrıca şu anda, Hizb-ut Tahrir mensupları hakkında uzun mahkumiyet cezasına çarptırılmaları belli eylemleri düzenlediklerinden dolayı değil Hizb-ut Tahrir mensubu olduklarını itiraf ettiklerinden kaynaklanıyor. Bu da “terör örgütleri” kategorisinde tasnif ediliyor.

İnsan hakları derneği olarak biz, Rusya’nın bu gençleri Özbekistan’a teslim etmesini ne yazık ki, hukukun yetersizlikten yoksun olduğunu düşünüyoruz. 1996’dan beri Rusya’da yaşamını sürdüren ve anayasal rejime karşı gelmek gerekçesiyle İşmiyye camii imamı Hacıyef’in geçen sene tutuklanarak teslim edilmesi de böyle olmuştur.

Tenciz Gobava: Hizb-ut Tahrir mensubu muydu?

Vitaly Ponomareev: Hayır, O Hizb-ut Tahrir mensubu değildi. Hatırladığım kadarıyla o bağımsızdı. Kendisi Nimengan’lı olup Rusya’da resmi olarak kaydını yaptırdı. Onu üç ay boyunca oyaladıktan sonra teslim ettiler. Gerçi onun suçunu da bilmiyorum!? Şahsen ben “Anayasal rejime karşı gelmek” suçunu anlamış değilim. Şimdi ise, Hizb-ut Tahrir ile ilgili gelişmeleri görüyoruz. Gerçeği söylemek gerekirse kişileri siyasi görüşlerinden dolayı teslim etmek son derece tehlikeli bir durum. Ancak bir gerçeği daha söylememiz gerekirse; Rusya 90’lı yılların ortalarına kadar bu tür kişileri Orta Asya cumhuriyetlerine teslim etmekten kaçınıyordu.

Tenciz Gobava: Vitaly sana son sorum olacak. İslami meselelere karşı nasıl davranmak lazım? Maalesef terör gücü bir gerçek oldu. Bu güçler komünist ilkeler üzerinde varlığını ispatlıyor. Acaba Orta Asya’da İslam meselesine karşı nasıl davranılıyor?

Vitaly Ponomareev: Aslına bakılırsa silahlı İslami örgütlerin doğması, Kerimov’un iç siyasetinin doğal sonucudur. Ve bu siyaset değişmediği sürece bu problemin devam edeceğini gösteriyor.

Tenciz Gobava: Peki, Hizb-ut Tahrir’e karşı nasıl davranıyor?

Vitaly Ponomareev: Zulüm ve işkence yöntemlerini uygulamak, dava için eziyet gören ve insanların onlara meyletmelerine neden oluyor.

Genel olarak şu söylenebilir: Eğer Hizb-ut Tahrir’i bırakıp ta silahlı örgütler başta olmak üzere İslami direniş hareketlerinden söz edecek olursak, insanların çoğu istemeseler de kendilerini bu çatışmanın içerisinde bulacaklardır. Zaten bu tür insanlar, Özbek güvenlik güçlerinin hazırladıkları ve kanuni dayanaktan yoksun olan kırmızı bültenle aranmaktadırlar. Ayrıca bu insanların Özbekistan rejiminin öngördüğü kanunlar çerçevesinde kendi hürriyetlerini korumak için yurtdışına kaçmaktan başka şansları yok. Nitekim mahkemeler aracılığıyla bir şeyler elde etmeleri imkansızdır. Onun için sonunda silahlara sarılıyorlar. Sanırım bu gibi devrimci hareketlerin doğmasının altında daha çok ahlaki nedenler yatıyor. Örneğin; akrabalarına acımasızca işkence yapıldığını gördüklerinde v.s. yani ekonomik nedenler dışında iç sebepler de vardır. Bu durum, devrimcilerin ve diğer militanların bulundukları onlarca ülkeler için de geçerlidir.

Tenciz Gobava: Sanırım programın sonuna geldik. Fakat ben 20. yüzyılın başında İslami Hizb-ut Tahrir ile komünist partisi arasında bir karşılaştırmaya tekrar işaret etmek istiyorum. Ancak bu sefer var olan rejimle ve onun Hizbe karşı gösterdiği tepkilerle ilgili olacaktır. Maalesef Özbekistan Rejiminin şu anki tutumunun geçmişte Kayserlerin tutumlarından hiç bir farkı yoktur. Kayser’in izlediği taktiğin sonu herkesin bildiği bir gerçektir.

YIL 13  SAYI 145  ŞEVVAL 1422  OCAK 2002

Yukarı