19 Eylül Çarşamba günü,
son derece sinirli olan başkan Müşerref halkına, Pakistan’ın
kafir Amerika’nın Afganistan Müslümanlarına karşı
başlattığı yeni haçlı seferini desteklemesine ilişkin
yaptığı konuşmada, Pakistan’ın menfaatlerinin tehlikeye
atılmayacağını söyledi. Şöyle dedi: “Bana güvenin. Sizi
hayal kırıklığına uğratmayacağım. Pakistan’ın güvenliği
tehlikeye düşmeyecektir.
Çünkü savunmamız bizim en başta gelen önceliğimizdir. ”
Böylesine bir Amerika ile
işbirliği politikası, onun ele başlarıyla birlikte olmasını
sağlar. Bunun içindir ki; Pakistan dünya sahnesinde aslanlar arasındaki
koyunu oynamaktadır. Giderek zayıflamakta ve yalnızlığa
itilmektedir. Bununla birlikte dünya siyaseti ormanında yolunu ve
izini bulabilmek için ABD’nin uydu-gemisine ihtiyaç duyuyor. Bu
nedenledir ki; Pakistan Hindistan’a karşı güvenlik ve ekonomik
refah gibi kendi menfaatlerini, Amerika ile karşılıklı
imtiyazlara girerek güvence altına almak istiyor. Eğer Müslümanlar
her yerde gerçekten koyun iseler, biz bu durumu sorguluyoruz.
Şimdi bu politikanın 54 yıl önce Pakistan’ın kurulmasından
bugüne kadar ulaştığı sonuçlara bakalım...
Bu politikanın çürüklüğü
ve dibe çöküşü, önceki yıllara bakıldığında rahatlıkla görülecektir.
Pakistan-ABD ilişkilerinin tarihi, Amerika’nın açgözlülükle
Pakistan’ı nasıl güttüğünü ortaya koymaktadır. Tüm
aslanlar en sonunda bir koyunu ödüllendirirler. Hatta o koyun
gerçekte bir aslandır ve kendini bir koyun gibi göstermektedir.
Bu senaryoyu tekrar tekrar izliyoruz. Müşerref’in önerileri bu
ilişkilerin bir türüdür. Pakistan Amerika’ya verilen
tavizlerin bir ödülü olarak hep hırpalandı. Bunun nedeni
şudur: iki devlet aynı menfaatlere sahip olsalar bile, bütün
meselelerde tümüyle anlaşamazlar. Bu kesin bir çatışmadır. Durum
böyle olunca, süper güçlerden biriyle yapılacak bir ittifak, bağımlılığın
bir handikap haline gelmesi gibi bir pozisyon alır ki; bu pozisyon
kesinlikle tehlikelidir. Üstelik ittifak sonucu verilen tavizlerin
ve imtiyazların ödülü de ancak ihanet olacaktır. Aynı zamanda
bu dönek ilişkiden doğan sallantılar ve sarsıntılar, stratejik
açıdan zarar verici ve uzun vadeli gelişmeler açısından da
engelleyici sonuçlar verecektir. İşte biz böyle bir senaryo
içerisinde, aslanların üzerine bir aslan gibi yürümenin aslında
daha az tehlikeli olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.
Allah’u Teala şöyle
buyurmaktadır:
“Elleriyle yaptıkları yüzünden
başlarına bir felâket gelince hemen, biz yalnızca iyilik etmek
ve arayı bulmak istedik, diye yemin ederek sana nasıl gelirler!
Onlar Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara
aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında
tesirli söz söyle.” (Nisa
62-63)
1946: Amerika Hindistan’ın
Bölünmesine Karşı.
Amerikan Misyonu, ABD’nin
sempatisini kazanmak isteyen İslam Birliği tarafından takınılacak
sert tutum hakkında Ali Han’ı uyardı.
1949: Amerikan
Politikaları Pakistanlıları Kızdırıyor.
“Bizim Filistin
politikamız Pakistan’da geniş çaplı gösteri ve protestolara
neden olmaktadır. Keşmir meselesinde Hindistan’a çok büyük
yumuşaklık gösterdiğimiz ve Keşmir pahasına Hindistan’ın
tarafında yer aldığımız için de eleştiriliyoruz.” [Kaynak:
Ali Han’ın ABD ziyaretinde Dışişleri Bakanlığı’nın
verdiği arka plan notu, 14 Nisan 1949, Başkanlık Sekreteri
Dosyası, HSTL]
1957: Pakistan Amerikan
Üslerinin Kurulmasını Kabul Etti.
1957 yılının Temmuz ayında Başbakan
Suhreverdi, ABD başkanı Eisenhower’a, hükümetinin Amerika’nın
Pakistan’da gizli bir istihbarat teşkilatı kurmasını kabul
ettiğini ve U2 casus uçaklarının Pakistan üzerinden uçmasına
izin verdiğini bildirdi. Nitekim Suhreverdi’nin görev
süresinden sonra Peşaver’e on mil uzaklıktaki Badaber’de bir
tesis tamamlandı. Bu Amerikan NSA (Ulusal Güvenlik Teşkilatı)
tarafından gizli olarak yürütülen büyük bir iletişim takip
operasyonuydu. Badaber Sovyet Orta Asya’sına çok yakın olduğu
için mükemmel bir tercihti. Böylece füze test alanları ve
diğer önemli yerlerin izlenmesi kolaylaşmış oldu. Zaten uydu
ile izleme devri başlamadan önce U2 casus uçaklarının, Peşaver
havaalanının Pakistan Hava Kuvvetleri’ne ait bölümünü
kullanmasına, hayati istihbarat fotoğraflarının elde edilmesi için
izin verilmişti. [Kaynak: 1- Dönemin Pakistan’ın ABD’deki
büyükelçisi Emced Ali tarafından yazılan “Kısa Bakışlar”
kitabı. (Lahor,1992, Jang Yayınları) Bu kitapta Suhreverdi’nin
özel danışmanının; Başbakanlık Elçiler Dairesine, ABD’nin
Pakistan toprakları üzerinde üs kurmasının kabul edilmesini
tavsiye ettiği bilgisi de yer almaktadır. 2- Editörün Notu,
FRUS, 1958-60, Sayı 15, 615]
1958: Pakistan Uydu Gemisi
Üzerinde Bulunmaktan Kaygılandı.
Dışişleri Bakanı Manzur
Kadir, ABD maslahatgüzarı Ridgway Knight’a Pakistan kamuoyunun
“Pakistan’ın Amerika’nın bir uydu gemisi haline geldiği ve
Amerika’nın bağımsız bir Hindistan fikrine olumlu baktığı”
yönündeki düşüncesinden endişelendiğini söyledi. [Kaynak:
ABD Karaçi Elçiliğinden ABD Dışişleri Bakanlığı’na
çekilen telgraf, 14 Ocak 1959; FRUS 1958-60, Sayı 15, 693-695]
1959: ABD-Pakistan
İşbirliği Anlaşması.
5 Mart’ta ABD ve Pakistan karşılıklı güvenlik
anlaşması imzaladılar. İlk maddede Pakistan’a yapılan
saldırılara tepki vermemek için ABD’ye söz verildi. Yardımın
konusu “silahlı kuvvetlerin kullanımını da içeren, karşılıklı
olarak kabul edilebilecek uygun hareketlerin yapılmasının
sağlanmasına” ilişkindi. ABD bugüne kadar bu sözü sadece
komünist saldırılarla sınırlı tuttu ve 1957’de Orta Doğuda
Birleşik Kongresel Çözümde tasavvur ettiği gibi, bundan Hindu
saldırılarını muaf tuttu. Pakistanlılar zamanında olduğu gibi
bugün de kendilerinin başka bir şekilde inanmaları için aldatılıyorlar.
[Kaynak: Dışişleri Bakanlığı
Bülteni, Sayı:40 (1959) 416-417]
1964: Amerikan Ajanları
ABD İstihbaratına Saldırdı.
Başkan Jhonson hem Pakistan’a hem de Hindistan’a
beş yıllık askeri programlar hazırlamaları için izin verdi.
ABD bir taraftan Pakistanlılara şirin görünürken, diğer
taraftan düşmanlarına destek vermek suretiyle Pakistanlılarla
adeta alay etti. Başkan Eyüp kamuoyunun anti-Amerikancı yönünü
şöyle dile getirdi: “Bugün Amerikan politikaları fırsatçılık
temeline dayanıyor ve ahlaki ilkelerden yoksundur... Pakistan hemen
hemen tüm vaatlerini yerine getirdiği için derinden pişmanlık
duymaktadır. Çünkü Pakistan, dostlarınca böyle
ödüllendirilen yöneticileri tarafından hayal kırıklığına
uğratıldı.” [Kaynak: Eyüp Han’ın London’s Daily Mail
gazetesinde 23 Temmuz 1964’de yayınlanan röportajı]
1965: Pakistan
Hizmetlerinin Karşılığını Tahsil Etmeye Çalışıyor.
6 Eylül: Pakistan Hindistan ile savaşıyor. Eyüp
ve Butto Amerikalı diplomat Mac Connaughy ile görüştüler. Başkan
1959 yılındaki çift taraflı yürütme anlaşması ve 5 Kasım
1962 tarihli yardım raporu için çağrıda bulundu. Haberde şöyle
denildi: “Pakistan Hindistan’ın toprak parçaları üzerinde
silahlı kuvvetlerin savunmasız saldırılarının kurbanı haline
geldi. Pakistan Hükümeti, Birleşik Devletler Hükümetinden bir
an önce saldırıların durdurulmasını ve bu tür hareketlere karşı
tedbir almasını istiyor.” [Kaynak: Ravalpindi Elçilik
Bürosundan ABD Dışişleri Bakanlığı’na çekilen telgraf, 6
Eylül 1965]
1965: ABD Pakistan’ı “Ödüllendiriyor.”
8 Eylül: Bu meselede Pakistan’a yardım etmek,
Amerika’nın menfaatleri ile uyuşmuyordu. Bu sadece Amerika’nın
Pakistan’da onun kendi köleliğine dönmesi için kalmayı tercih
etmesinden kaynaklanmıyordu. Başkan Lyndon B Jhonson bunu Pakistan’a
yapılan askeri yardımın Kongrede kesilmesinden önce belirtti.
Butto şöyle dedi: “Bu karar, bir müttefikin kararı olamaz ve
hatta tarafsız bir karar bile değildir.” [Kaynak:
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Karaçi Elçiliğine çektiği
telgraf, 8 Eylül 1965]
1971: Pakistan Çin
Konusunda, Amerika’ya Yardım Ediyor.
Başkan Nixon, Başkan Yahya’dan Beijing’deki
Pakistan’ın dostlarına, Nixon’ın Asya’nın Çin olmaksızın
“ileriye” gideceğine ve Çin’i izole etmek için Sovyetlerin
yöneldiği girişimlerinde bir taraf olacağına inanmadığını
bildirmesini istedi. Daha sonra Pakistan, Kissinger için gizli bir
Beijing gezisi ayarladı. 15 Temmuz 1971’de Nixon sürpriz bir
şekilde bu gizli geziyi dünyaya duyurdu ve bu gezinin kendisine
ait bir plan olduğunu söyledi. [Kaynak:
Henry Kissinger, Beyaz Saray Yılları, s.180-181]
1971: ABD Pakistan’ı “Ödüllendiriyor.”
3 Ağustos: Pakistan’ın üyelikten atılma krizinin
yaşandığı günlerde Temsilciler Meclisi, Pakistan’a yapılan tüm
yardımların askıya alınmasını oylamaya sundu. Çünkü her
yerde Amerikan çıkarları devrededir. Nixon bir Hindistan-Pakistan
çekişmesinin “ABD’nin Çin politikalarına zarar vereceğini”
hissetmişti. [Kaynak: Elçi Farland ile yapılan toplantıda
Başkanın dosyası için verilen memorandum, 18 Temmuz 1971, Başkanlık
Ofisi Dosyası, NPMP, NA]
1977: Butto Kendi
Ödülünü Konuşuyor.
28 Nisan: “Parti bitti. Parti bitti. O gitti”
Başbakan, Ulusal Kongre öncesinde yapılan bir konuşmada, ABD’nin
Karaçi’deki başkonsolosu Robert Moore ile siyasi danışman
Howard Schaffer arasında geçen hararetli konuşmaya işaret
ediyor. Nitekim 15 Haziran’da Butto’nun partisi bitti.
1979-1988: Amerikan Yardımlarında
Döneklik
6 Nisan’da ABD, nükleer program nedeniyle
Pakistan’a yaptığı yardımları askıya aldı. 24 Aralık’ta
ise, Rusya’nın Afganistan’ı işgal etmesi ilişkilerin yönünü
değiştirdi. Bu değişiklik ABD Ulusal Güvenlik Konseyi asli
üyesi Thomas Thornton’ın sözlerine şöyle yansıdı: “Gerçekten
bir gecede... dramatik bir biçimde değişti.” 29 Aralık’ta
Carter, Afgan mücahitlerine gizlice silah yardımında bulunulması
için CIA’e talimat verdi. Daha sonra ISI (Pakistan İstihbarat
Servisi) bu Amerikan yardımlarının aracısı haline geldi. 4 Ocak
1980’de Carter şöyle dedi: “Biz kuzeyden artarak gelebilecek
ciddi tehditlere karşı, ulusal güvenliğini ve
bağımsızlığını koruması için Pakistan’a askeri ekipman, gıda
yardımı ve diğer yardımlar sağlayacağız.” 1981’de 60
milyon dolar olan yardımlar, 1984’te ABD-Suudi Arabistan fonundan
gizli operasyonlar için karşılanan destek ile 400 milyon dolara
ulaştı. 14 Nisan 1988’de Sovyetlerin Afganistan’dan
kovulmasını öngören Cenova Anlaşması imzalandı. 17 Ağustos
1988’de General Ziya muhtemelen CIA tarafından hazırlanan bir
tuzakla bir uçak kazasında öldü.
1990: Pressler Yaptırımları
1 Ekim: Pressler Yaptırımları vasıtasıyla yapılan
ekonomik ve askeri yardımlar, Amerikan İstihbaratının Başkan
Clinton’ı Pakistan’ı nükleer bir aygıt haline geldiği yönünde
bilgilendirmesi üzerine donduruldu. Hindistan Mayıs 1998’deki nükleer
testlere kadar böyle cezaların acısını çekmedi. Hatta onların
İndra Gandi döneminden beri nükleer güce sahip oldukları
bilindiği halde...
1993: Amerika Mücahitleri
“Terörist” Olarak Damgalıyor.
Komünizmin yıkılmasından sonra, Batı hegemonyasının
karşısındaki en büyük yeni tehdit İslam oldu. Bunun üzerine
Amerika Pakistan hükümetiyle beraber İslami grupları baskı
altında kontrol etmek için taktik değiştirdi. Dışişleri Bakanı
Şahriyar Han, ABD’nin değişen kale direklerini şöyle ifade
etti: “Afgan Savaşı’nda 14 yıl savaştık ve şimdi bizim
tarafımızda yer alan insanlar birdenbire teröristler gibi, hain
ve damgalanmış olarak görülmeye başlandı.” [Kaynak:
Washington Post gazetesinden alıntı, “Soğuk Savaş Sonrası,
ABD-Pakistan Bağlantıları Ekşimeye Başladı”, 21 Nisan 1993]
1999: Kargil İhaneti
Mayıs: Pakistan Ordusu, mücahit gruplarla
birlikte, Hindistan müşriklerinin üzerinde büyük ve mahvedici
bir etki oluşturmak için çalışmaya başladı. İki hafta
boyunca onların arasında kaldı ve Hindistan’ın ihtiyacı olan
yardımın önünü kesmeyi umuyordu. Başkan Clinton Şerif’i askerleri
geri çekmesini istemek için telefonla aradı. Clinton General
Anthony Zinni’yi İslamabad’a, bu ikinci mesajını Şerif’e
ve yeni Genelkurmay Başkanı Pervez Müşerref’e doğrudan
iletmesi için gönderdi.
2001: ABD’ye Yapılan
Saldırılar İstismar Ediliyor.
11 Eylül’de Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a
yönelik harap edici saldırılar yapıldı. ABD hızla Güney Asya’da
askeri saldırılar için izin almak üzere bu olayı istismar etti.
Amerika’nın önem verdiği üç meselede her an tetikte olmak
için en gerekli olan şey askeri bir varlıktır. Bu üç mesele
şunlardır: Çin, Hazar Denizi’ndeki petrol ve Pakistan ile Orta
Asya’daki İslami uyanış.
2001: Pakistan İçin Karar
Zamanı
Bugün Pakistan’ın yıllardır Amerika’ya olan
bağlılığının kendisine verdiği hasarı halen telafi
edebileceği bir zamandır. Aslanların üzerine bir aslan gibi
yürümenin zamanıdır. Çünkü aslanlar gibi ölmek, koyun gibi
yaşamaktan daha hayırlıdır.
|